0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Katılmanın Hükümsüz Kalması

CMK Madde 243

(1) Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır. Mirasçılar, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilirler.



CMK Madde 243 Gerekçesi

Madde, katılanın vazgeçmesi veya ölümü hâlinde katılmanın hükümsüz sayılacağını kabul etmiştir. Bu niteliği itibarıyla katılma hakkı, kişiye sıkı surette bağlı haklardandır. Maddede ayrıca, mirasçıların, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabilecekleri ve hüküm tarihi ile hükmün kesinleşmesi tarihi arasında katılanın ölmesi hâlinde tebligatın mirasçılara yapılacağı hükme bağlanmıştır.


CMK 243 (Katılmanın Hükümsüz Kalması) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2018/493 Karar : 2018/5232 Tarih : 26.04.2018

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

1-Suça sürüklenen çocuk … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükme yönelik mağdur … vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;

Mağdur …‘un babası …‘un yargılamanın bitmesinden sonra suça sürüklenen çocuk … hakkındaki şikayetinden vazgeçtiğini belirten dilekçe verdiği anlaşılmakla; 5271 sayılı CMK’nun 243. maddesi gereğince katılma hükümsüz kalacağından, mağdur vekilinin temyiz isteğinin 1412 sayılı CMUK’nun 317.maddesi gereğince istem gibi REDDİNE,

2-Suça sürüklenen çocuk … hakkında hırsızlık suçundan verilen beraat kararına yönelik mağdur … vekilinin temyiz isteminin incelenmesinde;

Yapılan duruşmaya, toplanan delillere, gerekçeye, hakimin kanaat ve takdirine göre temyiz itirazları yerinde olmadığından reddiyle hükmün istem gibi ONANMASINA,

3-Suça sürüklenen çocuklar … ve … hakkında hırsızlık suçundan kurulan hükümlere yönelik mağdur … vekili ve suça sürüklenen çocuklar müdafiilerinin temyiz istemlerinin incelenmesinde;

Oluşa ve dosya içeriğine göre suça sürüklenen çocuk …’in atılı hırsızlık suçunu işlediğine dair mahkemenin delilleri kabul ve değerlendirmesinde isabetsizlik bulunmadığından ve suça sürüklenen çocuk … ile ilgili sosyal inceleme raporunda epilepsi hastası olduğu ve ilaç kullandığına ilişkin tespitin akıl hastalığı veya akıl zayıflığı niteliğinde olmadığı, buna ilişkin suça sürüklenen çocuk ve müdafiinin bir talepte bulunmadığı anlaşılmakla cezai ehliyet yönünden Adli Tıp raporu aldırılmasına gerek görülmeyerek tebliğnamedeki bozma düşüncesine iştirak edilmemiş, dosya içeriğine göre diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir. Ancak;

a)02.12.2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanun’un 34. maddesi ile değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ile uzlaştırma hükümleri yeniden düzenlenmiş olup, suça sürüklenen çocukların eylemlerine uyan 5237 sayılı TCK’nın 141/1. maddesinde düzenlenen hırsızlık suçunun uzlaşma kapsamına alındığı nazara alınarak, uzlaştırma işlemi yapılıp sonucuna göre suça sürüklenen çocukların hukuki durumlarının değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,

b)Mağdur … ve babasının 09.10.2013 tarihli zararın tazmin edildiğine dair dilekçelerinde tazmin tarihinin açıkça belirtilmemesi karşısında, ,bu hususun mağdur … ve babasından açıkça sorularak, karar tarihinden önce tazminin gerçekleştiğinin tespit edilmesi halinde suça sürüklenen çocuklar hakkında TCK’nın 168/2. maddesinin uygulanması gerektiğinin zorunlu olması,

Bozmayı gerektirmiş, mağdur … vekili ve suça sürüklenen çocuklar müdafiilerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükümlerin bu sebepten dolayı 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince istem gibi BOZULMASINA, 26/04/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2374 Karar : 2018/1117 Tarih : 13.02.2018

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Mahallince dosyaya eklenen 19/06/2015 tarihli nüfus kaydına göre katılan …‘nın hüküm verilmeden önce 18/03/2014 tarihinde öldüğü ve gerekçeli kararın tebliğ edilemediği anlaşıldığından; 5271 sayılı CMK’nın 243. maddesi uyarınca katılanın ölmesi nedeniyle katılma hükümsüz kalmış olup, mirasçıların katılanın yasal haklarını takip etmek üzere davaya katılma hakları bulunduğundan, katılanın yasal mirasçıları belirlenerek, katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılma haklarının bulunduğu hususunu içeren açıklamalı davetiye ile gerekçeli kararın yasal mirasçılara tebliğ edilmesi ile davaya katılan …, …’un yokluğunda hüküm kurulduğunun anlaşılması karşısında; katılanlar …, …’a da gerekçeli hükmün tebliğ edildiğine dair dosyada bir belgeye rastlanmadığından, gerekçeli hükmün ismi geçen katılanlara usulüne uygun olarak tebliği ile tebligat ilmühaberi ile birlikte verilmesi halinde temyiz dilekçeleri de eklenerek incelenmek üzere iadesinin mahallince sağlanması için dosyanın incelenmeksizin Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına GÖNDERİLMESİNE, 13/02/2018 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/6480 Karar : 2018/1166 Tarih : 22.01.2018

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Gerekçeli karar başlığında suç tarihinin 12.10.2013 yerine, 18.03.2014 olarak yazılması mahallinde düzeltilebilir yazım hatası olarak kabul edilmiştir.

2-Mağdur vekilinin 08.07.2015 havale tarihli dilekçesi ile sanık hakkındaki şikayetten vazgeçmiş olup, bu vazgeçmeden dönülemeyeceği ve katılma kararı verilemeyeceğinden, CMK’nın 243. maddesi gereğince katılan sıfatının hükümsüz olduğu gözetilmeden mağdur lehine katılan olarak vekalet ücretine hükmolunması,

3-Kabule göre de;

02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘ın temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 22/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/282 Karar : 2017/25711 Tarih : 23.11.2017

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre, Yerel Mahkemece dosyaya eklenen nüfus kaydına göre katılan …‘un 17/12/2013 tarihinde öldüğü ve gerekçeli kararın tebliğ edilemediği anlaşıldığından; 5271 sayılı CMK’nın 243. maddesi uyarınca katılanın ölmesi nedeniyle katılma hükümsüz kalmış olup, mirasçıların katılanın yasal haklarını takip etmek üzere davaya katılma hakları bulunduğundan, katılanın yaşı küçük yasal mirasçılarının velisi …‘nin katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılma hakkının bulunduğu hususunu içeren açıklamalı davetiye ile gerekçeli kararın tebliğ edildiği, ancak usulüne uygun tebliğe rağmen temyize başvurmadığı anlaşılarak, dosya görüşüldü:

TCK’nın 125/1. maddesinde hapis cezası ile adli para cezasının seçenek yaptırım olarak öngörülmesi ve mahkemece hapis cezasının tercih edilmesi karşısında, TCK’nın 50/2. maddesine aykırı olarak hapis cezasının adli para cezasına dönüştürülmesi, aleyhe temyiz bulunmadığından bozma sebebi yapılmamıştır. Ancak;

02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu, hakaret ve kişilerin huzur ve sükununu bozma suçları yönünden ise, uzlaşma önerisinin yapıldığı tarihte 5271 sayılı CMK’nın 253/3. maddesinde engel bulunduğu ancak yeni düzenleme karşısında bu suçlar yönünden de uzlaşma önerisinde bulunulması gerektiği, anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 23/11/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/344 Karar : 2017/4894 Tarih : 8.06.2017

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Taksirle öldürme suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık müdafii ve katılan vekili tarafından temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Bozma ilamına uyularak yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin kusur tespitine, eksik incelemeye, sanığın beraatine karar verilmesi gerektiğine ve kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna; katılan vekilinin, tayin edilen cezanın yetersiz olduğuna, paraya çevirme hükümlerinin uygulanmaması gerektiğine, kararın usul ve yasaya aykırı olduğuna ve sanık aleyhine bozulmasına karar verilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-Bozma sonrası alınan beyanlarında, katılanlar …, … ve … sanık … hakkındaki şikayetlerinden vazgeçtiğini beyan etmiş olmaları karşısında, CMK’nın 243. maddesi gereğince katılma kararı hükümsüz kaldığından, adı geçen katılanlar lehine vekalet ücretine hükmedilemeyeceğinin gözetilmemesi,

2-Sanık hakkında hükmedilen 3 yıl 4 ay hapis cezasının adli para cezasına çevrilmesine karar verilirken, uygulanan kanun maddelerinin gösterilmemesi suretiyle CMK’nın 232/6. maddesine ve adli para cezasının belirlenmesine esas tam gün sayısının gösterilmemesi suretiyle TCK’nın 52/3. maddesine aykırı hareket edilmesi,

3-Sanık hakkında hükmolunan adli para cezasının taksitlendirilmesi akabinde taksitlerden birinin zamanında ödenmemesi halinde geri kalan kısmın tamamının tahsil edileceği ihtarı yapılması gerekirken, infazı kısıtlar biçimde ‘‘taksitlerden birinin süresinde ödenmemesi sebebiyle, bakiye kalan ayların taksitlerinin tamamının bir defada sanıktan taksiline’’ karar verilmesi ile ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceği hususuna hükümde yer verilmemek suretiyle TCK’nın 52/4. maddesine aykırı davranılması,

Kanuna aykırı olup, hükmün bu nedenlerle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hükmün vekalet ücretine ilişkin dokuzuncu bendindeki, “katılanlara” ibaresinin “Katılan …‘a” olarak değiştirilmesi, hüküm fıkrasının üçüncü bendinin hükümden çıkarılarak yerine, “Sanık hakkında tayin edilen 3 yıl 4 ay hapis cezasının, sanığın sosyal ve ekonomik durumuna göre TCK nın 50/4 maddesi atfıyla TCK’nın 50/1-a maddesi uyarınca, adli para cezasına çevrilmesine; TCK’nın 52/3. maddesi gereğince adli para cezasının belirlenmesine esas tam gün sayısının 1215 tam gün olarak belirlenmesine; TCK’nın 52/2. maddesi gereğince bir gün karşılığı adli para cezasının takdiren 20.-TL olarak hesabıyla 24.300.-TL adli para cezası ile cezalandırılmasına” ibaresinin yazılması, hükmün beşinci bendindeki “tahsiline” ibaresinin “tahsil edileceğinin” olarak değiştirilmesi, bendin devamına da, “ve ödenmeyen adli para cezasının hapse çevrileceğinin sanığa ihtarına” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve Kanuna uygun bulunan hükmün tebliğnamedeki isteme uygun olarak, DÜZELTİLEREK ONANMASINA; 08.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 16. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3075 Karar : 2017/4466 Tarih : 5.06.2017

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

1-)Katılan …‘na yönelik kasten yaralama suçundan kurulan hükme yönelik incelemede;

Hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına ilişkin karar, 5271 sayılı CMK’nın 231/12. maddesi uyarınca itiraza tabi olup temyizi mümkün bulunmadığından, temyiz incelemesine yer olmadığına, gereği merciince yapılmak üzere dosyanın mahalline iadesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE,

2-)Mağdur …‘na yönelik hakaret suçundan kurulan beraat kararına yönelik temyiz incelemesinde;

Mağdur … vekilinin, kovuşturma aşamasında davaya katılma talebinde bulunmasına rağmen bu yönde bir karar verilmemiş ise de 15.08.2016 tarihli dilekçesi ile vekaletnamesindeki yetkiye dayanarak şikayetten vazgeçtiği anlaşılmakla CMK’nın 243. maddesi uyarınca katılma talebi hükümsüz kaldığından, hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmayan mağdur … vekilinin temyiz isteminin, 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddesi gereğince reddine karar verilerek yapılan incelemede;

Yapılan yargılama sonunda yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmadığı gerekçeleri gösterilerek mahkemece kabul ve takdir kılınmış olduğundan o yer Cumhuriyet savcısının yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle beraate ilişkin hükmün ONANMASINA,

3-Cumhurbaşkanına hakaret suçundan kurulan mahkumiyet hükmüne yönelik temyize gelince;

Sanığın yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

a)Katılan …‘na yönelik kasten yaralama suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen sanık hakkında, atılı suçtan verilen ceza bakımından olayın vahameti şeklindeki yasal olmayan gerekçeyle hükmün açıklanmasının geri bırakılmasının uygulanmasına yer olmadığına karar verilmek suretiyle çelişki oluşturacak şekilde uygulama yapılması,

b)Kabul ve uygulamaya göre de;

Anayasa Mahkemesinin 24.11.2015 tarih ve 29542 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 08.10.2015 tarih, 2014/140 E, 2015/85 sayılı iptal kararı ile TCK’nın 53. maddesindeki bazı düzenlemelerin iptal edilmiş olması nedeniyle bu karar doğrultusunda hüküm kurulmasında zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, bu sebeplerden dolayı hükmün BOZULMASINA, 05.06.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/2977 Karar : 2017/6583 Tarih : 29.05.2017

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

1- Davaya katılmasına karar verilen suçtan zarar gören …‘ün 25.11.2010 havale tarihli dilekçe ile sanıklar … ve … hakkındaki, vekilinin ise 19.02.2014 havale tarihli dilekçe ile sanık … hakkındaki şikayetinden vazgeçtiğini beyan etmesi karşısında, CMK’nın 243. maddesi uyarınca bu sanıklar yönünden katılma kararının hükümsüz kaldığı ve temyiz edenin buna yetkisi bulunmadığı anlaşıldığından, 5320 sayılı Kanunun 8/1 ve 1412 sayılı CMUK’nın 317. maddeleri uyarınca müşteki … vekilinin, sanıklar …, … ve … hakkında kurulan hükümlere yönelik olmak üzere, tebliğnameye aykırı olarak, TEMYİZ İSTEĞİNİN REDDİNE,

2- Diğer sanıklar hakkında kurulan hükümlere yönelik temyiz talebine gelince;

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede, başkaca nedenler yerinde görülmemiştir.

Ancak;

Dosya içerisinde bulunan eski tarihli imza sirkülerinden… Limited Şirketi’nin müdürünün … olduğunun anlaşılması karşısında, adı geçen şirketin suç tarihi itibarıyla hissedarlarının ve şirketi temsile yetkili kişilerin kimlerden oluştuğunun Ticaret Sicil Müdürlüğü’nden sorulması ve sonucuna göre, katılanın şirketi temsil yetkisi bulunup bulunmadığının değerlendirilmesi, katılan … ve müşteki … ayrıntılı olarak dinlenip sanıkların şirketten alacaklı olup olmadıkları, hangi sanıklarla malların geri verilmesi konusunda anlaşma yapıldığının sorulması ve gerekirse bu hususta sanıkların alacaklarını kanıtlayacak belgelerin araştırılması, bu eylem neticesinde stoklarda bir azalma olup olmadığı, azalma varsa bu azalmanın şirket muhasabe kayıtları çerçevesinde tespitinin mümkün olup olmadığı ve gerçek alacak miktarının belirlenmesinde gerektiğinde bilirkişi görüşüne başvurulması ve 10/10/2008 tarihli tutanağı imzalayan kolluk görevlilerin ve …‘n kolluk ifadesinde adı geçen …isimli şirket depo görevlisinin tanık sıfatıyla bilgisine başvurularak olay anında suça konu yerde kimlerin bulunduğu ve şirketin arka girişinde bulunan kepenkteki kilidin kim/kimler tarafından kırıldığının açıklattırılması ve sonucuna göre tüm kanıtlar çerçevesinde sanıkların olaydaki rol ve durumlarıyla birlikte hukuksal durumlarının değerlendirilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik araştırma ve yetersiz gerekçeyle beraatlerine karar verilmesi,

Kanuna aykırı ve katılan … vekilinin temyiz nedenleri ile tebliğnamedeki düşünce yerinde görüldüğünden HÜKÜMLERİN BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 29/05/2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/17377 Karar : 2017/15959 Tarih : 29.05.2017

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Mağdurun sanık hakkında şikayetçi olmadığını beyan ettiği anlaşıldığından, TCK’nın 73 ve CMK’nın 243. maddeleri uyarınca sanığa şikayetten vazgeçmeyi kabul edip etmediği sorularak, sonucuna göre sanığın üzerine atılı hakaret suçundan karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

2-Kabule göre de;

02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu, hakaret suçu yönünden ise uzlaşma önerisinin yapıldığı tarihte 5271 sayılı CMK’nın 253/3. maddesinde engel bulunduğu gözetilerek, yeni düzenleme karşısında bu suç yönünden de uzlaşma önerisinde bulunulması gerektiği anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2 ve 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘nun temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKÜMLERİN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 29/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 18. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/26 Karar : 2017/1625 Tarih : 14.02.2017

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Yerel Mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre TCK’nın 233/1 maddesin de düzenlene aile hukukundan kaynaklanan yükümlülüğün ihlali suçunu 02.12.2016 tarihinde yürürlüğe giren 6763 yasılı yasanın 34. maddesiyle ile yapılan değişiklik kapsamında bulunmaması karşısında tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmeyerek dosya görüşüldü:

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

Katılan …‘ın, UYAP’tan alınan güncel nüfus kaydına göre hükümden önce 21.02.2014 tarihinde öldüğü, CMK’nın 243. maddesine aykırı şekilde katılanın haklarını takip etmek üzere mirasçılarına davanın duyurulmadığı, gerekçeli kararın tebliğ edilmediği,

Anlaşıldığından, katılan … vasisi … ve sanık … müdafiinin temyiz davası hakkında bir KARAR VERMEYE YER OLMADIĞINA, nüfus aile kayıt tablosu dosyaya konularak, katılanın mirasçılarının olup olmadığı araştırılıp, bulunduğu takdirde haklarını takip etmek üzere CMK’nın 243. maddesi gereğince davaya katılıp katılmayacakları sorulup, hükmün tebliği ile temyiz dilekçesi verildiği takdirde ek tebliğname düzenlenerek Dairemize yollanılmak üzere, incelenmeksizin karar mahkemesine GERİ GÖNDERİLMESİNE, 14.02.2017 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 21. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/9146 Karar : 2016/310 Tarih : 18.01.2016

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

1-Şikayetçi vekilinin temyizinin incelenmesinde;

Sanığın müdür yardımcısı olarak görev yaptığı okulda öğrenim gören bir öğrencinin teyzesi olduğunu belirten sikayetçinin yüklenen suçtan doğrudan zarar görmediği ve CMK`nun 243. maddesindeki şartlar oluşmadığı cihetle; davaya katılmakta herhangi bir hukuki yararı ve hükmü temyiz yetkisi bulunmadığından vaki temyiz isteminin ( REDDİNE ) ilişkin mahkemenin 24.06.2013 tarihli ek kararı usul ve yasaya uygun görüldüğünden, şikayetçi vekilinin bu karara yönelik temyiz itirazlarının reddi ile temyiz talebinin ( REDDİNE ) dair kararın istem gibi ( ONANMASINA ),

2-Sanık hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan kurulan hükme ilişkin olarak sanık müdafiinin temyizine hasren yapılan incelemede;

Sanık müdafiinin temyizinin, kamu görevlisinin resmi belgede sahteciliği suçundan beraatine ilişkin hüküm nedeniyle vekalet ücreti verilmesine yönelik olduğu anlaşılmakla bu hususla sınırlı olarak yapılan incelemede;

1136 sayılı Kanunun 168 ve hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesinin 13/5. maddesi uyarınca, beraat eden ve kendisini vekil ile temsil ettiren sanık lehine maktu avukatlık ücretine hükmedilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Yasaya aykırı ise de, yeniden duruşma yapılmasını gerektirmeyen bu hususun 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nun 322. maddesi uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasına “sanık …………..`ın kendisini vekil ile temsil ettirdiği anlaşıldığından hüküm tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca 2.640,00 TL vekalet ücretinin hazineden alınıp sanığa verilmesine” ibaresi eklenmek suretiyle istem gibi ( DÜZELTİLEREK ONANMASINA ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/4803 Karar: 2018/11 Tarih: 08.01.2018

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Temyiz isteğinin reddi nedenleri bulunmadığından işin esasına geçildi.

Vicdani kanının oluştuğu duruşma sürecini yansıtan tutanaklar, belgeler ve gerekçe içeriğine göre yapılan incelemede;

1-Gerekçeli karar başlığında suç tarihini 12.10.2013 yerine 18.03.2014 olarak yazılması;

2-Mağdur ve vekilinin karar okunurken, sanık hakkındaki şikayetten vazgeçmeleri karşısında, CMK’nın 243. maddesi gereğince katılan sıfatlarının hükümsüz kaldığı gözetilmeden, mağdurlar lehine vekalet ücretine hükmolunması,

3-Kabule göre de;

02/12/2016 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak aynı tarihte yürürlüğe giren 6763 sayılı Kanunun 34. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK’nın 253. maddesi ve maddeye eklenen fıkraya göre uzlaşma hükümleri yeniden düzenlenmiş ve sanığa isnat edilen TCK’nın 106/1. maddesi kapsamındaki tehdit suçunun uzlaştırma kapsamında bulunduğu anlaşılmış olmakla, 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 2, 7. maddeleri de gözetilerek, uzlaştırma işlemi uygulanarak sonucuna göre sanığın hukuki durumunun bu kapsamda tekrar değerlendirilip belirlenmesinde zorunluluk bulunması,

Bozmayı gerektirmiş, sanık …‘un temyiz itirazları bu nedenle yerinde görülmüş olduğundan, diğer yönleri incelenmeksizin HÜKMÜN 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince uygulanması gereken 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, yargılamanın bozma öncesi aşamadan başlayarak sürdürülüp sonuçlandırılmak üzere dosyanın esas/hüküm mahkemesine gönderilmesine, 08.01.2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/7774 Karar: 2014/15824 Tarih: 25.06.2014

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Taksirle yaralama suçundan sanığın mahkûmiyetine ilişkin hüküm, katılan vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Sanığa atılı taksirle yaralama suçu TCK’nın 89. maddesinde hükme bağlanmış olup aynı maddenin 5. fıkrası gereğince 1. fıkrası kapsamı dışında bulunan bilinçli taksir hali hariç şikayete tabi olduğu, vazgeçme yetkisi bulunan katılan vekilinin hükümden sonra 08.07.2013 havale tarihli dilekçesiyle şikayetten vazgeçmesi, hüküm kesinleşinceye kadar şikayetten vazgeçmenin mümkün olması ve vazgeçmenin hükmün kesinleşmesinden önceki aşamada yapılmış olması nedeniyle, şikayetten vazgeçme nedeniyle katılmanın da hükümsüz kaldığı, dolayısıyla temyiz hak ve yetkisinin ortadan kalktığı gözetilerek sanığın hukuki durumunun takdir ve tayini konusunda, mahkemesince değerlendirme yapılması mümkün görülerek yapılan incelemede;

Sonuç: Katılan vekilinin hükümden sonra 08.07.2013 havale tarihli dilekçesiyle şikayetten vazgeçmesi nedeniyle 25.05.2011 günlü oturumda verilen katılma kararının CMK’nın 243. maddesi uyarınca hükümsüz hale geldiği, bu itibarla katılan vekilinin hükmü temyiz etme hak ve yetkisi bulunmadığı anlaşılmakla, katılan vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 317. maddesi uyarınca REDDİNE, 25.06.2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/4970 Karar: 2014/8832 Tarih: 01.04.2014

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Uyap-Mernis sistemi üzerinden elde edilen nüfus kaydından katılan sanık M. A.’ın hüküm tarihinden sonra 06/07/2008 tarihinde ölmesi ve CMK’nın 243. maddesi uyarınca katılmanın hükümsüz kalması karşısında, mirasçıların katılanın yasal haklarını takip etmek üzere davaya katılma hakları bulunduğundan, öncelikle katılan sanık M. A.’ın varsa yasal mirasçıları belirlenerek, katılmaya ilişkin hakları takip etmek üzere davaya katılma haklarının bulunduğuna dair açıklamalı davetiye ile hükmün yasal mirasçılara tebliğ edilmesi ve temyiz dilekçesi vermeleri halinde de dilekçelerin dosyaya eklenerek geri gönderilmesi için dosyanın incelenmeksizin mahalline iade edilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına gönderilmesine, 01.04.2014 gününde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/10331 Karar: 2013/15414 Tarih: 06.06.2013

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Dairemizce verilen 11.10.2012 tarih ve 2012/2091-2012/21574 Sayılı karara Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca “sanığın kullandığı araçla seyir halinde iken yaya geçidinden karşıya geçen yayaya çarparak ölüme neden olduğunun anlaşılması karşısında” ibaresinin dosya kapsamıyla ilgili bulunmaması sebebiyle ilamdan çıkartılması gerektiği gerekçesiyle itiraz edilmekle 5271 Sayılı C.M.K.nın 308. maddesine 02.07.2012 gün ve 6352 Sayılı Kanunun 99. maddesiyle eklenen 3. fıkra uyarınca itiraz konusu değerlendirildi.

İncelenen dosyada dosya kapsamıyla ilgisi olmayan “sanığın kullandığı araçla seyir halinde iken yaya geçidinden karşıya geçen yayaya çarparak ölüme neden olduğunun anlaşılması karşısında” ibaresi yer aldığı bu sebeple itirazın haklı nedenlere dayandığı görülmekle:

Gereği düşünüldü:

KARAR : 1- ) Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının itirazının kabulüne:

2- )11.10.2012 tarih ve 2012/2091 - 2012/21574 Sayılı bozma kararının kaldırılmasına,

a- ) Yerel mahkeme hükmünün küçük N.A. ve D.A.’in yaralanmasıyla ilgili olarak kovuşturma aşamasında beyanları alınan velayet hakkına sahip anne ve babanın sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçmesi sebebiyle C.M.K.nın 243. maddesi gereğince katılmanın hükümsüz kaldığı, mağdur vekillerinin temyiz hak ve yetkisinin bulunmadığı anlaşılmakla, 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 317. maddesi uyarınca temyiz isteminin reddine,

b- ) Sanık müdafiiyle katılanlar vekillerinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince,

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, sanık müdafiinin, eksik inceleme sonucu karar verildiği, hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına kara verilmesi gerektiği, sürücü belgesinin geri alınma süresinin fazla olduğuna dair yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Olay tarihinde, idaresindeki kamyonla Balıkesir yönünden Akhisar yönüne doğru gitmekte iken yolun sağ kısmına yanaşıp dönüş yapmak istediği sırada aynı yönde arkadan gelen diğer araç sürücüsü mağdurun yönetimindeki araçla çarpışması şeklinde gerçekleşen olayda asli kusurlu olduğu kabul edilen sanık hakkında iki sınır arasında temel ceza belirlenirken hakkaniyet kurallarına bağlı kalınması, takdirde yanılgıya düşülmemesi, adalet, hakkaniyet ve nesafet kurallarına uygun makul ve makbul bir cezaya hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, asgari hadden ceza tayini,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, katılanlar vekillerinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebepten dolayı 5320 Sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 06.06.2013 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2011/4-322 Karar: 2012/148 Tarih: 10.04.2012

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Aile fertlerine kötü muamele suçundan sanık H.’nın yapılan yargılama sonucunda beraatine ilişkin, Çanakkale Sulh Ceza Mahkemesi’nce verilen 10.10.2006 gün ve 425-580 sayılı hükmün mağdur vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nce 28.06.2011 gün ve 7939-9056 sayı ile;

“… Olay tarihinde 6 yaşında olan mağdure B.’ye sanık olan annesinin kötü muamelede bulunduğunun iddia edilmesi karşısında; velayet yönünden yasal temsilcisi olan babası L.’e şikayetçi olup olmadıkları, şikayetçi oldukları takdirde davaya katılıp katılmayacakları sorulmadan hüküm kurulması suretiyle CYY’nun aykırı davranılması…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C. Başsavcılığı ise 13.09.2011 gün ve 54409 sayı ile;

“… Yaşı küçük mağdurenin velayet yönünden yasal temsilcisi olduğu belirtilen L. soruşturma aşamasında müşteki sıfatıyla alınan 08.05.2006 tarihli beyanında ve dosyaya sunduğu aynı tarihli dilekçesinde sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçtiğini bildirmiş, daha sonra yargılama aşamasında mahkemece alınan ifadesinde de “… sanığın çocuğumu dövdüğünü görmedim. Çocuğum bana beni özlediği için annesinin kendisini dövdüğünü söylediğini söyledi. Yoksa sanık eşim çocuğumuzu dövmemiştir.” şeklinde beyanda bulunmuştur.

Mağdur ve şikayetçinin haklarını düzenleyen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 234. maddesinin 1/1-b alt bendinde mağdur ile şikayetçinin, kovuşturma evresinde,

-Duruşmadan haberdar edilme,

-Kamu davasına katılma,

-Tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek isteme,

-Tanıkların davetini isteme,

-Vekili yoksa, baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme,

-Davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı yasa yollarına başvurma,

-Haklarının bulunduğu belirtilip;

( 2 ). fıkrasında; “Mağdur, onsekiz yaşını doldurmamış, sağır veya dilsiz ya da meramını ifade edemeyecek derecede malûl olur ve bir vekili de bulunmazsa, istemi aranmaksızın bir vekil görevlendirilir” hükmüne yer verilmiş,

Katılma usulünü düzenleyen 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 238. maddesinin 2. fıkras 2. fıkrasında ise “Duruşma sırasında şikayeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur” şeklindeki hükme yer verilmiştir.

Şikayetçiye “kamu davasına katılma” hakkını da içeren 5271 Sayılı Yasanın 234/1-b.bendindeki yasal hakları hatırlatılıp tutanağa geçirilmiş, ancak kamu davasına katılma talebi olmadığı gibi şikayetini bildirmemiş, sanık lehine beyanda bulunarak ve kararı temyiz etmeyerek şikayetçi olmadığı ve dolayısıyla kamu davasına katılmak istemediği yönündeki iradesini devam ettirmiştir…”,

Görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, özel daire bozma kararının kaldırılmasına ve temyiz isteminin reddine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Dosya Yargıtay 1. Başkanlığı’na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; sanığın, 6 yaşındaki çocuğu mağdur B.’ye kötü muamelede bulunduğu iddiasıyla açılan kamu davasında, soruşturma aşamasında şikayetinden vazgeçen, duruşmada da sanığın mağduru dövmediğini beyan eden ve mağdurun velayet yönünden yasal temsilcisi olan babası L.’e şikayetçi olup olmadığının ve şikayetçi olduğu takdirde davaya katılıp katılmayacağının sorulmasının gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

Sanık H. ile L.’in ilk olarak 29.05.2000 tarihinde evlendikleri, 04.04.2003 tarihinde boşandıkları, mağdurun 01.04.2000 tarihinde doğduğu, mağdurun boşanmadan sonra sanığın yanında kalmaya başladığı,

Uzun yol gemilerinde denizci olarak çalışan L.’in 24.04.2006 tarihinde kolluğa başvurarak eski eşi olan sanığın kendisini ölümle tehdit ettiği ve kızını dövdüğünden söz ederek şikayetçi olduğu, kolluk tarafından alınan ifadesinde de şikayetçi olduğunu beyan ettiği, buna karşın 08.05.2006 tarihinde Cumhuriyet Savcısı tarafından alınan ifadesinde ve C.Savcılığı’na verdiği aynı tarihli dilekçesinde ise şikayetinden açıkça vazgeçtiği,

L.’in bu ifadesinden çok kısa bir süre sonra 17.05.2006 tarihinde sanık ile yeniden resmen evlendiği,

20.07.2006 tarihinde yapılan duruşmada, L.’e CYY’nın 234/1-b maddesindeki haklarının hatırlatıldığı hususunun tutanağa geçirildiği ve “müdafii istemiyorum haklarımı kendim kullanacağım” dediği, beyanında sanığın mağduru dövmediğini ifade ettiği, şikayetçi olup olmadığına ilişkin herhangi bir beyanının tutanakta yer almadığı,

Aynı oturumda dinlenen mağdur ile CYY’nın 234/2. maddesi uyarınca mağdura mahkemenin istemi üzerine baro tarafından atanan mağdur vekilinin de şikayete ilişkin beyanının olmadığı,

Bu duruşmadan bir gün sonra Çanakkale 1. Asliye Hukuk Mahkemesinin aynı tarihte kesinleşen 21.07.2006 tarihli kararıyla L. ve sanığın boşandıkları, mağdurun velayetinin babasına verildiği,

Hükmün, mağdura mahkemenin istemi üzerine baro tarafından görevlendirilen mağdur vekilince temyiz edildiği,

Anlaşılmaktadır.

1412 sayılı CYUY’nın 372. maddesi ve buna paralel olan 5271 sayılı CYY’nın 243. maddesindeki, “Katılan, vazgeçerse katılma hükümsüz kalır” biçimindeki düzenleme ile istikrarlı olarak sürdürülegelen Ceza Genel Kurulu ve Ceza Daireleri uygulamalarına göre; soruşturma aşamasındaki şikayetten vazgeçme sonradan kovuşturma aşamasında kamu davasına katılmaya engel değil ise de, kovuşturma aşamasında şikayetten vazgeçilmesi halinde davaya katılma olanağı kalmayacak, katılma kararı verilmiş ise bu hükümsüz kalacaktır.

5271 sayılı CYY’nın “Mağdur ile şikayetçinin hakları” başlıklı 234/1-b maddesinde mağdur ile şikayetçinin, kovuşturma evresinde, duruşmadan haberdar edilme, kamu davasına katılma, tutanak ve belgelerden vekili aracılığı ile örnek alma, tanıkların davetini isteme, vekili yoksa baro tarafından kendisine avukat atanmasını isteme, davaya katılmış olma koşuluyla davayı sonuçlandıran kararlara karşı yasa yollarına başvurma haklarının bulunduğu belirtilmekte olup, aynı yasanın 237. maddesi uyarınca mağdur, kovuşturma evresinin her aşamasında hüküm verilinceye kadar şikayetçi olduğunu bildirerek kamu davasına katılabilir. CYY’nın “Katılma usulü” başlıklı 238/2. maddesinde ise; “Duruşma sırasında şikayeti belirten ifade üzerine, suçtan zarar görenden davaya katılmak isteyip istemediği sorulur” hükmü getirilmiştir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Soruşturma aşamasında şikayetçi olmadığına ilişkin dilekçe veren, Cumhuriyet Savcısınca alınan ifadesinde de bunu tekrar eden, bundan çok kısa bir süre sonra sanık ile tekrar evlenen mağdurun babası L.’e 20.07.2006 tarihli oturumda ifadesi alınmadan önce yerel mahkemece CYY’nın 234/1-b maddesindeki hakları hatırlatılması üzerine L.’in; “müdafii istemiyorum haklarımı kendim kullanacağım” demesi, sanık lehine olarak verdiği beyanında sanığın mağduru dövmediğini ifade etmesi, şikayetçi olduğuna ilişkin bir beyanının olmaması ve CYY’nın 238/2. maddesinin açık anlatımı karşısında, L.’e artık şikayetçi olup olmadığı hususunun sorulmasına gerek bulunmamaktadır.

Bu itibarla itirazın kabulüne, özel daire bozma kararının kaldırılmasına, yargılama aşamasında sanıktan şikayetçi olmayan ve kamu davasına katılmayan mağdur vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 Sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317. maddesine göre reddine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 4. Ceza Dairesi’nin 28.06.2011 gün ve 7939-9056 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Mağdur vekilinin temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nın 5320 Sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 317. maddesine göre REDDİNE,

4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 10.04.2012 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2010/7-228 Karar: 2011/40 Tarih: 05.04.2011

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Güveni kötüye kullanma suçundan sanık Z. A.’in 765 sayılı TCY’nın uyarınca 1 yıl 3 ay 16 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ilişkin, İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 22.11.2001 gün ve 509-1795 sayılı hükmün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 11. Ceza Dairesince 26.02.2004 gün ve 590-1224 sayı ile;

“Sanığın İnterbank İzmir Şubesinde cari hesaplar ve bireysel pazarlama yetkilisi olduğu dönemlerde çeşitli şekillerde işlemler yaparak banka parasını alıp zimmetine geçirdiği iddia olunmasına göre, sübutu halinde eylemin 4389 sayılı Bankalar Kanununun 23.06.1999 tarihinde yürürlüğe giren 22. maddenin 3. bendine 3. bendine uyan suçu oluşturup oluşturmayacağının takdiri ile davaya bakmak görevinin yüksek dereceli ağır ceza mahkemesine ait olduğu gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken yargılamaya devamla hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçundan mahkûmiyet hükmü kurulması” isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.

İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 27.05.2005 gün ve 407-353 sayılı görevsizlik kararı üzerine dosyanın gönderildiği İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesince 07.12.2005 gün ve 264-397 sayı ile, sanığın 4389 sayılı Bankalar Yasasının 22/3, 765 sayılı TCY’nın 80, 4389 sayılı Yasanın 23. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasının son cümlesi ve TCY’nın 59. maddeleri uyarınca 2 yıl 11 ay hapis cezasıyla cezalandırılmasına, CYUY’nın 326/son maddesi uyarınca kazanılmış hak gözetilerek sonuç cezanın 1 yıl 3 ay 16 gün hapis olarak belirlenmesine ve cezanın 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmesine karar verilmiştir.

Müşteki vekili ve sanık müdafiinin temyizi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 7. Ceza Dairesince 29.06.2009 gün ve 3816-8325 sayı ile;

“1-Hazırlık soruşturmasında, 31.03.1999 günlü dilekçeyle müşteki İnterbank A.Ş vekilinin hizmet nedeniyle emniyeti suistimal suçuna ilişkin olarak şikâyetten vazgeçmesi, açılan kamu davasına müdahil olarak katılmasına engel olmayacağı, ancak şahsi hak talebine mani olacağı gözetilmeden, müşteki İnterbank Anonim Şirketinin halefi konumunda bulunan Bayındırbank Anonim Şirketi vekilinin 07.12.2005 tarihli celsede sunduğu dilekçeyle yaptığı davaya katılma talebinin kabulü yerine yazılı şekilde müdahale isteğinin reddine karar verilmesi,

2-Hüküm tarihinde yürürlükte bulunan ve 4389 sayılı Bankalar Kanununu yürürlükten kaldıran 5411 sayılı Bankacılık Kanununun 160/4. fıkrasına göre ‘Soruşturma başlamadan önce, zimmete geçirilen para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların aynen iade edilmesi veya uğranılan zararın tamamen tazmin edilmesi halinde, verilecek cezanın üçte ikisi indirilir’ şeklinde lehe hükmü getirildiği, sanığın dava konusu zimmet miktarını 5411 sayılı Yasanın yürürlüğe girmesinden ve iddianame tanziminden önce 07.04.2000 ve 17.04.2000 tarihlerinde ödediği gözetilerek indirimin 5411 sayılı Yasanın 160/4. fıkrasına göre 2/3 oranında yapılması gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde 1/2 oranında indirim uygulanmak suretiyle hürriyeti bağlayıcı cezanın fazla tayini,

3-5411 sayılı Bankacılık Kanununun 160.maddesinin son fıkrasında,

‘Zimmet suçunun konusunu oluşturan para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir’ hükmüne yer verilmiş olduğu halde, sanık hakkında anılan fıkranın uygulanıp uygulanmayacağının karar yerinde tartışılmaması” isabetsizliğinden bozulmuştur.

İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 29.12.2009 gün ve 293-418 sayı ile;

“1-)…Soruşturma aşamasındaki vazgeçme dilekçesinin tarihi 31.03.2000’dir. Ancak mahkememizce bu nedenle müdahale talebi reddedilmiş değildir. İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesine hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suçundan kamu davası açılmış ve mahkemece yapılan 19.09.2000 tarihli duruşmada müşteki temsilcisi C. Ö.’den sorulduğunda aynen; ‘Sanık üzerine atılı suçlamalar ile müfettiş raporu vardır, suçu sabittir, bunun yanı sıra banka zararını sanık karşılamıştır, bu nedenle şikayetimizi geri alıyoruz, şikayetçi değiliz’ dedikten sonra, müşteki İnterbank vekili Av. G. A. da; ‘sanık banka zararlarını ödediği için şikayetlerimizden vazgeçiyoruz’ demek suretiyle duruşmada ve yargılama sürecinde şikayetçi olmadıklarını bildirmişlerdir. Müşteki İnterbank vekili Av. G. A.’un İzmir 11. Noterliğince düzenlenen 03.02.2000 tarih ve 2000/4002 yevmiye sayılı vekaletnamesinde davadan feragat ve feragatle davayı kabule yetkisinin bulunduğu, müşteki temsilcisi C. Ö.’nin de İzmir 3. Noterliğince düzenlenen 02.09.1993 tarih ve 31549 yevmiye sayılı imza beyannamesi ile yetkili kılındığı tespit edilmiştir. Müşteki temsilcisi ve feragate yetkili vekili mahkeme huzurunda şikâyetlerinden vazgeçmişlerdir. Müdahale talebinin reddedilmesi, soruşturma aşamasındaki dilekçeden kaynaklanmamaktadır. 5271 sayılı CMK’nun 243/1. maddesinde; ‘Katılan, vazgeçerse veya ölürse, katılma hükümsüz kalır’ hükmünü taşıdığı gibi, 1412 sayılı CMUK’nun ‘Müdahalenin Hükümsüz Kalması’ başlıklı 372. maddesinde; ‘Davaya dahil olan kimse vazgeçerse müdahale hükümsüz kalır’ hükmünü taşımaktadır. Bu itibarla Yargıtay 7. Ceza Dairesi’nin 1 nolu bozma sebebi usul ve yasaya ve dosya kapsamına aykırıdır.

2-)…Dosya incelendiğinde, bankanın başvuru tarihinin 29.03.2000 olduğu, iddianamenin 11.04.2000 tarihinde düzenlendiği, 12.04.2000 tarihinde görüldüsünün yapıldığı, 17.04.2000 tarihinde hakim tarafından havale edildiği belirlenmiştir. 1412 sayılı da 5271 sayılı CMK’nun 175. maddesinde olduğu gibi, iddianamenin kabulü veya iadesi gibi bir müessesenin söz konusu olmadığı, mahkemece verilen yetkiye istinaden banka kayıtları üzerinde inceleme yapan bilirkişi B. S. tarafından düzenlenen rapordan anlaşılacağı üzere, sanık tarafından 07.04.2000 tarihinde 12.000 TL ve 17.04.2000 tarihinde 4.000 TL olmak üzere toplam 16.000 TL paranın ödendiği tespit edilmiştir. Her ne kadar müşteki banka vekilleri tarafından 31.03.2000 tarihinde vazgeçme dilekçesinde zararın ilgililerden protokol gereği alınmış bulunduğundan söz edilmiş ise de; bu durum zararın ödeneceğine ilişkin taraflar arasında yapılan protokolden kaynaklanmıştır. Yüksek Yargıtay’ın da kabul ettiği gibi, zarar tamamen 17.04.2000 tarihinde ve iddianamenin tanziminden sonra tamamen ödenmiştir. İddianamenin havale tarihi nazara alınarak mahkememizce önceki hükümde ödemenin kovuşturmadan önce yapıldığı kabul edilerek hüküm kurulmuştur. Oysaki ödeme 11.04.2000 tarihli iddianamenin düzenlenmesinden sonra yapılmış bulunmaktadır.

…1412 sayılı düzenlemesinde, açıkça soruşturma ve kovuşturma ayrımı yapılmış değildir. Ancak, suç tarihinde yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankacılık Kanununun 22/3-son maddesinde; ‘Zararın kovuşturma yapılmadan önce tamamıyla ödenmiş olması halinde, cezaların yarısı, ödeme hükümden önce gerçekleştirilmiş ise 1/3 oranında indirilir’ hükmünü taşımaktadır. Mahkememiz, iddianamenin havale tarihini nazara alarak, aynı tarihte yapılan ödemenin sanık lehine, kovuşturma başlamadan önce yapılan ödeme olarak kabul etmiştir. Yukarıda değinilen içtihadı birleştirme kararı uyarınca, 765 sayılı TCK’nun 523/1. maddesi uygulamasına ilişkin kıyasla yapılan bozma yerinde bulunmamaktadır. Çünkü 5237 sayılı TCK’nun 2/3. maddesinde; ‘Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz. Suç ve ceza içeren hükümler, kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz’ hükmünü taşımaktadır. Yüksek Dairece zimmet miktarının 5411 sayılı Kanunun yürürlüğe girmesinden ve iddianame tarihinden önce ödendiğinden söz edilerek 5411 sayılı Yasanın 160/4. fıkrasında göre 2/3 oranında indirim yapılması gerektiği yolundaki görüşü yerinde bulunmamıştır. Aslında ödeme 11.04.2000 tarihinde düzenlenen iddianameden sonra 17.04.2000 tarihinde yapılmıştır. Mahkememizce soruşturma aşamasındaki protokoller de nazara alınarak, iddianamedeki havale tarihinin ödemenin yapıldığı 17.04.2000 tarihine rastlaması da değerlendirilmek suretiyle, hak, adalet ve nesafet kuralları uyarınca ödemenin kovuşturmadan önce yapıldığı kabul edilmiştir. Bu durum temyize yetkisi bulunmayan ve bu nedenle temyiz talepleri reddedilmesi gereken ve yalnızca sanığın temyizine hasren incelemeyi icap ettiren temyiz aşamasındaki prosedür itibarı ile sanık lehine kazanılmış hak teşkil etmektedir. 765 sayılı nun 523. maddesine dayalı içtihadı birleştirme kararı kıyas yoluyla uygulanarak, 2/3 oranında indirim yapılması sonucuna varılması hukuki dayanaktan yoksundur. Çünkü suç tarihinde yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankacılık Kanununun 22/3-son maddesinde özel hüküm bulunmaktadır. Buna rağmen sanık soruşturma aşamasında, soruşturmadan, hatta iddianame düzenlenmeden önce herhangi bir ödemede bulunmuş değildir. 29.03.2000 tarihinde başvuru yapıldığına göre, 5271 sayılı CMK’nun 2/(e) ve (f) maddeleri hükümleri birlikte değerlendirildiğinde ödeme kesinlikle soruşturma ve kovuşturma aşamasından önce yapılmış değildir.

3-)…Değerin azlığı kavramı, 765 sayılı TCK’nun 522. maddesindeki hafif, pek hafif ya da pek fahiş deyimleriyle cezada indirim yapılması dışında bir paralellik arz etmemektedir. 5237 sayılı ile getirilen bu düzenlemeden amaç, çoğunu almak varken azıyla yetinmek ya da zorunlu bir ihtiyacının giderilmesine yarayacak miktarda yararlanmaktan ibarettir. Oysaki sanık, 23.06.1999 tarihine kadar toplam 2.289.738.211 TL yi hizmet nedeniyle emniyeti suiistimal suretiyle uhdesine geçirmiş, 23.06.1999 tarihinden 21.12.1999 tarihine kadar da 17.676.243.389 TL banka parasını zimmetine geçirmiş bulunmaktadır. Bu gün dahi 17.000 TL paranın değerinin azlığından söz edilmesine hukuken imkân bulunmamaktadır. Bu sebeple zimmete geçirilen paranın değerinin az olup olmadığının tartışılmasına da gerek duyulmamıştır. Tartışmaya konu olamayacak kadar suç tarihi itibarı ile fahiş miktarda bir parayı sanığın zimmetine geçirdiği açıktır. Bu bozma sebebi de yerinde bulunmamaktadır” gerekçesiyle önceki hükümde direnmiş ve “5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 326/son maddesi gereğince kazanılmış hakkı gözetilerek sonuçta sanığın 1 yıl 3 ay 16 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, asıl ceza 2 yıl 11 ay hapisten ibaret bulunmasına rağmen, kazanılmış hakkı gözetilerek, sonuç cezasının 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmesine” karar vermiştir.

Bu hükmün de müşteki vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay C. Başsavcılığının, “müşteki vekilinin temyiz isteminin CYUY’nın 317. maddesi uyarınca reddi ve direnme hükmünün onanması” istekli 21.10.2010 gün ve 217820 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

Karar: Sanığın 4389 sayılı Bankalar Yasasının 22/3, 765 sayılı TCY’nın 80, 4389 sayılı Yasanın 23. madesinin 3. fıkrasının son cümlesi ve TCY’nın 59. maddeleri uyarınca CYUY’nın 326/son maddesi de gözetilmek suretiyle sonuç olarak 1 yıl 3 ay 16 gün hapis cezasıyla cezalandırılmasına ve cezanın 647 sayılı Yasanın 6. maddesi uyarınca ertelenmesine karar verilen somut olayda, yerel mahkeme ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlıklar:

1-) Müşteki İnterbank Anonim Şirketinin halefi konumunda bulunan Bayındırbank Anonim Şirketi vekilinin 07.12.2005 tarihli oturumda sunduğu dilekçeyle yaptığı davaya katılma isteminin reddine karar verilmesinde isabet bulunup bulunmadığı, buna bağlı olarak ta müşteki vekilinin hükmü temyize yetkisinin bulunup bulunmadığının,

2-) Müşteki bankanın zararının giderildiği aşamanın saptanması ile buna bağlı olarak suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Yasasının 160/4. maddesinin sanık hakkında uygulanma koşullarının oluşup oluşmadığının,

3-) 5411 sayılı Bankacılık Yasasının 160. maddesinin son fıkrasının sanık hakkında uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

İnterbank İzmir Şubesinde cari hesaplar ve bireysel pazarlama yetkilisi olan sanığın usulsüz işlemlerle bankanın yaklaşık 20.000.000.000 TL’nı zimmetine geçirdiği iddiasıyla İnterbank tarafından 06.03.2000 tarihinde C. Savcılığına şikâyette bulunulduğu, başlatılan soruşturma kapsamında sanığın 29.03.2000 tarihinde tutuklanmasına karar verildiği, İzmir 11. Noterliğince düzenlenen 03.02.2000 tarihli vekâletnameye göre feragate yetkili müşteki vekili Av. S. M.’nun 31.03.2000 tarihli dilekçesinde, “bankanın zararının sanıkla düzenlenen protokol gereği alınmış olduğundan” söz edilerek sanık hakkındaki şikâyetten vazgeçildiği, 31.03.2000 tarihinde yapılan itiraz üzerine de sanığın tahliye edildiği,

11.04.2000 tarihli iddianame ile sanık hakkında kamu davasının açıldığı, iddianamenin 17.04.2000 tarihinde hâkim tarafından havale edildiği, 19.09.2000 tarihinde görevsiz İzmir 8. Asliye Ceza Mahkemesinde yapılan ilk duruşmada müşteki temsilcisi C. Ö. ve müşteki vekili Av. G. A.’un sanığın banka zararını ödediği için şikâyetten vazgeçtikleri, her ikisinin de vazgeçme konusunda yetkilerinin bulunduğu,

Bilirkişi tarafından hazırlanan raporlara göre, banka zararının suç tarihi olan 21.12.1999 tarihi itibariyle 19.965.981.600 TL olduğu ve banka ile sanık arasında yapılan protokol gereği sanık tarafından 07.04.2000 tarihinde 12.000.000.000 TL, 17.04.2000 tarihinde ise 4.000.000.000 TL olmak üzere toplam 16.000.000.000 TL’nın geri ödendiğinin belirtildiği, 4389 sayılı Bankalar Yasasının yürürlüğe girdiği 23.06.1999 tarihinden sonraki zimmet miktarının ise 17.676.243.389 TL olduğu,

İnterbank’ın halefi durumundaki Bayındırbank AŞ. vekilinin dilekçe ile zararlarının tamamının karşılanmadığını ve yapılan müfettiş incelemelerinde yeni zararların ortaya çıktığını ileri sürerek şikâyetçi olduğu ve katılma isteminde bulunduğu, 07.12.2005 tarihinde yapılan oturumda yerel mahkemece şikayetten vazgeçilmiş olması gerekçesiyle katılma isteminin reddine karar verildiği,

Anlaşılmaktadır.

Bu açıklamalardan sonra uyuşmazlık konularının sırasıyla ele alınmasında yarar bulunmaktadır.

1-) Müşteki vekilinin katılma isteminin reddine karar verilmesinde isabet bulunup bulunmadığı, buna bağlı olarak da müşteki vekilinin hükmü temyize yetkisinin bulunup bulunmadığı:

1412 sayılı CYUY’nın 372. maddesi ve buna paralel 5271 sayılı CYY’nın 243. maddesindeki, “katılan, vazgeçerse…katılma hükümsüz kalır” şeklindeki düzenleme ile Ceza Genel Kurulu ve Ceza Dairelerinin istikrarlı uygulamalarına göre; soruşturma aşamasındaki şikâyetten vazgeçme sonradan kovuşturma aşamasında kamu davasına katılmaya engel değildir. Ancak, kovuşturma aşamasında şikâyetten vazgeçilmesi halinde davaya katılma olanağı kalmayacak, katılma kararı verilmiş ise hükümsüz kalacaktır.

İncelemeye konu olayda, kovuşturma aşaması başladıktan sonra 19.09.2000 tarihli oturumda şikâyetten vazgeçen müşteki vekilinin, daha sonraki katılma talebinin 07.12.2005 tarihli oturumda yerel mahkemece reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.

Bu hususun belirlenmesinden sonra, Ceza Genel Kurulunca yapılacak incelemenin kapsamının belirlenmesi açısından, davaya katılma istemi reddedilen müşteki vekilinin hükmü temyize yetkisinin bulunup bulunmadığının saptanması gereklidir.

5271 sayılı CYY’nın 234/b-6, 260. maddeleri uyarınca, kovuşturma aşamasında şikâyetten vazgeçmesi nedeniyle kamu davasına katılması olanaklı olmayan müşteki vekilinin hükmü temyize yetkisi bulunmadığından, temyiz isteminin 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan CYUY’nın 317. maddesi uyarınca reddine ve Ceza Genel Kurulunda incelemenin sanık müdafiinin temyiziyle sınırlı olarak yapılmasına karar verilmiştir.

2- Müşteki bankanın zararının giderildiği aşamanın saptanması ile buna bağlı olarak suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Yasasının 160/4. maddesinin uygulanma koşullarının olup olmadığı:

Ceza Genel Kurulunun 09.11.2010 gün ve 190-219 sayılı kararında da açıkça vurgulandığı üzere; suç tarihinde yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Yasasının 22. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasının son cümlesinde, zararın kovuşturma yapılmadan önce tamamıyla ödenmiş olması halinde cezanın yarısı oranında, ödemenin hükümden önce gerçekleşmesi halinde ise üçte bir oranında indirileceği,

Suç tarihinden sonra 01.11.2005 tarihinde yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Yasasının 160. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasında; verilecek cezanın, zararın soruşturma başlamadan önce tamamen giderilmesi halinde üçte ikisi oranında, 5. fıkrasında ise, kovuşturma başlamadan önce tamamıyla ödenmiş olması halinde yarısı oranında, ödemenin kovuşturma başladıktan fakat hüküm verilmeden önce gerçekleşmesi halinde de üçte bir oranında indirileceği, hükme bağlanmıştır.

Görüldüğü gibi gerek suç tarihinde yürürlükte bulunan 4389 sayılı Bankalar Yasasında, gerekse sonradan yürürlüğe giren 5411 sayılı Bankacılık Yasasında, soruşturma aşamasında ve hükümden önce gerçekleşen etkin pişmanlığa aynı sonuçlar yüklenmiş, 4389 sayılı Yasadan farklı olarak 5411 sayılı Yasanın 160. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasında ayrıca soruşturma başlamadan önce gerçekleştirilen etkin pişmanlık nedeniyle yapılacak indirim de düzenlenmiştir.

Her iki yasada da soruşturma ve kovuşturma aşamalarının ne zaman başlayıp, ne zaman sona erdiğine yönelik özel bir düzenleme yer almamakta olup, bu konudaki uyuşmazlığın çözümü için 5271 sayılı CYY’nın ilgili maddelerinin öncelikle incelenmesi gerekmektedir.

5271 sayılı CYY’nın tanımlar başlıklı 2. maddesinde, soruşturma aşamasının, iddianamenin kabulüne kadar geçen evreyi, kovuşturma aşamasının ise iddianamenin kabulü ile başlayıp hükmün kesinleşmesine kadar geçen evreyi ifade ettiği belirtilmiş, aynı Yasanın 174. maddesinde onbeş gün içinde iade edilmeyen iddianamenin kabul edilmiş sayılacağı, 175. maddesinde iddianamenin kabulü ile kamu davasının açılacağı ve kovuşturma evresinin başlayacağı hükümlerine yer verilmiştir.

Bu bilgiler ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Müşteki Bankanın 06.03.2000 tarihinde C. Savcılığına şikâyette bulunması üzerine soruşturmaya başlanılan olayda, bilirkişi raporuna göre, suç tarihi itibarıyla zarar 19.965.981.600 TL olup, yapılan protokol gereği sanık tarafından 07.04.2000 tarihinde 12.000.000.000 TL, 17.04.2000 tarihinde ise 4.000.000.000 TL olmak üzere toplam 16.000.000.000 TL bankaya geri ödenmiştir.

Sanık hakkında iddianame 11.04.2000 tarihinde düzenlemiş olup 17.04.2000 tarihinde hâkim tarafından havale edilmiştir.

İddianamenin düzenlendiği tarihte yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nda kovuşturma aşamasının ne zaman başlayacağına ve iddianamenin kabulüne ilişkin bir hüküm bulunmaması nedeniyle, sanık lehine bir yorumla hakim havalesinin yapıldığı tarihin kovuşturma aşamasının başlangıcı kabul edilerek bu havaleden önce yani soruşturma aşamasında banka zararının sanık tarafından karşılandığı kabul edilse bile, zararının henüz soruşturmaya başlanılmadan giderilmesi halinde verilecek cezadan yapılacak indirimi öngören 5411 sayılı Bankacılık Yasasının 160. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasının sanık hakkında uygulanma olanağı hiçbir şekilde bulunmamaktadır.

Her ne kadar suç tarihinde yürürlükte bulunan 4389 sayılı Yasada zararın soruşturma başlamadan giderilmesi halinde, verilecek cezadan indirimi düzenleyen bir hükmün bulunmadığı, dolayısıyla bu şekilde bir düzenleme bulunsa idi sanığın, müşteki bankanın zararını, hakkında soruşturmaya başlanılmadan önce ödeyeceği ve zararın ödenmesi nedeniyle verilecek cezadan daha fazla oranda indirim yapılacağı ileri sürülebilir ise de, sanığın daha önce müşteki bankanın zararını ödeme konusunda herhangi bir irade ortaya koymaması karşısında, bu düşüncenin kabulü olanaklı değildir.

Kaldı ki, her iki yasada da etkin pişmanlık indirimi için aranan koşul şikâyetten vazgeçme olmayıp, zararın tamamıyla giderilmesidir. Somut olayda ise, sanığın müşteki bankanın bilirkişi raporunda belirlenen zararını tamamen karşılamadığı da açıkça ortadadır.

Bu itibarla, direnme hükmünde bu açıdan isabetsizlik bulunmamaktadır.

3-) 5411 sayılı Bankacılık Yasasının 160. maddesinin son fıkrasının sanık hakkında uygulanma koşullarının bulunup bulunmadığı:

5411 sayılı Yasanın 160. maddesinin5411 sayılı Yasanın 160. maddesinin son fıkrası; “Zimmet suçunun konusunu oluşturan para veya para yerine geçen evrak veya senetlerin veya diğer malların değerinin azlığı nedeniyle, verilecek ceza üçte birden yarıya kadar indirilir” şeklindedir.

Somut olayda; bilirkişi raporuna göre banka zararının toplamının 19.965.981.600 TL, 4389 sayılı Bankalar Yasasının yürürlüğe girdiği 23.06.1999 tarihinden sonraki zimmet miktarının ise 17.676.243.389 TL olduğu göz önüne alındığında, suç tarihi olan 21.12.1999 tarihi itibariyle zimmete geçirilen paranın değerinin az olarak kabul edilemeyeceği tartışmasız olduğundan yerel mahkeme direnme hükmü bu yönden de isabetlidir.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünde her üç uyuşmazlık konusu açısından da bir isabetsizlik bulunmadığından onanmasına karar verilmelidir.

Sonuç: Açıklanan nedenlerle,

1- Müşteki vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı CYY’nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte olan 1412 sayılı CYUY’nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

2- İzmir 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 29.12.2009 gün ve 293-418 sayılı direnme hükmünün ONANMASINA,

3- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.04.2011 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2010/4-206 Karar: 2010/245 Tarih: 07.12.2010

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Sanık M. M. hakkında kasten yaralama suçundan açılan kamu davasının CYY’nin TCY’nin uyarınca düşmesine ilişkin, Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi’nce verilen 29.04.2010 gün ve 41-14 sayılı hüküm, mağdur tarafından “sanığın eyleminin şikayete tabi olmayan daha ağır başka bir suçu oluşturduğu” gerekçesiyle temyiz edilmekle, Yargıtay C. Başsavcılığının “temyiz isteminin CYUY’nin uyarınca reddi” istekli 27.09.2010 gün ve 227079 sayılı tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilmekle, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Olay tarihinde E… Cumhuriyet Savcısı olarak görev yapan sanık M. M. ve E… İkinci Ağır Ceza Mahkemesi Üyesi olarak görev yapan hakim M.T. arasında meydana gelen olay nedeniyle Kırklareli Ağır Ceza Mahkemesi’nce; M. M. hakkında kasten yaralama suçundan 5237 sayılı TCY’nin M.T. hakkında ise hakaret ve kasten yaralama suçlarından 5237 sayılı TCY’nin uyarınca son soruşturmanın açılmasına karar verilmiş, yargılamayı ilk derece mahkemesi sıfatıyla yapan Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi’nce; “duruşmada katılan sanıkların yakınmalarını geri aldıkları anlaşıldığından haklarında açılan kamu davalarının CYY’nin TCY’nin uyarınca düşmesine” karar vermiştir.

Mağdur ( sanık ) M.T., yüzüne karşı verilen bu hükmü 05.05.2010 tarihinde “sanık M. M.’in eyleminin şikayete tabi olmayan daha ağır başka bir suçu oluşturduğu” gerekçesiyle temyiz etmiştir.

Görüldüğü gibi Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; duruşmada şikayetinden vazgeçmesi nedeniyle CYY’nin uyarınca katılması hükümsüz kalan mağdurun hükmü temyiz etme hakkının bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğinden;

Özel Daire’ce 22.01.2010 tarihinde yapılan ilk oturumda tarafların istemi üzerine M. M. ve M.T.’ın davaya katılmalarına karar verildiği, hükmün verildiği 29.04.2010 tarihli oturumda sanıklar ve müdafilerinin ayrı ayrı şikayetlerinden vazgeçtikleri, sanıkların son sözlerinde “hakkımızda açılan davalar düşürülsün” şeklinde beyanda bulundukları, buna karşın mağdur M.T.’ın yüzüne karşı verilen hükmü temyiz ettiği anlaşılmaktadır.

5271 sayılı CYY’nin ; “Katılan, vazgeçerse veya ölürse katılma hükümsüz kalır” şeklindeki düzenleme uyarınca mahkeme tarafından davaya katılmalarına karar verilenlerin daha sonra şikayetlerinden vazgeçmeleri halinde davaya katılmaları hükümsüz kalacak ve katılan sıfatları sona erecek, buna bağlı olarak da, CYY’de düzenlenen katılanın sahip olduğu hak ve yetkiler kullanılamayacaktır.

; “Hakim ve mahkeme kararlarına karşı Cumhuriyet Savcısı, şüpheli, sanık ve bu Kanun’a göre katılan sıfatını almış olanlar ile katılma isteği karara bağlanmamış, reddedilmiş veya katılan sıfatını alabilecek surette suçtan zarar görmüş bulunanlar için kanun yolları açıktır” biçimindeki düzenleme ile “Kanun yollarına başvurma hakkı” olanlar belirlenmiştir. Bu düzenlemeden de anlaşılacağı üzere katılan sıfatını şikayetten vazgeçme nedeniyle kaybeden mağdurların yasa yoluna başvurma hakları bulunmamaktadır.

5320 sayılı Yasa’nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nin “ Yargıtay’ca temyiz isteğinin reddi” başlıklı 317. maddesinde ise temyiz isteminin reddedilmesi gereken haller şöyle düzenlenmiştir: “Yargıtay, süresi içinde temyiz dilekçesinin verilmediğini veya beyanının yapılmadığını, hükmün temyiz edilemez olduğunu, temyiz edenin buna hakkı olmadığını görürse, temyiz isteğini reddeder, görmezse incelemesini yapar.”

Bu açıklamalar dosya içeriği ile birlikte değerlendirildiğinde;

22.01.2010 tarihli oturumda davaya katılmasına karar verilen mağdur M.T., hükmün verildiği 29.04.2010 tarihli oturumda, mahkeme huzurunda müdafii ile birlikte şikayetinden vazgeçmiş ve son sözünde açılan davaların düşürülmesine karar verilmesini istemiştir. Bu nedenle CYY’nin 243. maddesindeki; “Katılan, vazgeçerse katılma hükümsüz kalır”şeklindeki düzenleme uyarınca, şikayetinden vazgeçen mağdur M.T.’ın katılan sıfatı ortadan kalkmıştır.

Bu itibarla, davaya katılması hükümsüz kalan mağdur M.T.’ın, sanık M. M. hakkındaki hükmü temyiz etme hakkı bulunmadığından, temyiz isteminin 1412 sayılı CYUY’nin 317. maddesi uyarınca reddine karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1-Mağdur M.T.’ın temyiz isteminin 5320 sayılı Yasa’nın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CYUY’nin 317. maddesi uyarınca REDDİNE,

2-Dosyanın Yargıtay Dördüncü Ceza Dairesi’ne gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 07.12.2010 günü yapılan müzakerede tebliğnamedeki isteme uygun olarak oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 2. CEZA DAİRESİ Esas : 2010/8418 Karar : 2010/28858 Tarih : 19.10.2010

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

5237 sayılı TCK’nın 131. maddesinin 2. fıkrasında mağdurun şikayetçi olmadan önce ölmesi halinde, ikinci dereceye kadar üstsoy ve altsoyu ile eş veya kardeşlerinin şikayette bulunabileceklerini, 5271 sayılı CMK’nın 243. maddesinin ise, katılanın ölmesi halinde katılmanın hükümsüz kalacağı ve mirasçılarının katılanın haklarını takip etmek üzere davaya katılabileceklerinin düzenlendiği, 5237 sayılı TCK’nın 73. maddesindeki düzenlemenin sanığın ölümü halinde kamu davasının düşürüleceğini öngördüğü ve şikayetçinin ölmesi halinde kamu davasının düşürüleceğine dair bir düzenleme içermediği gözetilerek; şikayetçi Kadem`in soruşturulması ve kovuşturulması şikayete bağlı hakaret ve sair tehdit suçları nedeniyle, vekili tarafından verilen 27.07.2005 tarihli dilekçe ve soruşturma aşamasında Cumhuriyet Savcısına verdiği 03.08.2005 tarihli ifadesinde, sanık hakkında şikayetçi olduktan sonra kamu davası açıldığı ve şikayetçinin kamu davasına katılmadan ve şikayetinden vazgeçmeden öldüğünün anlaşılması karşısında; yargılamaya devam ile esas hakkında bir hüküm kurulması gerekirken, şikayetçinin öldüğü gerekçesiyle yazılı şekilde davanın düşürülmesine karar verilmesi,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş, o yer C.Savcısının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı istem gibi ( BOZULMASINA ), 19.10.2010 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/4918 Karar : 2015/8494 Tarih : 19.03.2015

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Hükümden sonra 19/12/2010 tarihinde yürürlüğe giren 6086 sayılı Kanunun 1 inci maddesi ile TCK’nın 257/1-2 nci madde-fıkralarında yer alan “kazanç” sözcüğünün “menfaat” olarak değiştirilmesi ve bu fıkralarda öngörülen cezaların alt ve üst sınırlarının da indirilmesi karşısında TCK`nın 7/2 nci madde-fıkrasındaki “suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanunla sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü gözetilerek, sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi zorunluluğu,

TCK`nın 53/1-a maddesindeki hak ve yetkiyi kötüye kullanarak atılı suçu işleyen sanık hakkında aynı Kanunun 53/5 inci maddesinin uygulanmaması,

Şikayetçi Sümbül Ç… vekilinin katılma talebi üzerine davaya katılmasından sonra şikayetçinin aynı celsede sanık hakkındaki şikayetinden vazgeçtiği ve CMK`nın 243 üncü maddesi uyarınca katılma kararı hükümsüz kaldığı halde gerekçeli karar başlığında katılan olarak gösterilmesi,

Kanuna aykırı, sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 s. Kanunun 8/1 inci maddesi gözetilerek CMUK`nın 321 ve 326/son maddeleri uyarınca ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 3. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/3955 Karar : 2017/89 Tarih : 16.01.2017

  • CMK 243. Madde

  • Katılmanın Hükümsüz Kalması

Güncel UYAP sisteminden yapılan kontrolde, müşteki …‘in 08.08.2016 tarihinde vefat ettiğinin anlaşılması nedeniyle 5271 sayılı CMK’nin 243. maddesi uyarınca katılmanın hükümsüz kalacağı ve vekalet ilişkisinin son bulacağı gözetilerek, gerekçeli kararın 5271 sayılı CMK’nin 34/2, 35/2. maddeleri uyarınca yasa yolu, süresi, şekli belirtilerek, …‘in mirasçılarına tebliğ edilmesi, tebliğ evrakına “Müşteki …‘in vefatı nedeni ile 5271 sayılı CMK’nin 243. maddesi uyarınca katılmanın hükümsüz kaldığı, … noterliğine ait … yevmiye numaralı vekaletnameye istinaden kurulan vekalet ilişkisinin son bulduğu, hükmün tebliğinden itibaren 1412 sayılı CMUK’un 310. maddesinde öngörülen bir haftalık yasal süre içerisinde kendileri veya vekilleri aracılığı ile temyiz edilmemesi halinde hükmün kesinleşeceği” hususlarının şerh düşülmesi, hükmün temyiz edilmesi halinde ek tebliğname düzenlenerek dosyanın incelenmek üzere dairemize gönderilmesi için incelenemeyen dosyanın mahal mahkemesine gönderilmesi amacıyla Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`na İADESİNE, 16.01.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS