Müdafiin Görevlendirilmesinde Usul
CMK Madde 156
(1) 150 nci maddede yazılı olan hâllerde, müdafi;
a) Soruşturma evresinde, ifadeyi alan merciin veya sorguyu yapan hâkimin istemi üzerine,
b) Kovuşturma evresinde, mahkemenin istemi üzerine, Baro tarafından görevlendirilir.
(2) Yukarıda belirtilen hâllerde müdafi soruşturmanın veya kovuşturmanın yapıldığı yer barosunca görevlendirilir.
(3) Şüpheli veya sanığın kendisinin sonradan müdafi seçmesi halinde, baro tarafından görevlendirilen avukatın görevi sona erer.
CMK Madde 156 Gerekçesi
150 nci maddenin birinci ve ikinci fıkralarında yazılı hâllerde soruşturma evresinde şüphelinin avukatı doğrudan baro tarafından seçilir. Kovuşturma evresinde ise atama mahkemece, seçim baroca yapılır.
Madde, Tasarının değişik maddelerinde yer alan ve avukatın yardımından istifade ettirilmenin kanun gereği mecburî olduğu hâllerde işlemin ne suretle gerçekleştirileceğini göstermektedir: İlke, avukat atanması kararının hâkim veya mahkeme tarafından verilmesi, avukatın seçiminin ise baro tarafından yapılmasıdır. Avukat seçiminin de hâkim veya mahkeme tarafından yapılacağını belirten kanun hükümleri saklıdır.
Seçimi yapacak olan soruşturma veya kovuşturmanın yapıldığı yerdeki barodur.
Şüpheli veya sanık sonradan bir avukat seçerse önceden seçilmiş avukatın görevi son bulur.
CMK 156 (Müdafiin Görevlendirilmesinde Usul) Emsal Yargıtay Kararları
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/7689 Karar : 2017/73 Tarih : 11.01.2017
-
CMK 156. Madde
-
Müdafiin Görevlendirilmesinde Usul
İlk derece mahkemesince bozma üzerine verilen hükmün sanık müdafileri tarafından duruşmalı temyiz edilmesi üzerine, dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle, 14.12.2016 Çarşamba saat 09:30`a duruşma günü tayin olunarak sanık müdafilerine çağrı kâğıdı gönderilmişti.
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından …hazır olduğu halde oturum açıldı.
Sanık …‘ın duruşmaya gelerek dosyada müdafii olduğu avukatlar … ve …`u azil etmekle savunmasını kendisinin yapacağını beyan etmesi üzerine duruşmaya başlandı.
Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık … hakkında DURUŞMALI inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.
Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanık temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup kendisi hakkındaki hükmün BOZULMASINI istedi.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.
Suç vasfı ve ceza miktarı nazara alındığında 5271 sayılı CMK’nın 150/3. maddesi gereği sanığa müdafii tayini zorunlu olduğundan, Yargıtay Cumhuriyet Savcısının istemine uygun olarak CMK’nın 156. maddesi uyarınca sanık … için Ankara Barosundan zorunlu müdafii görevlendirilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına, duruşmanın 28.12.2016 saat 09:30`a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi. Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından … hazır olduğu halde oturum açıldı.
Yapılan tebligat üzerine sanık … ve sanık adına Ankara Barosundan görevlendirilerek gelen Av. …huzura alınarak duruşmaya başlandı. Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık … hakkında DURUŞMALI inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.
Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükmün BOZULMASINI istedi.
Sanık … söz alarak : Müdafiimin savunmasına katılıyorum. Dosyanın bozulmasını istiyorum dedi.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.
Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşmanın 18.01.2017 Çarşamba günü saat 09:30`a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı 02.12.2016 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve TCK`nın 103. maddesinde değişiklik yapan 6763 sayılı Kanunla getirilen düzenlemeler de gözetilmek suretiyle incelenerek gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu.
5237 sayılı TCK’nın 53. maddesi ile ilgili olarak 24.11.2015 tarihli, 29542 sayılı Resmî Gazete`de yayımlanarak yürürlüğe giren Anayasa Mahkemesinin 08.10.2015 gün ve 2014/140 Esas, 2015/85 Karar sayılı ilamıyla verilen iptal kararının infaz aşamasında nazara alınması mümkün görülmüştür. Delillerle iddia ve savunma; duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş, sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, sanık müdafilerinin yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile sanık ve müdafiin duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmalarının reddiyle hükmün ONANMASINA, oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 5. CEZA DAİRESİ Esas : 2013/12041 Karar : 2013/8281 Tarih : 4.09.2013
-
CMK 156. Madde
-
Müdafiin Görevlendirilmesinde Usul
TEMYİZ EDEN : C.Savcısı, malen sorumlu Ruken Başak vekili,
katılma isteminin reddine karar verilenler Erman Refik Toroğlu vekili ile kendisine asaleten oğlu Ali Kemal İskenderoğlu`na velayeten Emrullah İskenderoğlu,
katılanlar Altay Spor Kulübü Derneği, Fenerbahçe Spor Kulübü, Fenerbahçe Sportif Hizmetler San. ve Tic. A.Ş., Trabzonspor Kulübü Derneği, Trabzonspor Sportif Yatırım ve Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş., Trabzonspor Ticari Ürünler ve Turizm İşletmeciliği Ticaret A.Ş.,
Trabzonspor Futbol İşletmeciliği Ticaret A.Ş. vekilleri, sanıklar Yusuf Turanlı, Ümit Karan, Tayfur Havutcu, Tamer Yelkovan, Serdal Adalı, Sa… D…, Sadri Şener, Nevzat Şakar, Özden Aslan,Ömer Ülkü, Mehmet Yıldız, Mehmet Şekip Mosturoğlu, Mecnun Otyakmaz, İlhan Yüksel Ekşioğlu, İbrahim Akın, Haldun Şenman, İlhan Çelikay, Korcan Çelikay, İskender Alın, Hakan Karaahmet, Gökçek Vederson, Cemil Turhan, Bülent Uygun, Bülent İbrahim İşçen, Ali Kıratlı, Alaeddin Yıldırım, Ahmet Çelebi, Abdurrahman Yakut, Abdullah Eker, Abdullah Başak, Aziz Yıldırım ve Olgun Peker müdafiileri, sanık Selim Kımıl ve müdafii ile sanıklar Samet Erdemir, Özden Tütüncü ve Evren Kımıl
TEBLİĞNAMEDEKİ DÜŞÜNCE : Onama, düzelterek onama, bozma, temyiz isteminin reddi, iade Mahalli mahkemece verilen hükümler temyiz edilmekle dosya incelenerek, gereği düşünüldü: Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 11/10/2011 tarih ve 2011/10-182 Esas, 2011/204 sayılı Kararında belirtildiği üzere, yargılama aşamasında CMK’nın 150/1 ve 156. maddeleri uyarınca sanığın istemi üzerine, baro tarafından görevlendirilen müdafiin, zorunlu müdafii konumunda olmaması nedeniyle, aynı Yasanın 188/1. maddesi kapsamında, yapılan tüm oturumlarda hazır bulunması zorunluluğunun olmadığı, bu madde uyarınca görevlendirilen müdafiin, vekâletname ile sanık veya şüpheli tarafından savunma görevi için belirlenen müdafiden herhangi bir farkının bulunmadığı, sanıklardan Aykut Aydın`ın üzerine atılı suçların alt sınırının beş yıldan fazla hapis cezasını gerektirmediği, adı geçen sanığın savunmasının 21/05/2012 tarih ve 21 no.lu ara celsede müdafii Av. Hatice Odabaşı huzurunda alındığı, adı geçenin müdafiilik görevinden istifa ettiğine ya da bu görevinin herhangi bir nedenle son bulduğuna dair dosya kapsamında bir bilgi ve belgenin mevcut olmadığı, 7201 sayılı Tebligat Yasasının 11. maddesi uyarınca vekil ile takip edilen işlerde tebligatın vekile yapılması gerektiği halde, gerekçeli kararın sanığa tebliği ile yetinildiği, hükmün sanık müdafiine tebliğ edilmediği,
Yargılamanın 04/05/2012 günlü celsesinde 13 no.lu, 01/06/2012 günlü oturumunda ise 8 no.lu ara kararları ile davaya katılma istemlerinin reddine karar verilen Kerim Turan Kerimoğlu ve Öztekin Bayrak adlı şahısların CMK`nın 260/1. maddesi uyarınca kanun yoluna başvurma hakları bulunduğu halde hükmün kendilerine tebliğ edilmediği,
Hazine vekili Av. Erdenur Baykal’ın 05/11/2012 havale tarihli temyiz talebinden vazgeçilmesine ilişkin dilekçesi ekinde bulunan Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü`nün 01/11/2012 tarihli ve 42246-83013/27621 sayılı Olur yazısının aslı ya da onaylı sureti yerine onaysız fotokopiden ibaret suretinin dosya arasında bulunduğu, Tüm dosya kapsamından anlaşılmış olmakla;
Maliye Bakanlığı Başhukuk Müşavirliği ve Muhakemat Genel Müdürlüğü’nün 01/11/2012 tarihli ve 42246-83013/27621 sayılı Olur yazısının aslı ya da onaylı bir suretinin dosya arasına getirtilmesi, sanık Aykut Aydın müdafii Av. Hatice Odabaşı ile katılma istemlerinin reddine karar verilen Kerim Turan Kerimoğlu ve Öztekin Bayrak`a gerekçeli kararın yöntemince tebliğ edildiğini gösteren bilgi ve belgeler var ise dosyasına eklenilmesi, aksi halde anılan tebligat noksanlıklarının giderilerek tebellüğ belgelerinin ve verildiği takdirde temyiz ve cevap dilekçelerinin eklenmesinden, hükmün temyiz edilmesi halinde ise bu konuda ek tebliğname düzenlendikten sonra iade edilmek üzere esası incelenmeyen dosyanın mahalline gönderilmesi için Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına ( TEVDİİNE ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 6. CEZA DAİRESİ Esas : 2009/2223 Karar : 2009/2903 Tarih : 16.02.2009
-
CMK 156. Madde
-
Müdafiin Görevlendirilmesinde Usul
Yerel Mahkemece verilen hüküm temyiz edilmekle; Yargıtay C.Başsavcılığının 26/01/2009 tarihli kenar yazısı ile Dairemize gönderilmekle başvurunun nitelik, ceza türü, süresi ve suç tarihine göre dosya görüşüldü:
Sanıklar hakkında katılana yönelik kişi özgürlüğünden yoksun bırakma suçundan zamanaşımı içinde dava açılması olanaklı kabul edilmiştir.
I-Sanıkların yasadışı silahlı PKK/KONGRA-GEL bölücü terör örgülü üyesi olmak suçundan beraatlarına ilişkin hükmün incelenmesinde;
Dosya ve duruşma tutanakları içeriğine, kararın dayandığı gerekçeye ve takdire göre O Yer Cumhuriyet Savcısının temyiz itirazları yerinde görülmemiş olduğundan reddiyle usul ve kanuna uygun ve takdire dayalı bulunan hükmün tebliğnameye aykırı olarak ONANMASINA,
II-Sanıklar hakkında nitelikli yağma suçundan kurulan hükmün incelenmesine gelince,
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hâkimler Kurulunun takdirine göre, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak:
1-5237 sayılı TCY.nın 149/1-(f) maddesinde yazılı cezanın alt sınırına göre 5271 sayılı CMK`nun 149/3,150/3,156 ve 188/1. maddeleri uyarınca zorunlu olarak atanan savunman hazır bulundurulmadan yada aynı Yasanın 151. maddesi uyarınca yeni bir savunman görevlendirilmeden sanık Mehmet Emin Gökguz hakkında hüküm kurulması suretiyle savunma hakkının kısıtlanması,
2-Diğer sanık Mehmet Emin Gökguz ve İbrahim Ağaçtutan adındaki kişiyle birlikte eşya taşıtacakları bahanesiyle saat 20:00 sıralarında buluştukları katılan Mehmet Salih Şense’i, Kartal İlçesinde kamyonetiyle dolaştırdıktan sonra getirdikleri boş arazide tabancayla tehdit ederek, adı geçen katılandan yasadışı silahlı PKK/KONGRA-GEL bölücü terör örgütüne verilmek üzere 2000 dolar para isteyen sanık Yusuf Göçmen’in, 6.10.2005 günü tekrar buluştuğu katılandan yaklaşık 390-430 YTL değerinde olduğu anlaşılan 2 tane bileziği alması ve aynı gün telefonla aradıkları katılana bilezikleri kabul etmediklerini söyleyip baştan beri istedikleri 2000 dolar paranın verilmesini istemesi eyleminin bir bütün olarak 5237 sayılı TCY`nin 149/1-(a),(c),(f),(h) maddesine uyan suçu oluşturduğu gözetilmeden, eylem bölünerek tamamlanmış yağma suçundan mahkumiyetine, kalkışma aşamasında kalan nitelikli yağma suçundan ise beraatına karar verilmesi,
3-5237 sayılı TCY’nın 150. maddesinin 2. fıkrasındaki “malın değerinin azlığı” kavramının, 765 sayılı TCY`nın 522. maddesindeki hafif ve pek hafif ölçütleriyle, her iki maddenin de cezadan indirim olanağı sağlanmak dışında benzerliği bulunmadığı, “değerin azlığı” nın 5237 sayılı Yasaya özgü ayrı ve yeni bir kavram olduğu, Yasakoyucunun amacı ve suçun işleniş biçimi, olayın özelliği ve sanığın özgülenen kastı da gözetilmek suretiyle, daha çoğunu alabilme olanağı varken, yalnızca gereksinimi kadar değer olarak da gerçekten az olan şeylerin alınması durumunda, yasal ve gerekçeleri de açıklanarak uygulanabileceği gözetilmeden, somut olayda koşulları oluşmadığı halde aynı Yasanın 150/2. maddesiyle cezadan indirim yapılması,
4-Sanık Yusuf Göçmen hakkındaki İstanbul 1 numaralı Devlet Güvenlik Mahkemesinin 29.11.1996 gün ve 1995/324-1996/263 sayılı mahkumiyet ilamının tekerrüre esas olup olmadığının araştırılmaması,
5-Hapis cezasıyla hükümlülüğünün yasal sonucu olarak sanık Yusuf Göçmen`in kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkilerine ilişkin haklardan 5237 sayılı TCY.nın 53/3. maddesi uyarınca mahkum olduğu hapis cezasından koşullu salıverilmesine kadar yoksun bırakılmasına karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,
Bozmayı gerektirmiş, sanık Yusuf Göçmen ve savunmanı ile sanık Mehmet Emin Gökguz ve O Yer Cumhuriyet Savcılarının temyiz itirazları bu bakımdan yerinde görülmüş olduğundan sanık Mehmet Emin Gökguz hakkında nitelikli yağma suçundan kurulan hüküm bakımından diğer yönleri incelenmeyen hükmün açıklanan nedenlerle istem gibi ( BOZULMASINA ), oybirliğiyle karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/4789 Karar: 2014/10291 Tarih: 23.09.2014
-
CMK 156. Madde
-
Müdafiin Görevlendirilmesinde Usul
Mahalli mahkemece verilen hükümler sanık müdafii tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilerek 10.09.2014 Çarşamba saat 13:30’a duruşma günü tayin olunarak sanık müdafiine çağrı kâğıdı gönderilmişti.
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından Fatma Özer hazır olduğu halde oturum açıldı.
Sanık müdafiine çağrı kâğıdının gönderildiği, parçasını döndüğü, ancak sanık müdafiin duruşmaya katılmadığı anlaşılmakla,
Suç vasfı ve ceza miktarı nazara alındığında 5271 sayılı CMK.nın 150/3. maddesi gereği kendisine müdafii tayini zorunlu olduğundan, CMK.nın 156. maddesi uyarınca sanık H. O. için Ankara Barosundan zorunlu müdafii görevlendirilmesine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Yargıtay Cumhuriyet Savcısınca da uygun görülmekle zorunlu müdafii görevlendirilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına karar verilmekle,
Yargıtay Cumhuriyet Savcısının uygun görülen talep ve mütalaasına göre duruşmanın 17.09.2014 saat 13:30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından Fatma Özer hazır olduğu halde oturum açıldı.
Yapılan tebligat üzerine sanık H. O. adına Ankara Barosundan görevlendirilerek gelen Av. N. Y. huzura alınarak duruşmaya başlandı.
Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık H. O. hakkında duruşmalı inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.
Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükmün bozulmasını istedi.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.
Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşmanın 15.10.2014 Çarşamba günü saat 13:30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde oturum açıldı. 28.06.2014 tarihinde yayımlanarak yürürlüğe giren ve cinsel dokunulmazlığa karşı suçlarda değişiklik yapan 6545 sayılı Kanun ile getirilen düzenlemeler de gözetilerek aşağıda yazılı karar ittihaz olundu.
Sanık hakkında 2012 yılında gerçekleşen nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan hükmün incelenmesinde:
Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiilin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, sanık müdafii ve katılan Aysun’un yerinde görülmeyen temyiz itirazları ve sanık müdafiin duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmalarının reddiyle hükmün ONANMASINA,
Sanık hakkında 2006 yılında gerçekleşen beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan hükmün incelenmesinde;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre, yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Sanığın üzerine atılı çocuğun cinsel istismarı eylemini ilk olarak 2006 yılı yaz aylarında gerçekleştirdiği, buna göre suç tarihinde 15-18 yaş grubu içerisinde olan sanık hakkında TCK.nın 103/2,, 103/3,, 103/4,, 103/6,, 43/1, 31/3 maddeleri uygulanırken TCK.nın 31/3. maddesinin son cümlesi gözetilmeksizin fazla ceza tayini,
Sonuç: Kanuna aykırı, sanık müdafii ve katılanın temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak bu hususlar yeniden duruşma yapılmaksızın CMUK.nın 322. maddesinin verdiği yetki uyarınca düzeltilmesi mümkün bulunduğundan, hüküm fıkrasında yer alan sanık hakkında 31/3 maddesinin uygulanmasına ilişkin bölüm hüküm fıkrasından çıkarılarak, TCK.nın 43/1. maddesinin uygulanması sonucu bulunan “33 yıl 9 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına” fıkrasından sonra gelmek üzere “6 - Sanığın suç tarihinde 15-18 yaş grubunda olduğu anlaşılmakla sanığa verilen cezadan TCK.nın 31/3 maddesi uyarınca 1/3 oranında indirim yapılarak sanığın 22 yıl 6 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına, ancak aynı maddenin son cümlesindeki düzenleme gereği sanığa verilecek ceza 12 yıldan fazla olamayacağından neticeten sanığın 12 yıl hapis cezası ile cezalandırılmasına…” ibaresinin eklenmesi suretiyle hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA, 23.09.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/2636 Karar: 2014/10178 Tarih: 22.09.2014
-
CMK 156. Madde
-
Müdafiin Görevlendirilmesinde Usul
Mahalli mahkemece verilen hükümlerin sanık müdafii ile katılan vekili tarafından temyiz edilmesi ve sanık müdafiince incelemenin duruşmalı yapılmasının talep edilmesi üzerine; dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle 10.09.2014 Çarşamba saat 13:30’a duruşma günü tayin olunarak sanık müdafiine çağrı kağıdı gönderilmişti.
Belli günde Hâkimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından Fatma Özer hazır olduğu halde oturum açıldı.
Sanık müdafiine çağrı kâğıdının gönderildiği, parçasının döndüğü, ancak sanık müdafiin duruşmaya katılmadığı anlaşılmakla,
Suç vasfı ve ceza miktarı nazara alındığında 5271 sayılı CMK.nın 150/3. maddesi gereği kendisine müdafii tayini zorunlu olduğundan, CMK.nın 156. maddesi uyarınca sanık Abdullah Yüksel için Ankara Barosundan zorunlu müdafii görevlendirilmesine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Yargıtay Cumhuriyet Savcısınca da uygun görülmekle zorunlu müdafii görevlendirilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına karar verilmekle,
Yargıtay Cumhuriyet Savcısının uygun görülen talep ve mütalaasına göre duruşmanın 17.09.2014 saat 13:30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından Fatma Özer hazır olduğu halde oturum açıldı.
Yapılan tebligat üzerine sanık Abdullah Yüksel adına Ankara Barosundan görevlendirilerek gelen Av. Ebru Çalışkan huzura alınarak duruşmaya başlandı.
Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık Abdullah Yüksel hakkında DURUŞMALI inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.
Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükmün BOZULMASINI istedi.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.
Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşmanın 15.10.2014 Çarşamba günü saat 13:30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenerek gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu.
Yokluğunda verilip 02.12.2013 tarihinde tebliğ edilen hükümlerin katılan vekili tarafından 1412 sayılı CMUK.nın 310. maddesinde öngörülen bir haftalık süreden sonra 10.12.2013 havale tarihli dilekçe ile temyiz edildiği anlaşıldığından katılan vekilinin temyiz isteminin 5320 sayılı Kanunun 8/1 maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK.nın 317. maddesi uyarınca REDDİNE, karar verilmekle sanık hakkında kurulan mahkûmiyet hükümlerine yönelik müdafiin temyiziyle sınırlı yapılan incelemede gereği düşünüldü:
Kişiyi hürriyetinden yoksun kılma ve yaralama suçlarından kurulan hükümlerin incelenmesinde;
Delillerle iddia ve savunma, duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatları yapılmış bulunduğundan, sanık müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazları ile duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmalarının reddiyle hükümlerin onanmasına,
Beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde nitelikli cinsel saldırı suçundan kurulan hükmün incelenmesine gelince;
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre yerinde görülmeyen sair temyiz itirazların reddine,
Ancak;
Hükümden sonra 28.06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunun 58,, 59,, 60, 61. maddeleri ile 5237 sayılı Kanunun 102,, 103,, 104, 105. maddelerinde yer alan cinsel dokunulmazlığa karşı suçların yeniden düzenlenmesi karşısında; 5237 sayılı TCK.nın 7/2. madde-fıkrasındaki “Suçun işlendiği zaman yürürlükte bulunan kanun ile sonradan yürürlüğe giren kanunların hükümleri farklı ise, failin lehine olan kanun uygulanır ve infaz olunur” hükmü gözetilerek, lehe olan hükmün, önceki ve sonraki kanunların bütün hükümleri olaya uygulanarak ortaya çıkan sonuçların birbirleriyle karşılaştırılması suretiyle belirlenmesi ve her iki kanunla ilgili uygulamanın, denetime imkan verecek şekilde kararda gösterilmesi suretiyle yeniden değerlendirilmesinde zorunluluk bulunması,
Bozmayı gerektirmiş, sanık müdafiin temyiz itirazları ve duruşmalı inceleme sırasındaki sözlü savunmaları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek 1412 sayılı CMUK.nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 22.09.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/11147 Karar: 2014/3162 Tarih: 12.03.2014
-
CMK 156. Madde
-
Müdafiin Görevlendirilmesinde Usul
Mahalli mahkemece verilen hüküm sanık müdafii tarafından duruşmalı olarak temyiz edilmesi üzerine; dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle 19.02.2014 Çarşamba saat 13.30’a duruşma günü tayin olunarak sanık müdafiine çağrı kağıdı gönderilmişti.
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından V. Ö. hazır olduğu halde oturum açıldı.
Sanık müdafiine çağrı kağıdının gönderildiği, parçasının döndüğü, ancak sanık müdafiin duruşmaya katılmadığı anlaşılmakla,
Suç vasfı ve ceza miktarı nazara alındığında 5271 sayılı CMK.nın 150/3. maddesi gereği kendisine müdafii tayini zorunlu olduğundan, CMK.nın 156. maddesi uyarınca sanık D. G. için Ankara Barosundan zorunlu müdafii görevlendirilmesine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Yargıtay Cumhuriyet Savcısınca da uygun görülmekle zorunlu müdafii görevlendirilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına,
Yargıtay Cumhuriyet Savcısının uygun görülen talep ve mütalaasına göre duruşmanın 05.03.2014 saat 13.30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından V. Ö. hazır olduğu halde oturum açıldı.
Yapılan tebligat üzerine sanık D. G. adına Ankara Barosundan görevlendirilerek gelen Av. Yaşar Sayin huzura alınarak duruşmaya başlandı.
Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık D. G. hakkında DURUŞMALI inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.
Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükmün bozulmasını istedi.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.
Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşmanın 19.03.2014 Çarşamba günü saat 13:30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenerek gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu.
Sonuç: Delillerle iddia ve savunma duruşma göz önünde tutularak tahlil ve takdir edilmiş sübutu kabul olunan fiillerin unsurlarına uygun şekilde tavsif ve tatbikatı yapılmış bulunduğundan, sanık müdafiin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddiyle beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçundan kurulan hüküm yönünden re’sen de temyize tabi hükümlerin onanmasına, 12.03.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY 14. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/4133 Karar: 2014/759 Tarih: 23.01.2014
-
CMK 156. Madde
-
Müdafiin Görevlendirilmesinde Usul
Çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçuna teşebbüs etmekten suça sürüklenen çocuk E. M.’ın yapılan yargılaması sonunda; beden veya ruh sağlığını bozacak şekilde çocuğun nitelikli cinsel istismarı suçuna teşebbüs etmekten mahkumiyetine dair Yalvaç Ağır Ceza Mahkemesinden verilen 23.11.2011 gün ve 2010/49 Esas, 2011/47 Karar sayılı hükmün süresi içinde Yargıtay’ca incelenmesinin suça sürüklenen çocuk müdafii tarafından istenilmesi ve incelemenin de duruşmalı yapılmasının talep edilmesi üzerine dosya Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığından tebliğname ile Daireye gönderilmekle 18.12.2013 Çarşamba saat 13:30’a duruşma günü tayin olunarak sanık müdafiine çağrı kağıdı gönderilmişti.
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından Ahmet Beytar hazır olduğu halde oturum açıldı.
Sanık müdafiine çağrı kağıdının gönderildiği, parçasının döndüğü, ancak sanık müdafiin duruşmaya katılmadığı anlaşılmakla,
Suç vasfı ve ceza miktarı nazara alındığında 5271 sayılı CMK.nın 150/3. maddesi gereği kendisine müdafii tayini zorunlu olduğundan, CMK.nın 156. maddesi uyarınca sanık E. M. için Ankara Barosundan zorunlu müdafii görevlendirilmesine karar verildikten sonra gereği düşünüldü:
Yargıtay Cumhuriyet Savcısınca da uygun görülmekle zorunlu müdafii görevlendirilmesi için Ankara Cumhuriyet Başsavcılığına müzekkere yazılmasına karar verilmekle,
Yargıtay Cumhuriyet Savcısının uygun görülen talep ve mütalaasına göre duruşmanın 15.01.2014 saat 13:30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde Hakimler Kurulu duruşma salonunda toplanarak Yargıtay Cumhuriyet Savcılarından Yılmaz Parıltı hazır olduğu halde oturum açıldı.
Yapılan tebligat üzerine sanık E. M. adına Ankara Barosundan görevlendirilerek gelen Av. Deniz Orhan huzura alınarak duruşmaya başlandı.
Duruşma isteğinin süresinde ve yerinde olduğu anlaşıldıktan sonra uygun görülen talep ve mütalaa dairesinde sanık E. M. hakkında DURUŞMALI inceleme yapılmasına oybirliğiyle karar verilerek tefhim olunduktan sonra işin açıklanmasına dair raportör üye tarafından düzenlenen rapor okundu.
Raportör üye rapora ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirdi.
Sanık müdafii temyiz layihasını açıklayarak savunmada bulunup müvekkili hakkındaki hükmün bozulmasını istedi.
Yargıtay Cumhuriyet Savcısı tebliğname içeriğini tekrar etti.
Son sözü sorulan sanık müdafii savunmasına ilave edecek bir cihet bulunmadığını bildirmekle dosya incelenerek karar verilip tefhim olunmak üzere duruşmanın 05.02.2014 Çarşamba günü saat 13:30’a bırakılmasına oybirliğiyle karar verildi.
Belli günde oturum açıldı. Dava evrakı incelenerek gereği görüşülmüş olduğundan aşağıda yazılı karar ittihaz olundu.
Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin soruşturma ve kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya içeriğine göre sair temyiz itirazlarının reddine,
Ancak;
Mağdurenin olay nedeniyle ruh sağlığının bozulup bozulmadığına ilişkin, Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulundan veya Adli Tıp Kurumu Kanunun 7,, 23/B, 31. maddeleri gereğince Yükseköğretim Kurumları veya birimlerinde Adli Tıp Kurumu ilgili ihtisas kurulu ölçütlerine göre, (içinde en az bir adli tıp uzmanı ile tetkit edilecek konunun uzmanı bir hekimin zorunlu katılımıyla ve en az beş kişiden oluşacak) bir heyet tarafından düzenlenecek rapora göre suça sürüklenen çocuğun hukuki durumunun tayin ve takdiri gerekirken Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığınca, usulüne uygun teşekkül etmeyen heyet tarafından düzenlenen rapora dayanılarak yazılı şekilde hüküm kurulması,
Uygulamaya göre de;
Yargıtay Ceza Genel Kurulunun Dairemizce de benimsenen 20.11.2007 gün, 2007/5-142 Esas ve 2007/240 sayılı Kararında açıklandığı üzere; zincirleme biçimde kasten işlenen eylem sonucu olarak beden veya ruh sağlığının bozulduğunun tespiti halinde TCK.nın 103/6. maddesindeki suçun ağırlaşmış hali teselsül edemeyeceğinden aynı Kanunun 103/2-3, 35. maddeleri ile tayin edilen cezanın, TCK.nın 43. maddesi gereği 1/2 oranında artırılması ile elde edilen artırım tutarının, 103/6. maddenin uygulanması ile ulaşılan cezaya eklenmesi ve bu sıraya uyularak sonuç cezanın belirlenmesi yerine, TCK.nın 61/5. maddesinde öngörülen sıralamaya aykırı olarak 43. maddenin 103/6. fıkradan 103/6. fıkradan önce ve sonra olmak üzere iki kez uygulanması,
Kanuna aykırı, suça sürüklenen çocuk müdafiin temyiz itirazları ve duruşmalı inceleme esnasındaki sözlü savunmaları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gözetilerek CMUK.nın 321. maddesi uyarınca bozulmasına, 23.01.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.
YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas: 2011/6-235 Karar: 2012/110 Tarih: 20.03.2012
-
CMK 156. Madde
-
Müdafiin Görevlendirilmesinde Usul
Nitelikli yağma suçundan sanık T.’in 5237 sayılı TCY’nın 149/1 -a-c-h maddesi uyarınca 12 yıl, sanık O.’un ise uyarınca 10 yıl hapis cezasıyla cezalandırılmalarına ve hak yoksunluğuna ilişkin, Balıkesir 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nce 07.11.2005 gün ve 282-56 sayı ile verilen hükmün, sanıklar müdafileri tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nce 03.03.2009 gün ve 6504-4302 sayı ile
“…Yağma suçunun bıçakla, birden fazla kişiyle ve konutta işlendiğinden 5237 sayılı TCY’nın 149/1-a-c-d bentleri yerine, eylemin gündüzleyin gerçekleştirildiği gözetilmeden aynı maddenin (a)-(c)-(h) bentleriyle uygulama yapılması sonuca etkili olmadığından bozma nedeni yapılmamıştır.
…II- Sanıklar T., S. ve O. hakkındaki hükümlerin temyizine gelince:
Dosya içeriğine, toplanıp karar yerinde incelenerek tartışılan hukuken geçerli ve elverişli kanıtlara, gerekçeye ve Hakimler Kurulu’nun takdirine göre, diğer temyiz itirazları yerinde görülmemiştir.
Ancak; 5237 Sayılı Yasanın 53/3. maddesi göz ardı edilerek, 53/1. maddesinde belirtilen haklardan, sanığın mahkûm olduğu hapis cezasının infazı tamamlanıncaya kadar yoksun bırakılmasına karar verilmiş olması,
Bozmayı gerektirmiş, sanıklar T., S. ve O. savunmanlarının temyiz itirazları bu itibarla yerinde görülmüş olduğundan, hükmün açıklanan nedenle bozulmasına, bozma nedeni yeniden yargılama yapılmasını gerektirmediğinden 5320 Sayılı Yasanın 8/1. maddesi aracılığıyla 322. maddesinin verdiği yetkiye dayanılarak, sanık hakkında TCY’nın 53. maddenin uygulanmasına ilişkin hüküm fıkrasına “53/3. maddesi gözetilerek, 53/1-c maddesi uyarınca kendi alt soyu üzerindeki velayet, vesayet ve kayyımlık yetkileri açısından ise koşullu salıverilme tarihine kadar yoksun bırakılmasına” cümlesinin eklenmesi suretiyle eleştiri dışında diğer yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün düzeltilerek onanmasına” karar verilmiştir.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı ise 17.08.2011 gün ve 232450 sayı ile; “…Müştekilerin oğlu olan sanık T. ve onun arkadaşı olan diğer sanıkların, olay gecesinde hep birlikte sanık T.’in anne ve babasının ikamet ettiği eve gizlice girerek eşyaları toplamaya başladığı sırada müdahale eden müştekilere tehditte bulunması ve kaçmaya çalıştıkları sırada suç eşyalarıyla birlikte yakalanmaları eyleminden sonra açılan kamu davası üzerine mahkemece yapılan 08.06.2004 tarihli tensip tutanağında çocuk sanık O.’a zorunlu müdafii tayin edilerek duruşmanın 05.07.2004 tarihine bırakılmasına karar verildiği, bu celseye katılan tüm tutuklu sanıkların ve bu arada sanık O. ve S.’ın huzurunda sanık O. zorunlu müdafii ve sanık S. müdafiinin savunma yaptığı, diğer iki sanık T. ve O. için ise müdafii görevlendirilmediği gibi vekaletnameli müdafiilerinin de bulunmadığı, tüm sanıkların 11.08.2004 tarihinde tahliye edilmesinden sonra duruşmalara katılmadıkları ancak 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu ve 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun yürürlüğe girmesi üzerine sanıkların üzerine atılı suça kanunen öngörülen ceza miktarı 5 yıldan fazla olduğu için mahkeme 150/3. maddesi uyarınca zorunlu müdafii atanmasına karar vermiş ve 21.09.2005 tarihli celsede Baro Başkanlığına yazılan müzekkere ile sanıklar T. ve O.’a müdafii atanması talep edilmiştir. Mahkemenin bu yazısı üzerine Balıkesir Barosu Başkanlığı 28.09.2005 tarihli cevabi yazı ile sanıklara ayrı ayrı müdafii tayin edildiğini ve duruşmaya katılacaklarını bildirmiştir. Nitekim 07.11.2005 tarihli sanıkların hazır olmadığı celseye katılan müdafiilerin huzurunda sanıkların mahkûmiyetine karar verilmiş ve hüküm müdafilere tefhim edilmiştir. Müdafiiler de ayrı ayrı 08.11.2005 ve 10.11.2005 tarihlerinde süresinde hükmü temyiz etmişlerdir. Yokluklarında verilen hükmün sanıklar T. ve O.’a tebliğ edildiğine veya sanıkların temyiz aşamasından önce bu hükmü öğrendiklerine dair dosya içerisinde bir bilgi ve belgeye rastlanmamıştır.
Burada çözülmesi gereken ve itiraza konu edilen sorun, sanıkların kendilerine zorunlu müdafii atandığından haberdar olup olmadıkları ve dolayısıyla savunma haklarının kısıtlanıp kısıtlanmadığıdır. Sanıklar T. ve O. 11.08.2004 tarihli celsede diğer sanıklarla birlikte tahliye edilmelerinden sonra duruşmalara ve bu arada hüküm duruşmasına katılmamışlardır. Mahkemece zorunlu müdafii görevlendirilmesine dair kararın alındığı 21.09.2005 tarihli celseye ve görevlendirilen müdafilerin hazır bulunduğu 07.11.2005 tarihli hüküm celsesine iştirak etmemişlerdir.
Konu ile ilgili bulunan 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunun 150/2-3,, 156/1-b, maddeleri ve 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 149/1. maddesi birlikte incelendiğinde; tayin olunan cezanın üst sınırının 5 yıldan fazla (15 yıl) olması sebebiyle sanıklara zorunlu müdafii atanması gerektiği ve buna uygun olarak zorunlu müdafiinin 5271 Sayılı Yasanın 156/1-b maddesi gereğince mahkemenin istemi üzerine baroca zorunlu müdafi tayin edilmiş olduğu işlemde bir usulsüzlük bulunmamaktadır. Yine Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 18.03.2008 - 13.05.2008 tarihi ve 2008/9-7-56 esas ve 2008/10-101-113 karar sayılı içtihatlarında da belirtildiği gibi 5271 sayılı CMK’nun 261. maddesine göre avukat, müdafiliğini veya vekilliğini üstlendiği kişilerin açık arzusuna aykırı olmamak koşuluyla kanun yollarına başvurabilir. Mahkemenin talebi üzerine baro tarafından görevlendirilen müdafiinin sanık aleyhine verilen hüküm için kanun yoluna başvurması savunmanın gereği olduğu gibi yasal da görevidir. Kendisine zorunlu müdafii atandığından sanığın haberdar edilmediği durumlarda ise; zorunlu müdafie yapılmış bulunan tefhim ve tebliğ kendisine bağlanan hukuki sonuçları doğurmaz. Bu durumda, velev ki zorunlu müdafii sanığın lehine gibi görünen bazı işlemleri yapmış olsa -örneğin temyiz dilekçesi vermiş olsa- dahi, hükmün sanığın kendisine de tebliğ edilmesi ve kendisine yapılan tebliğ üzerine sanık tarafından temyiz dilekçesi verilmesi halinde, temyiz davasının kabul edilmesi gerekir. Ancak olayımızda sanık T.’in öğrenme ile temyiz mahiyetinde sayılabilecek dilekçelerinden önce hüküm, müdafiilerin temyizi üzerine Yüksek Daire’ce onanmış bulunmaktadır. Bu sebeple; sanıklar T. ve O. yönünden müdafilerine yapılan tefhim üzerine yapılan inceleme ile verilen Yüksek Daire onama kararının bozulması görüşüyle sanıkların lehine itirazda bulunma zorunluluğu doğmuş bulunmaktadır> görüşüyle itiraz yasa yoluna başvurarak, özel daire düzelterek onama kararının kaldırılmasına ve yerel mahkeme hükmünün bozulmasına karar verilmesi isteminde bulunmuştur.
Yargıtay Birinci Başkanlığı’na gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulu’nca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır.
TÜRK MİLLETİ ADINA
CEZA GENEL KURULU KARARI
İtirazın kapsamına göre inceleme, sanıklar T. ve O. hakkında kurulan hükümlerle sınırlı olarak yapılmıştır.
Sanıkların yağma suçundan cezalandırılmalarına karar verilen somut olayda, özel daire ile Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulu’nca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık, atandığından haberdar olunmayan zorunlu müdafiin huzurunda verilen hükmün ayrıca sanıklar T. ve O.’a da tebliğinin gerekip gerekmediğinin belirlenmesine ilişkindir.
İncelenen dosya içeriğine göre;
Suç tarihinde onsekiz yaşından büyük olan sanıklar T. ve O. ile haklarındaki hükümler inceleme dışı olan sanık S. ve yaşı küçük sanık O. hakkında nitelikli yağma suçundan kamu davasının açıldığı,
08.06.2004 tarihli tensip tutanağı ile çocuk sanık O.’a müdafii görevlendirilmesi için yazı yazılarak duruşmanın 05.07.2004 tarihine bırakılmasına karar verildiği,
05.07.2004 tarihli ilk oturumda sanık O.’un zorunlu müdafii huzurunda ve sanık S.’ın da vekaletnameli müdafii huzurunda sorgularının yapıldığı, sanıklar T. ve O.’un ise müdafii istemediklerini bildirmeleri nedeniyle müdafii hazır bulunmaksızın savunmalarının alındığı,
Tüm sanıkların 11.08.2004 tarihinde tahliye edilmelerinden sonraki duruşmalara katılmadıkları,
5237 sayılı TCY ve 5271 sayılı CYY’nun yürürlüğe girmesinden sonra sanıkların üzerine atılı suça öngörülen ceza miktarına göre müdafii atanması zorunlu olduğundan, yerel mahkemece 21.09.2005 tarihli oturumda CYY’nun 150/3. maddesi uyarınca sanıklar T. ve O.’a da müdafii görevlendirilmesi için yazı yazıldığı,
Balıkesir Barosu Başkanlığı’nın 28.09.2005 tarihli yazısı ile sanıklara ayrı ayrı müdafii görevlendirildiğinin bildirildiği,
07.11.2005 tarihli son oturuma katılan sanıklar müdafilerinin sanıkların beraatine karar verilmesini ve lehe olan hükümlerin uygulanmasını istediklerini belirttikleri,
Sanıklar müdafilerinin yüzüne karşı kurulan hükmün sanık O. müdafii tarafından 08.11.2005 ve sanık T. müdafii tarafından 10.11.2005 tarihlerinde temyiz edildiği,
Sanık O. müdafiinin temyiz dilekçesinde; delillerin birbiriyle örtüşmediğini, hırsızlık ya da lehe olan başka bir suçu oluşturma ihtimalinin tartışılmadığını ve diğer indirim sebeplerinin dikkate alınmadığını belirttiği,
Sanık T. müdafiinin de; sanığın babasının evinden kendi eşyalarını alması dolayısıyla suçun unsurlarının oluşmadığını, daha önce işlediği gasp suçları dolayısıyla önyargılı davranıldığını ve lehe hükümlerin uygulanması gerektiğini belirttiği,
Hükmün sanıklara tebliğ edilmediği ve sanıkların kendilerine müdafii atandığından haberdar olmadıkları,
Temyiz incelemesi sonucunda, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının onama istekli tebliğnamesinin gönderildiği özel dairece hükmün düzeltilerek onanmasına karar verildiği,
İnfaz sürecinde sanık T.’in, karardan haberdar olmadığını, kendisine tebligat yapılmadan aleyhine olacak şekilde onama kararı verildiğini belirterek 14.06.2010 tarihli dilekçesi ile infazın durdurulmasını istediği, isteminin reddedilmesi üzerine yargılamanın yenilenmesini isteminde bulunduğu, bu isteminin de reddedilmesi üzerine yasa yararına bozma yasa yoluna başvurulması isteminde bulunduğu, bu istemi de reddedildikten sonra, 11.04.2011 ve 30.03.2011 tarihli dilekçeleri ile CYY’nun 308. maddesi uyarınca itiraz yasa yoluna başvurulmasını istediği,
Belirtilen dilekçelerinde; “.. .Bana iftira atıyorlar, kızımın kalbi delikti onun için yaptım… O. sadece bana balkondan girmem için yardım etmiştir, balkonda benim parmak izim çıkmamıştır, O.’un çıkmıştır…O tarihteki telefon kayıtlarım incelensin, görüşmelerim dinlensin…” şeklinde açıklamalarda bulunduğu, anlaşılmaktadır.
İncelemeye konu olayda sanıkların eylemleri, suç tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 765 sayılı TCY’nun 497/1. maddesindeki yağma suçunu oluşturmakta olup, yaptırımı da onbeş seneden yirmi seneye kadar hapis, 5237 sayılı TCY’nda bu maddenin karşılığı olan 149/1-a-c-d maddesinde ise on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası olarak öngörülmüştür. Buna göre, sanıklara baroca müdafi tayin edilen 28.09.2005 tarihi itibarıyla yürürlükte bulunan 5271 sayılı Ceza Yargılaması Yasası’nın 150. maddesinin 3. fıkras 3. fıkrası uyarınca sanıklara müdafi atanması zorunludur.
5271 sayılı CYY’nun 150. maddesinin 1, 2 ve 3. fıkraları birlikte değerlendirildiğinde; gerek sanığın mahkemeden talep etmesi ile baroca görevlendirilen müdafi ile zorunlu olarak atanan müdafi arasında, gerekse aynı Yasanın 2. maddesindeki “şüpheli veya sanığın ceza muhakemesinde savunmasını yapan avukatı” şeklindeki tanıma bakıldığında, Ceza Yargılaması Yasası anlamında zorunlu olarak atanan veya istek üzerine görevlendirilen müdafi ile vekaletnameli müdafi arasında herhangi bir fark bulunmamaktadır. Bununla birlikte, 5271 Sayılı Yasada ve 1136 sayılı Avukatlık Yasası’nda baroca atanmış müdafilikle ilgili ayrıntılı bir düzenlemeye yer verilmemiş olup, 5271 sayılı CYY’nun 150/4. maddesi ile bu konudaki ayrıntıların çıkarılacak yönetmelikle düzenleneceği belirtilmiş, bu bağlamda Ceza Muhakemesi Kanunu Gereğince Müdafi ve Vekillerin Görevlendirilmeleri ile Yapılacak Ödemelerin Usul ve Esaslarına İlişkin Yönetmelik 02.03.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir.
Yönetmeliğin 5. maddesinin 3. fıkrasına göre sanıklara çıkarılmış bulunan duruşma davetiyesi; “tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içerisinde müdafii olup olmadığını bildirmesi, bildirimde bulunmadığı takdirde barodan müdafi görevlendirmesinin isteneceği” şeklindeki açıklamayı içermelidir.
Zorunlu müdafiin atanmış ve sanığın bunu kabul etmiş ya da atamaya karşı herhangi bir itirazda bulunmamış olduğu durumlarda vekaletnameli müdafie yapılan tefhim ve tebliğde olduğu gibi, zorunlu müdafie yapılan tefhim ve tebliğin de kendisine bağlanan tüm hukuksal sonuçları doğuracağını kabul etmek gerekir. Başka bir deyişle, böyle bir durumda ayrıca asile tebligat yapılmasına gerek olmayacaktır.
Anılan yönetmelik, somut olayda mahkemenin istemi üzerine baro tarafından müdafi görevlendirme tarihi olan 28.09.2005 ile hüküm tarihi olan 07.11.2005 tarihinden sonra 02.03.2007 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe girmiştir. Bu nedenle zorunlu müdafiin çalışma, görevinin sona ermesi, sorumluluğunun sınırları ve sanıklarla ilişkileri hususunda yönetmelik hükümlerinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Yönetmeliğin hüküm tarihinden sonra yürürlüğe girmiş olması nedeniyle, sanıkların; “tebliğ tarihinden itibaren yedi gün içinde müdafileri olup olmadığını bildirmesi, bildirimde bulunmadığı takdirde barodan müdafi görevlendirmesinin isteneceği” açıklamasını da içeren bir davetiye ile duruşmaya davet edilmemiş olmasının önemi yoktur.
Olaya başka bir açıdan bakıldığında;
Anayasa’nın 36. maddesindeAnayasa’nın 36. maddesinde yer alan; “herkes, meşru vasıta ve yollardan faydalanmak suretiyle yargı mercileri önünde davacı veya davalı olarak iddia ve savunma ile adil yargılanma hakkına sahiptir” şeklindeki hüküm, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin, “Adil Yargılanma Hakkı”nı düzenleyen 6. maddesinin 3. fıkrasında;
“Her sanık en azından aşağıdaki haklara sahiptir:
a)…
b) Savunmasını hazırlamak için gerekli zamana ve kolaylıklara sahip olmak,
c) Kendi kendini savunmak veya kendi seçeceği avukatın yardımından yararlanmak ve eğer avukat tutmak için mali olanaklardan yoksunsa ve adaletin selameti gerektiriyorsa mahkemece görevlendirilecek bir avukatın para ödemeksizin yardımından yararlanabilmek” biçimindeki düzenleme ile birlikte değerlendirildiğinde varılması gereken sonuç; savunma hakkının temel insan hakları arasında yer alan hak arama hürriyetinin gereği olduğu, avukat tutma hakkının da savunma hakkından ayrı düşünülemeyeceği gerçeğidir. Bu durumda mevzuatımızda zorunlu müdafilik sistemini öngören yasanın amacı, kendisini savunmak için yeterli maddi olanağı bulunmayanların bu hakkı kullanamamalarından kaynaklanabilecek olası hak kayıplarının önlenmesi, dolayısıyla savunma hakkının etkin kullanılabilmesinin sağlanması suretiyle, adil yargılanmanın gerçekleştirilmesidir. Bunun doğal sonucu olarak, maddi olanağı bulunan sanık nasıl ki vekaletname verdiği avukatı serbestçe tayin edebiliyorsa, maddi olanağı olmayan sanığın da aynı şekilde avukatını serbestçe belirleyebilmesi, en azından kendisine tayin edilen avukatı değiştirme hakkının bulunması, daha da ötesi; görülmeye başlayacak davada, kendisine bir avukat atandığının sanığa bildirilmesi gereklidir. Kendisine bir müdafi atandığını bilmeyen ya da müdafi atanmakla birlikte bu avukatın değiştirilmesini isteme hakkına sahip olmayan bir sanığın, bu avukatın tüm tasarruflarından sorumlu tutulması gerektiğini veya bu avukatın yaptığı tüm işlemleri peşinen kabul etmiş sayılacağını söylemek nasıl olanaklı değil ise, böyle bir durumda savunma hakkının tam anlamıyla kullanılabileceğini düşünmek de olası değildir.
Şu halde kendisine zorunlu müdafi atandığının sanığa bildirilmediği ve bu konudaki iradesine değer verilmediği ya da bu konudaki görüşünün dosya kapsamından anlaşılamadığı durumlarda, hükmün müdafi yanında sanığın kendisine de tebliğinin adil yargılanma hakkının gereği olduğu kabul edilmelidir. Özellikle vurgulamak gerekirse, bu durum tebligat hukuku ile değil, münhasıran vazgeçilemez ve göz ardı edilemez nitelikteki savunma hakkı ve daha geniş anlamda da adil yargılanma hakkı ile ilgilidir. Bu nedenle çözümün tebligata ilişkin hükümler yerine, savunma hakkına ilişkin düzenlemelerde aranması gerekir.
Kendisine zorunlu müdafi atandığının sanığa bildirildiği ve sanığın da buna itiraz etmediği durumlarda, zorunlu müdafie yapılmış bulunan tefhim veya tebliğ işlemlerinin, aynen vekaletnameli müdafide olduğu gibi geçerli olacağı ve gerek tefhime, gerekse tebliğe bağlı olan sürelerin işlemeye başlayacağı hususunda duraksama bulunmamaktadır. Bu durumda Tebligat Yasası’nın 11. maddesi uyarınca işlem yapılması gerekeceğinden, tebligat asile değil müdafie yapılmalıdır. Aksi halde, zorunlu müdafiliğe yasanın arzu etmediği ölçüde simgesel bir anlam yüklenmiş olur ki, bu kabul birçok karmaşayı da birlikte getirecektir.
Konuya bu açıklamalar ışığında bakıldığında şu sonuçlara varılmaktadır:
1- Atamanın yapıldığı tarih itibarıyla yürürlükte bulunan usul hükümlerine göre tayin edilmiş zorunlu müdafie yapılan tefhim ve tebliğ, aynen vekaletnameli müdafie yapıldığında olduğu gibi hukuksal sonuç doğurur. Ancak bunun ön koşulu, kendisine zorunlu müdafi atandığından sanığın haberdar edilmiş olmasıdır.
2- Kendisine zorunlu müdafi atandığından haberdar olan sanık buna itiraz etmez ise, zorunlu müdafiin yapmış bulunduğu ve kendisinin de açıkça karşı çıkmadığı tüm tasarrufların sonuçlarına katlanmak durumundadır.
3- Kendisine zorunlu müdafi atandığından sanığın haberdar edilmediği durumlarda ise, zorunlu müdafie yapılan tefhim ve tebliğ, kendisine bağlanan hukuksal sonuçları doğurmaz.
Nitekim Ceza Genel Kurulu’nun 18.03.2008 gün 7-56, 24.11.2009 gün 164-275 ve 12.07.2011 gün 155-172 sayılı kararları başta olmak üzere birçok kararı bu doğrultudadır.
Somut olay bu açıklamalar ışığında değerlendirildiğinde;
Hüküm, baroca sanıklar T. ve O. için görevlendirilen, ancak sanıkların hiçbir oturuma birlikte katılmadıkları ve atandığından haberdar da olmadıkları müdafilerinin hazır bulunduğu oturumda tefhim edilmiş, sanıklara tebliğ edilmemiştir.
Mahkemenin istemi üzerine baroca görevlendirilen müdafie yapılan tefhim, kendisine müdafi atandığından haberi olmayan sanıklar açısından hukuksal bir sonuç doğurmayacaktır. Sanık T. infaz sürecinde hükümden haberdar olarak 14.06.2010 tarihli temyiz niteliğinde bir dilekçe sunmuştur. Sanık O.’un ise hükümden haberdar olup olmadığı ya da müdafii tarafından açılan temyiz davasına muvafakat edip etmediği bilinememektedir.
Bu itibarla, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının kabulüne, özel daire düzelterek onama kararının sanıklar O. ve T. yönünden kaldırılmasına, hükmün sanık O.’a tebliği ile sanığın temyize muvafakat etmesi halinde inceleme yapılabilmesi için ve sanık T.’in 14.06.2010 tarihli dilekçesi temyiz mahiyetinde kabul edilerek inceleme yapılmak üzere dosyanın özel daireye gönderilmesine karar verilmelidir.
Sonuç: Açıklanan nedenlerle;
1-Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itirazının Kabulüne,
2- Yargıtay 6. Ceza Dairesi’nin 03.03.2009 gün ve 6504-4302 sayılı düzelterek onama kararının sanıklar T. ve O. yönünden kaldırılmasına,
3- Balıkesir Ağır Ceza Mahkemesi’nin 07.11.2005 gün ve 282-56 sayılı hükmünün sanık O.’a tebliği ile sanığın temyize muvafakat etmesi halinde inceleme yapılabilmesi için ve sanık T.’in 14.06.2010 tarihli dilekçesi temyiz mahiyetinde kabul edilerek inceleme yapılmak üzere dosyanın Yargıtay 6. Ceza Dairesi’ne gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı’na TEVDİİNE, 20.03.2012 günü yapılan müzakerede oybirliği ile karar verildi.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.