0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Duruşma Tutanağının İspat Gücü

CMK Madde 222

(1) Duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir.



CMK Madde 222 Gerekçesi

Madde ile, duruşmada yasal şekil ve usullere uyulup uyulmadığının tutanakla ispat edileceği, tutulan bu tutanağa karşı sadece “sahtecilik” iddiasında bulunulabileceği hüküm altına alınmıştır.

Tasarının bu düzenlemesi olumlu ve olumsuz iki karine getirmektedir: Tutanağa yazılmış olan her şeklî kuralın uygulanmış ve buna karşılık tutanakta yer almayan noktaların gerçekleşmemiş olduğu kabul edilmiştir.

Maddeden açıkça anlaşılacağı gibi, tutanağın bu ispat gücü sadece Tasarının 229 uncu maddesi ile 230 uncu maddenin birinci fıkrasındaki, “duruşmanın seyrini ve sonuçlarını ana çizgileriyle yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğu” göstermesi bakımından geçerlidir. Buna karşılık, tutanakta yazılan diğer hususlar bakımından geçerli değildir. İspat gücü sadece “duruşma tutanağı” için kabul edilmiştir. Sulh ceza hâkimi veya Cumhuriyet savcısı tarafından soruşturma evresinde hazırlanan tutanakların böyle bir ispat gücü yoktur. Bu nedenle, “yasal şekil ve usuller” dışında kalan ve tutanakta yer alan açıklamalar bakımından genel kurallar uygulanır ve vicdanî delil sistemine göre, sahtelik iddiasına gerek olmadan o husus ispat edilebilir. Tasarı ile duruşma tutanakları, yukarıda açıklanan gerekçelerle, sahteliği sabit oluncaya kadar geçerli bir yazılı belge olarak kabul edilmiştir. Kabul edilen bu yasal karinenin çürütülmesi için, duruşma tutanağının sahte olduğunun ispat edilmesi şart koşulmuştur.

Ancak şunu da hatırlatmak gerekir ki, karinenin sağlam sayılması, onu yasal delil hâline getirmeyecektir. Hâkimler, makul sınırlar içinde kalmak koşulu ile delillerle bağlı tutulamazlar.

Alman hukukunda hâkim veya zabıt kâtibi tarafından “tutanağın hatalı olduğu açıklanırsa” yasal merasim bakımından da sahtelik iddiasına gerek olmadığı kabul edilmektedir.


CMK 222 (Duruşma Tutanağının İspat Gücü) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 17. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/16572 Karar : 2017/1380 Tarih : 8.02.2017

  • CMK 222. Madde

  • Duruşma Tutanağının İspat Gücü

Yerel mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle, başvurunun süresi ve kararın niteliği ile suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Suça sürüklenen çocuk hakkında mahkemenin 28.12.2011 tarih, 2011/217 Esas ve 2011/258 Karar sayılı kararıyla hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, suça sürüklenen çocuğun denetim süresi içinde yeniden suç işlemesi nedeniyle verilen hükmün mahkemenin 16.09.2015 tarihli kararıyla açıklandığı, ancak soruşturma evrakının bu dosya içerisinde bulunmadığı, sübuta ve suç vasfının tayinine ilişkin önemli evrakın dosya arasında bulunmadığının anlaşılması karşısında; denetime olanak verecek bir şekilde soruşturma ve kovuşturma aşamasına ilişkin tüm tutanak ve belgelerin aslı veya aslına uygunluğu onaylanmış fotokopilerinin temin edilip eklenerek hüküm kurulması gerektiğinin gözetilmemesi suretiyle CMK’nın 169 ve 222. maddelerine aykırı davranılması,

Bozmayı gerektirmiş, suça sürüklenen çocuk … müdafiinin temyiz nedenleri bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan nedenle tebliğnameye aykırı olarak BOZULMASINA, 08.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2011/1561 Karar : 2011/4417 Tarih : 6.06.2011

  • CMK 222. Madde

  • Duruşma Tutanağının İspat Gücü

Hükmün süresi içinde Yargıtay`ca incelenmesi taraf vekili tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile daireye gönderilmekle incelenerek gereği düşünüldü:

C.M.K.nun 182. maddesinin amir hükmüne göre duruşmanın herkese açık olduğu ve genel ahlakın veya kamu güvenliğinin kesin olarak gerekli kıldığı hallerde duruşmanın bir kısmı ya da tamamı kapalı yapılsa dahi, hükümün açık duruşmada açıklanması gerektiği, bu hususun yargılamanın temel kurallarından biri olduğu, aynı Kanunun 221/b ve 222. maddeleri gereğince de “duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösteren unsurların” duruşma tutanağında gösterilmesi gerektiği ve duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığının, hükümün açık duruşmada açıklanıp açıklanmadığının ancak tutanakla ispat edileceği gözetilmeden, “kapalı oturumda açıkça okunup usulen anlatıldı” denilmek suretiyle kapalı duruşmada yapılan tefhimin açık mı gizli mi olduğu hususunun belirsiz bırakılması,

Kanuna aykırı, sanık müdafii ile katılanlar A. S. Ü. ve A. T. vekilinin temyiz itirazları bu sebeple yerinde görülmüş olduğundan esası incelenmeyen hükümlerin 5320 Sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek C.M.U.K.nun 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 10. CEZA DAİRESİ Esas : 2006/13516 Karar : 2008/7818 Tarih : 20.05.2008

  • CMK 222. Madde

  • Duruşma Tutanağının İspat Gücü

Uyuşturucu madde ticareti yapmak suçundan sanık Mehmet Büyükmemiş hakkında SALİHLİ Ağır Ceza Mahkemesi’nce yapılan yargılama sonunda, 06.06.2006 tarihinde, 2006/22 esas, 2006/281 karar sayı ile verilen mahkumiyet hükmünün sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nca hükmün bozulması isteğiyle dava dosyasının tebliğname ekinde 15.11.2006 tarihinde Daireye gönderildiği anlaşıldı. Dosya incelendi. Gereği görüşülüp düşünüldü:

Sanık müdafiinin temyiz incelemesinin duruşmalı olarak yapılmasına ilişkin isteminin, hükmedilen cezanın süresine göre, 5320 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 8/1, 1412 sayılı Ceza Muhakemeleri Usulü Kanununun 318. ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 299. maddeleri uyarınca reddine karar verilerek dosya üzerinde inceleme yapılmıştır.

Hükme esas teşkil eden, tanık Hasan Aydoğdu hakkında uyuşturucu madde ticareti yapmak suçu ile ilgili düzenlenen, soruşturma evresine ilişkin tutanak ve belgelerin onaysız fotokopilerine dayanılarak ve adı geçen hakkındaki dava dosyası incelenmeden hüküm kurulmak suretiyle CMK.nun 169 ve 222. maddelerine aykırılık oluşturulması,

Yasaya aykırı, sanık müdafiinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde olduğundan, diğer yönler incelenmeksizin hükmün istem gibi ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2012/8813 Karar: 2014/6637 Tarih: 14.05.2014

  • CMK 222. Madde

  • Duruşma Tutanağının İspat Gücü

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Karar: CMK.nın 222/1. maddesinin “Duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir.” şeklindeki hükmü karşısında, duruşma tutanaklarına yönelik sahtelik iddiası bulunmadığı anlaşılmakla, tebliğnamedeki bu hususta bozma isteyen düşünceye iştirak edilmemiştir.

Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Dosya kapsamına göre, sanığın, 06.01.1994 doğumlu olup suç tarihinde 16 yaş içerisinde olan katılan G.’ın sırtından ve boynundan tutarak kendine çekmek şeklinde gerçekleşen eyleminin, TCK.nın 103/1. maddesinde yer alan çocuğun basit cinsel istismarı suçunun oluşturduğu gözetilmeden, suç vasfında yanılgıya düşülerek 18 yaşını tamamlamış kişilere yönelik olarak düzenlenen TCK.nın 102/1. maddesinde yer alan basit cinsel saldırı suçunu oluşturduğunun kabulüyle yazılı şekilde hüküm kurulması,

Sonuç: Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuk müdafiin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, suça sürüklenen çocuğun ceza miktarı itibarıyla kazanılmış hakkı saklı kalmak kaydıyla hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca 1412 sayılı CMUK.nın 321, 326. maddeleri gereğince BOZULMASINA, 14.05.2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2013/12-675 Karar: 2014/427 Tarih: 14.10.2014

  • CMK 222. Madde

  • Duruşma Tutanağının İspat Gücü

Taksirle bir kişinin ölümüne neden olmak suçundan sanık H. G.’ın 5237 sayılı TCK’nun 85/1,, 22/3,, 62,, 53/6, 63. maddeleri uyarınca 4 yıl 5 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, sürücü belgesinin iki yıl süreyle geri alınmasına ve mahsuba ilişkin, İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 03.12.2009 gün ve 988-993 sayılı hükmün katılanlar vekili ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 20.12.2011 gün ve 12304-9067 sayı ile ;

“… İki sınır arasında temel ceza belirlenirken suçun işleniş biçimi, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, meydana gelen zararın ağırlığı, maddede öngörülen cezanın alt ve üst sınırı da nazara alınmak suretiyle, adalet, hakkaniyet kurallarına uygun bir cezaya hükmedilmesi gerektiği, somut olay bu çerçevede değerlendirildiğinde; yasal olmayan nedenlerle alt sınırdan çok fazla uzaklaşılarak ceza tayini…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Yerel mahkeme ise 29.05.2012 gün ve 168-955 sayı ile;

“… Suçun işleniş biçimi, suçun işlenmesinde kullanılan araçlar, suçun işlendiği zaman ve yer, zararın ve tehlikenin ağırlığı ve sanığın bilirkişi raporuna göre asli ve tam kusurlu oluşu, failin taksire dayalı kusurunun yoğunluğu, olay sırasında 0.92 promil alkollü oluşu ve 1986 doğumlu maktulün ölümüne sebebiyet verişi, bilinçli taksir ile hareket edişi nazara alınarak, adalet ve hakkaniyet kuralları gereğince hareket edilerek 85/1. maddesinde 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasının öngörüldüğü de nazara alınarak temel cezanın takdiren ve teşdiden 4 yıl üzerinden belirlendiği, daha az bir cezanın verilmesinin de katılan tarafın acılarını dindirmeyeceği, yargılamayı yapan hâkimin sanığı ve katılanları görerek olay yerinde bilirkişi vasıtası ile keşif yaparak ve aldığı bilirkişi raporunu değerlendirerek ve olay mahallinde tanık Yılmaz’ı da dinleyerek cezayı takdiren ve teşdiden belirlediği, Yargıtay ilgili Ceza Dairesince çok belirgin haller dışında takdire yönelik hususlara müdahale etmemesi gerektiği de nazara alınarak, failin güttüğü amaç ve saiki gibi hususlar ile duruşmada izlenen kişiliğine göre takdiren ve teşdiden belirlenen cezanın sanık üzerinde etkili ve caydırıcı olacağı, nazara alınarak 5237 sayılı Kanunun 61. maddesi gereğince sanık hakkında iki sınır arasındaki temel cezanın takdiren ve teşdiden tayini cihetine gidilmiştir…”,

Gerekçesiyle önceki hükmünde direnmiştir.

Bu hükmün de sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay C.Başsavcılığının 20.09.2013 gün ve 235557 sayılı “düzelterek onama” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 2 yıldan 6 yıla kadar hapis cezasını gerektiren taksirle bir kişinin ölümüne neden olmak suçundan sanık hakkında temel cezanın alt sınırdan uzaklaşılarak 4 yıl hapis olarak belirlenmesinin isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkin ise de, öncelikle yerel mahkemece usulüne uygun olarak direnme kararı verilip verilmediği hususu Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak ele alınarak değerlendirilmelidir.

İncelenen dosya kapsamından;

Yerel mahkemece bozmadan sonra yapılan yargılamada, sanık ve müdafi ile katılan vekilinin hazır bulunduğu duruşmada, “Usul ve yasaya uygun olan bozma kararına uyulmasına” denilmek suretiyle bozma ilamına uyulmasına karar verildiği halde, kısa karar ve gerekçeli kararda direnme hükmü kurulduğu, gerekçeli kararda bu durumun nedeninin; “mahkememizin asıl görüşü direnme kararı vermek şeklinde olduğundan bozmaya uyma kararı bilgisayarda yüklü bulunan şablonun yanlışlıkla zapta geçirilmesi ve yazılması şeklinde olduğundan mahkememizin gerçek amacının direnme kararı vermek olduğu anlaşıldığından ve bu durum bir teknik hata yani bilgisayar hatası olarak kabul edildiğinden direnme kararı vermek sureti ile hüküm tesisi cihetine gidilmiştir” şeklinde açıklandığı, direnme kararının sanık müdafii tarafından bozmaya uyulduğu halde bozma doğrultusunda karar verilmemesinin usul ve kanuna aykırı olduğu gerekçesiyle temyiz edildiği anlaşılmaktadır.

Ceza Genel Kurulunun duraksamasız içtihatlarına göre, “uyma kararı” davanın esasını çözümleyen bir karar olduğundan “ara kararı” niteliğinde değildir. Mahkemenin bozmaya uyma kararı vermesiyle bozma kararında gösterilen esaslar doğrultusunda işlem yapıp uygun kararı verme ödevi doğar. Uyma kararından sonradan dönülerek direnme kararı verilmesi de önceki uyma kararının hüküm ve sonuçlarını ortadan kaldırmaz.

Öte yandan 5271 sayılı CMK’nun “Duruşma tutanağının ispat gücü” başlıklı 222. maddesine göre, duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ara kararları da dahil olmak üzere verilen kararların nelerden ibaret olduğu ancak tutanakla ispat olunabilir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Duruşma tutanağı içeriği ve sanık müdafiince, bozmaya uyulduğu halde bozma doğrultusunda karar verilmemesi gerekçesiyle hükmün temyiz edildiği hususları birlikte göz önüne alındığında, tefhim edilen “Usul ve yasaya uygun olan bozma kararına uyulmasına” şeklindeki uyma kararının yazım hatası olarak verildiğinin kabulü mümkün olmayıp, yerel mahkemece dönülemez nitelikteki bu karardan sonradan dönülerek direnme kararı verilmesi usul ve kanuna aykırıdır.

Bu itibarla, sair yönleri incelenmeyen direnme hükmünün belirtilen bu usuli nedenle bozulmasına karar verilmelidir.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- ) İzmir 13. Asliye Ceza Mahkemesinin 29.05.2012 gün ve 168-955 sayılı direnme hükmünün, bozmaya uyulduğu halde, bozma kararında belirtilen esaslar doğrultusunda karar verilmemesi isabetsizliğinden sair yönleri incelenmeksizin BOZULMASINA,

2- ) Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 14.10.2014 tarihinde yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2009/8-258 Karar : 2010/33 Tarih : 23.02.2010

  • CMK 222. Madde

  • Duruşma Tutanağının İspat Gücü

Sanığın, görevi yaptırmamak için direnme suçundan 5237 sayılı TCK`nın 265/1-4, 43/2 ve 62. maddeleri uyarınca 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmasına, verilen hürriyeti bağlayıcı cezanın aynı Yasanın 50/1. maddesi uyarınca 5.600 YTL adli para cezasına çevrilmesine ilişkin,

Gökçebey Asliye Ceza Mahkemesince verilen 04.04.2006 gün ve 1-73 sayılı hüküm, sanık müdafii tarafından temyiz edilmekle, dosyayı inceleyen

Yargıtay 8. Ceza Dairesince 02.11.2009 gün ve 9052-13412 sayı ile;

“… Sanığın görevli jandarma erlerine tehdit kullanarak direnme eyleminin tek suç oluşturduğu gözetilmeden, TCK`nun 265. maddesi uyarınca tayin edilen cezanın 43. madde ile artırılması…” isabetsizliğinden bozulmuştur.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 22.12.2009 gün ve 161469 sayı ile Özel Daire bozma kararının yerinde olmadığına ve yerel mahkeme hükmünün onanması gerektiği görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, bozma kararının kaldırılarak Yerel Mahkeme hükmünün onanmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kapsamına göre, sanık hakkında görevi yaptırmamak için direnme suçundan verilen hükme hasren yapılan incelemede:

Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasındaki uyuşmazlık; 16.12.2005 tarihinde elinde bıçak bulunan sanık tarafından, olaya müdahale eden üç güvenlik görevlisinin “yanıma yaklaşmayın sizi de gebertirim” şeklinde tehdit edilmesi suretiyle gerçekleştirilen eylemle ilgili olarak “görevi yaptırmamak için direnme suçundan” hüküm verilmesi halinde 5237 sayılı TCK’nın 43/2. maddesinde düzenlenen “aynı nev`iden fikri içtima” hükümlerinin uygulanıp uygulanamayacağının belirlenmesine ilişkin ise de;

İncelenen dosyada;

Esaslı işlemlerden olan sanık savunması, tanık beyanı, Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki görüşü ile hüküm fıkrasını içeren 04.04.2006 tarihli oturuma ait 3 sayfadan ibaret duruşma tutanağının ilk iki sayfasının hakim tarafından imzasız bırakılmış olduğu saptanmakla, öncelikle bu hususun başkaca hiçbir yönü incelenmeksizin hükmün bozulmasını gerektirir nitelikte bir eksiklik oluşturup, oluşturmayacağı Yargıtay İç Yönetmeliği`nin 27. maddesi uyarınca ön sorun olarak değerlendirilmiştir.

1412 sayılı CMUK’nın 264 ve benzer düzenlemeyi içeren 5271 sayılı CMK’nın 219/1. maddeleri uyarınca, duruşma tutanağının hakim tarafından imzalanması zorunlu olup, bu zorunluluk duruşma tutanağının ispat gücünü düzenleyen 1412 sayılı CMUK’nın 267 ve 5271 sayılı CMK`nın 222. maddelerinin de doğal sonucudur.

Yargıtay Ceza Genel Kurulu`nun yerleşik kararlarında da belirtildiği üzere; ceza yargılaması işlemleri, onlara belge kanıtı değerinin tanınması amacıyla duruşmada tutanaklara yansıtılmakta ve yetkililerce imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Yasanın buyurucu hükmü uyarınca duruşma safhalarını gösteren tutanakların her sayfasının hakim ve zabıt katibi tarafından imzalanması bu nedenle zorunludur. Bu şekli düzenlemenin amacı, tutanakların değiştirilmesini önlemek ve onlara güven duyulmasını sağlamaktır. İmza noksanı bulunan duruşma tutanağı, içeriğine duyulması gereken güven yönünden duraksamaya yol açar ve resmi belge niteliği zafiyete uğrar. Böyle bir belgeye dayanılarak hüküm tesis olunamayacağı gibi, bu nitelikteki bir usule aykırılığı taşıyan hükmün esası da Özel Dairece incelenemez.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçe ile kabulü ile Özel Dairenin görevliye direnme suçuyla ilgili bozma kararının kaldırılmasına, yerel mahkeme hükmünün diğer yönleri incelenmeksizin imza eksikliği nedeniyle bozularak, dosyanın yerel mahkemeye gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına tevdiine karar verilmelidir.

Diğer taraftan, sanık hakkında 5237 sayılı TCK`nın 170/1-a, 62 ve 50/1. maddeler uyarınca verilmiş olan 3.000 YTL adli para cezasına ilişkin hüküm Özel Dairece onanarak kesinleşmiş olduğundan, bu hükme ilişkin onama kararının da hükümdeki imza eksikliği nedeniyle kaldırılabilmesi ancak Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca itiraz yoluna başvurulması halinde olanaklı olabilecektir.

Açıklanan nedenlerle, 1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının bu değişik gerekçeyle ( KABULÜNE ), 2- Yargıtay 8. Ceza Dairesinin 02.11.2009 gün ve 9052-13412 sayılı görevliye direnme suçundan verilmiş hükme ilişkin bozma kararının ( KALDIRILMASINA ), 3- Gökçebey Asliye Ceza Mahkemesinin 04.04.2006 gün ve 1-73 sayılı hükmünün, görevliye direnme suçu yönünden, diğer yönleri incelenmeksizin ( BOZULMASINA ), 4- Sanık hakkında Yargıtay 8. Ceza Dairesince 02.11.2009 gün ve 9052-13412 sayılı kararla genel güvenliğin kasten tehlikeye sokulması sucu ile ilgili verilmiş bulunan hükme yönelik onama kararının kaldırılması için de itiraz yoluna başvurulması için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( İHBARDA BULUNULMASINA ), 5- Dosyanın Gökçebey Asliye Ceza Mahkemesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2012/6-1433 Karar : 2013/56 Tarih : 12.02.2013

  • CMK 222. Madde

  • Duruşma Tutanağının İspat Gücü

Hırsızlık suçuna teşebbüsten sanıklar Y.K. ve İ.A .`nin 5237 sayılı TCK’nun 142/1-b, 143, 35/2, 62/1, 53/1 ve 58. maddeleri uyarınca 9 ay 10 gün hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve infazından sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına ilişkin, Mersin 2. Asliye Ceza Mahkemesince verilen 09.03.2006 gün ve 1452-284 sayılı hükmün sanıklar müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesince 12.03.2012 gün ve 4070-4332 sayı ile;

“Esaslı işlemlerin yapıldığı ve hükmün esasını oluşturan kısa kararın yazıldığı 09.03.2006 tarihli oturum tutanağının 1. ve 2. sayfalarının hâkim tarafından imzalanmaması suretiyle 5271 sayılı CMK’nun 219/1. maddesine aykırı davranılması” isabetsizliğinden, sair yönleri incelemeksizin bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 28.05.2012 gün ve 119407 sayı ile;

“İncelenen dosyada 09.03.2006 tarihli celseye ait duruşma tutanağın 2 sayfadan ibaret olduğu, tutanağın 1 ve 2. sayfalarında hakim imzasının bulunmadığı, gerekçeli kararda imzasının bulunduğu görülmüştür.

5271 sayılı CMK’nun 219/1. maddesi uyarınca duruşma tutanaklarının her bir sayfasının mahkeme başkanı veya hakimi ile tutanağı yazan zabıt katibi ve 232/4. maddesi uyarınca karar ve hükümlerin bunlara katılan hakimler tarafından imzalanması gerekir. Bu yasal düzenlemelerin amacı tutanakların değiştirilmesini önlemek ve onlara güven duyulmasını sağlamaktır. Duruşma tutanakları imzalanmak suretiyle ancak sahteciliği iddia olunabilen resmi belge niteliğine kavuşur. 5271 sayılı CMK’nun 222. maddesinde Duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir` hükmü ile açıkça bu husus belirtmiştir.

5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 307. maddesi uyarınca, temyiz ancak hükmün yasaya aykırı olması sebebine dayanır. Yasaya aykırılık ise, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Ancak her yasaya aykırılık mutlak bir bozma nedeni değildir. Mutlak bozma nedeni olan kanuna aykırılık halleri aynı Yasanın 308. maddesinde sekiz bent halinde sayılmıştır. Bu hallerin bozma sebebi sayılıp sayılmaması hususu Yargıtay’ın takdirine de bırakılmamıştır. Bunun dışındaki hallerde yasaya aykırılığın bozma sebebi sayılabilmesi için aykırılığın yine aynı Yasanın 306. maddesindeki hükme esas alınan, 309. maddesindeki hüküm için mühim noktalarda ve 320. maddesindeki hükme tesiri olacak derecede kanuna muhalefet` ibareleri ile işaret olunduğu üzere son karara (hükme) tesiri olması gerekir.

5271 sayılı CMK’nun 219/1 ve 232/4. maddelerine aykırı davranılması, 5320 sayılı Yasanın 8/1. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 1412 sayılı CMUK’nun 308. maddesinde sayılan mutlak bozma nedenlerinden biri değildir. Bu itibarla her imza eksikliği hükmün bozulmasını gerektirmez. Eksik imza bulunan tutanaklarda esaslı bir işlem yapılıp yapılmadığı, mevcut imzaların tutanağa yeterli güveni sağlayıp sağlamadığı, tutanağın diğer sayfalarında imza eksikliği bulunup bulunmadığı, eksik imzalı tutanaktaki işlemlerin imza eksikliği bulunmayan başka tutanak veya kararlarla ve var ise UYAP’taki kaydı ile uyumlu olup olmadığı, güvenli elektronik imza kullanılmasına rağmen gerekmediği halde el ile imza atılıp atılmadığı, tutanaktaki kararların oybirliği ile ve ilgilerinin istemlerine uygun olarak alınıp alınmadığı, tutanağın içeriğine yönelik bir itiraz olup olmadığı gibi hususlar gözetilerek mevcut imza eksikliğinin hükmün bozulmasını gerektirecek nitelikte usul ve yasaya aykırılığı teşkil edip etmediği belirlenmelidir. Anayasanın 141/4 ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 6. maddesinde belirtilen davaların makul sürede bitirilebilmesinin sağlanması ve usul ekonomisi esaslarına uygun olan da budur. Yargıtay 12. Ceza Dairesinin 05.07.2011 gün ve 90/178, 28.09.2011 gün ve 1839/1933 ve 03.10.2011 gün ve 1904/2166 sayılı kararları da bu görüşümüzü destekler niteliktedir.

Bu açıklamalar ışığında somut olaya bakıldığında; her ne kadar 09.03.2006 tarihli oturuma ait duruşma tutanağının 1 ve 2. sayfalarının hakim tarafından imzalanmamış ve bu suretle 5271 sayılı CMK`nun 219/1 maddesine aykırı davranılmış ise de; aynı hakimin diğer duruşma tutanaklarında ve gerekçeli kararda imzasının bulunduğu, kısa karar ve gerekçeli karar hüküm fıkraları arasında bir çelişki bulunmadığı ve duruşma tutanağının içeriğine yönelik herhangi bir itiraz ileri sürülmediği birlikte gözetildiğinde, tutanağın 1 ve 2. sayfasının hakim tarafından imzalanmasının unutulduğu değerlendirilerek, yasanın aradığı ve amaçlanan tutanağa güveninin yeteri derecede korunduğu, bu aykırılığın hükmün bozulmasını gerektirecek derecede ihlal etmediği, mevcut imza eksikliğinin mahallinde tamamlanabileceği anlaşılmak- tadır.

Bu nedenlerle; mahallinde tamamlatılabilecek nitelikte olan mevcut imza eksikliğinin, 5271 sayılı CMK`nun 219/1. maddesine aykırılık oluşturacak mutlak bir bozma nedeni olmadığını gözetmeyen Özel Dairenin bozma kararına katılmak mümkün değildir” görüşüyle itiraz kanun yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

6352 sayılı Kanunun 99. maddesiyle değişik 5271 sayılı CMK`nun 308. maddesi uyarınca dosyanın gönderildiği Yargıtay 6. Ceza Dairesince itiraz nedenlerinin yerinde görülmemesi üzerine Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ile Özel Daire arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, duruşma tutanağındaki hakim imzası eksikliğinin, temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına girilmeden önce bozma nedeni yapılmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Ceza yargılaması işlemlerinin belgelendirilebilmesi ve bu işlemlere belge delili değeri tanınabilmesi amacıyla düzenlenen ve yargılamanın, kanunun aradığı şekilde oluşturulan heyet tarafından ve yine kanunun belirlediği ölçüler içerisinde yapılıp yapılmadığı hususunda yegâne delil olan ve sahteliği ya da gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği yine aynı değerdeki bir delil ile ıspatlanana kadar resmi belge niteliği taşıyan duruşma tutanaklarının şekli ve içerikleri, 5271 sayılı CMK`nun “Duruşma Tutanağı” başlıklı 219. maddesinde; “Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Mahkeme başkanının mazereti bulunursa tutanak, üyelerin en kıdemlisi tarafından imzalanır” şeklinde düzenlenmiş,

CMK`nun 220. maddesinde, duruşma tutanağının başlığında; duruşmanın yapıldığı mahkemenin adı, oturum tarihi, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve zabıt kâtibinin adı ve soyadının belirtileceği hüküm altına alınmıştır.

CMK`nun 221. maddesi uyarınca duruşma tutanaklarında; “oturuma katılan sanığın, müdafiinin, katılanın, vekilinin, kanunî temsilcisinin, bilirkişinin, tercümanın, teknik danışmanın adı ve soyadı, duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösteren unsurlar, sanık açıklamaları, tanık ifadeleri, bilirkişi ve teknik danışman açıklamaları, okunan veya okunmasından vazgeçilen belge ve yazılar, istemler, reddi halinde gerekçesi, verilen kararlar ile hüküm” yer alır,

CMK’nun 222. maddesinde ise; “duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir” hükmüne yer verilmiştir.

Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında belirtildiği üzere; yargılama işlemleri, onlara belge delili değeri tanınması için duruşmada okunarak tutanaklara yansıtılmakta ve duruşmaya katılan mahkeme başkanı, hâkim ve zabıt kâtibi tarafından imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Yargılama sürecinin sonunda verilen, yargılamayı sonlandıran ve tutanağa geçirilip duruşmada okunan son kararın da oturuma katılan başkan ve tüm hâkimler ile tutanağı yazmakla görevli zabıt kâtibi tarafından imzalanması gerekmektedir.

Diğer taraftan, 1412 sayılı CMUK`nun 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308. maddesinin;

“Aşağıda yazılı hallerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.

1- Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,

2- Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,

3- Makbul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vaki olup da bu talep kabul olunduğu halde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,

4- Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmağa kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,

5- Cumhuriyet Müddeiumumîsi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,

6- Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlal edilmesi,

7- Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,

8- Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tehdit edilmiş olması” şeklindeki açık düzenlemesi karşısında, belirtilen hukuka mutlak aykırılık halleri dışındaki aykırılıkların bozma nedeni sayılabilmesi için esasa etkili olmaları gerekir. Esasa, yani yerel mahkemece verilen hükme etkisi bulunmayan nispi hukuka aykırılık halleri ise bozma nedeni oluşturmayacaktır.

Nitekim 20.05.1957 gün ve 5–13 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; “Bir hükmün bozulmasını istilzam eylemesi bakımından, sureti mutlakada kanuna muhalefet kâfi olmayıp kanuna vuku bulan muhalefetin hükmün esasına ve neticesine tesir etmiş veya etmesi mümkün bulunmuş olması icap eylediği, duruşmada hazır bulunan hükümlüye TCK’nın 94. maddesinde yazılı ihtaratın yapılmamasının, esasa ve sonuca etkili olmaması bakımından hükmün bozulmasını gerektiren hallerden olmadığı”, Ceza Genel Kurulunun 29.06.2004 gün ve 124–155 sayılı kararında; “Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 307. maddesine göre temyiz, ancak hükmün yasaya aykırı olması sebebine dayanır. Yasaya aykırılık ise bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Anılan Yasanın 308. maddesinde sekiz bent halinde, tamamı usule ilişkin olan ve yasaya mutlak aykırılık oluşturduğu varsayılan haller sıralanmıştır. Bozma gerektirip gerektirmeyeceği hususunda Yargıtay’a araştırma yetkisi tanınmamış olan bu hallerin varlığının saptanması durumunda hükmün Yargıtay’ca bozulması gerekmektedir. Anılan maddenin dışındaki muhakeme normlarına aykırılık bakımından ise aykırılığın son karara etkisi bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Hukuka aykırılığın son karara etki etmediği, kaldırılmasının da etkide bulunmayacağı muhakkak ise bu aykırılıkların bozma sebebi sayılması çoğu kez yargılamanın uzamasından başka bir işe yaramayacaktır…”, 28.02.2012 gün ve 294–64 sayılı kararında ise; “hazır bulunduğu duruşmada şikâyetçi ve vekilinin davaya katılma istemi üzerine sanık ve müdafiinin görüşü alınmadan katılma isteminin kabulüne karar verilmesi hukuka aykırılık oluşturmakta ise de, sanık ve müdafiinin katılma kararından haberdar olmaları, katılma kararı verildikten sonra yapılan duruşmada hazır bulunmalarına rağmen katılma kararı konusunda bir itirazda bulunmamaları, hükmü temyiz eden sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde bu konuya ilişkin bir itirazının olmaması karşısında, nispi nitelikteki bu hukuka aykırılığın esasa etkili olduğundan veya savunma hakkının kısıtlanmasından söz edilemeyecektir” sonucuna ulaşılmıştır.

Öğretide de; “Haksız kararın kaldırılması demek olan bozmanın işe yaraması, yani sonunda başka ve haklı bir karar verilmesi lazımdır. Eğer önceki hükümden başka bir karar verilemeyecekse bozmanın manası yoktur. Onun için aykırılığın son karara tesirini araştırmak gerekir. Son karar doğru ve haklı bulunduğunda, ona tesir etmediği kabul olunan aykırılıklar bozma nedeni sayılmamalıdır” (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Bası, s. 529), “Maddi hukuka aykırılıklar daima bozma nedeni olurken, muhakeme hukukuna aykırılıklar kural olarak her zaman bozma nedeni sayılmazlar. Muhakeme hukukuna aykırılıklar verilmiş kararı etkilememişlerse hukuka aykırı olsalar bile bozma nedeni sayılmazlar. Bu kuralın istisnası CMUK’nun 308. maddesindeki mutlak bozma nedenleridir. Verilecek kararı etkilememiş olan muhakeme hukukuna aykırılıklar için son kararın bozulmasına gerek yoktur” (Öztekin Tosun, Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri Muhakemenin Yürüyüşü, İstanbul 1973, s. 200–201), “CMUK’nun 308. maddesinde sayılanlar dışındaki muhakeme hukukuna aykırılıklar mutlak olmayan temyiz sebepleri olarak ifade edilir. Mutlak temyiz nedenleri bulunduğunda hüküm mutlaka bozulacaktır. Mutlak olmayan temyiz nedenlerinin varlığı halinde ise, hükmün bozulabilmesi için söz konusu temyiz sebebinin hükmü etkilemiş olup olmadığına bakılacaktır” (Bahri Öztürk, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Bası, s. 611), “Temyiz sebebi ile bozma sebebi birbirlerinden farklı kavramlardır. Hükme tesiri bulunmayan aykırılıklar bozma sebebi teşkil etmezler” (Feridun Yenisey, Duruşma ve Kanun Yolları, 2. Bası, s. 184), “Son kararda var olan hukuka aykırılık, mahkemenin son kararını etkilemiş, hukuki ihlal kararın temellerini oluşturan hukuk normlarının aykırılığından doğmuş ise, bunun bir temyiz nedeni olarak kabul edilmesi ve kararın bozulması gerekir. Aksine son kararda bir hukuku zedeleme olmasına karşılık, bu aykırılık kararı etkilememiş, mahkemenin son kararı bu ihlal olmadığı takdirde de değişmeyecek durumda olursa bir temyiz nedeninden söz edilemez. Nispi temyiz nedenlerinden söz edildiğinde, yargılama hukuku ihlalinin son karara nispeti, yani etkisi araştırılmalıdır” (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 4. Bası, s. 443), “Hükmün usulden bozulması için kanunun ihlal edilmiş olması kâfi değildir. Hükmün, kanunun ihlaline de istinat etmiş olması lazımdır. Yani kanun ihlal edilmiş olduğu içindir ki, hüküm bu suretle verilmiştir. Eğer kanun ihlal edilmemiş olsaydı, hüküm verildiği gibi verilmeyecek idi. Diğer bir tabirle, hükmün bozulması için, hüküm ile kanunun ihlali arasında bir rabıtanın mevcut olması icap eder” (Baha Kantar, Ceza Muhakemesi Usulü, 4. Bası, s. 365), “Hükmün sonucunun başka türlü olabileceği, yani hükmün değişebileceği kabul edilmeyen durumlarda usule aykırılık bozma nedeni sayılmamaktadır. Kendisine aykırı davranılan kural, ister mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulması gereken, ister iddia yahut itiraz üzerine uygulanması gereken bir kural olsun hükmün sonucunu değiştirecek nitelikte olmadıkça bozma sebebi değildir” (Recai Seçkin, Yargıtay Tarihçesi ve İşleyişi, s. 82), “Her hukuka aykırılık, temyiz nedeni, dolayısıyla bozma nedeni sayılmaz. Sadece hükme esas teşkil eden hukuka aykırılıklar temyiz nedeni olarak ileri sürülebilir. Başka bir değişle, bir hukuka aykırılığın temyiz nedeni sayılabilmesi için, hukuka aykırılık ile hüküm arasında sebep sonuç ilişkisi bulunması gerekir. Bu tür hukuka aykırılıklar, bir muhakemede hükmü etkilerken, başka bir muhakemede hükmü etkilemeyebilir. Bu nedenle her somut olayda hukuka aykırılıkların hükmü etkileme ihtimali ayrıca araştırılmalıdır. Şu halde, mutlak temyiz nedenleri dışında kalan ve son karara etkisi olmayan hukuka aykırılıklar temyiz nedeni sayılamazlar” (Nur Centel–Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, s. 707), “Bir hukuka aykırılık halinde hükmün bozulabilmesi için, bu hukuka aykırılığın hükmü etkileyip etkilemediği araştırılır. Hükmü etkilememiş hukuka aykırılıklar dolayısıyla hüküm bozulmaz” (Yener Ünver–Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası, s. 864), “Şayet bir hukuka aykırılık hali sanığın lehine bir şekilde hükme etki ediyor veya lehte ya da aleyhte herhangi bir etkide bulunmuyorsa, bu halde ortada bir temyiz sebebinin olduğundan bahsedilemez” (Özbek–Kanbur–Doğan–Bacaksız–Tepe, Ceza Muhake- mesi Hukuku, Ankara 2011, 2. Bası, s. 719) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün esasına etkisi bulunmayan ve hukuka kesin aykırılık hallerinden sayılmayan aykırılıkların bozma nedeni sayılmaması gerektiği düşüncesi benimsenmiştir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Tutanak tanıklarının beyanlarının alındığı, iddia makamının esas hakkındaki görüşünü açıkladığı, sanık ve sanıklar müdafiinin son savunmalarının alınarak hükmün tefhim edildiği 09.03.3006 günlü oturumda, düzenlenen tutanağın iki sayfası da hakim tarafından imzasız bırakılmış ise de, bu duruşmaya ait tutanaklar zabıt katibi tarafından imzalanmış, ayrıca duruşma tutanağının başlığında, kanunun aradığı şekilde hakim, Cumhuriyet savcısı ve zabıt katibinin isimlerine yer verilmiş, kısa kararla arasında bir çelişki olmayan gerekçeli karar da hakim ve zabıt katibi tarafından imzalanmıştır. Ayrıca hükmü temyize yetkili olan Cumhuriyet savcısı bu yetkisini kullanmazken, sanıklar müdafii de temyiz dilekçesinde, anılan imza eksikliği nedeniyle duruşma tutanaklarına olan güvenlerinin sarsıldığını ya da duruşma tutanaklarının sahteliği veya mahkemenin kanunun aradığı şekilde teşekkül etmediği yönünde bir iddiayı ileri sürmemişlerdir.

Bu durumda, 5271 sayılı CMK`nun 222. maddesi uyarınca tutanakta sahtecilik yapıldığına veya tutanakların gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğine ya da 1412 sayılı Kanunun 308. maddesinde belirtilen mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmediğine ilişkin bir iddianın bulunmaması karşısında, anılan kanun maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmayan ve mahallinde giderilebilecek eksiklik niteliğinde bulunan bu husus, hükmün esasına etkili bulunmaması nedeniyle bozma nedeni yapılmamalıdır.

Mahallinde giderilebilecek nitelikteki bu eksikliğin, duruşma tutanağının içeriğinin güvenilirliği yönünde bir duraksamaya yol açmadığının anlaşılması karşısında, Özel Dairece hükmün esasına girilerek temyiz incelemesi yapılması gerekirken, yalnızca hakim imza eksikliğine dayalı olarak hükmün bozulmasına karar verilmesi isabetli değildir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, hükmün esastan incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan Genel Kurul Üyesi Doç. Dr. İ. Ş.. “5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının Duruşma Tutanağı başlıklı 219. maddesinde, Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Mahkeme başkanının mazereti bulunursa tutanak, üyelerin en kıdemlisi tarafından imzalanır düzenlemesi yer almakta; CYY’nın 220. maddesinde, duruşma tutanağının başlığında; duruşmanın yapıldığı mahkemenin adı, oturum tarihi, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve zabıt kâtibinin adı ve soyadının belirtileceği hüküm altına alınmış; aynı Yasanın 221. maddesindeki düzenlemeye göre de, duruşma tutanaklarında;oturuma katılan sanığın, müdafiinin, katılanın, vekilinin, kanunî temsilcisinin, bilirkişinin, tercümanın, teknik danışmanın adı ve soyadı, duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösteren unsurlar, sanık açıklamaları, tanık ifadeleri, bilirkişi ve teknik danışman açıklamaları, okunan veya okunmasından vazgeçilen belge ve yazılar, istemler, reddi halinde gerekçesi, verilen kararlar ile hüküm` yer alır denmektedir.

CYY’nın 222. maddesinde ise; duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir` hükmüne yer verilmiştir.

1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasasının 264. maddesi gereğince; Duruşma için tutanak tutulur ve mahkeme başkanı ile zabıt katibi tarafından imzalanır. Mahkemece gerekli bulunduğunda duruşma safahatı, mahkemenin uygun ve lüzumlu göreceği teknik araçlarla tespit olunabilir. Bu tespite dayanılarak sonradan düzenlenecek duruşma tutanaklarının, duruşma safahatına uygun olduğu, mahkeme başkanı ve tutanağı düzenleyen zabıt kâtibi tarafından tasdik edilir. Mahkeme başkanının özrü bulunursa tutanak üyelerin en kıdemlisi tarafından imzalanır; 1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasas’ının 267. maddesindeki düzenlemeye göre de, Duruşmanın nasıl yapılacağı hakkındaki kanuni merasime riayet edilip edilmediği ancak zabıtname ile ispat olunabilir. Zabıtnamenin bu kısmına karşı yalnız sahtelik iddiası yapılabilir`.

Görüldüğü gibi, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası’nın 219. maddesi ile 1412 sayılı Ceza Yargılamaları Usulü Yasası`nın 264. maddesi neredeyse aynıdır, aynı benzerlik 5271 sayılı Yasanın 222. maddesi ile 1412 sayılı Yasanın 267. maddesi arasında da bulunmaktadır.

Bu düzenlemeler göstermektedir ki, Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında belirtildiği üzere; yargılama işlemleri, onlara belge kanıtı değeri tanınması için duruşmada okunarak tutanaklara yansıtılmakta ve duruşmaya katılan mahkeme başkanı, yargıç ve zabıt katibi tarafından imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Yargılama sürecinin sonunda verilen, yargılamayı sonlandıran ve tutanağa geçirilip duruşmada okunan son kararın da oturuma katılan başkan ve tüm yargıçlar ile tutanağı yazmakla görevli zabıt katibi tarafından imzalanması zorunlu ve vazgeçilmez gerekliliktir.

1412 sayılı CYY’nın yürürlükte kaldığı süre boyunca, işin esasına etkisi olmayan haller hariç, duruşma tutanakları ile kararların ilgililer tarafından imzalanması içtihatlarla kabul edilmişti. 5271 sayılı CYY ile getirilen düzenlemeler ile 1412 sayılı CYY`nda yer alan düzenlemeler arasında düzenleniş ve içerik itibariyle farklılık olmaması karşısında, eski ve yerleşik içtihatlardan ayrılmayı haklı kılan bir durum söz konusu değildir.

Yargıtay içtihatlarında, duruşma tutanağı ile hüküm tutanağındaki esasa etkili imza eksikliklerini yerinde olarak bozma nedeni kabul edilmişti. Çünkü, yasada yer alan bir hükme uygun davranılması zorunludur. Yasama organı duruşma tutanağı ve kararın imzasız olmasını kabul etmemektedir. UYAP gibi teknik gelişmelere karşın yasa koyucu bu zorunluluktan vazgeçmemektedir. Çünkü, bir tutanak veya kararda imzanın olmaması, o belgenin delil gücünün olmayacağı anlamına gelir. Delil gücü olmayan bir belgenin, hak dağıtımında kullanılmasının yargıç ve yardımcı personelin dikkatli olmasına engel oluşturur. İlgililerin söz konusu belgenin içeriğine itiraz etmemeleri, söz konusu eksikliği her zaman öğrendikleri veya bildikleri anlamına gelmez. Örneğin, yüze karşı verilen bir kararı temyiz eden kimse, duruşma tutanağını, gerekçeli kararı veya kısa kararı imzalanmış olarak görememektedir.. Veya, imzalı şeklini gördüğü bir tutanak veya kararın temyize gönderilirken içeriğinin değişmesini de bilememektedir. Ancak taraflar, imzaların eksiksiz ve dolayısıyla içeriğinin doğru olduğuna inanmaktadırlar. Bu itibarla, çoğu kez imza eksikliğini (iddia makamı hariç) taraflar bilememektedirler.

Kaldı ki, belgenin imzalı olup olmaması, davanın tarafları yanında, temyiz incelemesi bakımından Yargıtayı ilgilendirmektedir. Çünkü Yargıtay, önüne getirilen temyiz davasına konu belgelerin hukuka uygun olması halinde inceleyebilecektir. Hukuka aykırılığı imzasız olmasından anlaşılan bir belgenin hukuk dünyasında var olduğunun kabulü ile temyiz incelemesi yapılmaması gerekir.

Belgenin hukuka uygun olup olmadığını davanın taraflarının o konuda itirazlarının olup olmadığına göre değerlendirilmesi yönündeki yaklaşım (CGK, E.:2011/6.MD-236, K.:2012/86,13.03.2012) ile duruşma tutanağı içeriğinin mahallinde düzeltilmesinin mümkün olduğu şeklindeki kararlar da kabul edilemez (CGK, 2012/9-167-225, 5.6.2012). Çünkü davanın taraflarının imzalı ve içeriğinin hukuka uygun olduğunu bildikleri bir belgenin bir şekilde değiştirilmiş ve imzasız hale getirilmiş olduğunu her zaman bilebileceklerini kabul etmek mümkün olamayacağından, tarafların o konuda itirazlarının olmamasından hareketle belgenin geçerliliği kabul edilemez.

Diğer yandan, belgedeki imza eksikliğinin mahallinde giderilmesi de kabul edilemez. Zira, ortada belge olmadığından, neyin ve hangi içeriği ile imzalanacağı da tereddütlere sebebiyet verebilir. Böyle bir durumda, hukukta güven ve istikrar bozulur. İmzanın bir kısım sayfalarda olması bir kısım sayfalarda olmaması veya imzalardan birinin olması diğerinin olmaması da sonucun olumsuzluğunu ortadan kaldıramaz. Çünkü, davanın esasına etkili bir sayfada yer alması gereken imzalardan birinin bulunmaması, bu imzayı gören diğer imza sahibinin imzalamasıyla tamamlanması, bir güvence değildir. Öyle olsaydı yasa koyucu imzaların aynı anda atmalarını zorunlu görmezdi. Tutanak tutulur ve ilgililer o an imza atarlar. Öyleyse, imza eksikliğinin mahallinde giderilmesi şeklindeki yaklaşım güvencesizliği ortadan kaldırmaz.

Yargılamanın ekonomikliğinden hareketle böyle bir kabul de savunulamaz. Yargılamanın ekonomikliği kuşkusuz önemli ve buna göre hareket edilmesi gerekir. Ancak, yargılamanın ekonomikliğini her ne pahasına olursa olsun savunmak mümkün değildir. Yargılamada ekonomiye uygun davranışın, adalete güven içerisinde erişilmesini gölgelemeden gerçekleştirilmesi gerekir. Sırf imza eksikliği nedeniyle kararın bozulmaması, ancak, esaslı işlemlerin yapılmadığı veya o oturumda yapılan işlemler olsa da olur olmasa da olur şeklinde kabul edilebilecek konularla sınırlı tutulabilir. Öğretide savunulan görüşlerin de bu şekilde benimsenmesi gerekir.

CGK önceki kararlarından birinde, yerinde olarak, `Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun yerleşik kararlarında da belirtildiği gibi; ceza yargılaması işlemleri, onlara belge kanıtı değerinin tanınması amacıyla duruşmada tutanaklara yansıtılmakta ve yetkililerce imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Yasanın buyurucu hükmü uyarınca duruşma safhalarını gösteren tutanakların her sayfasının hâkim ve zabıt kâtibi tarafından imzalanması bu nedenle zorunludur. Bu şekli düzenlemenin amacı, tutanakların değiştirilmesini önlemek ve onlara güven duyulmasını sağlamaktır. İmza noksanı bulunan duruşma tutanağı, muhtevasına güvenilirliği yönünden duraksamaya yol açar ve resmi belge niteliği zafiyete uğrar. Böyle bir belgeye dayanılarak hüküm tesis olunamaz.

Belirtilen eksiklik; esaslı işlemlerin yapılıp kayda geçirildiği tutanaklarda, kopukluk meydana getirecek ve hükme dayanak oluşturan belgeler bütünlüğünü bozacak niteliktedir. Anılan usulî eksikliğin diğer sanıklar için de geçerli olan tutanak bütünlüğünü zedeleyeceği tartışma dışıdır` demiştir (CGK, E.:2006/8-208, K.:2006/206,10.10.2006).

CGK bir başka kararında da, ceza yargılaması işlemleri, onlara belge kanıtı değerinin tanınması amacıyla duruşmada tutanaklara yansıtılmakta ve yetkililerce imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Yasanın buyurucu hükmü uyarınca duruşma safhalarını gösteren tutanakların her sayfasının hâkim ve zabıt kâtibi tarafından imzalanması bu nedenle zorunludur. Bu şeklî düzenlemenin amacı, tutanakların değiştirilmesini önlemek ve onlara güven duyulmasını sağlamaktır. İmza noksanı bulunan duruşma tutanağı, içeriğine duyulması gereken güven yönünden duraksamaya yol açar ve resmi belge niteliği zafiyete uğrar. Böyle bir belgeye dayanılarak hüküm tesis olunamayacağı gibi, bu nitelikteki bir usuli aykırılığı taşıyan hükmün esası da Özel Dairece incelenemez` demiştir (CGK, E.:2010/8-174, K.:2010/176 , 28.09.2010; benzeri gerekçeler için bkz. CGK, E.:2009/8-258, K.:2010/33, 23.02.2010).

Somut olayımızda, 9.3.2009 günlü duruşma tutanağının birinci ve ikinci sayfalarının oturuma katılan yargıç tarafından imzalanmamıştır. Bu eksiklik CYY`nın 219/1 nci maddesine açıkça aykırıdır. Esaslı işlemlerin yapıldığı ve hükme dayanak yapılan söz konusu oturum tutanağındaki bu eksikliğin mahallinde düzeltilmesi ile hukuka aykırılık bertaraf edilmiş olmaz. Çünkü, temyiz incelemesi sırasında imza eksikliği tespit edilen bu belge üzerinde karar verilmesi, ancak imza eksikliğinin temyiz aşamasından sonra giderilmesi ve imza eksikliğine mahallinde itiraz edilmesi halinde hukuken sıkıntılar doğurması söz konusu olacağından, yukarıdaki nedenlerle, yüksek çoğunluğun görüşüne iştirak edilmemiştir” görüşüyle,

Çoğunluk görüşüne katılmayan dokuz Genel Kurul Üyesi ise; benzer düşüncelerle itirazın reddine karar verilmesi gerektiği görüşüyle karşıoy kullanmışlardır.

SONUÇ :

Açıklanan nedenlerle,

1-Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2-Yargıtay 6. Ceza Dairesinin 12.03.2012 gün ve 4070-4332 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3-Dosyanın, hükmün esastan incelenmesi için Yargıtay 6. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 12.02.2013 günü yapılan müzakerede oyçokluğuyla karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS