0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Duruşma Tutanağının Başlığı

CMK Madde 220

(1) Duruşma tutanağının başlığında;

a) Duruşmanın yapıldığı mahkemenin adı,

b) Oturum tarihleri,

c) Hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin adı ve soyadı, Belirtilir.



CMK Madde 220 Gerekçesi

Maddede gösterilen sırayla yapılan işlemleri içeren duruşma tutanağı düzenlenecektir. Duruşma genel olarak mahkeme başkanının veya hâkimin söylemesi ve zabıt kâtibinin yazmasıyla tutanağa bağlanır. 228 inci maddenin belirttiği olanağın kullanılması hâlinde de bu maddenin belirttiği hususlara mutlaka yer verilecektir.

Madde duruşma tutanağının içereceği şekle ilişkin hususları ayrıntılı biçimde göstermiştir.

Buna göre tutanakta, duruşmanın yapıldığı yerin ve tarihin, hâkimlerin, Cumhuriyet savcısının, zabıt kâtibinin ve varsa tercümanın adlarının, iddianamede nitelendirildiği şekliyle suçun ne olduğunun, sanıkların, avukatların, davaya katılanların adlarının, yargılamanın açık mı yoksa kapalı mı yapıldığının belirtilmesi zorunludur.


CMK 220 (Duruşma Tutanağının Başlığı) Emsal Yargıtay Kararları


YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2017/3907 Karar : 2018/517 Tarih : 31.01.2018

  • CMK 220. Madde

  • Duruşma Tutanağının Başlığı

Bölge Adliye Mahkemesince verilen hüküm temyiz edilmekle; başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:

Diyarbakır Çocuk Ağır Ceza Mahkemesi’nin 01.06.2017 gün, 2016/258 E. ve 2017/308 sayılı kararı ile nitelikli yağma suçundan verilen mahkumiyet hükmüne karşı, sanık … savunmanının, CMK’nın 272. ve müteakip maddeleri uyarınca İstinaf kanun yoluna başvurması üzerine; Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesi’nin dosya üzerinden yapılan inceleme sonucu verilen 27.09.2017 gün, 2017/1859 Esas ve 2017/1866 sayılı “İstinaf başvurusunun esastan reddine ‘’ dair kararına karşı, sanık … savunmanı tarafından ‘‘… kararın bozulmasına karar verilmesi ‘’ şeklinde dilekçe ile açılan temyiz davası CMK’nın 288 ve 289. maddelerince öngörülen hukuka aykırılıklar yönünden ele alınıp görüşüldü;

Oluş ve dosya kapsamına göre, yakınana karşı silahla, kişinin kendisini tanınmayacak bir hale koyması suretiyle, birden fazla kişi ile birlikte, konutta, var olan veya var sayılan suç örgütlerinin oluşturdukları korkutucu güçten yararlanılarak, gece vakti yağma eylemini gerçekleştiren sanık hakkında TCK’nın 149. maddenin (a), (c), (d), (f) ve (h) bentlerinin yanısıra aynı maddenin ve fıkranın (b) bendi ile de uygulama yapılması gerektiğinin düşünülmemesi, karşı temyiz olmadığından; Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesi’nin başkan ve üyelerinin isim ve soy isimleri karar başlığında gösterilmeyerek CMK’nın 220. maddesinin 1. fıkrasının (c) bendine aykırı davranılması kanuna aykırı ise de, bu hususun yerinde eklenerek giderilmesi olanaklı görülmekle; anılan hususlar bozma nedeni yapılmamıştır.

Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulunun takdirine göre, sanık … hakkında kurulan hükmün usul ve mevzuata uygun olduğu gerekçesiyle, istinaf isteminin esastan reddine dair verilen kararda hukuka aykırılık bulunmadığından, sanık … savunmanının temyiz itirazlarının CMK’nın 302/1. maddesi gereğince reddiyle, eleştiri dışında Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 7. Ceza Dairesi’nin 2017/1859 E. ve 2017/1866 K. sayılı esastan red hükmünün tebliğnameye uygun olarak ONANMASINA, 31/01/2018 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/1224 Karar : 2017/3649 Tarih : 8.05.2017

  • CMK 220. Madde

  • Duruşma Tutanağının Başlığı

Davacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 142/1. maddesine göre, koruma tedbirleri nedeniyle tazminat taleplerinin kararın kesinleştiğinin ilgilisine tebliğinden itibaren üç ay ve her halde karar veya hükümlerin kesinleşme tarihini izleyen bir yıl içinde dava konusu edilebileceğinin belirtildiği, bu kapsamda dava dosyası incelendiğinde, tazminat talebinin dayanağı olan Ankara 21. Asliye Ceza Mahkemesinin 09/07/2013 tarih, 2012/1205-2013/411 sayılı beraat hükmünün, 10/09/2013 tarihinde kesinleştiği, kesinleşme şerhli hükmün davacı veya vekiline tebliğ edildiğine dair dosya kapsamı itibariyle herhangi bir belgenin bulunmadığı, davacı vekilinin kesinleşme tarihini izleyen bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde 13/02/2014 tarihinde dava dilekçesi vererek tazminat talebinde bulunduğunun anlaşılması karşısında, yargılamaya devamla diğer yasal koşulların varlığı halinde, davacı lehine hak ve nasafet ilkelerine uygun bir tazminata hükmedilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın süre yönünden reddine karar verilmesi,

2-Hüküm duruşmasında hazır bulunduğu anlaşılan Cumhuriyet savcısının isim ve sicil bilgilerinin duruşma zaptı ve gerekçeli karar başlığına yazılmaması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 220/1-c ve 232/2-b maddelerine aykırı davranılması,

Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 08/05/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 13. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/3570 Karar : 2017/1088 Tarih : 9.02.2017

  • CMK 220. Madde

  • Duruşma Tutanağının Başlığı

Mahalli mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü:

1- Konya 8. Asliye Ceza Mahkemesi tarafından sanığın talimat yolu ile ifadesinin alındığı 2012/260 Değişik iş numaralı duruşma tutanağına, duruşmanın hangi tarihte yapıldığı, duruşmanın açık ve ya gizli yapılıp yapılmadığı hususları yazılmayarak 5271 Sayılı CMK’nın 196/2, 220/1-b, 221/1-b maddelerine aykırılığa sebebiyet verilmesi,

2- 5271 Sayılı CMK 176/3.maddesine aykırı olarak, Sincan 3. Noterliği tarafından düzenlenmiş 26/03/2012 tarih ve 05122 sayılı vekaletnameyi ibraz eden sanık müdafiinin duruşmalardan haberdar edilmemesi,

3- 5237 Sayılı TCK’nın 142/1-a maddesi gereğince cezalandırılması için kamu davası açılan sanığa ya da müdafiine CMK’nın 226. Maddesi gereğince ek savunma hakkı tanınmadan aynı yasanın 163/3 maddesi gereğince cezalandırılmasına karar verilmesi,

4- Sanığın, hakkında suç tutanağı düzenlenen… Eğitim Basın Yayın Tic. Ltd. Şti’ni temsile yetkili olup olmadığı ilgili adli ticaret sicil memurluğundan araştırılıp, buna ilişkin belge dosya arasına konulmadan eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,

5- Katılan kurumun gerçek zararını tespit için bilirkişi raporu aldırılmayan ve 6352 Sayılı Yasa uyarınca uygun bildirimde bulunmayan sanığın, hüküm verildikten sonra katılan kurumun tüm zararını gidermesi karşısında, sanık hakkında 6352 Sayılı Yasa uyarınca ceza verilmesine yer olmadığına dair karar verilmesi zorunluluğu,

Bozmayı gerektirmiş, sanık … müdafiinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan hükmün bu sebepten dolayı tebliğnameye uygun olarak BOZULMASINA, 09.02.2017 gününde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 1. CEZA DAİRESİ Esas : 2008/2028 Karar : 2008/4093 Tarih : 15.05.2008

  • CMK 220. Madde

  • Duruşma Tutanağının Başlığı

Gündoğdu Gökkaya’yı kasten öldürmeye tam derecede teşebbüsten sanık Ali Fidan’ın bozma üzerine yapılan yargılanması sonunda; Hükümlülüğüne ilişkin ( ALAŞEHİR ) Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 30.04.2007 gün ve 133/125 sayılı hükmün Yargıtay`ca incelenmesi sanık müdafii ile müdahil vekili taraflarından istenilmiş olduğundan dava dosyası C.Başsavcılığından tebliğname ile Dairemize gönderilmekle: incelendi ve aşağıdaki karar tesbit edildi:

1- Katılan Mustafa Arıkan müdafiinin sanık Ali hakkında mağdur-müdahil Gündoğdu Gökkaya`ya karşı adam öldürmeye teşebbüs suçundan kurulan hüküm temyize yetkisi bulunmadığından, vekilinin temyiz talebinin CMUK.nun 317. maddesi uyarınca reddine,

2- Sanık Ali Fidan müdafii ve mağdur-müdahil Gündoğdu vekilinin temyiz talebi üzerine yapılan incelemede;

Hükme esas teşkil eden kısa kararın verildiği duruşmada tutanak başlığına duruşmaya katılan hakim olarak 92602 sicil numaralı üye hakim Dursun Sabay’ın, Cumhuriyet Savcısı olarak da 37334 sicil numaralı Tuncay Demirci’nin adının yazıldığı, kararın da Cumhuriyet Savcısı Tuncay Demirci’nin huzurunda verildiğinin zapta geçirildiği halde, duruşma tutanağının ve gerekçeli kararın 101553 sicil numaralı üye hakim Ayşe Arlak tarafından imzalanması, gerekçeli karar başlığına da 101553 sicil numaralı üye hakim Ayşe Arlak ile Cumhuriyet Savcısı Ahmet Kozan`ın adlarının yazılarak bu şekilde son oturuma katılan üye hakim ve Cumhuriyet Savcısının kim oldukları konusunda tereddüt yaratılarak çelişkiye düşülmek suretiyle 5271 sayılı CMK.nun 220 ve 232. maddelerine muhalefet edilmesi,

Usule aykırı olup sanık müdafii ve müdahil vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden sair cihetleri incelenmeksizin öncelikle bu nedenle hükmün tebliğnamedeki düşünce hilafına CMUK.nun 321. maddesi uyarınca ( BOZULMASINA ), oybirliği ile karar verildi.


YARGITAY 8. CEZA DAİRESİ Esas : 2004/2088 Karar : 2005/8520 Tarih : 26.09.2005

  • CMK 220. Madde

  • Duruşma Tutanağının Başlığı

6136 Sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanık Kerem’in yapılan yargılanması sonunda; Hükümlülüğüne ve zoralıma dair ( ÇORUM ) 2. Asliye Ceza Mahkemesinden verilen 22.5.2003 gün ve 210 esas, 131 karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay``ca incelenmesi sanık tarafından istenilmiş olduğundan dava evrakı C.Başsavcılığından tebliğname ile 12.2.2004 günü daireye gönderilmekle incelendi, gereği görüşülüp düşünüldü:

Sanığın sorgusunun da yapıldığı 20.1.2003 tarihli duruşma tutanağının başlığında C.Savcısı adı ve soyadının yer almaması suretiyle CMK.nun 220. ( CMUK.nun 268. ) maddesine aykırılık yapılması,

Bozmayı gerektirmiş sanığın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan sair yönleri incelenmeyen hükmün bu sebepden dolayı ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2012/9–167 Karar : 2012/225 Tarih : 5.06.2012

  • CMK 220. Madde

  • Duruşma Tutanağının Başlığı

Sanıklar T.Z., S.Z. ve F. Z.’in suç işlemek amacıyla örgüt kurma suçundan Türk Ceza Yasasının 220/1. maddesi uyarınca beşer yıl hapis, fuhşa aracılık suçundan aynı Yasanın 227/2–6, 52/2, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca dörder yıl altışar ay hapis ve 9.000’er Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, para cezalarının yirmidört eşit taksitle tahsiline, mahsuba, hak yoksunluğuna, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine, hapis cezasının infazından sonra haklarında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına ve tutukluluk hallerinin devamına,

Sanıklar R. Z., B. Z., S. Z., M. Z., E. Y., Y. A., G.Y., İ.Z., Z. Ç., . Z., Kamuran U. ve C.T.nin suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan anılan Yasanın 220/2. maddesi uyarınca ikişer yıl hapis, fuhşa aracılık suçundan aynı Yasanın 227/2–6, 52, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca dörder yıl altışar ay hapis ve 9.000’er Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, para cezasının yirmidört eşit taksitle tahsiline, mahsuba, hak yoksunluğuna, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra haklarında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına,

Sanık S. Y.’ın fuhşa aracılık suçundan Türk Ceza Yasasının 227/2–6, 62, 52/2, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca iki yıl altı ay hapis ve 100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, mahsuba, hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve hapis cezanın infazından sonra haklarında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan anılan Yasanın 220/2, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca on ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna ve 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,

Sanıklar M. G., Y.Y., S. N., E. N., K. Y., E.E., Ç. Y., Ü.Z.ve F. Z.’in örgüte yardım suçundan Türk Ceza Yasasının 220/7. maddesi yollaması ile aynı Yasanın 220/2, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca ikişer yıl hapis cezası ile cezalandırılmalarına, hak yoksunluğuna, mahsuba, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra haklarında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, fuhşa aracılık suçundan aynı Yasanın 227/2–6, 52/2, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca dörder yıl altışar ay hapis ve 9.000’er Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, para cezalarının yirmidört eşit taksitle tahsiline, hak yoksunluğuna, mahsuba, hapis cezalarının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve cezanın infazından sonra haklarında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına,

Sanık Marina Danielyan’ın fuhşa aracılık suçundan Türk Ceza Yasasının 227/2–6, 62, 52/2, 53/1, 58/6–9 ve 63. maddeleri uyarınca iki yıl altı ay hapis ve 100 Lira adli para cezası ile cezalandırılmasına, mahsuba, hak yoksunluğuna, hapis cezasının mükerrirlere özgü infaz rejimine göre çektirilmesine ve hapis cezasının infazından sonra hakkında denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasına, örgüte yardım etmek suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 220/7. maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 220/2, 62 ve 53/1. maddeleri uyarınca on ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, hak yoksunluğuna, Ceza Yargılaması Yasasının 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,

Sanıklar O.Z., D. C.Z. ve T. Z.’in suç işlemek amacıyla kurulan örgüte üye olmak suçundan 5237 sayılı Türk Ceza Yasasının 220/2, 31/3 ve 62. maddeleri uyarınca altışar ay yirmişer gün hapis cezaları ile cezalandırılmalarına ve Ceza Yargılaması Yasasının 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına, fuhşa aracılık suçundan Türk Ceza Yasasının 227/2, 227/6, 31/3, 62, 52/2 ve 63. maddeleri uyarınca birer yıl sekizer ay hapis ve 60’şar Lira adli para cezası ile cezalandırılmalarına, mahsuba ve Ceza Yargılaması Yasasının 231/5. maddesi uyarınca hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına,

Sanıklar Hasibe Zengin ve Kayahan Yıldız’ın örgüte yardım ve fuhşa aracılık etmek suçlarından beraatlarına,

Daha önce başka mahkemelerce haklarında hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verilen ve deneme süresi içerisinde suç işledikleri anlaşılan sanıklar K. Y., R. Z., S.N. ve E.E.ile ilgili kararlar kesinleştiğinde, gerekli işlemlerin yapılması amacıyla mahkemelerine yazı yazılmasına ilişkin, Erzurum 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 19.03.2010 gün ve 548-92 sayılı hükmün sanıklar Menderes Z., B.Z., T. Z., M. G.N. Y., Ü.Z., K. U., R. Z., Z.Ç., Y. A., E.Z., K.Y., S. Z. ve E Y. ile sanıklar E. E., G.Y., İ. Z., Y. Y., E.N., S. N., F. Z., S. Z., F. Z., Ç.Y.C. T., S. Y. ve M. D. müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 9. Ceza Dairesince 13.12.2011 gün ve 10113–30003 sayı ile;

“İddia makamının esas hakkındaki mütalaası, sanıklar ve müdafilerinin esas hakkındaki savunmaları ile son sözlerinin bulunduğu, hükmün esasını oluşturan kısa kararın yer aldığı 19.03.2010 tarihli duruşma tutanağının 1 ila 12. sayfalarının zabıt kâtibi tarafından imzalanmaması suretiyle 5271 sayılı CMK’nın 219. maddesi hükmüne muhalefet edilmesi” nedeniyle diğer yönleri incelenmeksizin ( BOZULMASINA ) karar verilmiştir.

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 26.01.2012 gün ve 298922 sayı ile;

“19.03.2010 tarihli duruşma tutanağında iddia makamının esas hakkındaki mütalaası, sanıklar ve müdafilerinin esas hakkındaki savunmaları ile son sözlerinin bulunduğu, hükmün esasını oluşturan kısa kararın yer aldığı, tutanağın bir ila onikinci sayfalarının zabıt kâtibi tarafından imzalanmaması suretiyle CMK’nın 219/1. maddesine aykırı davranılmışsa da, aynı zabıt kâtibinin gerekçeli kararda imzası bulunduğu, gerekçeli kararda Cumhuriyet savcısının esas hakkında görüşünün yazılı olduğu, hükmün mütalaaya uygun olarak verildiği, gerekçeli karar ile kısa karar arasında bir farklılık ve çelişki olmadığı, zabıt kâtibinin imzasının eksik olduğu sayfaların görevli hâkimler tarafından imzalanarak tutanak içeriğinin doğruluğunun tasdik edildiği, duruşma tutanaklarının içeriğine yönelik herhangi bir itiraz ileri sürülmediği gözetildiğinde, tutanağın zabıt kâtibince imzalanmasının unutulduğu değerlendirilerek, eksik imzalı sayfaların hâkimler tarafından imzalanması, aynı zabıt kâtibinin tutanakla aynı içerikli gerekçeli kararda imzasının bulunması karşısında, yasanın aradığı ve amaçlanan tutanağa güveninin kâfi derece korunduğu, vüsukun hükmün bozulmasını gerektirecek derecede ihlal edilmediği, mevcut imza eksikliğinin mahallinde tamamlanabileceği anlaşılmaktadır.

Bu nedenle mahallinde tamamlatılabilecek nitelikteki imza eksikliğinin CMK’nun 219. maddesine aykırılık oluşturacak mutlak bozma nedeni olmadığını gözetmeyen Özel Dairenin bozma kararına katılmak mümkün değildir” görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma ilamının kaldırılmasına ve dosyanın esasının incelenmesi için Özel Dairesine ( GÖNDERİLMESİNE ) karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Yargıtay Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.

TÜRK MİLLETİ ADINA

CEZA GENEL KURULU KARARI

Sanıkların suç işlemek amacıyla örgüt kurma, kurulan örgüte üye olma, örgüte yardım ve fuhşa aracılık etmek suçlarından cezalandırılmalarına karar verilen olayda, Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; duruşma tutanağındaki zabıt kâtibi imzası eksikliğinin temyiz incelemesi aşamasında hükmün esasına girilmeden önce bozma nedeni yapılmasının isabetli olup olmadığının belirlenmesine ilişkindir.

Ceza yargılaması işlemlerinin belgelendirilebilmesi ve bu işlemlere belge kanıtı değeri tanınabilmesi amacıyla düzenlenen ve yargılamanın yasanın aradığı şekilde oluşturulan heyet tarafından ve yine yasanın belirlediği ölçüler içerisinde yapılıp yapılmadığı hususunda yegâne delil olan ve sahteliği ya da gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği yine aynı değerdeki bir delil ile kanıtlanana kadar resmi belge niteliği taşıyan duruşma tutanaklarının şekli ve içerikleri, 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının “Duruşma Tutanağı” başlıklı 219. maddesinde; “Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Mahkeme başkanının mazereti bulunursa tutanak, üyelerin en kıdemlisi tarafından imzalanır” şeklinde düzenlenmiş,

CYY’nın 220. maddesinde, duruşma tutanağının başlığında; duruşmanın yapıldığı mahkemenin adı, oturum tarihi, hâkim, Cumhuriyet savcısı ve zabıt kâtibinin adı ve soyadının bulunacağı hüküm altına alınmıştır.

CYY’nın 221. maddesi uyarınca duruşma tutanaklarında; “oturuma katılan sanığın, müdafiinin, katılanın, vekilinin, kanunî temsilcisinin, bilirkişinin, tercümanın, teknik danışmanın adı ve soyadı, duruşmanın seyrini ve sonuçlarını yansıtan ve yargılama usulünün bütün temel kurallarına uyulduğunu gösteren unsurlar, sanık açıklamaları, tanık ifadeleri, bilirkişi ve teknik danışman açıklamaları, okunan veya okunmasından vazgeçilen belge ve yazılar, istemler, reddi halinde gerekçesi, verilen kararlar ile hüküm” yer alır.

CYY’nın 222. maddesinde ise; “duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir” hükmüne yer verilmiştir.

Ceza Genel Kurulunun yerleşik kararlarında belirtildiği üzere; yargılama işlemleri, onlara belge kanıtı değeri tanınması için duruşmada okunarak tutanaklara yansıtılmakta ve duruşmaya katılan mahkeme başkanı, hâkim ve zabıt kâtibi tarafından imzalanarak resmi belge niteliğine kavuşturulmaktadır. Yargılama sürecinin sonunda verilen, yargılamayı sonlandıran ve tutanağa geçirilip duruşmada okunan son kararın da oturuma katılan başkan ve tüm hâkimlerle, tutanağı yazmakla görevli zabıt kâtibi tarafından imzalanması gerekmektedir.

Diğer taraftan, 1412 sayılı Ceza Yargılaması Usulü Yasasının 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308. maddesinin;

“Aşağıda yazılı hallerde kanuna mutlaka muhalefet edilmiş sayılır.

1-Mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmemiş olması,

2-Hâkimlik vazifesine iştirakten kanunen memnu olan bir hâkimin hükme iştirak etmesi,

3-Makbul şüpheden dolayı hakkında ret talebi vaki olup da bu talep kabul olunduğu halde hâkimin hükme iştirak etmesi yahut bu talebin kanuna mugayir olarak reddolunması suretiyle hâkimin hükme iştirak ettirilmesi,

4-Mahkemenin kanuna muhalif olarak davaya bakmağa kendini vazifeli veya salahiyetli görmesi,

5-Cumhuriyet Müddeiumumîsi yahut kanunen vücudu lazım diğer şahsın gıyabında duruşma yapılması,

6-Şifahi bir duruşma neticesi olarak verilen hükümde aleni muhakeme kaidesinin ihlal edilmesi,

7-Hükmün esbabı mucibeyi ihtiva etmemesi,

8-Hüküm için mühim olan noktalarda mahkeme kararıyla müdafaa hakkının tehdit edilmiş olması” şeklindeki açık düzenlemesi karşısında, belirtilen hukuka mutlak aykırılık halleri dışındaki aykırılıkların bozma nedeni sayılabilmesi için esasa etkili olmaları gerekir. Esasa, yani yerel mahkemece verilen hükme etkisi bulunmayan nispi hukuka aykırılık halleri ise bozma nedeni oluşturmayacaktır.

Nitekim 20.05.1957 gün ve 5–13 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında; “Bir hükmün bozulmasını istilzam eylemesi bakımından, sureti mutlakada kanuna muhalefet kâfi olmayıp kanuna vuku bulan muhalefetin hükmün esasına ve neticesine tesir etmiş veya etmesi mümkün bulunmuş olması icap eylediği, duruşmada hazır bulunan hükümlüye TCK’nın 94. maddesinde yazılı ihtaratın yapılmamasının, esasa ve sonuca etkili olmaması bakımından hükmün bozulmasını gerektiren hallerden olmadığı”, Ceza Genel Kurulunun 29.06.2004 gün ve 124–155 sayılı kararında da; “Ceza Muhakemeleri Usulü Yasasının 307. maddesine göre temyiz, ancak hükmün yasaya aykırı olması sebebine dayanır. Yasaya aykırılık ise bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Anılan Yasanın 308. maddesinde sekiz bent halinde, tamamı usule ilişkin olan ve yasaya mutlak aykırılık oluşturduğu varsayılan haller sıralanmıştır. Bozma gerektirip gerektirmeyeceği hususunda Yargıtay’a araştırma yetkisi tanınmamış olan bu hallerin varlığının saptanması durumunda hükmün Yargıtay’ca bozulması gerekmektedir. Anılan maddenin dışındaki muhakeme normlarına aykırılık bakımından ise aykırılığın son karara etkisi bulunup bulunmadığının araştırılması gerekir. Hukuka aykırılığın son karara etki etmediği, kaldırılmasının da etkide bulunmayacağı muhakkak ise bu aykırılıkların bozma sebebi sayılması çoğu kez yargılamanın uzamasından başka bir işe yaramayacaktır…”, 28.02.2012 gün ve 294–64 sayılı kararında ise; “hazır bulunduğu duruşmada şikâyetçi ve vekilinin davaya katılma istemi üzerine sanık ve müdafiinin görüşü alınmadan katılma isteminin kabulüne karar verilmesi hukuka aykırılık oluşturmakta ise de, sanık ve müdafiinin katılma kararından haberdar olmaları, katılma kararı verildikten sonra yapılan duruşmada hazır bulunmalarına rağmen katılma kararı konusunda bir itirazda bulunmamaları, hükmü temyiz eden sanık müdafiinin temyiz dilekçesinde bu konuya ilişkin bir itirazının olmaması karşısında, nispi nitelikteki bu hukuka aykırılığın esasa etkili olduğundan veya savunma hakkının kısıtlanmasından söz edilemeyecektir” sonucuna ulaşılmıştır.

Öğretide de; “Haksız kararın kaldırılması demek olan bozmanın işe yaraması, yani sonunda başka ve haklı bir karar verilmesi lazımdır. Eğer önceki hükümden başka bir karar verilemeyecek ise bozmanın manası yoktur. Onun için aykırılığın son karara tesirini araştırmak gerekir. Son karar doğru ve haklı bulunduğunda, ona tesir etmediği kabul olunan aykırılıklar bozma nedeni sayılmamalıdır” (Nurullah Kunter, Ceza Muhakemesi Hukuku, 9. Bası, s. 529), “Maddi hukuka aykırılıklar daima bozma nedeni olurken, muhakeme hukukuna aykırılıklar kural olarak her zaman bozma nedeni sayılmazlar. Muhakeme hukukuna aykırılıklar, verilmiş kararı etkilememişlerse hukuka aykırı olsalar bile bozma nedeni sayılmazlar. Bu kuralın istisnası CMUK’nun 308. maddesindeki mutlak bozma nedenleridir. Verilecek kararı etkilememiş olan muhakeme hukukuna aykırılıklar için son kararın ( BOZULMASINA ) gerek yoktur” (Öztekin Tosun, Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri Muhakemenin Yürüyüşü, İstanbul 1973, s. 200–201), “CMUK’nun 308. maddesinde sayılanlar dışındaki muhakeme hukukuna aykırılıklar mutlak olmayan temyiz sebepleri olarak ifade edilir. Mutlak temyiz nedenleri bulunduğunda hüküm mutlaka bozulacaktır. Mutlak olmayan temyiz nedenlerinin varlığı halinde ise, hükmün bozulabilmesi için söz konusu temyiz sebebinin hükmü etkilemiş olup olmadığına bakılacaktır” (Bahri Öztürk, Uygulamalı Ceza Muhakemesi Hukuku, 3. Bası, s. 611), “Temyiz sebebi ile bozma sebebi birbirlerinden farklı kavramlardır. Hükme tesiri bulunmayan aykırılıklar bozma sebebi teşkil etmezler” (Feridun Yenisey, Duruşma ve Kanun Yolları, 2. Bası, s. 184), “Son kararda var olan hukuka aykırılık, mahkemenin son kararını etkilemiş, hukuki ihlal kararın temellerini oluşturan hukuk normlarının aykırılığından doğmuş ise, bunun bir temyiz nedeni olarak kabul edilmesi ve kararın bozulması gerekir. Aksine son kararda bir hukuku zedeleme olmasına karşılık, bu aykırılık kararı etkilememiş, mahkemenin son kararı bu ihlal olmadığı takdirde de değişmeyecek durumda olursa bir temyiz nedeninden söz edilemez. Nispi temyiz nedenlerinden söz edildiğinde, yargılama hukuku ihlalinin son karara nispeti, yani etkisi araştırılmalıdır” (Erdener Yurtcan, Ceza Yargılaması Hukuku, 4. Bası, s. 443), “Hükmün usulden bozulması için kanunun ihlal edilmiş olması kâfi değildir. Hükmün, kanunun ihlaline de istinat etmiş olması lazımdır. Yani kanun ihlal edilmiş olduğu içindir ki, hüküm bu suretle verilmiştir. Eğer kanun ihlal edilmemiş olsaydı, hüküm verildiği gibi verilmeyecek idi. Diğer bir tabirle, hükmün bozulması için, hüküm ile kanunun ihlali arasında bir rabıtanın mevcut olması icap eder” (Baha Kantar, Ceza Muhakemesi Usulü, 4. Bası, s. 365), “Hükmün sonucunun başka türlü olabileceği, yani hükmün değişebileceği kabul edilmeyen durumlarda usule aykırılık bozma nedeni sayılmamaktadır. Kendisine aykırı davranılan kural, ister mahkemece kendiliğinden göz önünde tutulması gereken, ister iddia yahut itiraz üzerine uygulanması gereken bir kural olsun hükmün sonucunu değiştirecek nitelikte olmadıkça bozma sebebi değildir” (Recai Seçkin, Yargıtay Tarihçesi ve İşleyişi, s. 82), “Her hukuka aykırılık, temyiz nedeni, dolayısıyla bozma nedeni sayılmaz. Sadece hükme esas teşkil eden hukuka aykırılıklar temyiz nedeni olarak ileri sürülebilir. Başka bir değişle, bir hukuka aykırılığın temyiz nedeni sayılabilmesi için, hukuka aykırılık ile hüküm arasında sebep sonuç ilişkisi bulunması gerekir. Bu tür hukuka aykırılıklar, bir muhakemede hükmü etkilerken, başka bir muhakemede hükmü etkilemeyebilir. Bu nedenle her somut olayda hukuka aykırılıkların hükmü etkileme ihtimali ayrıca araştırılmalıdır. Şu halde, mutlak temyiz nedenleri dışında kalan ve son karara etkisi olmayan hukuka aykırılıklar temyiz nedeni sayılamazlar” (Nur Centel–Hamide Zafer, Ceza Muhakemesi Hukuku, 6. Bası, s. 707), “Bir hukuka aykırılık halinde hükmün bozulabilmesi için, bu hukuka aykırılığın hükmü etkileyip etkilemediği araştırılır. Hükmü etkilememiş hukuka aykırılıklar dolayısıyla hüküm bozulmaz” (Yener Ünver–Hakan Hakeri, Ceza Muhakemesi Hukuku, 5. Bası, s. 864), “Şayet bir hukuka aykırılık hali sanığın lehine bir şekilde hükme etki ediyor veya lehte ya da aleyhte herhangi bir etkide bulunmuyorsa, bu halde ortada bir temyiz sebebinin olduğundan bahsedilemez” (Özbek–Kanbur–Doğan–Bacaksız–Tepe, Ceza Muhakemesi Hukuku, Ankara 2011, 2. Bası, s. 719) şeklinde görüşler ileri sürülmek suretiyle, hükmün esasına etkisi bulunmayan ve hukuka kesin aykırılık hallerinden sayılmayan aykırılıkların bozma nedeni sayılmaması gerektiği düşüncesi benimsenmiştir.

Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;

Cumhuriyet savcısının esas hakkındaki mütalaasını sunduğu, sanıklar ve müdafilerinin son savunmalarının alınarak hükmün tefhim edildiği 19.03.2010 günlü oturumda düzenlenen tutanağın tüm sayfaları, oturuma katıldığı anlaşılan zabıt kâtibi tarafından imzasız bırakılmış ise de; anılan duruşmaya ilişkin tutanağın tüm sayfaları mahkeme başkanı ve üye hâkimler tarafından imzalanmış, duruşma tutanaklarının başlığında da yasanın aradığı şekilde başkanın, üye hâkimlerin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin isimlerine yer verilmiş, gerekçeli karar da mahkeme başkan ve üye hâkimler ile zabıt kâtibi tarafından imzalanmıştır. Hükmü temyize hakkı bulunan Cumhuriyet savcısı bu yetkisini kullanmazken, sanıklar ve müdafileri de duruşma tutanaklarının sahte ya da gerçeğe aykırı olarak düzenlendiği veya mahkemenin yasanın aradığı şekilde teşekkül etmediği yönünde bir iddia ileri sürmemişlerdir.

Bu durumda 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasasının 222. maddesi uyarınca tutanakta sahtecilik yapıldığına veya tutanakların gerçeğe aykırı olarak düzenlendiğine ya da 1412 sayılı Yasanın 308. maddesinde belirtilen, mahkemenin kanun dairesinde teşekkül etmediğine ilişkin bir iddianın bulunmaması karşısında, anılan Yasa maddesi uyarınca mutlak hukuka aykırılık oluşturmayan ve mahallinde giderilebilecek eksiklik niteliğinde bulunan bu husus, hükmün esasına etkili bulunmaması nedeniyle bozma nedeni yapılmamalıdır.

Mahallinde giderilebilecek nitelikteki bu eksikliğin, duruşma tutanağının içeriğinin güvenilirliği yönünde bir duraksamaya yol açmadığının anlaşılması karşısında, Özel Dairece hükmün esasına girilerek temyiz incelemesi yapılması gerekirken yalnızca zabıt kâtibi imza eksikliğine dayalı olarak bozma kararı verilmesi isabetli değildir.

Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına, hükmün esastan incelenmesi için dosyanın Özel Dairesine ( GÖNDERİLMESİNE ) karar verilmelidir.

SONUÇ:

Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13.12.2011 gün ve 10113–30003 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın, hükmün esastan incelenmesi için Yargıtay 9. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), yapılan müzakerede oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2011/1-392 Karar: 2012/133 Tarih: 03.04.2012

  • CMK 220. Madde

  • Duruşma Tutanağının Başlığı

Kasten öldürme suçuna teşebbüsten sanık K. E.’ün, 5237 sayılı TCY’nın uyarınca 2 yıl 1 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına ilişkin, Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 02.12.2010 gün ve 136-325 sayılı hükmün o yer Cumhuriyet savcısı ve sanık müdafii tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 1. Ceza Dairesince 15.09.2011 gün ve 5544-5175 sayı ile;

“… Hükmün tefhim edildiği 02.12.2010 tarihli oturuma ait duruşma tutanağının başlık kısmında oturuma Üye Hakim olarak B. ( 3… … ) katıldığı yazılı olduğu halde, duruşma tutanağının Üye Hakim C. ( 119 … ) tarafından imzalanması suretiyle 220. maddesine muhalefet edilmesi…”,

İsabetsizliğinden diğer yönleri incelenmeksizin bozulmasına karar verilmiştir.

Yargıtay C.Başsavcılığı ise 28.10.2011 gün ve 105388 sayı ile;

“… 02.12.2010 tarihli son duruşmada, oturum tutanağı başlığında Üye Hakim … adı yazılı olduğu halde, 119 … sicil numaralı üye Hakim C. tarafından imzalandığı görülmüş, sanık savunmanı tarafından, belirtilen durum için herhangi bir sahtecilik iddiası da görülmemiştir. Uyap üzerinden alınan duruşma tutanağında da, Üye Hakim C.`nin adı, sicili ve imzasının olduğu görülmüştür.

CMK`nun 219 ( 1 ). maddesinde; ‘Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır. Duruşmada yapılan işlemlerin teknik araçlarla kayda alınması halinde, bu kayıtlar vakit geçirilmeksizin yazılı tutanağa dönüştürülerek mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt kâtibi tarafından imzalanır’,

220 ( l )-c. maddesinde; ‘Hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin adı ve soyadı belirtilir’,

222 ( 1 ). maddesinde; Duruşmanın nasıl yapıldığı, kanunda belirtilen usul ve esaslara uygun olarak yapılıp yapılmadığı, ancak tutanakla ispat olunabilir. Tutanağa karşı yalnız sahtecilik iddiası yöneltilebilir’.

288 ( 1 ). maddesinde; ‘Temyiz, ancak hükmün hukuka aykırı olması nedenine dayanır’.

288 ( 2 ) maddesinde; ‘Bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanması hukuka aykırılıktır’.

289 ( 1 ). maddesinde; ‘Temyiz dilekçesi veya beyanında gösterilmiş olmasa da aşağıda yazılı hâllerde hukuka kesin aykırılık var sayılır.

a ) Mahkemenin kanuna uygun olarak teşekkül etmemiş olması.

b ) Hâkimlik görevini yapmaktan kanun gereğince yasaklanmış hâkimin hükme katılması.

c ) Geçerli şüphe nedeniyle hakkında ret istemi öne sürülmüş olup da bu istem kabul olunduğu hâlde hâkimin hükme katılması veya bu istemin kanuna aykırı olarak reddedilip hâkimin hükme katılması.

e ) Cumhuriyet savcısı veya duruşmada kanunen mutlaka hazır bulunması gereken diğer kişilerin yokluğunda duruşma yapılması’

294 ( 1 ). maddesinde; ‘Temyiz eden, hükmün neden dolayı bozulmasını istediğini temyiz başvurusunda göstermek zorundadır’.

294 ( 2 ). maddesinde; ‘Temyiz sebebi, ancak hükmün hukukî yönüne ilişkin olabilir’.

301 ( 1 ). maddesinde; ‘Yargıtay, yalnız temyiz başvurusunda belirtilen hususlar ile temyiz istemi usule ilişkin noksanlardan kaynaklanmışsa, temyiz başvurusunda bunu belirten olaylar hakkında incelemeler yapar’.

302 ( 2 ). maddesinde; ‘Yargıtay, temyiz edilen hükmü, temyiz başvurusunda gösterilen, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozar. Bozma sebepleri ilâmda ayrı ayrı gösterilir’.

302 ( 4 ). maddesinde; ‘Hükmün bozulmasına neden olan hukuka aykırılık, bu hükme esas olarak saptanan işlemlerden kaynaklanmış ise, bunlar da aynı zamanda bozulur’ .

304 ( 2 ). maddesinde; ‘Yargıtay, dosyayı belirtilenlerin dışında kalan hâllerde yeniden incelenmek ve hüküm verilmek üzere hükmü bozulan bölge adliye mahkemesine veya diğer bir bölge adliye mahkemesine gönderir’ şeklindedir.

Belirtilen hükümler incelendiğinde, öncelikle, duruşma tutanaklarının ancak sahteliğinin iddia edilebileceği hususu gözden kaçırılmamalıdır. Esasen, temyiz incelemesinde bir sahtecilik iddiası da bulunmamaktadır. Sadece hukuki yönün temyize konu edilebileceğine dair 294/2. maddesi esas alındığında, sahtecilik iddiasının bulunmaması halinde, duruşma tutanağının şekline ilişkin itirazlara temyiz incelemesi sırasında bakılmaması gerektiği düşünülmektedir. Zira bozma kararı verilmesi halinde, itirazlara konu olgulara ilişkin yeni işlemlerin yapılabilir olması gerekir. Yargıtay, 302/2. maddesinde de açıkça belirtildiği üzere, temyiz edilen hükmü, hükmü etkileyecek nitelikteki hukuka aykırılıklar nedeniyle bozmalıdır. Yoksa 304/2. maddesinin uygulanma olanağı bulunmayacaktır. Gerçekten de, 304/2. maddesi uyarınca, bozma sonrasında mahkemece yeniden inceleme yapılması ve yeniden hüküm verilmesi gerekmektedir. O halde Yargıtay, öncelikle fark edilen belirtilen nitelikteki şekli içerikli eksiklik ve yanlışlıklar için, öncelikle eksikliğin giderilmesini istemelidir. Yani, duruşmada bulunan hakim üyenin yerine başka hakim üyenin imza attığı fark edilmiş, duruşma tutanağı başlığındaki ad-soyad, sicil numarası ile tutanağın altındaki belirtilen bilgilerin birbirine uymaması veya imzalar arasında duraksamaya yol açabilecek şekilde bariz farklılıklar tespit edilmiş olması halinde, öncelikle bu yanlışlığa ilişkin gerçek durum yerel mahkemeden sorularak, gerektiğinde elektronik imza ile yapılan işlemler da kontrol edilerek, tespitler tutanağa bağlanmalıdır. Yoksa bu şekli yanlışlıklar bozma konusu yapılmamalıdır.

Öte yandan, temyiz incelemesinin ancak hukuka aykırılık hallerine özgü olduğu da gözden kaçırılmamalıdır. 288. maddesine göre hukuka aykırılık, bir hukuk kuralının uygulanmaması veya yanlış uygulanmasıdır. Bozma konusu duruşma işlemi incelendiğinde, 289. madde uyarınca mahkeme doğru şekilde oluşturulmuş, sadece tutanaktaki şekli unsurlarda bir uyumsuzluk meydana gelmiştir.

Sonuç itibariyle, belirtilen hükümler muvacehesinde, Yargıtay temyiz incelemesinin hukuka aykırılıklara özgülendiği, yeniden incelenmesi gereken bir durumun söz konusu olmaması halinde, şekli eksiklikler nedeniyle hükmün bozulmaması ve eksiklikler giderildikten veya duraksamaya yol açan yanlışlıklar açıklanıp tutanağa bağlandıktan sonra esastan karar verilmesi gerektiği düşünülmektedir. Maddi gerçekliği esas alan ceza hukukunda, bir üyenin veya kâtibin adının veya sicil numarasının yanlış yazılması, tutanağın altındaki bilgilerle başlığındaki bilgilerin birbiriyle uyumlu olmaması, duruşmaya gerçekte iştirak etmeyen üyenin yanlışlıkla duruşma tutanağına imza atması, maddi gerçekliği değiştirmez. Belirtilen işlemler, sadece yapılan işlem yönünden sakat işlem olarak kalırlar. Esas olan, adı yanlış yazılsa da, mahkemenin hukuka uygun olarak oluşturulması olmalıdır. O halde, duruşma tutanağının şekline ait eksiklik ve aksaklıklar, maddi gerçekliği değiştirmediği cihetle, ancak yanlışlıkların düzeltilmesine konu edinebilirler. Gerçekten de, yapılmış bir duruşmada ileri sürülen deliller, sırf hâkimin adının yanlış yazılması nedeniyle yenilenemeyecektir. Sonraki duruşma, başka bir duruşma olacaktır. Oysa sakat olduğu iddia edilen ilk duruşmada her şey usulüne uygun olarak yapılmış, duruşma tutanağı sonlandırılırken istenmeden bir yanlışlık yapılmıştır. Bu yanlışlık, yapılan duruşmayı hukuka aykırı kılmamalıdır. Yine belirtilen, belki de bariz bir şekilde anlaşılan şekli eksiklikler nedeniyle, kamu davalarının zamanaşımına uğrama olasılığı da artacaktır…”,

Görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, Özel Daire bozma kararının kaldırılmasına ve hükmün esasının incelenmesi için dosyanın Özel Daireye gönderilmesine karar verilmesi isteminde bulunmuştur.

Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilmekle, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

KARAR : Özel Daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; hükmün verildiği 02.12.2010 tarihli oturuma ait duruşma tutanağının başlık kısmında, oturuma Üye Hakim olarak B. ( 3… … )’ın katıldığının yazılmasına karşın, duruşma tutanağının Üye Hakim C. ( 119 … ) tarafından imzalanması hususunun bozma nedeni yapılmasında isabet bulunup bulunmadığının belirlenmesine ilişkindir.

İncelenen dosya içeriğine göre;

Yerel mahkemece hükmün verildiği 02.12.2010 tarihli oturuma ait tutanağın başlığında duruşmaya katılan Üye Hakimler olarak B. ve …‘ın isminin yazılı olduğu, tutanağın son kısmında ise Üye Hakimler … ve C. sicilinin yazıldığı, iki sayfadan ibaret tutanağın her iki sayfasının da Üye Hakimler … ve C. tarafından imzalandığı, gerekçeli kararın başlığında … ve C.’nin isminin yazılı olduğu, kararın sonunda da yine aynı hakimlerin sicil numaralarının yazıldığı ve beş sayfalık gerekçeli kararın tüm sayfalarının adı geçen hakimler tarafından imzalandığı anlaşılmaktadır.

5271 sayılı CYY.nın 1. fıkrasındaki; “Duruşma için tutanak tutulur. Tutanak, mahkeme başkanı veya hâkim ile zabıt katibi tarafından imzalanır”,

220/1-c maddesindeki; “Duruşma tutanağının başlığında … Hâkimin, Cumhuriyet savcısının ve zabıt kâtibinin adı ve soyadı … belirtilir”,

232/1-b maddesindeki; “Hükmün başına … hükmü veren mahkeme başkanı ve üyelerinin … adı ve soyadı …yazılır”,

232/4. maddesindeki; “Karar ve hükümler bunlara katılan hakimler tarafından imzalanır” şeklindeki düzenlemeler göz önüne alındığında, duruşma tutanağının ve gerekçeli kararın başlığına, duruşmaya ve karara katılan hakimlerin isimlerinin yazılması gerektiği konusunda duraksama bulunmamaktadır.

Bununla birlikte, duruşmaya katılan bir üye hâkimin yerine, oturum başlığına sehven başka bir hâkimin isminin yazılması 5271 sayılı CYY’nın aykırı ise de, her hukuka aykırılık bozma nedeni oluşturmamaktadır. 1412 sayılı CYUY`nın, 5320 sayılı Yasanın 8. maddesi uyarınca halen yürürlükte bulunan 308. maddesinde sayılan hukuka mutlak aykırılık halleri dışındaki aykırılıkların bozma nedeni yapılabilmesi için esasa etkili olması gerekir. Esasa yani yerel mahkemece verilen hükme etkisi olmayan nisbi hukuka aykırılık halleri ise bozma nedeni oluşturmayacaktır.

Diğer taraftan, Anayasamızın 141/4. maddesinde; davaların en az giderle ve mümkün olan süratle sonuçlandırılmasının yargının görevi olduğu belirtilmiş, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin adil yargılanma hakkına ilişkin 6. maddesinde de, davaların makul bir süre içinde bitirilmesi gerektiği vurgulanmıştır.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık değerlendirildiğinde;

Kısa kararın verildiği oturumun başlığına duruşmaya katılan Üye Hâkim C. isminin yerine Üye Hâkim B. ‘ın isminin sehven yazılmış olduğu hususu, gerek aynı oturuma ait tutanağın altına, gerekçeli kararın başlığına ve son kısmına Üye Hâkim C. ismi ve sicil numarasının yazılması ve gerekse bahse konu oturuma ait tutanak ile gerekçeli kararın tüm sayfalarının yine Hâkim C. tarafından imzalanmış olmasından açıkça anlaşılmaktadır.

Nitekim duruşmaya, Üye Hâkim C. katılmadığına ilişkin dosyada hiçbir bilgi bulunmadığı gibi, gerek sanık müdafii gerekse Cumhuriyet savcısının temyiz dilekçelerinde bu hususta bir iddia da yer almamaktadır.

Bu nedenle, duruşma tutanağının başlığına duruşmaya katılan üye hakimlerden birinin isminin yerine yanılgı sonucu başka bir üye hakimin isminin yazılması hususunun bozma nedeni yapılmasında isabet bulunmamaktadır.

Bu itibarla, itirazın kabulü ile Özel Dairenin diğer yönler incelenmeksizin verdiği bozma kararının kaldırılmasına ve dosyanın esastan temyiz incelemesi yapılabilmesi için Özel Daireye gönderilmesine karar verilmelidir.

Çoğunluk görüşüne katılmayan iki Genel Kurul Üyesi; “itirazın reddi gerektiği” görüşüyle karşı oy kullanmıştır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- Yargıtay C. Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,

2- Yargıtay 1. Ceza Dairesinin 15.09.2011 gün ve 5544-5175 sayılı bozma kararının KALDIRILMASINA,

3- Dosyanın esastan temyiz incelemesi yapılabilmesi için Yargıtay 1. Ceza Dairesine gönderilmek üzere Yargıtay C. Başsavcılığına TEVDİİNE, 03.04.2012 günü oybirliğiyle karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS