0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Birden Çok Fail Bulunması Hâlinde Uzlaşma

CMK Madde 255

(1) Aralarında iştirak ilişkisi olsun veya olmasın birden çok kişi tarafından işlenen suçlarda, ancak uzlaşan kişi uzlaşmadan yararlanır.



CMK Madde 255 Gerekçesi

İştirak hâlinde işlenen suçlarda, şeriklerin uzlaşmadan yararlanabilmeleri için, neden oldukları zararı birlikte ortadan kaldırmış ve maddî ve manevî zararları ödemiş bulunmaları gerekir. İşlemlerin giderleri hakkında da aynı esaslar geçerlidir.

Şikâyet hakkı olan mağdurun, ödeme çabasında bulunmayan şerikler hakkında, şikâyetten vazgeçmesi olanağı elbette ki vardır.


CMK 255 (Birden Çok Fail Bulunması Hâlinde Uzlaşma) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/19085 Karar : 2017/26617 Tarih : 30.11.2017

  • CMK 255. Madde

  • Birden Çok Fail Bulunması Hâlinde Uzlaşma

Kanun yararına bozma isteyen ihbarnamede;

1- Sanığın üzerine atılı basit tehdit suçunun şikâyete tâbi suçlardan olması ve uzlaşma hükümlerine bağlı bulunması karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un “Uzlaşma” başlıklı 253. maddesi hükümlerinin öncelikle uygulanması suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde,

2- 5237 sayılı Kanun’un 49/1.maddesinde “Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.”, yine aynı Kanun’un temel cezanın belirlenmesi başlıklı 61/9.maddesinde “Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.” şeklindeki düzenlemeler ile sanığa atılı suçun düzenlendiği 106/1-2.cümlede yer alan “Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” hükmü ile dosya kapsamına göre Mahkemece cezanın alt sınırdan tayin edildiği nazara alındığında, sanık hakkında temel cezanın 30 gün karşılığı adli para cezası olarak tayini yerine yazılı şekilde fazla ceza tayininde,

isabet görülmediğinden, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunduğu anlaşılmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

I-Olay:

Basit tehdit suçundan sanık …’in, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-2.cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair kapatılan Iğdır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/03/2012 tarihli ve 2010/440 esas, 2012/328 sayılı kararının kesinleşmesini müteakip, sanığın denetim süresi içerisinde kasıtlı suç işlediğinden bahisle yeniden yapılan yargılamasında hükmün açıklanmasına, 5237 sayılı Kanun’un 106/1-2.cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına ilişkin Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/355 esas, 2016/536 sayılı kararı,

1-Sanığın üzerine atılı basit tehdit suçunun şikâyete tâbi suçlardan olması ve uzlaşma hükümlerine bağlı bulunması karşısında, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanun’un “Uzlaşma” başlıklı 253. maddesi hükümlerinin öncelikle uygulanması suretiyle sonucuna göre bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı şekilde karar verilmesinde,

2- 5237 sayılı Kanun’un 49/1.maddesinde “Süreli hapis cezası, kanunda aksi belirtilmeyen hâllerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamaz.”, yine aynı Kanun’un temel cezanın belirlenmesi başlıklı 61/9.maddesinde “Adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırı, o suç tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırı da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamaz.” şeklindeki düzenlemeler ile sanığa atılı suçun düzenlendiği 106/1-2.cümlede yer alan “Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikâyeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” hükmü ile dosya kapsamına göre Mahkemece cezanın alt sınırdan tayin edildiği nazara alındığında, sanık hakkında temel cezanın 30 gün karşılığı adli para cezası olarak tayini yerine yazılı şekilde fazla ceza tayininde,

İsabet görülmediği gerekçeleriyle kanun yararına bozmaya konu edildiği anlaşılmıştır.

II- Kanun Yararına Bozma İstemine İlişkin Uyuşmazlığın Kapsamı:

Sanığa yükletilen TCK’nın 106/1. maddesinin 2. cümlesi kapsamına giren tehdit suçu yönünden uzlaştırma hükümleri uygulanmadan hüküm kurulmasında isabet bulunup bulunmadığının, adli para cezasının tayininde gerekçe ve hüküm arasında çelişki olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

III- Hukuksal Değerlendirme:

01.06.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5237 sayılı TCK’nun 73. maddesinin 8. fıkrasında, “Suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla mağdur ile fail özgür iradeleri ile uzlaştıklarında ve bu husus Cumhuriyet savcısı veya hâkim tarafından saptandığında kamu davası açılmaz veya davanın düşürülmesine karar verilir” hükmü ile

uzlaşma kurumuna, aynı tarihte yürürlüğe giren 5271 sayılı CMK’nun 253, 254 ve 255. maddelerinde ise, uzlaşmanın şartları, yöntemi, sonuçları, kovuşturma aşamasında uzlaşma ile birden fazla failin bulunması halinde uzlaşmanın nasıl gerçekleşeceğine ilişkin hükümlere yer verilmiştir.

Suç tarihinde yürürlükte bulunan 5271 sayılı CMK’nın 5560 sayılı Kanunun 24. maddesiyle değiştirilen 253. maddesi,

“(1) Aşağıdaki suçlarda, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören gerçek veya özel hukuk tüzel kişisinin uzlaştırılması girişiminde bulunulur:

a) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı suçlar.

b) Şikâyete bağlı olup olmadığına bakılmaksızın, Türk Ceza Kanununda yer alan;

  1. Kasten yaralama (üçüncü fıkra hariç, madde 86; madde 88),

  2. Taksirle yaralama (madde 89),

  3. Konut dokunulmazlığının ihlali (madde 116),

  4. Çocuğun kaçırılması ve alıkonulması (madde 234),

  5. Ticari sır, bankacılık sırrı veya müşteri sırrı niteliğindeki bilgi veya belgelerin açıklanması (dördüncü fıkra hariç, madde 239),suçları.”

(2) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olanlar hariç olmak üzere; diğer kanunlarda yer alan suçlarla ilgili olarak uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, kanunda açık hüküm bulunması gerekir.

(3) Soruşturulması ve kovuşturulması şikâyete bağlı olsa bile, etkin pişmanlık hükümlerine yer verilen suçlar ile cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda, uzlaştırma yoluna gidilemez. (Ek cümle: 26/6/2009 - 5918/8 md.) uzlaştırma kapsamına giren bir suçun, bu kapsama girmeyen bir başka suçla birlikte işlenmiş olması hâlinde de uzlaşma hükümleri uygulanmaz.

(4) Soruşturma konusu suçun uzlaşmaya tâbi olması halinde, Cumhuriyet savcısı veya talimatı üzerine adlî kolluk görevlisi, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görene uzlaşma teklifinde bulunur. Şüphelinin, mağdurun veya suçtan zarar görenin reşit olmaması halinde, uzlaşma teklifi kanunî temsilcilerine yapılır. Cumhuriyet savcısı uzlaşma teklifini açıklamalı tebligat veya istinabe yoluyla da yapabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar gören, kendisine uzlaşma teklifinde bulunulduktan itibaren üç gün içinde kararını bildirmediği takdirde, teklifi reddetmiş sayılır.”

(5) Uzlaşma teklifinde bulunulması halinde, kişiye uzlaşmanın mahiyeti ve uzlaşmayı kabul veya reddetmesinin hukukî sonuçları anlatılır.

(6) Resmî mercilere beyan edilmiş olup da soruşturma dosyasında yer alan adreste bulunmama veya yurt dışında olma ya da başka bir nedenle mağdura, suçtan zarar görene, şüpheliye veya bunların kanunî temsilcisine ulaşılamaması halinde, uzlaştırma yoluna gidilmeksizin soruşturma sonuçlandırılır.

(7) Birden fazla kişinin mağduriyetine veya zarar görmesine sebebiyet veren bir suçtan dolayı uzlaştırma yoluna gidilebilmesi için, mağdur veya suçtan zarar görenlerin hepsinin uzlaşmayı kabul etmesi gerekir.

(8) Uzlaşma teklifinde bulunulması veya teklifin kabul edilmesi, soruşturma konusu suça ilişkin delillerin toplanmasına ve koruma tedbirlerinin uygulanmasına engel değildir.

(9) Şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar görenin uzlaşma teklifini kabul etmesi halinde, Cumhuriyet savcısı uzlaştırmayı kendisi gerçekleştirebileceği gibi, uzlaştırmacı olarak avukat görevlendirilmesini barodan isteyebilir veya hukuk öğrenimi görmüş kişiler arasından uzlaştırmacı görevlendirebilir.

(10) Bu Kanunda belirlenen hâkimin davaya bakamayacağı haller ile reddi sebepleri, uzlaştırmacı görevlendirilmesi ile ilgili olarak göz önünde bulundurulur.

(11) Görevlendirilen uzlaştırmacıya soruşturma dosyasında yer alan ve Cumhuriyet savcısınca uygun görülen belgelerin birer örneği verilir. Cumhuriyet savcısı uzlaştırmacıya, soruşturmanın gizliliği ilkesine uygun davranmakla yükümlü olduğunu hatırlatır.

(12) uzlaştırmacı, dosya içindeki belgelerin birer örneği kendisine verildikten itibaren en geç otuz gün içinde uzlaştırma işlemlerini sonuçlandırır. Cumhuriyet savcısı bu süreyi en çok yirmi gün daha uzatabilir.

(13) uzlaştırma müzakereleri gizli olarak yürütülür. uzlaştırma müzakerelerine şüpheli, mağdur, suçtan zarar gören, kanunî temsilci, müdafi ve vekil katılabilir. Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenin kendisi veya kanunî temsilcisi ya da vekilinin müzakerelere katılmaktan imtina etmesi halinde, uzlaşmayı kabul etmemiş sayılır.

(14) uzlaştırmacı, müzakereler sırasında izlenmesi gereken yöntemle ilgili olarak Cumhuriyet savcısıyla görüşebilir; Cumhuriyet savcısı, uzlaştırmacıya talimat verebilir.

(15) Uzlaşma müzakereleri sonunda uzlaştırmacı, bir rapor hazırlayarak kendisine verilen belge örnekleriyle birlikte Cumhuriyet savcısına verir. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde, tarafların imzalarını da içeren raporda, ne suretle uzlaşıldığı ayrıntılı olarak açıklanır.

(16) Uzlaşma teklifinin reddedilmesine rağmen, şüpheli ile mağdur veya suçtan zarar gören uzlaştıklarını gösteren belge ile en geç iddianamenin düzenlendiği tarihe kadar Cumhuriyet savcısına başvurarak uzlaştıklarını beyan edebilirler.

(17) Cumhuriyet savcısı, uzlaşmanın, tarafların özgür iradelerine dayandığını ve edimin hukuka uygun olduğunu belirlerse raporu veya belgeyi mühür ve imza altına alarak soruşturma dosyasında muhafaza eder.

(18) uzlaştırmanın sonuçsuz kalması halinde tekrar uzlaştırma yoluna gidilemez.

(19) Uzlaşma sonucunda şüphelinin edimini def’aten yerine getirmesi halinde, hakkında kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilir. Edimin yerine getirilmesinin ileri tarihe bırakılması, takside bağlanması veya süreklilik arzetmesi halinde, 171 inci maddedeki şartlar aranmaksızın, şüpheli hakkında kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararı verilir. Erteleme süresince zamanaşımı işlemez. Kamu davasının açılmasının ertelenmesi kararından sonra, uzlaşmanın gereklerinin yerine getirilmemesi halinde, 171 inci maddenin dördüncü fıkrasındaki şart aranmaksızın, kamu davası açılır. Uzlaşmanın sağlanması halinde, soruşturma konusu suç nedeniyle tazminat davası açılamaz; açılmış olan davadan feragat edilmiş sayılır. Şüphelinin, edimini yerine getirmemesi halinde uzlaşma raporu veya belgesi, 9/6/1932 tarihli ve 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 38 inci maddesinde yazılı ilam mahiyetini haiz belgelerden sayılır.

.(20) uzlaştırma müzakereleri sırasında yapılan açıklamalar, herhangi bir soruşturma ve kovuşturmada ya da davada delil olarak kullanılamaz.

(21) Şüpheli, mağdur veya suçtan zarar görenden birine ilk uzlaşma teklifinde bulunulduğu tarihten itibaren, uzlaştırma girişiminin sonuçsuz kaldığı ve en geç, uzlaştırmacının raporunu düzenleyerek Cumhuriyet savcısına verdiği tarihe kadar dava zamanaşımı ile kovuşturma koşulu olan dava süresi işlemez.

(22) uzlaştırmacıya Cumhuriyet savcısı tarafından çalışma ve masraflarıyla orantılı bir ücret takdir edilerek ödenir. uzlaştırmacı ücreti ve diğer uzlaştırma giderleri, yargılama giderlerinden sayılır. Uzlaşmanın gerçekleşmesi halinde bu giderler Devlet Hazinesi tarafından karşılanır.

(23) Uzlaşma sonucunda verilecek kararlarla ilgili olarak bu Kanunda öngörülen kanun yollarına başvurulabilir.

(24) uzlaştırmanın uygulanmasına ilişkin hususlar, yönetmelikle düzenlenir.” biçimindedir.

Bu düzenleme göz önüne alındığında, gerek 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önce, gerekse 5560 sayılı Kanunla yapılan değişiklik sonrası uzlaştırmanın asıl olarak soruşturma evresinde yapılması gereken bir işlem olduğu, kovuşturma aşamasında uzlaştırma hükümlerinin uygulanmasının ise istisnai olarak Cumhuriyet savcısı tarafından uzlaştırma usulü uygulanmaksızın dava açılması veya suçun uzlaştırma kapsamında olduğunun ilk defa duruşmada anlaşılması halinde mümkün olduğu kabul edilmelidir.

5237 sayılı TCK’nın 106. maddesinin ikinci cümlesi “Malvarlığı itibarıyla büyük bir zarara uğratacağından veya sair bir kötülük edeceğinden bahisle tehditte ise, mağdurun şikayeti üzerine, altı aya kadar hapis veya adlî para cezasına hükmolunur.” şeklindedir.

5237 sayılı TCK’nın süreli hapis cezası başlıklı 49. maddesinde süreli hapis cezasının, kanunda aksi belirtilmeyen hallerde bir aydan az, yirmi yıldan fazla olamayacağı ve hükmedilen bir yıl veya daha az süreli hapis cezasının, kısa süreli hapis cezası olduğu belirtilmiştir.

Yine anılan Yasanın 61. maddesinin birinci fıkrasında, hakimin, somut olayda; suçun işleniş biçimini, suçun işlenmesinde kullanılan araçları,suçun işlendiği zaman ve yeri,suçun konusunun önem ve değerini,meydana gelen zarar veya tehlikenin ağırlığını, failin kast veya taksire dayalı kusurunun ağırlığını, failin güttüğü amaç ve saikini göz önünde bulundurarak, işlenen suçun kanuni tanımında öngörülen cezanın alt ve üst sınırı arasında temel cezayı belirleyeceği, dokuzuncu fıkrasında ise; adlî para cezasının seçimlik ceza olarak öngörüldüğü suçlarda bu cezaya ilişkin gün biriminin alt sınırının, o suçun tanımındaki hapis cezasının alt sınırından az; üst sınırının da, hapis cezasının üst sınırından fazla olamayacağı, düzenlenmiştir.

5237 sayılı TCK’nın 52. maddesi de “ (1) Adlî para cezası, beş günden az ve kanunda aksine hüküm bulunmayan hallerde yediyüzotuz günden fazla olmamak üzere belirlenen tam gün sayısının, bir gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ile çarpılması suretiyle hesaplanan meblağın hükümlü tarafından Devlet Hazinesine ödenmesinden ibarettir. (2) En az yirmi ve en fazla yüz Türk Lirası olan bir gün karşılığı adlî para cezasının miktarı, kişinin ekonomik ve diğer şahsi halleri göz önünde bulundurularak takdir edilir. (3) Kararda, adlî para cezasının belirlenmesinde esas alınan tam gün sayısı ile bir

gün karşılığı olarak takdir edilen miktar ayrı ayrı gösterilir. (4) Hakim, ekonomik ve şahsi hallerini göz önünde bulundurarak, kişiye adlî para cezasını ödemesi için hükmün kesinleşme tarihinden itibaren bir yıldan fazla olmamak üzere mehil verebileceği gibi, bu cezanın belirli taksitler halinde ödenmesine de karar verebilir. Taksit süresi iki yılı geçemez ve taksit miktarı dörtten az olamaz. Kararda, taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ve ödenmeyen adlî para cezasının hapse çevrileceği belirtilir.” biçimindedir.

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 15.06.2010 tarihli ve 2010/9-117esas, 2010/146sayılı kararında özetle; “Yasa yararına bozma yasa yoluna, istinaf ve temyiz incelemesinden geçmeksizin kesinleşmiş hüküm ve kararlara karşı gidilmesi nedeniyle kesin hükmün otoritesinin bütünüyle zedelenmemesi amacıyla bu yola başvurabilmek için hukuka aykırılık halinin ciddi boyutlara ulaşması gerekmektedir. Delillerin takdir ve tercihinde hataya düşüldüğünden bahisle bu yola başvurulmasının, bu olağanüstü yasa yolunun amaç ve kapsamıyla bağdaşmayacağında kuşku yoktur. Nitekim Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 29.04.2008 gün 81-94 ve 11.12.2007 gün 267-271 sayılı kararlarında da, “asgari hadden” ifadesine yer verilmeden, sanık hakkında alt sınırdan uzaklaşılarak ceza takdir edilmesi halinde, bu hususun hakimin takdirine ilişkin bir husus olarak kabul edileceği ve yasa yararına bozmaya konu edilemeyeceği, buna bağlı olarak da “takdirin yerinde olup olmadığının denetlenmesine ilişkin başvuruların” reddine karar verilmesinin gerektiği, Buna karşın, takdire dayalı bir hususla ilgili olarak hakimin takdirini ne şekilde kullanacağını açıkça ifade ettikten sonra ve fakat sehven belirttiği takdirin üzerinde ceza tayin etmesi halinde ise, sanık aleyhine bir durum yaratılacağı ve bu hukuka aykırılığın, esaslı bir konuya ilişkin olması nedeniyle yasa yararına bozmaya konu edilebileceği kabul edilmiştir.” denilmiştir.

İncelenen dosyada;

Sanık … hakkında, Iğdır Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 22.03.2010 tarihli iddianameyle TCK’nın 106/1-2. cümle, 53. maddeleri uyarınca cezalandırılması için kamu davası açıldığı, yargılama sırasında sanığın savunmasının alındığı, şikayetçi Hüsne Kesin’in de kamu davasına katıldığı, yargılama sonucunda Iğdır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/03/2012 tarihli ve 2010/440 esas, 2012/328 sayılı kararıyla 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 106/1-2.cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 231/5. maddesi gereğince hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, kararın kesinleştiği, kesinleşmesine müteakip, denetim süresi içerisinde 02.12.2012 tarihinde kasıtlı suç işlediği ve TCK’nın 228/1, 62, 50/1-a, 52/2 maddeleri uyarınca 500 Türk lirası ve 80 Türk lirası adli para cezasıyla cezalandırılmasına karar verildiği, ihbar üzerine yeniden yapılan yargılama sonucunda Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/355 esas, 2016/536 sayılı kararıyla hükmün açıklanmasına, sanığın 5237 sayılı Kanun’un 106/1-2.cümle, 62/1 ve 52. maddeleri uyarınca 3.000,00 Türk lirası adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, hükmün cezanın miktar ve türü itibariyle kesin nitelikte olduğu anlaşılmıştır.

İncelemeye konu suçun, suç tarihi itibariyle uzlaşma kapsamında olmasına karşın, soruşturma ve kovuşturmanın hiçbir aşamasında sanık ve katılana uzlaşmak isteyip istemedikleri sorulmamıştır.

Yine Iğdır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/03/2012 tarihli ve 2010/440 esas, 2012/328 sayılı hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin kararın gerekçesinde, sanık hakkında temel cezanın takdiren alt sınırdan adli para cezası olarak tertip edildiğinin belirtilmesine ve TCK’nın 49/1, 61/9 ve 106/1-2. cümle maddeleri birlikte değerlendirildiğinde isnat edilen suç için kanunda öngörülen para cezasının alt sınırının 30 gün adli para cezası olmasına karşın, hüküm fıkrasında taktiren ve tercihen 180 gün adli para cezası ile cezalandırılmasına karar verilmek suretiyle çelişkiye düşülmüştür.

Hükmün açıklanmasına dair Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/355 esas, 2016/536 karar sayılı hükmünde de Iğdır 1. Sulh Ceza Mahkemesinin 27/03/2012 tarihli ve 2010/440 esas, 2012/328 sayılı kararındaki gerekçe aynı şekilde tekrar edilmiş ve hüküm fıkrasında da ceza aynı şekilde taktiren ve tercihen 180 gün adli para cezası olarak belirlemiş, çelişkinin devamına yol açılmıştır.

Her iki hükümde de sanık hakkında TCK’nın 62. maddesinde öngörülen takdiri indirim uygulanmış, yine bir gün karşılığı para cezası TCK’nın 52/2. maddesi gereğince adli para cezasına çevrilirken bir gün karşılığı alt sınırdan 20 Türk lirası olarak belirlenmiştir.

Dosya kapsamı, kanun yararına bozma istemi ve tüm bu açıklamalar birlikte değerlendirildiğinde;

Sanık …‘e yükletilen ve TCK’nın 106. maddesinin birinci fıkrasının ikinci cümlesinde düzenlenen incelemeye konu tehdit suçunun, suç tarihi itibariyle uzlaşma kapsamında olmasına karşın, yargılamanın hiçbir aşamasında sanık ve katılana uzlaşmak isteyip istemedikleri sorulmadığı anlaşıldığından uzlaştırma uygulanmadan verilen sanığın mahkumiyetine dair Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli ve 2016/355 esas, 2016/536 karar sayılı hükmünde isabet bulunmamaktadır.

Ayrıca gerekçede dosya içeriğine uygun biçimde cezanın alt sınırdan tayin edildiğinin belirtilmesine karşın, hüküm fıkrasında cezanın taktiren ve tercihen 180 gün adli para cezası olarak tayini suretiyle hüküm ve gerekçe arasında çelişkiye neden olunmuş ve bu suretle de hukuka aykırı davranılmıştır.

IV-Sonuç ve Karar:

Yukarıda açıklanan nedenlerle,

Kanun yararına bozma istemine ilişkin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen ihbarname içeriğinde yer alan bozma nedenleri yerinde görüldüğünden, Iğdır 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 15/12/2016 tarihli, 2016/355 esas ve 2016/536 sayılı kesinleşen kararının, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 309. maddesi uyarınca BOZULMASINA, bozma nedenlerine göre, sonraki işlemlerin, CMK’nın 309/4-a maddesi gereğince mahallinde mahkemesince yerine getirilmesine, 30/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/24392 Karar : 2017/6449 Tarih : 24.05.2017

  • CMK 255. Madde

  • Birden Çok Fail Bulunması Hâlinde Uzlaşma

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

1-Hükümden sonra 02/12/2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesinin 1. fıkrasına eklenen (c) bendi uyarınca “Mağdurun veya suçtan zarar görenin gerçek veya özel hukuk tüzel kişisi olması koşuluyla, suça sürüklenen çocuklar bakımından ayrıca, üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis veya adli para cezasını gerektiren suçların” uzlaşma kapsamına alındığı, suça sürüklenen çocuğa yüklenen ve 5237 sayılı TCK’nın 165. maddesinde düzenlenen suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun üst sınırının ise üç yıl hapis cezası ile birlikte adli para cezası olduğunun anlaşılması karşısında; Ceza Muhakemesi Kanununda düzenlenen ve usul hukuku kurumu olan uzlaşma yolunun ceza muhakemesi hukukunda mümkün olan sanık lehine genişletici yorum ve kıyas ile suça sürüklenen çocuk hakkında uygulanarak üst sınırı üç yılı geçmeyen hapis cezaları yanında adli para cezalarına da hükmedilmesi halinde suçun uzlaşma kapsamı içerisinde kalmaya devam edeceği, hapis cezası ile birlikte hükmolunan adli para cezalarının suçun üst sınırına etki etmeyeceği ve suçu uzlaşma kapsamı dışına çıkarmayacağı değerlendirilerek yapılan incelemede,

5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi uyarınca; “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” hükmü de gözetilerek suça sürüklenen çocuğun eylemine uyan 5237 sayılı TCK’nın 165. maddesinde düzenlenen suç eşyasının satın alınması veya kabul edilmesi suçunun uzlaşma kapsamında bulunması sebebiyle 6763 sayılı Kanunun 35. maddesi ile değişik CMK’nın 254. maddesi uyarınca aynı kanunun 255. maddesinde belirtilen esas ve usûle göre uzlaştırma işlemleri yerine getirildikten sonra sonucuna göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

Kabule göre de;

2-Suça sürüklenen çocuk hakkında TCK’nın 142/1-b maddesinden dava açıldığı, suç eşyasının satın alınması ve kabul edilmesi suçundan ek iddianame düzenlenmesi sağlandıktan sonra hüküm kurulması gerekirken, TCK’nın 165. maddesinden ek savunma hakkı verilerek mahkumiyet hükmü kurulması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk …‘in temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan nedenle 1412 sayılı CMUK’nun 321. maddesi uyarınca, tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 24.05.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2946 Karar : 2017/6066 Tarih : 24.05.2017

  • CMK 255. Madde

  • Birden Çok Fail Bulunması Hâlinde Uzlaşma

Hırsızlık suçundan sanık …’nun, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 141/1. maddesi gereğince 1 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına dair Antalya 10. Asliye Ceza Mahkemesinin 14/05/2010 tarihli ve 2010/63 esas, 2010/326 sayılı kararının infazı sırasında, 02/12/2016 tarihinde Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 253. maddesinde yapılan değişiklik neticesinde infaza konu ilamdaki suçun uzlaştırma kapsamına alındığından bahisle hükümlünün, hukuki durumunun yeniden değerlendirilerek, infazın durdurulup durdurulmayacağına dair bir karar verilmesi yönündeki talebinin reddine ilişkin anılan Mahkemenin 13/12/2016 tarihli ve ve 2010/63 esas, 2010/326 sayılı ek kararına karşı yapılan itirazın reddine ilişkin mercii Antalya 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 11/01/2017 tarihli ve 2017/105 değişik işsayılı karar aleyhine … Bakanlığınca verilen 09/04/2017 gün ve 2026/2017 sayılı kanun yararına bozma talebine dayanılarak dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 24/04/2017 gün ve 2017/24296 sayılı tebliğnamesiyle dairemize gönderilmekle okundu.

Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede;

Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 30/10/2007 tarihli ve 2007/4-200 esas, 2007/219 sayılı ilamında belirtildiği üzere, uzlaştırma kurumu her ne kadar 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 253 ve 254. maddelerinde hüküm altına alınarak usul hukuku kurumu olarak düzenlenmiş ise de, fail ile devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi bakımından maddi hukuka da ilişkin bulunması nedeniyle yürürlüğünden önceki olaylara uygulanabileceği, bu uygulamanın sadece görülmekte olan davalar bakımından geçerli olmayacağı, 5237 sayılı Kanun’un 7/2. maddesindeki “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur.” şeklindeki hüküm uyarınca kesinleşmiş kararlar bakımından da uzlaştırma hükümlerinin uygulanması gerektiği cihetle; hükmün infazının durdurularak, 5271 sayılı Kanunu’nun 253. maddesindeki esas ve usullere göre uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmesi için yargılama dosyasının uzlaştırma bürosuna gönderilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediğinden 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesi uyarınca anılan kararın bozulması lüzumu kanun yararına bozma talebine dayanılarak ihbar olunmuştur.

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:

Hükümden sonra 02.12.2016 tarihinde 29906 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6763 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ile uzlaştırma hükümleri yeniden düzenlenmiş olup, sanığın eylemine uyan TCK’nın 141/1. maddesinde düzenlenen suçun uzlaştırma kapsamına alındığı nazara alınarak;

Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 30.10.2007 tarih, 2007/4-200 Esas ve 2007/219 Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere 5271 sayılı CMK’nın 253-255. maddelerinde düzenlenen uzlaştırma kurumu, usul hukuku kurumu olması dolayısıyla derhal yürürlük ilkesine tabi ise de, fail ile Devlet arasındaki ceza ilişkisini sona erdirmesi bakımından maddi hukuka da ilişkin bulunması nedeniyle yürürlüğünden önceki olaylara uygulanabilecektir. Keza ayrıntıları Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 17.02.2009 tarih, 2008/5-220 Esas ve 2009/28 Karar sayılı kararında açıklandığı üzere, 5237 sayılı TCK’nın 7/2. maddesi; “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” şeklindedir. Öte yandan, 5275 sayılı Yasa’nın 98/1. maddesinde; “Mahkûmiyet hükmünün yorumunda veya çektirilecek cezanın hesabında duraksama olursa, cezanın kısmen veya tamamen yerine getirilip getirilemeyeceği ileri sürülür ya da sonradan yürürlüğe giren kanun, hükümlünün lehinde olursa, duraksamanın giderilmesi veya yerine getirilecek cezanın belirlenmesi için hükmü veren mahkemeden karar istenir” şeklinde bir düzenlemeye yer verilmiş olması, infaz edilmekte olan hükümlerin de uyarlamaya konu edilebileceğini açıkça göstermektedir. O halde hüküm infaz aşamasında ise infazının durdurularak, infazı tamamlanmış olsa dahi 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesindeki esas ve usullere göre uzlaştırma işlemlerinin yerine getirilmesi için dosyanın uzlaştırma bürosuna gönderilmesi gerektiği gözetilerek, Antalya 10. Asliye Ceza Mahkemesince verilen “infazın tamamlandığından bahisle talebin reddi” kararına yönelik itirazın kabulüne karar verilmesi gerekirken, yazı şekilde reddine karar verilmesi nedeniyle kanun yararına bozma istemi yerinde görüldüğünden (ANTALYA) 2. Ağır Ceza Mahkemesinden verilip kesinleşen 11.01.2017 gün ve 2017/105 sayılı değişik iş sayılı kararın 5271 sayılı CMK’nın 309. maddesinin 4. fıkrasının (a) bendi uyarınca BOZULMASINA, sonraki işlemlerin itiraz merciince yerine getirilmesine, 24.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/13094 Karar : 2017/3661 Tarih : 25.04.2017

  • CMK 255. Madde

  • Birden Çok Fail Bulunması Hâlinde Uzlaşma

Marka hakkına tecavüz suçundan şüpheli … hakkında yapılan soruşturma evresi sonucunda, Kemer Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 25/11/2015 tarihli ve 2015/4051-2602 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Antalya 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 12/02/2016 tarihli ve 2016/317 değişik iş sayılı kararı aleyhine, Adalet Bakanlığı’nın 02/08/2016 gün ve 8154 sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 19/09/2016 gün ve KYB. 2016 /327485 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede,

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 160. maddesinde yer alan “Cumhuriyet savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar. Cumhuriyet savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” şeklindeki düzenleme karşısında, Cumhuriyet savcısının soruşturma yapmak zorunda olduğu, somut olayda şüphelinin işyerinde yapılan aramada ele geçirilen ve gümrük kaçağı olduğu tespit edilen saat ve güneş gözlükleri bakımından müşteki şirketin marka haklarının ihlal edildiği iddiası ile şikayet dilekçesi verilmiş olduğu, ancak şüpheli hakkında şikayete konu gümrük kaçağı eşyalar nedeniyle daha önce kaçakçılık suçundan açılmış olan dava gerekçe gösterilerek mükerrer soruşturma nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği anlaşılmış ise de, şüpheli hakkında daha önce açılan kamu davasının konusunun kaçakçılık suçu olduğu, bu sebeple marka hakkına tecavüz yönünden yapılan şikayetin konusunun farklı olduğu cihetle, soruşturmaya devam edilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği, gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla,

Gereği görüşülüp düşünüldü:

Suç tarihinde yürürlükte bulunan ve 21/01/2009 tarihli 5833 sayılı Kanun’un 3. maddesi ile yapılan değişiklik sonucu 556 sayılı KHK’nın 61/A-1 maddesinde yer alan, güncel haliyle 10/01/2017 tarihinde yürürlüğe giren 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 30. maddesinde yer alan “marka hakkına tecavüz” suçunun unsurlarının, “Başkasına ait marka hakkına iktibas veya iltibas suretiyle tecavüz ederek mal veya hizmet üretmek, satışa arz etmek veya satmak, ithal ya da ihraç etmek, ticari amaçla; satın almak, bulundurmak, nakletmek veya depolamak” olduğu, suçun oluştuğunun her türlü delille ispatının mümkün olduğu, bu hususta soruşturmaya konu olay özelinde, kaçakçılık suçuna dair soruşturma dosyasından temin edilen arama, el koyma tutanağının marka hakkına tecavüz iddiasıyla başlatılan soruşturma dosyasına kazandırıldığı, aynı şüphelinin aynı eylemi hakkında Kemer 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/331 E. sayılı dava dosyasında sadece kaçakçılık suçundan kamu davası açıldığı görülmektedir.

Somut olaya bakıldığında; şikayete konu ürünlerin, şikayetçinin hak sahibi olduğu markaların yurt dışından kaçak yollarla yurda giren ve bilinen ürünlerin taklitleri oldukları, bu nedenle kaçakçılık suçundan şüpheli hakkında kamu davası açıldığı, ancak aynı zamanda 556 sayılı KHK’da yer alan marka hakkına tecavüz suçundan dolayı bir kamu davası açılmadığı görülmekte, Cumhuriyet savcılığı tarafından, soruşturma konusu olayla ilgili olarak başka bir soruşturma dosyasında iddianame düzenlendiğinden bahisle, marka hakkına tecavüz suçundan dava açılmasının mükerrer yargılamaya neden olacağı gerekçesiyle kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği anlaşılmaktadır.

5271 sayılı CMK’nın 255/1 maddesinde açıkça yazılı olduğu üzere; “Hüküm, ancak iddianamede unsurları gösterilen suça ilişkin fiil ve faili hakkında verilir”. Suça konu maddi olay nedeniyle şüpheli hakkında, Kemer 1. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2015/331 E. sayılı dava dosyası kapsamında 5607 sayılı Kanunda unsurlarının yer aldığı kaçakçılık suçlarına dair cezalandırılması için kamu davası açılmış ve devam etmektedir. 556 sayılı KHK’da unsurları yazılı marka hakkına tecavüz suçları ile kaçakçılık suçlarının unsurları birbirinden farklı eylemleri içermekte, adı geçen maddelerde farklı ceza hükümleri öngörülmekte, yargılama usulleri de farklılıklar arz etmektedir. Soruşturma dosyasında mevcut deliller kapsamında yeni bir araştırma yapılmasına lüzum görülmeksizin, Kemer 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2015/331 E. sayılı dava dosyası kapsamında toplanan mevcut delillere atıfla, somut olayda; marka hakkına tecavüz suçundan da ayrı bir kamu davası açılması gerektiği anlaşılmakla,

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma istemine dayanan ihbarname içeriği bu nedenle yerinde görüldüğünden, Antalya 2. Sulh Ceza Hakimliğinin 12/02/2016 tarihli ve 2016/317 değişik iş sayılı kararının CMK’nın 309/4-a. maddesi uyarınca BOZULMASINA, müteakip işlemlerin mahallinde yerine getirilmesine, 25/04/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2008/2-73 Karar : 2008/88 Tarih : 15.04.2008

  • CMK 255. Madde

  • Birden Çok Fail Bulunması Hâlinde Uzlaşma

Hakaret suçundan sanık Ş.K. hakkındaki kamu davasının, uzlaşma nedeniyle 5237 sayılı TCY.’nın 73/8. maddesi uyarınca düşürülmesine ilişkin Güroymak Sulh Ceza Mahkemesi’nce 30.03.2006 gün ve 4-20 sayı ile verilen kararın, o yer C. Savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 2. Ceza Dairesi`nce 20.02.2008 gün ve 15983-2973 sayı ile;

“… Mahkemece yapılan uzlaştırma işlemi usulüne uygun olduğundan tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir…” açıklamasıyla ve oyçokluğu ile hükmün onanmasına karar verilmiştir.

Daire Başkanı N.B. ve Üye A.D. ise; “Müştekinin “sanık 150 YTL verirse uzlaşırım” şeklindeki beyanı üzerine, sanığın “mağdurun uzlaşma önerisini kabul ediyorum, kendisine 150 YTL vereceğim” dediği ve bu şekilde müşteki ile sanığın uzlaştığından bahisle davanın düşürülmesine karar verilmiş ise de sanığın ödemeyi kabul ettiği 150 YTL’nin uzlaşmaya uygun olarak henüz ödenmemiş olup, edimin yerine getirilmesinin ileri bir tarihe bırakıldığı ve böylece 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 253. maddesindeki koşulların yerine getirilmemesi sebebiyle sanık hakkında 231. maddedeki şartlar aranmaksızın 254/2. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılması yerine, uzlaşma nedeniyle davanın düşürülmesine karar verilmesi kanuna aykırı görüldüğünden tebliğname gibi hükmün bozulması görüşünde olduğumuzdan, çoğunluk görüşüne katılmıyoruz” görüşüyle karşı oy kullanmışlardır.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 25.03.2008 gün ve 161569 sayı ile özetle; “Katılanın “sanık 150 YTL verirse uzlaşırım” şeklindeki beyanı üzerine, sanığın, “mağdurun uzlaşma önerisini kabul ediyorum, kendisine 150 YTL vereceğim” dediği ve mahkemece tarafların bu beyanları ile yetinildiği “edimin defaten yerine getirilmesi” koşulunun gerçekleşmesi beklenmeden katılan ile sanığın uzlaştığından bahisle davanın düşürülmesine karar verildiği görülmektedir. Edimin yerine getirilmemesine karşın düşme kararı verilmesi, uzlaşma kurumunun “mağdurun zararının giderilmesini sağlayacak biçimde cezai uyuşmazlığı çözümleme” işlevine, yasa koyucunun uzlaşma ile ilgili hükümleri kabul ederken gözettiği amaçlara uygun düşmemekte ve CMK.`nun 254/2. fıkrasının buyurucu nitelikteki hükmüne aykırı bulunmaktadır. Edimin yerine getirilmesinin ileri bir tarihe bırakılması halinde verilecek olan karar, davanın düşürülmesi değil, sanık hakkında 231. maddedeki koşullar aranmaksızın 254/2. fıkrası uyarınca “hükmün açıklanmasının geri bırakılması kararıdır.” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak Özel Daire kararının kaldırılmasına, Yerel Mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesini talep etmiştir.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

Sanık hakkında hakaret suçundan açılan kamu davasının uzlaşma nedeniyle düşürülmesine karar verilen olayda, Özel Daire çoğunluğu ile Yargıtay C.Başsavcılığı arasındaki çözümlenmesi gereken hukuki uyuşmazlık, Yerel Mahkemece yapılan uzlaştırma işleminin yasal düzenlemelere uygun olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Uzlaşma, ilk başta 11 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren, 5237 sayılı TCY.’nın 73. maddesinin 8. fıkrasında ve 5271 sayılı CYY.’nın 253, 254 ve 255. maddelerinde düzenlenmiştir. İlk düzenleniş şeklinde, suçtan zarar göreni gerçek kişi veya özel hukuk tüzel kişisi olup, soruşturulması veya kovuşturulması şikayete bağlı bulunan suçlarda, failin suçu kabullenmesi ve doğmuş olan zararın tümünü veya büyük bir kısmını ödemesi veya gidermesi koşuluyla, mağdur ve failin özgür iradeleri ile uzlaştıklarının, CYY.`nın 253, 254 ve 255. madde hükümleri uyarınca soruşturma aşamasında C.Savcısı, kovuşturma aşamasında ise hakim tarafından saptanması halinde, kovuşturmaya yer olmadığına veya açılan davanın düşürülmesine karar verilmesi öngörülmüştür.

19.12.2006 tarihinde yürürlüğe giren 5560 Sayılı Yasa ile uzlaşma kurumu değişikliğe uğramış ve TCY.’nın 73. maddesinin 8. fıkrası yürürlükten kaldırılmış, CYY.`nın 253, 254 ve 255. maddeleri ise yeniden ve ayrıntılı olarak düzenlenmiştir.

Bu düzenlemede uzlaşmanın sağlanması bakımından, CYY.`nın, gerek soruşturma aşamasını düzenleyen 253. maddesinin 19. fıkrasında ve gerekse kovuşturma aşamasını düzenleyen 254. maddenin 2. fıkrasında, suçtan zarar görenin zararının tamamen ödenmesi koşul olarak aranmıştır. Zararın defaten ödenmesi halinde uzlaşmanın sağlanacağı, ödemenin ileri bir tarihe bırakılması veya takside bağlanması halinde ise, soruşturma aşamasında kamu davasının açılmasının ertelenmesine, kovuşturma aşamasında ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilmesi öngörülmüştür. Sonrasında ödeme gerçekleşmezse uzlaşma hükümsüz kalacak ve herhangi bir koşul aranmaksızın soruşturma aşamasında kamu davası açılacak, kovuşturma aşamasında ise hüküm açıklanacaktır.

Görüldüğü gibi, uzlaşma kurumunun hüküm ifade edebilmesi için gerek ilk düzenleniş şeklinde gerekse sonradan düzenlenen şeklinde suçtan zarar görenin zararının ödenmesi en önemli koşuldur, zararın ödenmemesi halinde uzlaşma sağlanamayacaktır.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

30.03.2006 tarihinde yapılan oturumda sanık Ş., sorgusu yapılırken yüklenen suçu ikrar etmiş ve ağabeyi olan katılan M. ile uzlaşmaya hazır olduğunu bildirmiştir. Katılan M. ise, şikayetçi olduğunu, davaya katılmak istediğini ancak sanığın zararını karşılaması halinde uzlaşmak istediğini söylemiş, bilahare sorulduğunda ise sanığın 150 YTL vermesi halinde uzlaşacağını belirtmiştir. Bunun üzerine sanıktan sorulduğunda aynen, “Mağdurun uzlaşma önerisini kabul ediyorum, kendisine 150 YTL vereceğim” demesi nazara alınarak duruşma bitirilmiş ve uzlaşmanın gerçekleştiği kabul edilerek davanın düşürülmesine karar verilmiştir. Dosya kapsamında mağdurun zararının giderildiğine ilişkin herhangi bir bilgi bulunmamaktadır.

O halde, uzlaşmanın koşullarından, zararın ödenmesi koşulunun gerçekleşmediği açıktır. Yerel Mahkemece, sanığın zararı ödeyeceğine ilişkin taahhüdüne itibar edilerek, zararın ödenip ödenmediği araştırılmadan uzlaşma nedeniyle kamu davasının düşürülmesine karar verilmesi isabetsiz ve yasaya aykırıdır.

Bu itibarla haklı nedenlere dayanan Yargıtay C.Başsavcılığı itirazının kabulüne karar verilmelidir.

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının ( KABULÜNE ),

2- Yargıtay 2. Ceza Dairesi`nin 20.02.2008 gün ve 15983-2973 sayılı onama kararının ( KALDIRILMASINA ),

3- Güroymak Sulh Ceza Mahkemesi`nin 30.03.2006 gün ve 4-20 sayılı hükmünün, uzlaşmanın yasal koşullarının gerçekleşmediği nazara alınmadan kamu davasının uzlaşma nedeniyle düşürülmesine karar verilmesi isabetsizliğinden ( BOZULMASINA ),

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`na ( TEVDİİNE ), oybirliği ile karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS