Adlî Kolluk ve Görevi
CMK Madde 164
(1) Adlî kolluk; 4.6.1937 tarihli ve 3201 sayılı Emniyet Teşkilatı Kanununun 8, 9 ve 12 nci maddeleri, 10.3.1983 tarihli ve 2803 sayılı Jandarma Teşkilat, Görev ve Yetkileri Kanununun 7 nci maddesi, 2.7.1993 tarihli ve 485 sayılı Gümrük Müsteşarlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin 8 inci maddesi ve 9.7.1982 tarihli ve 2692 sayılı Sahil Güvenlik Komutanlığı Kanununun 4 üncü maddesinde belirtilen soruşturma işlemlerini yapan güvenlik görevlilerini ifade eder.
(2) Soruşturma işlemleri, Cumhuriyet savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adlî kolluğa yaptırılır. Adlî kolluk görevlileri, Cumhuriyet savcısının adlî görevlere ilişkin emirlerini yerine getirir.
(3) Adlî kolluk, adlî görevlerin haricindeki hizmetlerde, üstlerinin emrindedir.
CMK Madde 164 Gerekçesi
Madde, suç karşısında kolluk âmir ve memurlarının temel görevini belirtmektedir; bu görevlerin yerine getirilmesi için Cumhuriyet savcısından emir alınmasına gerek yoktur.
Görev, suçluları aramak ve işin aydınlatılması için ivedi tedbirleri almaktır. Böylece suç karşısında kolluğa düşen araştırma fonksiyonunun yerine getirilmesine derhâl girişileceği açıklanmış olmaktadır.
Söz konusu görevler yerine getirilirken düzenlenecek evrak herhangi bir gecikmeye neden olunmaksızın hemen Cumhuriyet savcılığına gönderilecektir. Böylece madde araştırma görevinin çerçeve ve kapsamını, kolluğun Cumhuriyet savcılığına niyabeten ilk araştırmaları yaptığını ifade etmiş olmaktadır.
CMK 164 (Adlî Kolluk ve Görevi) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/11547 Karar : 2017/5941 Tarih : 6.07.2017
-
CMK 164. Madde
-
Adlî Kolluk ve Görevi
2863 sayılı Kanuna aykırılık suçundan sanığın mahkumiyetine ilişkin hüküm, sanık tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:
Anayasa Mahkemesinin 07/10/2009 gün ve 27369 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanıp, yayımından itibaren bir yıl sonra 07/10/2010 tarihinde yürürlüğe giren, 23/07/2009 gün ve 2006/65 Esas, 2009/114 karar sayılı iptal hükmünün yürürlüğe girdiği tarihe kadar 5237 sayılı TCK’nın 50. ve 52. maddeleri ve 765 sayılı TCK hükümleri uyarınca doğrudan hükmedilip, başkaca hak mahrumiyeti içermeyen 2.000 TL’ye kadar (2000 TL dahil) adli para cezalarına ilişkin mahkumiyet hükümlerinin 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı Kanunun 305. maddesi gereğince kesin nitelikte olduğu, UYAP’tan yapılan incelemede, sanık hakında tesis edilen Finike Asliye Ceza Mahkemesinin 28/01/2008 tarihli, 2007/50 Esas, 2008/30 Karar sayılı 1.500 TL adli para cezasına ilişkin mahkumiyet hükmünün, TCK’nın 50/1-a maddesi uyarınca hapis cezasından çevrilmesi nedeniyle kesin nitelikte olmadığı anlaşılmakla, tekerrüre esas alınmasında isabetsizlik bulunmadığından, tebliğnamede bu hususta bozma öneren (2) numaralı bozma düşüncesine iştirak edilmemiştir.
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 18/10/2016 tarihli, 2016/10-57 Esas, 2016/374 Karar sayılı ve 28/02/2017 tarihli, 2016/20 - 800 Esas, 2017/120 Karar sayılı ilamlarında ayrıntılı şekilde açıklandığı üzere, aramanın, yazılı bir karara veya emre dayanmak zorunda olduğu, sonradan yazıya çevrilmiş olsa bile sözlü emir ile arama yapılması mümkün bulunmayıp, yazılılık şartının, Anayasanın 20, 21 ve 5271 sayılı CMK’nın 116. maddelerinin amir hükmü gereği olduğu, aramanın kural olarak hakim kararı ile, gecikmesinde sakınca bulunan hallerde Cumhuriyet savcısının, Cumhuriyet savcısına ulaşılamadığı hallerde ise kolluk amirinin yazılı emri ile yapılabileceği;
Ancak bazı durumlarda hakim kararı ve yazılı arama emri bulunmasa dahi arama yapılmasının mümkün olduğu, bu hallerin olayın özelliğinden veya kanun hükmünün verdiği arama yetkisinden kaynaklanabileceği gibi, arama emri almaya imkan bulunmaması nedenine de dayanabileceği, bu durumlarda kolluk görevlilerinin, bir arama kararı veya emri beklemeden arama yapmak, delilleri elde etmek ve failleri yakalamakla görevli oldukları, Adli ve Önleme Aramaları Yönetmeliğinin “Karar alınmadan yapılacak arama” başlıklı 8. maddesinde, arama kararı alınmasına gerek olmayan hallerin sayıldığı, bu hallerden birinin de anılan maddenin (f) bendinde, “… suçüstü hâlinde yapılan aramalarda, toplum için veya kişiler bakımından hayatî tehlikeyi ortadan kaldırmak amacıyla veya kapalı yerlerden gelen yardım çağrıları üzerine, konut, işyeri ve yerleşim yeri ile eklentilerine girmek için” şeklinde açıklandığı, dolayısıyla, suçüstü halinin söz konusu olması durumunda, karar alınmadan arama yapılabileceğinin kabulü gerektiği;
Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde; kolluk kuvvetleri tarafından düzenlenen 06/07/2009 tarihli olay yeri tespit, yakalama ve muhafaza altına alma tutanağına göre, olay günü günü saat 10:00 sıralarında 156 jandarma imdat hattı aranarak, isim verilmeden yapılan ihbarda, 06/07/2009 sabahı …. ili, …. ilçesine…..isimli şahsın geleceği, şahsın 37 – 40 yaşlarında, üzerinde kırmızı tişört ve mavi kot pantolon olduğu, beraberinde satmak için tarihi eser getirdiği beyan edilerek telefonun kapatıldığı, olay ile ilgili adliyede bulunan …..Kad.Çvş. ….. tarafından nöbetçi Cumhuriyet savcısına bilgi verilerek, aynı gün saat 10:30 sıralarında ….. ilçesi, …. Mahallesi, …. mevkii, ….Karayolu üzerinde ihbara konu sanığın beklenilmeye başlanıldığı, saat 11:00 sıralarında olay yerine gelen sanığın şüpheli hareketler sergilemesi üzerine kimlik tespitinin yapıldığı, sanığa ait omuz çantasında yapılan aramada davaya konu eserlerin ele geçirildiği ve nöbetçi Cumhuriyet savcısına tekrar telefonla bilgi verildiği;
Bununla birlikte, dosya içerisinde, hakim, Cumhuriyet savcısı veya kolluk amiri tarafından verilmiş bir adli arama kararının bulunmadığı, suçla ilgili edinilen bilgilerin kolluk görevlilerince, 5271 sayılı CMK’nın 2/e, 158, 160, 161 ve 164. maddeleri uyarınca derhal Cumhuriyet savcısına bildirilip, adli arama kararı talep edilmesi ve Cumhuriyet savcısından alınacak talimat doğrultusunda işlem yapılması gerektiği, her ne kadar nöbetçi Cumhuriyet savcısının bilgisi dahilinde hareket edildiği tutanaklara yansımış ise de, yukarıda yer verilen Yargıtay Ceza Genel Kurulu kararlarında da vurgulandığı üzere, aramanın, yazılı bir karara veya emre dayanmak zorunda olduğu, aksi takdirde, adli arama kararı alınmadan yapılan arama işleminin ve bu arama sonucu ele geçirilen kültür varlıklarının hukuka aykırı şekilde elde edilmiş olacağı, suçun maddi konusu ve delili olan kültür varlıklarının hukuka aykırı yöntemle elde edilmesi durumunda ise hükme esas alınamayacağı ve buna bağlı olarak suçun unsurunun oluşmayacağı anlaşılmakla; 5271 sayılı CMK’nın 116 ve devamı maddelerine uygun olarak alınmış bir “adli arama kararı” bulunmayan olaya ilişkin olarak sanığın beraati yerine yazılı şekilde hüküm tesisi kanuna aykırı,
Bozmayı gerektirmiş olup, sanığın temyiz itirazları bu nedenlerle yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince hükmün isteme uygun olarak BOZULMASINA, 06/07/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2011/18820 Karar : 2012/529 Tarih : 18.01.2012
-
CMK 164. Madde
-
Adlî Kolluk ve Görevi
Bir suç ihbarı veya şikayeti bilgisini alan Cumhuriyet Savcısının 5271 sayılı CMK’nın 160. maddesi uyarınca soruşturma görevinin başladığı, Cumhuriyet Savcısınca aynı Yasa’nın 164, 170, 171 ve 172. maddeleri uyarınca kamu davasının açılmasına veya kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın verilebileceği, 5271 sayılı CMK’nın 173/1. maddesi gereği suçtan zarar görenin, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren 15 gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesine itiraz edebileceği, aynı Yasa`nın 173/6. maddesi uyarınca da itirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet Savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesinin bu hususta karar vermesine bağlı tutulduğu,
Somut olayda sanık hakkında Tekirdağ Cumhuriyet Başsavcılığının 22.04.2007 tarih ve 2007/240-1235 sayılı kararıyla kovuşturmaya yer olmadığına ilişkin kararın verildiği, katılan Mehmet bu karara karşı 24.05.2007 tarihinde Çorlu Ağır Ceza Mahkemesi’ne itirazda bulunduğu, Çorlu Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığı’nın 29.05.2007 tarih ve 2007/304 D.İş sayılı kararıyla katılanın itirazının reddedildiği tüm dosya kapsamından anlaşılmıştır. Sanık hakkında yeni delilin varlığı nedeniyle Çorlu Ağır Ceza Mahkemesinden alınacak karardan sonra kamu davasının açılması gerektiği halde doğrudan açılan davaya bakılarak 5271 sayılı CMK`nın 173/6. maddesine aykırı olarak yazılı şekilde hüküm kurulması;
Bozmayı gerektirmiş, katılan Mehmet`in temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan diğer yönleri incelenmeyen hükmün, tebliğnamedeki düşünceye uygun olarak ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 4. CEZA DAİRESİ Esas : 2005/9424 Karar : 2006/10703 Tarih : 10.05.2006
-
CMK 164. Madde
-
Adlî Kolluk ve Görevi
Görevde yetkiyi kötüye kullanma suçundan hakkında soruşturma açılması istenilen A.`ye ilişkin olarak K. Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 29.3.2005 tarih ve 2005/178 - 2005/35 sayılı takipsizlik kararına yapılan itirazın reddine dair M. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca verilen 15.4.2005 tarihli ve 2005/115-115 Müt. sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığının kanun yararına bozma isteğini içeren Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 1.9.2005 gün ve 2005/151933 sayılı tebliğnamesiyle birlikte dosya Daireye gönderilmekte incelendi ve gereği görüşüldü:
Kanun yararına bozma isteyen tebliğnamede özetle; “Köy muhtarı olan A. hakkında yakınanın dilekçesi üzerine Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından 2004/503 sayılı hazırlık soruşturması yapılarak 17.12.2004 tarih ve 2004/503 215 sayılı kararla kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiği, yakınanın ayrıca D. Kaymakamlığı’na verdiği dilekçeye ilişkin olarak soruşturma izni verilmemesi kararına yaptığı itiraz üzerine D. Bölge İdare Mahkemesinin 21.2.2005 gün ve 2005/9-29 sayılı kararı ile Kaymakamlıkça verilen kararın kaldırılmasına karar verildiği anlaşılmakla, D. Cumhuriyet Başsavcılığı`nca verilen 17.12.2004 tarihli önceki takipsizlik kararının usulünce yapılmış bir soruşturma sonucu verilmemiş olması nedeniyle geçerliğinin bulunmadığı, dolayısıyla D. Bölge İdare Mahkemesince verilen karar üzerine Cumhuriyet Savcılığınca usulüne uygun yeni bir soruşturma yapılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, itirazın kabulü yerine, yazılı şekildeki gerekçeyle reddine karar verilmesinde isabet görülmemiştir” denilmektedir.
Bir suçun işlendiği hususunda kendisine ihbar veya şikayette bulunulan ya da diğer yollarla bu yönde bilgi alan Cumhuriyet Savcısının “soruşturma” görevi 1412 sayılı CMUK.nun 153, 5271 sayılı CMK.nın 160. maddeleri uyarınca başlamaktadır. Bu şekilde başlayan ceza soruşturması sonucunda Cumhuriyet Savcısınca, aynı yasaların 163,164. ve 170,171, 172. maddeleri uyarınca kamu davasının açılmasına ya da kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmelidir. Kovuşturmaya yer olmadığı kararının birtakım hüküm ve sonuçları bulunmaktadır. Bu karara karşı ilgililerin itiraz hakları bulunduğu gibi, 5271 sayılı CMK.nın 173/6. maddesi uyarınca itirazın merci tarafından reddi halinde kamu davasının açılması yeni delil bulunması ve merciin karar vermesi koşuluna bağlı tutulmuştur.
Buna karşın, 4483 sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlilerinin Yargılanması Hakkında Yasa kapsamı içerisindeki görevliler ve suçlar bakımından ceza soruşturması açılabilmesi “izin koşuluna” bağlanmıştır. 4483 sayılı Yasanın 4. maddesi uyarınca Cumhuriyet Savcıları, bu kanun kapsamındaki suçlarla ilgili olarak bir ihbar veya şikayet aldıklarında veya böyle bir durumu öğrendiklerinde ivedilikle toplanması gerekli ve kaybolma ihtimali bulunan delilleri tespitten başka hiçbir işlem yapmayarak ilgili merciden soruşturma izni isterler. Bu iznin doğrudan veya itiraz sonucunda verilmesi durumunda aynı kanunun 11. maddesi uyarınca ceza soruşturması yürütülerek sonuçlandırılır. Başka bir anlatımla 4483 sayılı yasa hükümleri uyarınca gerekli soruşturma izninin alınamaması halinde ceza soruşturması “başlamadığı” için, suç işlendiği yolunda yapılmış olan ihbar veya şikayetler hakkında “işlem yapılmasına yer olmadığı” kararı verilebilecek ise de, CMK`nın 172. maddesinde belirtildiği anlamda “kovuşturmaya yer olmadığı kararı” verilemeyecektir.
İncelenen dosyada yakınanın doğrudan D. Cumhuriyet Savcılığına verdiği dilekçe üzerine Kaymakamlıktan soruşturma izni istenilmesi gerekirken, yasal usule uygun olarak başlatılmayan soruşturma hakkında kovuşturmaya yer olmadığına dair verilmiş bulunan 17.12.2004 tarihli kararın hukuken geçerli bulunmadığının anlaşılması ve aynı konuda Kaymakamlığın soruşturma izni verilmemesi kararının D. Bölge İdare Mahkemesince kaldırılmış olması karşısında, idare mahkemesi kararıyla verilmiş bulunan soruşturma izni uyarınca ceza soruşturması açılarak sonucuna göre işlem yapmak gerekirken, hukuka aykırı gerekçelerle önceki 17.12.2004 tarihli kararı gerekçe göstermek suretiyle verilen 29.3.2005 gün ve 2005/178-35 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararına yakınanın yaptığı itirazın mercii tarafından kabul edilmesi yerine reddine karar verilmesi hukuka aykırı bulunduğundan, 5271 sayılı CYY`nın 309. maddesi uyarınca M. Ağır Ceza Mahkemesi Başkanınca verilen 15.4.2005 tarihli ve 2005/115-115 Müt. sayılı kararın ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2007/2-247 Karar: 2007/257 Tarih: 04.12.2007
-
CMK 164. Madde
-
Adlî Kolluk ve Görevi
Müşteki M.Ali’nin şikayet dilekçesi üzerine Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı’nca 25.12.2006 gün ve 3645 sayı ile verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karara müşteki vekilinin itirazını inceleyen Burdur Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’nca 07.02.2007 gün ve 97 sayı ile;
“… yapılan hazırlık soruşturması kapsama göre, Cumhuriyet Savcılığı tarafından adı geçen telefon şirketleri nezdinde gerekli araştırma yapılmadan takipsizlik kararı verildiği aranan numaralar ile özel numaraların Turkcell ve Telsim şirketlerinden temin edilerek delillerin toplanacağı, toplanan delillerin takdiri ve münakaşasında suç yeri yetkili ve görevli mahkemeye ait olacağı anlaşılmakla, verilen takipsizlik kararının usul ve yasaya aykırı bulunduğundan, müşteki vekillerinin vaki itirazının kabulü ile takipsizlik kararının kaldırılmasına karar vermek gerekmiştir… “ gerekçesiyle itirazın kabulü ile takipsizlik kararının kaldırılması ve gereğinin yapılması için dosyanın Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı’na gönderilmesi kesin olarak karara bağlanmıştır.
Adalet Bakanlığı’nın talebiyle Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 05.07.2007 gün ve 119503 sayı ile;
“… 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Cumhuriyet Savcısının kararına itiraz” başlıklı 173. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrasındaki ‘‘Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer Sulh Ceza Hakimini görevlendirebilir.” şeklindeki düzenleme sebebiyle noksanlığın mercii mahkemece tamamlanacağı gözetilmeden yazılı şekilde karar verilmesi…” isabetsizliğinden kararın CYY’nin 309. maddesi uyarınca yasa yararına bozulması isteminde bulunmuş, dosyayı inceleyen Yargıtay İkinci Ceza Dairesi’nce 20.09.2007 gün ve 12953-11683 sayı ile;
“… Kanun yararına bozma istemindeki düşünce dosyadaki bilgi ve belgelere göre yerinde görüldüğünden Burdur Ağır Ceza Mahkemesi Başkanlığınca kesin olarak verilen 07.02.2007 gün ve 2007/97 sayılı kararın 5271 sayılı ceza Yargılaması Yasasının 309. maddesinin 4. fıkras 4. fıkrasının ( a ) bendi uyarınca BOZULMASINA, sonraki işlemlerin yerel makamlarca yerine getirilmesine…” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 02.11.2007 gün ve 119503 sayı ile; “… kovuşturmaya yer olmadığı kararına itiraz üzerine verilen karar yerindedir. Mercii kararı üzerine Cumhuriyet Savcısı tarafından soruşturmaya başlanması, araştırma ve soruşturma işlemlerinin yapılması, kanıtların toplanması ve elde edilen neticeye göre bir karar verilmesi gerekmektedir. Aksi kabul; soruşturmanın istisna dışında Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılması gerektiğine ilişkin kurala aykırılık oluşturur ve ( faili belli olmayan eylemlerde dahi ) hiçbir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesine ve böylece Cumhuriyet Savcısı tarafından yapılması zorunlu soruşturma görevinin, itiraz merciin kararlarıyla sulh ceza hakimleri tarafından yaptırılması sonucunu doğurur. Kanun koyucunun amacının bu olmadığı muhakkaktır. Bu itibarla, kanun yararına bozma isteminin reddine karar verilmesi gerekmektedir.” görüşüyle Özel Daire kararının kaldırılarak Adalet Bakanlığı’nın yasa yararına bozma isteminin reddine karar verilmesini itiraz yasa yoluyla talep etmiştir.
Dosya Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilmekle, Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nca okundu, gereği konuşulup düşünüldü:
KARAR : Müşteki M.Ali 21.12.2006 tarihli şikayet dilekçesiyle, kendisine’ ait olan ve eşi tarafından kullanılan 546 - 435 000 … ve 539 - 355 000 … nolu telefonların bir süredir özel bir numaradan aranarak kendisine hakaret edildiğini ve şikayetçi olduğunu belirtmesi üzerine Cumhuriyet Savcısınca aynı tarihte alınan ifadesinde, telefona çıktığında kendisine “ib .. , p.şt, k.v.t” gibi kelimeler ile hakaret edildiğini belirtip şikayetçi olduğunu ve uzlaşmayı istemediğini beyan etmesine karşın başkaca herhangi bir araştırma yapılmadan Isparta Cumhuriyet Başsavcılığı’nca verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın vaki itiraz üzerine Burdur Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı’nca kaldırılmasına karar verilmesi şeklinde gerçekleşen maddi olayda, Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, Cumhuriyet Savcısı tarafından verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara itiraz edilmesi ve incelemeyi yapan en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itirazı soruşturmanın yetersiz yapıldığı için yerinde görmesi halinde, tamamlanması gereken soruşturmanın CYY’nin 172/3. maddesi uyarınca kendisi veya o yer sulh ceza hakimince mi yoksa kararı veren Cumhuriyet Savcılığı’nca mı yapılması gerekeceğine ilişkindir.
CYUY’nin 164. maddesinde kullanılan “takibata yer olmadığına dair karar” ifadesi nedeniyle uygulamada takipsizlik kararı da denilen “kovuşturmaya yer olmadığına dair kararlara itirazın düzenlendiği 5271 sayılı CYY’nin 173. maddesindeki;
” ( 1 ) Suçtan zarar gören, kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kendisine tebliğ edildiği tarihten itibaren on beş gün içinde, bu kararı veren Cumhuriyet Savcısının yargı çevresinde görev yaptığı ağır ceza mahkemesine en yakın ağır ceza mahkemesi başkanına itiraz edebilir.
( 2 ) İtiraz dilekçesinde, kamu davasının açılmasını gerektirebilecek olaylar ve deliller belirtilir.
( 3 ) ( Değişik: 25.5.2005-5353/26 md. ) Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise, bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir; kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeli olarak reddeder; itiraz edeni giderlere mahkum eder ve dosyayı Cumhuriyet Savcısına gönderir. Cumhuriyet Savcısı, kararı itiraz edene ve şüpheliye bildirir.
( 4 ) ( Değişik: 25.5.2005-5353/26 md. ) Başkan istemi yerinde bulursa, Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir.
( 5 ) Cumhuriyet Savcısının kamu davasının açılmaması hususunda takdir yetkisini kullandığı hallerde bu madde hükmü uygulanmaz.
( 6 ) İtirazın reddedilmesi halinde; Cumhuriyet Savcısının, yeni delil varlığı nedeniyle kamu davasını açabilmesi, önceden verilen dilekçe hakkında karar vermiş olan ağır ceza mahkemesi başkanının bu hususta karar vermesine bağlıdır. “ şeklindeki düzenleme incelendiğinde, ilk bakışta kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı inceleyen ağır ceza mahkemesi başkanının üç yetkisinin olduğu görülmektedir:
1.Kamu davasının açılması için yeterli nedenler bulunmazsa, istemi gerekçeden olarak reddeder. ( CYY’nin 173/3- 2. cümle )
2.İstemi yerinde bulabilir ki o takdirde Cumhuriyet Savcısı iddianame düzenleyerek mahkemeye verir. ( CYY’nin 173/4 )
3.Başkan, kararını vermek için soruşturmanın genişletilmesine gerek görür ise, bu hususu açıkça belirtmek suretiyle, o yer sulh ceza hakimini görevlendirebilir. Bu durumda eksiklikleri kendisinin de tamamlayabilmesi olanağının bulunduğu kabul edilmelidir. Örneğin herhangi bir makamdan getirtilmesi gereken bir evrakın temini için sulh ceza hakiminin görevlendirilmesi yersizdir. ( CYY’nin 173/3-1. cümle )
Maddedeki anlatımdan, ağır ceza mahkemesi başkanının itirazı kabul ederek eksik gördüğü soruşturmayı tamamlaması için dosyayı Cumhuriyet Savcısına iade etme yetkisinin bulunmadığı sonucuna ulaşmak olanaklıdır. Gerçekten de maddenin lafzında soruşturmanın tamamlanması için dosyanın Cumhuriyet Savcılığı’na iadesine ilişkin bir açıklık bulunmamaktadır”. Ayrıca kendisine göre gerekli gördüğü soruşturmayı yapıp işten el çekerek görüşünü “kovuşturmaya yer olmadığına dair kararı” verme yönünde kullanılmış olan bir Cumhuriyet Savcısına aynı konuda soruşturma yaptırılmasının yararlı olmayacağı da düşünülebilir. Ancak sorunun CYY’nin soruşturma evresine ilişkin diğer maddeleri de göz önüne alınarak çözümlenmesi daha isabetli olacaktır.
5271 sayılı CYY’nin 2/e maddesinde “kanuna göre yetkili mercilerce suç şüphesinin öğrenilmesinden iddianamenin kabulüne kadar geçen evre” olarak tanımlanan soruşturma safhasında asıl görevli ve yetkili makam Cumhuriyet Savcısıdır.
CYY’nin “Bir suçun işlendiğini öğrenen Cumhuriyet Savcısının görevi” başlıklı 160. maddesinde;
” ( 1 ) Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez kamu davasını açmaya yer olup olmadığına karar vermek üzere hemen işin gerçeğini araştırmaya başlar.
( 2 ) Cumhuriyet Savcısı, maddi gerçeğin araştırılması ve adil bir yargılamanın yapılabilmesi için, emrindeki adli kolluk görevlileri marifetiyle, şüphelinin lehine ve aleyhine olan delilleri toplayarak muhafaza altına almakla ve şüphelinin haklarını korumakla yükümlüdür.” denildikten sonra 11. maddesinde “Cumhuriyet Savcısının görev ve yetkileri” ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 164/2, 165. maddelerinde ise soruşturma işlemlerin , Cumhuriyet Savcısının emir ve talimatları doğrultusunda öncelikle adli kolluğa, gerektiğinde veya Cumhuriyet Savcısının talebi halinde, diğer kolluk birimlerine yaptırılacağına ilişkin düzenlemelere yer verilmiştir.
Yukarıda yazılı maddelere göre yapılacak soruşturma safhasının sonunda kamu davasını açma görevinin Cumhuriyet Savcısı tarafından yerine getirileceği CYY’nin 170. maddesinde, cezayı kaldıran şahsi sebep olarak etkin pişmanlık hükümlerinin uygulanmasını gerektiren koşulların ya da şahsi cezasızlık sebebinin varlığı halinde kovuşturmaya yer olmadığı kararının veya koşullarının varlığı kamu davasının açılmasının beş yıl süreyle ertelenmesine karar verme konusundaki takdir hakkının Cumhuriyet Savcısı tarafından kullanılacağı 171. maddede düzenlendikten sonra hangi hallerde “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar” verileceği 172. maddede gösterilmiştir;
” ( 1 ) Cumhuriyet Savcısı, soruşturma evresi sonunda, kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verir. Bu karar, suçtan zarar gören ile önceden ifadesi alınmış veya sorguya çekilmiş şüpheliye bildirilir. Kararda itiraz hakkı, süresi ve mercii gösterilir.
( 2 ) Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz. “
İstisnai bir düzenleme olarak getirilen “Soruşturmanın sulh ceza hakimi tarafından yapılmasın başlıklı 163. maddesinde;
” ( 1 ) Suçüstü hali ile gecikmesinde sakınca bulunan hallerde, Cumhuriyet Savcısına erişilemiyorsa veya olay genişliği itibarıyla Cumhuriyet Savcısının iş gücünü aşıyorsa, sulh ceza hakimi de bütün soruşturma işlemlerini yapabilir.
( 2 ) Kolluk amir ve memurları, sulh ceza hakimi tarafından emredilen tedbirleri alır ve araştırmaları yerine getirirler.” hükmüne yer verilmek suretiyle soruşturma evresinde temel yetkilinin Cumhuriyet Savcısı olduğu dolaylı olarak bir kez daha ifade edilmiştir. Soruşturmanın sulh ceza hakimi tarafından yapılması halinde bile kamu davasının açılması, kamu davasının açılmasının ertelenmesi veya takipsizlik gibi soruşturma evresinin sonunda verilecek kararlar yine Cumhuriyet Savcısı tarafından verilebilecektir.
Soruşturma evresinin asıl yetkilisi olan Cumhuriyet Savcısı, ihbar veya başka bir suretle bir suçun işlendiği izlenimini veren bir hali öğrenir öğrenmez ceza yargılamasının temel amacı olan maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için soruşturmaya başlayacaktır. Ancak soruşturma sırasında maddi gerçeğe ulaşmak için nasıl bir yol izleyeceğine ve hangi kanıtların toplanması gerektiğine’ ilişkin herhangi bir düzenleme bulunmamaktadır. Aslında suçların çeşitliliği ) ve toplumsal yaşamın karmaşıklığı göz önüne alındığında böyle bir düzenlemenin çok da isabetli olmayacağı kuşkusuzdur. Cumhuriyet Savcısının maddi gerçeğin ortaya çıkartılması amacına yönelik olarak hangi tür olaylarda, hangi yolları takip edeceğine ilişkin mevzuatta bir açıklık bulunmamakla birlikte, bu husus tamamen bilinmeyen bir konu da değildir. Daha önce karşılaşılan benzer olaylardaki hareket tarzı yoluyla kazanılan ve mesleki birikim olarak isimlendirilebilecek tecrübe, yargısal kararlar ve öğreti, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması için Cumhuriyet Savcısının yolunu aydınlatmaktadır.
Somut olayda şikayet dilekçesi üzerine, müştekinin ifade’nin alınmasından sonra telefonları kullandığını belirttiği eşinin ifadesinin alınması, cep telefonları numaralarının ayrıntılı görüşme kayıtlarının telefon şirketlerinden getirtilerek incelenmesi ve sonucuna göre soruşturmanın yönlendirilmesi maddi gerçeğe ulaşma açısından zorunludur. Bunların yapılmaması durumunda soruşturma evresinin tamamlandığından söz edilemeyecektir. Bu açıdan şikayet dilekçesi üzerine Cumhuriyet Savcısının ifadesini aldığı şikayetçinin somut ve araştırılması gereken iddialarına karşın, “… müştekinin gizli numaradan aranıp hakaret edildiği hususunda mücerret iddia dışında delil bulunmadığı …“gerekçesiyle verdiği kovuşturmaya yer olmadığına dair kararının, maddi gerçeğe ulaşma yolunda gerekli soruşturmaya dayandırıldığı, başka bir deyişle CYY’nin istediği anlamda etkin bir soruşturmanı, yapıldığı söylenemez. Bu nedenle, yetersiz araştırmaya dayalı olarak verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın yerinde olmadığı tartışmasızdır. Burada çözülmesi gereken konu, böyle bir karara yapılan ve yukarıda açıklandığı üzere kabul edilmesi gereken bir itiraz üzerine Cumhuriyet Savcısının eksik bıraktığı soruşturmanın hangi makam tarafından tamamlanması gerektiği noktasında toplanmaktadır.
CYY’nin ilgili maddeleri ve somut olaydaki özellikler birlikte değerlendirildiğinde;
Cumhuriyet Savcısının yeterli ve gerekli araştırmayı yapmasına karşın soruşturma evresinin sonunda kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde verdiği takipsizlik kararına itiraz halinde en yakın ağır ceza mahkemesi başkanının itiraz konusunda bir karar verebilmesi için Cumhuriyet Savcısının yaptığı araştırmanın yanında ayrıca bazı yeni araştırmaların da yapılmasına gerek görmesi imkan dahilindedir. Böyle bir durumda itiraz konusunda karar verebilmek için, Cumhuriyet Savcısının yaptığı soruşturma sonunda topladığı kanıtların dışında yapılması gerekli görülen ek araştırmanın bizzat bakan veya görevlendireceği sulh ceza hakimi tarafından yapılması gerekir. CYY’ nin 173/3. maddesinin birinci cümlesinin düzenlemesi bu tür hallere yöneliktir. Ancak somut olayda olduğu gibi, Cumhuriyet Savcısı tarafından ceza yargılamasının temel hedefi olan maddi gerçeğe ulaşma amacına yönelik olarak gerekli kanıtların toplanmadığı hatta buna teşebbüs bile edilmediği çok açık olarak anlaşılmakta, başka bir anlatımla soruşturma evresinin tamamlanmadığı net bir biçimde tespit edilmekteyse, soruşturma evresi Cumhuriyet Savcısınca tamamlanmalıdır. Aksinin kabulü halinde, soruşturma safhasının asıl yetkilisi olan Cumhuriyet Savcısı varken istisnai yetkili olan sulh ceza hakiminin soruşturmayı yapması sonucuna ulaşılır ki, bu CYY’nin getirdiği sisteme ve yasanın amacına aykırıdır.
Bununla birlikte, bu yolun sadece yapılması gerekli soruşturmanın Cumhuriyet Savcısı tarafından hiç yapılmaması veya şeklen yapılanın olaya göre oldukça yetersiz ve yüzeysel kaldığının açıkça anlaşılması durumuna özgü olarak geçerli olabilecek istisnai bir durum olduğu da gözardı edilmemelidir. Cumhuriyet Savcısı, ağır ceza mahkemesi başkanının kararı üzerine soruşturma evresini tamamlayacak şekilde kanıtları toplayacak ve soruşturma evresinin sonuna geldiğinde kanıtları değerlendirerek kamu davası açabilecek veya kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak delil elde edilememesi veya kovuşturma olanağının bulunmaması hallerinde kovuşturmaya yer olmadığına veya kamu davasının açılmasının ertelenmesine karar verebilecektir. Hatta 171/1 maddesinde düzenlenen takdir hakkını kullanarak takipsizlik kararı verebilmesi de imkan dahilinde bulunacaktır. CYY’nin 172/1. maddesi ,yarınca kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi durumunda, bu yeni karar da aynı Yasa’nın 173. maddesi kapsamında tekrar itiraza konu olabilecektir.
Bu itibarla, şikayetçinin kendisine ait olup eşinin kullandığı cep telefonlarının bilinmeyen numaralarca aranıp kendisine hakaret edildiğine ilişkin dilekçesi üzerine ifadesinin alınması dışında herhangi bir araştırma yapılmadan verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın, yapılan itiraz sonucu en yakın ağır ceza mahkemesi başkanınca kaldırılarak soruşturmanın tamamlanması için dosyanın aynı Cumhuriyet Başsavcılığı’na iadesinde bir isabetsizlik bulunmadığından, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’nın itirazının kabulüyle, Özel Daire’nin bozma kararının kaldırılmasına ve yasa yararın. bozma isteminin reddine karar verilmelidir.
Çoğunluk görüşüne katılmayan Kurul Üyeleri ise;
“Ağır ceza mahkemesi başkanının CYY’nin 173/3. maddesi uyarınca eksik gördüğü soruşturmayı tamamlaması için dosyayı Cumhuriyet Savcılığı’na iade etme yetkisinin bulunmadığı, dolayısıyla da Özel Daire’nin bozma kararının yerinde olduğu” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.
SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;
1- Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının KABULÜNE,
2- Yargıtay İkinci Ceza Dairesi’nin 20.09.2007 gün ve 12953-11683 sayılı kararının KALDIRILMASINA,
3- Adalet Bakanlığı’nın yasa yararına bozma isteminin REDDİNE,
4- Dosyanın mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na tevdiine, 04.12.2007 günü yapılan müzakerede oyçokluğu ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.