0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

CMK 144. Madde

(1) Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat isteyemezler:

a) (Mülga: 11/4/2013-6459/18 md.)

b) Tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenler.

c) Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenler.

d) Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler.

e) Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar.



CMK Madde 144 Gerekçesi

Bu madde ile, kimlerin tazminat isteyemeyecekleri tam bir açıklıkla hüküm altına alınmakta, uluslararası normlar, öğretide benimsenmiş görüşler ve Yargıtay içtihatları gözetilerek uygulamada doğabilecek tereddütlerin giderilmesi hedeflenmektedir. Bu düzenlemeye göre, kanuna uygun olarak gözaltına alınan veya tutuklanan kimse:

  1. Gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süresini, mahkûmiyetle sonuçlanan bir başka hükümlülüğünden indirme kararı alabildiğinde, indirime konu bu sürenin karşılığında tazminat isteyemeyecektir. Kalan “artık süre” için istemde bulunabileceği ise tartışmasızdır.

  2. Sonradan yürürlüğe giren ve getirdiği lehte düzenlemeler ile fiili suç olmaktan çıkarma veya ceza yaptırımını hafifletme gibi sonuçlar öngören kanunu gerekçe göstererek tazminat isteyemeyecektir.

  3. Tazminat, haksızlığın bir karar veya hükümle belgelenmesini gerekli kıldığından, böyle bir belgelemeyi olanaksız hâle sokması nedeniyle, ölüm, genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, zamanaşımı ve benzeri nedenlerle hakkındaki kamu davasının düşürüldüğünden veya ortadan kaldırıldığından veya kovuşturmasına yer olmadığına karar verildiğinden bahisle tazminat istemeyecek, evlenme nedeniyle hakkındaki kamu davasının ertelendiğini veya düşürüldüğünü ileri sürerek tazminat isteminde bulunamayacaktır.

  4. Ceza ehliyetsizliği nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiği gerekçe gösterilerek tazminat isteyemeyecektir.

  5. Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suçu işlediğini veya suça katıldığını ifade ederek gözaltı veya tutuklamaya şahsî kusuruyla neden olmuş ise tazminat istemeye hak kazanamayacaktır.


CMK 144 (Tazminat İsteyemeyecek Kişiler) Emsal Yargıtay Kararları


Ceza Genel Kurulu - Karar: 2015/157

  • CMK 144
  • Soruşturma aşamasında verdiği beyanlarıyla tutuklanan, kovuşturma aşamasında önceki beyanlarından dönen sanık, beyanlarıyla Savcılık ve Hakimliği yanıltarak tutuklanmasına sebep olması nedeniyle CMK 141 vd. maddeleri gereği tazminat isteyemez.

5271 sayılı CMK’nın 142/1-e maddesinde açıkça adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanda bulunarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlara tazminat verilmeyeceği belirtilmiştir. Buna göre, bir suç isnadıyla hakkında soruşturma yapılan kişi adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını beyan ederek şahsi kusuru ile gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olmuşsa artık bu kişinin tazminat talebinde bulunamayacağı kabul edilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında uyuşmazlık konusu değerlendirildiğinde;

Hırsızlık suçu şüphelisi olarak hakkında soruşturma yapılan davacının kollukta savcılıkta ve tutuklanması talebiyle sevk edildiği mahkemede açıkça soruşturmaya konu hırsızlığı arkadaşlarıyla birlikte gerçekleştirdiğini beyan ettikten sonra kovuşturma aşamasında bu beyanlarından dönüp suçlamayı kabul etmediği, yapılan yargılama sonucunda da yüklenen suçun sanık tarafından işlendiğinin sabit olmaması nedeniyle beraatine karar verildiği somut olayda, davacının soruşturma aşamasındaki beyanlarında açıkça suça katıldığını kabul ederek kolluk görevlilerini, Cumhuriyet savcısını ve sulh ceza hakimini yanıltıp tutuklanmasına neden olduğu anlaşıldığından davacının tazminat talebinin CMK’nın 144/1-e maddesi uyarınca reddine karar verilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2017/3262 Karar: 2017/6024 Tarih: 06.07.2017

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacılar …, …, … ve …‘in tazminat taleplerinin kısmen kabulüne dair hükümler, davalı vekili ve davacılar vekili, davacı … ( … )’nun tazminat talebinin reddine dair hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : 1- ) Davacı …‘in tazminat talebinin kısmen kabulüne dair hükme yönelik davalı vekilinin temyiz talebinin incelenmesinde;

Davalı vekilinin temyizinin katılma yolu ile temyiz vasfında olmadığı dikkate alınarak, 6100 Sayılı HMK’nın geçici 3. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan ve 21.07.2004 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 5219 Sayılı Kanun’un 2. maddesiyle değişik 427. ve ek 4. maddelerindeki temyiz sınırı ve hükmolunan tazminat miktarına göre hükmün davalı vekili açısından kesin olması sebebiyle davalı vekilinin temyiz isteminin 1086 Sayılı 432. maddesi gereğince isteme aykırı olarak REDDİNE,

2- ) Davacı …‘in tazminat talebinin kısmen kabulüne dair hükme yönelik davacı vekilinin temyiz talebinin incelenmesinde;

Yasal faizin tutuklama tarihinden itibaren talep edildiği dikkate alınmadan, kabul edilen maddi ve manevi tazminat miktarlarına gözaltı tarihinden itibaren yasal faize hükmolunması temyiz edenin sıfatına göre bozma nedeni yapılmamıştır.

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davacı vekilinin mahkemenin maddi ve manevi zararların tespiti için uyguladığı yöntemin hakkaniyete ve hukuka aykırı olduğuna, tazminat miktarına ve sair nedenlere dair temyiz itirazlarının reddiyle hükmün, isteme uygun olarak ONANMASINA,

3- ) Davacı … ( … )’in tazminat talebinin reddine dair hükme yönelik davacı vekilinin, davacılar …, … ve …‘ın tazminat taleplerinin kısmen kabulüne dair hükümlere yönelik davalı vekili ve davacılar vekilinin temyiz taleplerinin incelenmesine gelince;

Davacılar … ve … için gözaltı süresine dair tazminat talebinde bulunulmadığı, tazminat talebinin davacıların tutuklu kaldığı süreye dair olduğu dikkate alınmadan, hükme esas alınan bilirkişi raporunda gözaltı sürelerinin de dahil edilmesi suretiyle hesaplama yapılmış ise de, hatalı hesaplama yapılması sebebiyle belirlenen maddi zarar miktarlarının sonuç itibariyle doğru olduğu anlaşılmıştır.

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davalı vekili ve davacılar vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

a- ) Davacı … ( … ) vekilinin 2. Noterlik tarafından düzenlenen … yevmiye numaralı, 15.05.2007 tarihli genel vekaletnameye istinaden haksız tutuklama nedenine dayalı olarak davacı adına tazminat talebinde bulunduğu, söz konusu vekaletnamenin davacı adına dava açma hak ve yetkisini içerdiği ve vekilin davacı tarafından azledildiğine dair bir azilname de sunulmadığının anlaşılması karşısında, davacı ile vekili arasındaki vekalet ilişkisinin halen devam etmekte olduğunun kabulüyle yargılamaya devamla esas hakkında bir karar verilmesi gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi,

b- ) Davacı … için gözaltı süresine dair tazminat talebinde bulunulmadığı, tazminat talebinin davacının tutuklu kaldığı süreye dair olduğu ve temyiz incelemesi sırasında Dairemizce Uyap sistemi üzerinden yapılan incelemede, davacının gözaltında ve tutuklu kaldığı sürelerin Şarkikaraağaç Asliye Ceza Mahkemesi’nin 02.04.2014 tarih, 2014/43 D.iş sayılı kararıyla aynı mahkemenin 2008/76 Esas - 2009/27 Karar sayılı ceza dava dosyasında mahkum olduğu 2 yıl 1 ay hapis cezasından mahsubuna karar verildiği anlaşıldığından, CMK’nın 144/1-a maddesinin yürürlükten kaldırılması sebebiyle mahsup tazminata engel oluşturmayacak ise de, haklarında mahsup işlemi yapılmayan kişilerle tutukluluğu başka mahkumiyetinden mahsup edilenler arasındaki dengenin, hak ve nesafetin sağlanması gerektiği göz önünde bulundurularak davacı lehine makul bir maddi ve manevi tazminata hükmolunması gerekirken, yazılı şekilde fazla maddi ve manevi tazminata hükmolunması,

c- ) Nesnel bir ölçüt olmamakla birlikte, davacı lehine hükmedilecek manevi tazminatın davacının sosyal ve ekonomik durumu, üzerine atılı suçun niteliği, tutuklanmasına neden olan olayın cereyan tarzı, tutuklu kaldığı süre ve tazminat davasının kesinleşeceği tarihe kadar faizi ile birlikte elde edeceği parasal değer dikkate alınıp, hak ve nesafet ilkelerine uygun makul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, davacılar … ve … lehine belirtilen ölçütlere uymayacak miktarda az manevi tazminata hükmolunması,

ç- ) Yasal faizin tutuklama tarihinden itibaren talep edildiği dikkate alınmadan, davacılar …, … ve … lehine hükmolunan maddi ve manevi tazminat miktarlarına gözaltı tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davalı vekili ve davacılar vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükümlerin bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 06.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/2284 Karar: 2017/6035 Tarih: 06.07.2017

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne dair hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-) Tazminat talebinin dayanağı olan Boyabat Ağır Ceza Mahkemesi’nin 07.05.2014 tarih, 2011/13 Esas - 2014/25 Sayılı kararının incelenmesinde, davacı (sanık) hakkında örgüt faaliyeti çerçevesinde uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/337 Esas - 2010/212 Sayılı kararı ile suçun örgüt faaliyeti çerçevesinde işlendiği sabit olmadığından bahisle uyuşturucu madde ticareti yapma amacıyla kurulan suç örgütüne üye olma suçundan beraat kararı verildiği, uyuşturucu madde ticareti yapma suçu yönünden ise dosyanın tefrik edilerek 25.11.2010 tarih, 2010/154 Esas - 2010/229 Sayılı karar ile bu suç yönünden görevsizlik kararı verildiği ve dosyanın Boyabat Ağır Ceza Mahkemesine gönderildiği, neticede davacı (sanık) hakkında Boyabat Ağır Ceza Mahkemesi’nin 07.05.2014 tarih, 2011/13 Esas - 2014/25 Sayılı kararı ile üzerine atılı uyuşturucu madde ticareti yapma suçundan beraatine karar verildiğinin anlaşılması karşısında, davacının tazminat talep etme hakkının bulunup bulunmadığı ve davanın süresinde açılıp açılmadığının tespiti bakımından davacı ile ilgili tutuklama ve tahliyeye dair müzekkere ve belgelerin Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde aslı ya da onaylı örnekleri dosya içine alınarak, davacının hangi suç ya da suçlardan tutuklandığı ve Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2008/337 Esas - 2010/212 Sayılı kararının kesinleşip kesinleşmediği, kesinleşmiş olması halinde kesinleşme tarihi tespit edilerek sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,

2-) Dairemizce benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.05.2015 tarih, 2013/531 Esas - 2015/157 Sayılı kararında da belirtildiği üzere 5271 Sayılı CMK’nın “Tazminat isteyemeyecek kişiler” başlıklı 144/1-e. maddesinde ‘‘Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar’’ hükmüne yer verilmiş, madde gerekçesinde “Adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suçu işlediğini veya suça katıldığını ifade ederek gözaltı veya tutuklamaya neden olmuş ise tazminat istemeye hak kazanmayacaktır.” açıklamasında bulunulmuştur. Buna göre, bir suç isnadıyla hakkında soruşturma veya kovuşturma yapılan kişi adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını beyan ederek şahsi kusuru ile gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olmuşsa artık bu kişi tazminat talebinde bulunamayacaktır. Bu kapsamda tazminat talebinin dayanağı olan ceza dava dosyası celp edilerek davacının (sanığın) soruşturma ve kovuşturma aşamalarındaki tüm beyanları incelenip Yargıtay denetimine olanak verecek şekilde aslı ya da onaylı örnekleri de dosya içine alınarak davacının tazminat talep etme hakkının bulunup bulunmadığının tespit edilmesi gerektiğinin dikkate alınmaması,

3-) Davacı hakkında düzenlenen tutuklama müzekkeresinin infaz edilip edilmediği, infaz edilmiş olması halinde, infaz tarihlerinin ceza infaz kurumundan sorulması suretiyle infaz edilen sürenin tereddüde mahal vermeyecek şekilde tespit edilmesi gerektiğinin nazara alınmaması,

4-) Her ne kadar CMK’nın 144/1-a maddesinin yürürlükten kaldırılması sebebiyle mahsup tazminata engel oluşturmayacak ise de, mahsup edilen sürenin hükmolunacak tazminat miktarının tayininde dikkate alınması gerektiği nazara alındığında, davacının tutukluluk süresinin diğer bir hükümlülüğünden mahsup edilip edilmediği, mahsup edilmiş ise ne kadarının mahsup edildiği araştırılarak sonucuna göre karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,

5-) Davacının beyanında tutuklandığında ‘‘Karayollarında’’ işçi olarak çalıştığını belirttiği ve dosya içerisinde mevcut SGK hizmet bilgisi evrakına göre davacının 13.05.2008 tarihine kadar asgari ücretle (4-a) sigortalı olarak çalıştığının anlaşıldığı dikkate alındığında, davacının tutuklandığında nerede çalıştığı araştırılarak, tutukluluk süresine dair olarak maaşının ödenip ödenmediği ve ödenmesine dair olarak bir dava açılıp açılmadığı araştırılarak, sonucuna göre karar verilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

6-) Dairemizce yapılan temyiz incelemeleri sırasında aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı olarak birden fazla davanın açıldığının tespit edildiğinin anlaşılması karşısında; hazine zararına yol açan mükerrer davalara dair ödemelerin önlenmesinin temini ve kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması bakımından, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı açılmış dava olup olmadığının ilgili birimlerden sorulup, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden de araştırılarak tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 06.07.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/15950 Karar: 2017/3674 Tarih: 08.05.2017

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

KARAR : A- ) Davacılar …, …, … ve … lehine kurulan hükümlere yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;

Bozma ilamına uyularak yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- ) 10.12.2012 tarih, 2012/156 Esas - 2012/238 Karar sayılı ilk hükmün taraflarca temyiz edilmesi üzerine Dairemizin 17.02.2015 tarih, 2014/8388 Esas - 2015/2917 Karar sayılı ilamı ile diğer sebeplerle birlikte ‘‘29.05.1957 tarih ve 4-16 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, ait olduğu davada hüküm altına alınması gereken vekalet ücreti, yargılama giderleri kapsamında olup bu hak asıl davadan bağımsız olarak davaya konu yapılamayacağından ceza davasında ödenmeyen vekalet ücretinin, maddi tazminat kapsamına dahil edilemeyeceği gözetilmeden, davacılar lehine beraat hükmünün verildiği tarihte geçerli Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince, hükmedilmesi gereken vekalet ücretinin maddi tazminat hesaplarına dahil edilmesi suretiyle fazla tayin’’ edildiğinden bahisle de bozulmasına karar verilmesi üzerine yapılan yargılamada mahkemece bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ise de, bozma ilamına yanlış anlam yükleyerek bu kez de beraat edilen ceza dava dosyasına dair olarak 1.250’şer TL vekalet ücretinin maddi tazminat miktarlarına dahil edilmeden maddi tazminat miktarlarından ayrı olarak davacılar …, … ve …‘e ödenmesine karar verilmesi,

2- ) Davacılar … ve … lehine manevi tazminata hükmolunurken hüküm fıkrasında davacıların adının ‘‘B.,’’ olarak yazılması suretiyle duraksamaya neden olunması,

Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konularda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden hükmün davacı … ile ilgili olan 4 numaralı bendindeki ve … ile ilgili olan 5 numaralı bendindeki ‘‘B.,’’ ibarelerinin çıkarılarak yerlerine sırasıyla ‘‘Ö.,’’ ve ‘‘A.,’’ ibaresinin yazılması ve hükmün beraat edilen ceza dava dosyasına dair vekalet ücretlerine dair 6 numaralı bendinin hüküm fıkrasından çıkarılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

B- ) Davacı … lehine kurulan hükme yönelik temyiz taleplerinin incelenmesine gelince;

Bozma ilamına uyularak yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

5271 Sayılı CMK’nın “Tazminat isteyemeyecek kişiler” başlıklı 144. maddesinin5271 Sayılı CMK’nın “Tazminat isteyemeyecek kişiler” başlıklı 144. maddesinin 1-e bendinde; “Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar” hükmüne yer verilmiş, madde gerekçesinde de “Adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suçu işlediğini veya suça katıldığını ifade ederek gözaltı veya tutuklamaya neden olmuş ise tazminat istemeye hak kazanmayacaktır.” açıklamasında bulunulmuştur. Dairemizce de benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.05.2015 tarih, 2013/531 Esas - 2015/157 Sayılı kararı da, ‘‘5271 Sayılı CMK’nın 144/1-e maddesinde açıkça adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanda bulunarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlara tazminat verilmeyeceği belirtilmiştir. Buna göre, bir suç isnadıyla hakkında soruşturma yapılan kişi adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını beyan ederek şahsi kusuru ile gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olmuşsa artık bu kişinin tazminat talebinde bulunamayacağı kabul edilmelidir.’’ şeklindedir.

Bu kapsamda davaya konu somut olay değerlendirildiğinde; davacı …‘in Cumhuriyet savcısı huzurunda alınan ifadesinde ve sorgusundaki savunmasında açıkça atılı suçu işlediğini kabul ederek tutuklanmasına neden olduğu ancak yapılan yargılama sonunda atılı suçu işlediğine dair cezalandırılmasına yeter somut, kesin, her türlü şüpheden uzak bir delil bulunmadığı gerekçesiyle davacının beraatine hükmedildiği anlaşıldığından, tazminat talebinin CMK’nın 144/1-e maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerekirken, davacı lehine tazminata hükmolunması,

Kabule göre de;

29.05.1957 tarih ve 4-16 Sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, ait olduğu davada hüküm altına alınması gereken vekalet ücreti, yargılama giderleri kapsamında olup bu hak asıl davadan bağımsız olarak davaya konu yapılamayacağından ceza davasında ödenmeyen vekalet ücretinin davacıya ödenmesine karar verilemeyeceğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince BOZULMASINA, 08.05.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 19. CEZA DAİRESİ Esas : 2016/12980 Karar : 2017/5711 Tarih : 14.06.2017

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’a muhalefet suçundan şüpheliler M. K., B. D. ve E. D. haklarında yapılan soruşturma evresi sonucunda Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca düzenlenen 18/01/2016 tarihli ve 2015/546 soruşturma, 2016/200 Esas, 2016/182 sayılı iddianamenin 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 174. maddesi gereğince iadesine dair Giresun 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 20/01/2016 tarihli ve 2016/53 sayılı kararına yönelik itirazın reddine ilişkin Giresun Ağır Ceza Mahkemesi’nin 30/03/2016 tarihli ve 2016/125 değişik iş sayılı kararı aleyhine Adalet Bakanlığı’nın 28/07/2016 gün ve 94660652-105-28-5543-2016-Kyb sayılı kanun yararına bozma istemini içeren yazısı ekindeki dava dosyası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı`nın 02/09/2016 gün ve KYB.2016-319392 sayılı ihbarnamesi ile dairemize gönderilmekle okundu.

Anılan ihbarnamede; Dosya kapsamına göre; Giresun 2. Asliye Ceza Mahkemesince, iddianameye konu eylemle ilgili olarak Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2014/1480 sayılı dosyası üzerinden soruşturma yürütülerek 16/01/2015 tarihli ve 2015/178 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararının verildiği, bu karardan sonra yeni delil meydana çıkmadan aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağı, dosyada daha önceden bulunan delilin değerlendirme dışı bırakılmasının yeni delil sayılamayacağı gerekçesiyle iddianamenin iadesine karar verilmiş ise de; anılan kararın Cumhuriyet Başsavcısı tarafından reddedilecekken sehven onaylandığı, bu hususta tutanak tutulup, düzeltme formu düzenlenerek gerekli yazışmaların yapılmasına rağmen teknik aksaklıklar nedeniyle düzeltme işleminin yapılamadığı, kaldı ki kararın müşteki ve şüphelilere tebliğ edilmediğinden kovuşturmaya yer olmadığı kararının da kesinleşmediği, 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 170/2. maddesinde yer alan “Soruşturma evresi sonunda toplanan deliller, suçun işlendiği hususunda yeterli şüphe oluşturuyorsa; Cumhuriyet Savcısı, bir iddianame düzenler.” hükmü uyarınca Cumhuriyet savcısının dava açmasının zorunlu olduğu ve suçun hukukî nitelendirilmesinin de Cumhuriyet Savcısına ait olduğu, bu durumda mahkemece, iddianamede gösterilen olaylarla ilgili olarak ibraz edilen deliller ve yargılama sırasında ibraz edilebilecek deliller birlikte değerlendirilerek yargılama sonucuna göre bir karar verilmesi gerekeceği cihetle, itirazın kabulü yerine yazılı şekilde reddine karar verilmesinde isabet görülmediği gerekçesiyle 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanunu’nun 309. maddesi uyarınca anılan kararın kanun yararına bozulması isteminde bulunulmakla gereği görüşülüp düşünüldü;

Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 16/01/2015 tarih, 2014/1480 soruşturma, 2015/178 sayılı kararıyla şüpheliler hakkında 6112 sayılı Radyo ve Televizyonların Kuruluş ve Yayın Hizmetleri Hakkında Kanun’a muhalefet suçundan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiği, ilgili kararın UYAP sisteminde tanımlı olan Başsavcı’nın görüldü ve onay işlemi kapsamında Giresun Cumhuriyet Başsavcısı tarafından onaylandığı ve ilgili kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın taraflara tebliğe uygun hale geldiği anlaşılmıştır. Giresun Cumhuriyet Başsavcısı tarafından 20/01/2015 tarihinde UYAP uygulamaları düzeltme talep formu tanzim edilerek; 2014/1480 soruşturma nolu dosyada Cumhuriyet Başsavcısı tarafından yapılan görüldü işlemi sırasında, verilen kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın eksik soruşturma nedeniyle iade edilecekken, sehven iade et butonu yerine onay butonuna basıldığı belirtilerek kapanan dosyanın açık hale getirilmesi talep edilmiştir. 21/01/2015 tarihinde UYAP uzman kullanıcısının cevabı yazısında; kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın silinmesi işleminin UYAP sisteminde mümkün olmadığı belirtilmiştir. Giresun Cumhuriyet Başsavcısı tarafından 23/01/2015 tarihinde yukarıda belirtilen hususları açıklayan ve eksik yapılan soruşturmanın tamamlanması için tutanak tanzim edilmiş ve ilgili tutanak, önceki karar ve eklerinden oluşan evraklar soruşturmaya kayıt edilerek soruşturma safhası yeniden başlatılmıştır. Eksik yapılan soruşturma işlemleri tamamlandıktan sonra Giresun Başsavcılığınca 18/01/2016 tarih, 2015/546 soruşturma, 2016/200 esas sayılı iddianamesiyle şüpheliler hakkında kamu davası açılmıştır. Giresun 2. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 20/01/2016 tarih, 2016/53 sayılı iddianame değerlendirme kararında; kovuşturmaya yer olmadığı kararın itiraz veya sair bir şekilde kaldırılmadığı, CMK’nın 172/2 maddesinde kovuşturmaya karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadan aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacağının belirtildiği, Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2015/546 sayılı soruşturma dosyasında kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği tarihte dosyada mevcut olan delilin değerlendirme dışı bırakıldığı iddiasıyla yeni delil saymanın usul ve yasaya aykırı olduğu, kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği tarih itibariyle dosyada mevcut olmayan ve sonradan ortaya çıkan yeni bir delil bulunmadan kamu davası açılamayacağından bahisle iddianamenin iadesine karar verilmiştir. Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itirazın, Giresun Ağır Ceza Mahkemesi`nin 30/03/2016 tarih, 2016/125 değişik iş nolu kararıyla reddedildikten sonra kesin nitelikteki red kararına karşı CMK 309. maddesi uyarınca kanun yararına bozulması isteminde bulunulmuştur.

Kanun yararına bozma talebine konu edilen karara konu uyuşmazlık, iddianamenin iadesi kararına karşı yapılan itiraz üzerine merci tarafından verilen red kararının hukuka uygun olup olmadığına ilişkindir. Uyuşmazlığın çözümü için somut olayda iddianamenin iadesi kararına gerekçe oluşturan “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkıp çıkmadığı” olgusunun ortaya konulması önem taşımakta ise de bu bağlamda öncelikle Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 16/01/2015 tarih ve 2015/178 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararının hukuken geçerli olup olmadığının tespiti gerekir.

1.Kovuşturmaya Yer Olmadığı Kararı ve Niteliği

Bilindiği üzere, ceza muhakemesi hukuku suç soruşturması ve kovuşturmasının tabi olduğu ilkeleri belirleyen kurallar bütünüdür. Ceza muhakemesi hukukunun gayesi, maddi gerçeğin ortaya çıkarılması, demokratik hukuk devleti ilkesinin gereklerinin yerine getirilmesinin ve nihayet hukuk barışının sağlanmasıdır. Bu bağlamda ceza muhakemesi sürecinde yürütülecek tüm muhakeme işlemlerinin belirtilen temel amaçlara ulaşma hedefine yönelmiş olması gerektiği kuşkusuzdur.

Kovuşturmaya yer olmadığı (kovuşturmama) kararı, kovuşturmaya yetkili makamın kovuşturmaya başlamayacağını, yani başlangıçta şüphelendiği kişiye hiç suç isnad etmeyeceğini bildiren yazılı işlemidir (Nurullah Kunter/ Feridun Yenisey/ Ayşe Nuhoğlu: Ceza Muhakemesi Hukuku, Onsekizinci baskı, İstanbul 2010, s. 1173). CMK’ya göre kovuşturmaya yer olmadığı kararını kovuşturmaya yetkili makam olan Cumhuriyet Savcısı verir (md. 172/1). Cumhuriyet Savcısının verdiği bu karar “kesin hüküm etkisi” göstermektedir. Gerçekten kesinleşmiş bir kovuşturmaya yer olmadığı kararının varlığı ile ceza muhakemesi sona ermekte, yeni delil ortaya çıkması veya İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi kararıyla “etkin soruşturma yapılmadan bu kararın verildiğinin tespit edilmesi” halleri gerçekleşmeden muhakeme yeniden dirilmemektedir. CMK’nın 172/2. maddesindeki “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra yeni delil meydana çıkmadıkça, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamaz” şeklindeki temel ilke, bu kararın söz edilen niteliğinin açık bir ifadesidir. Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra geri alınması şeklinde bir yol CMK sisteminde kabul edilmemiş olup, bu karara karşı başvurulabilecek tek hukuki çare doktrinde “kovuşturma davası” olarak da adlandırılan “itiraz” denetim yoludur (CMK md. 173).

2.Ceza Muhakemesinde Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Karar Kesin hüküm etkisi gösteren kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, bir ceza muhakemesi işlemi olup bu işlemi yapmaya kimin yetkili olduğunu ve hukuken geçerlilik şartlarını irdeleyeceğiz.

3.Ceza Muhakemesinde Süjelik Anlamında İddia Makamı

Ceza muhakemesi faaliyeti kollektif olup, bu sürece katılanlara (kural olarak) şahısları bakımından değil işgal ettikleri makam dolayısıyla erk ve ödevler tanınmıştır. “Makam itibariyle süjelik” olarak ifade edilen bu durum erklerin ve ödevlerin şahıslardan gelmeyip, işgal edilen yerden geldiğini; muhakemede şahısların değil makamın nazara alındığını göstermektedir (Kunter/ Yenisey/ Nuhoğlu, s. 139). Bu anlamda “makam itibariyle süje” o makam adına hareket edebilen, ceza muhakemesi işlemi yapabilen kişi anlamındadır. Nitekim CMK da bu kavramı benimsemiş, 79, 144, 205, 249, 269 ve 331. maddelerinde “makam itibariyle süje” olanların erk ve ödevlerinden söz etmiştir. Kısacası, kollektif bir faaliyet olan ceza muhakemesini iddia, savunma ve yargılama makamları oluşturmakta olup, bunların her üçü de makam itibariyle süjedir. Erkler ve ödevler kendilerinden gelmeyip, işgal edilen yerden gelince aynı muhakemeye birden çok savcının farklı zamanlarda katılabilmesi, aynı şüpheli veya sanığın birden çok müdafi tarafından savunulabilmesi de mümkün olabilmektedir.

4.Ceza Muhakemesinde Süjelik Anlamında Cumhuriyet Başsavcısı ve Savcısı İlişkisi

İddia (savcılık) makamı bir kül, bütün olarak ifade edilmektedir. Bu anlamda ceza muhakemesi faaliyetinin yürütülmesi kural olarak Cumhuriyet savcıları tarafından yerine getirilmektedir. Cumhuriyet başsavcısı ile savcılar arasındaki ilişki ise “bölünmezlik ilkesi” adı altında açıklanmakta; savcılık teşkilatı kendi içinde hiyerarşik yapıya sahip bir bütün olarak adlandırılmaktadır (Öztekin Tosun: Türk Suç Muhakemesi Hukuku Dersleri Cilt I, Genel Kısım 2. Bası İstanbul 1976, s. 443-444. Nur Centel/ Hamide Zafer: Ceza Muhakemesi Hukuku, 13. Baskı, İstanbul 2016, s. 122). Bölünmezlik ilkesi anlamında savcılar bir bütün içinde kaynaşmakta, makam (savcılık) itibariyle süjelik ilkesinden hareketle her bir savcı tek başına ceza muhakemesi faaliyetine katılabilmekte; muhakeme işlemi gerçekleştirebilmektedir.

  1. Mevzuatımızda Cumhuriyet Başsavcısı ve Savcısı İlişkisi

Ceza Muhakemesi Kanunu Cumhuriyet Başsavcısı ile Cumhuriyet Savcıları arasındaki ilişki konusunda bir düzenleme getirmeyerek ceza muhakemesi hukukunda “makam itibariyle süjelik” ilkesine verdiği önemi ortaya koymuştur.

Öte yandan, 2802 sayılı Hakimler ve Savcılar Kanunu’nun 5/1. maddesinde “… ağır ceza Cumhuriyet Başsavcıları, merkezdeki Cumhuriyet Savcıları ile bağlı ilçe Cumhuriyet Başsavcıları ve Cumhuriyet Savcıları üzerinde, gözetim ve denetim hakkına sahiptir” hükmü yer almaktadır.

Benzer şekilde 5235 sayılı Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemeleri’nin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun`un “Cumhuriyet Başsavcısının Görevleri” başlıklı 18. maddesine göre, “Cumhuriyet başsavcısının görevleri şunlardır: 1.Cumhuriyet Başsavcılığını temsil etmek, 2.Başsavcılığın verimli, uyumlu ve düzenli bir şekilde çalışmasını sağlamak, iş bölümünü yapmak, 3.Gerektiğinde adli göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak, 4.Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Ağır ceza mahkemesi Cumhuriyet Başsavcısının; Ağır Ceza Mahkemesinin yargı çevresinde görevli Cumhuriyet başsavcıları, Cumhuriyet Başsavcı vekilleri, Cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır.

Asliye ceza mahkemesi Cumhuriyet başsavcısının o yer yargı çevresinde görevli Cumhuriyet savcıları ile bağlı birimler üzerinde gözetim ve denetim yetkisi vardır.”

5235 sayılı Kanunun “Cumhuriyet Savcısının Görevleri” başlıklı 20. maddesine göre ise; “Cumhuriyet savcısının görevleri şunlardır:

1.Adli göreve ilişkin işlemleri yapmak, duruşmalara katılmak ve kanun yollarına başvurmak,

2.Cumhuriyet başsavcısı tarafından verilen adli ve idari görevleri yerine getirmek,

3.Gerektiğinde Cumhuriyet başsavcısına vekâlet etmek,

4.Kanunlarla verilen diğer görevleri yapmak.

Aynı yerde görev yapan Cumhuriyet başsavcı vekili bulunmadığında, Cumhuriyet Başsavcısına vekâlet edecek olanı Cumhuriyet başsavcısı belirler.” İddia görevinin idariliği ilkesi gereğince dava açma ve yürütme görevleri idari nitelikte kabul edilmektedir (Tosun, s. 228-229). Bu anlamda Cumhuriyet Başsavcılarına Cumhuriyet Savcıları üzerinde tanınan “gözetim ve denetim” yetkisinin ilk bakışta bu idari yetki kapsamında bulunduğu akla gelebilecektir. Ancak unutulmamalıdır ki CMK’da suç soruşturmasını yürütme yetkisi doğrudan ve bizzat Cumhuriyet Savcılarına verilmiştir. Gerçekten CMK’da tam 212 defa “Cumhuriyet Savcısı” ndan söz edilmesine rağmen sadece 3 maddede Cumhuriyet başsavcısından söz edilmektedir (md. 92: gözaltı işlemlerinin denetimi, md. 161: Cumhuriyet Savcısının görev ve yetkileri ve md. 166: Değerlendirme raporu yetkisi başlıklı maddelerde). CMK’nın 14, 297, 300, 308. maddelerinde ve Yargıtay Kanunu’nun 27. maddesinde ise Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısından söz edilmektedir. Kanun koyucu Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısına yetki ve görev verdiği durumlarda bunu açıkça belirtmiş Yargıtay Cumhuriyet savcılarına tek başlarına kullanabilecekleri bir yetki tanımamıştır. Bu itibarla Yargıtay Cumhuriyet Savcıları “Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı yerine” yani “niyabeten” ceza muhakemesi faaliyeti yürütmektedirler. Halbuki ilk derece mahkemeleri nezdinde görev yapan Cumhuriyet Savcıları yönünden durum böyle değildir. İlk derece mahkemeleri nezdinde görev yapan Cumhuriyet Savcıları niyabeten değil, CMK’dan doğan ve asli nitelikte olan bir yetkiyi kullanmaktadırlar. CMK sistemi ceza muhakemesini yürütme görevini aslen Cumhuriyet Savcısına tanımıştır, Cumhuriyet Başsavcısına bizzat yetki tanıdığı durumları ise söz edilen 92, 161 ve 166. maddelerinde açıkça belirtmiştir. Bu sebeplerle ilk derece mahkemeleri nezdinde görev yapan Cumhuriyet Savcılarının ceza muhakemesi yürütürken kullandığı yetki Yargıtay Cumhuriyet Savcılarının kullandığı yetkiden oldukça farklı olup Kanundan doğan ve asli niteliktedir, Cumhuriyet başsavcısına veya vekiline niyabet etme niteliğinde değildir. Belirtilen yasal düzenlemelerden de açıkça anlaşılacağı üzere CMK sistemimiz suç soruşturmasında makam itibariyle süje olarak asıl yetkiyi Cumhuriyet Savcısına tanımıştır. Cumhuriyet Başsavcısının gözetim ve denetim yetkisi ise bizatihi suç soruşturmasının yürütülmesine ilişkin bir yetki olmayıp ancak adli teşkilatın işleyişine yönelik 2802 ve 5235 sayılı Kanunlardan doğan ve savcılık makamının idari işleyişine ilişkin konularla sınırlı olan yetkilerdir. Aksini düşünmek suç soruşturmasının içeriğine Cumhuriyet Başsavcılarının bizzat müdahil olmaları, her muhakeme işlemine bizzat onay vermeleri gibi bir düşünceyi akla getirebilecektir ki CMK sistemimizin böyle bir düşünceyi benimsediğini gösteren hiçbir somut dayanak mevcut değildir.

Öte yandan, 1412 sayılı (mülga) CMUK döneminde var olan “Adalet Bakanına Cumhuriyet Savcısına dava aç emri verebilme yetkisi” tanıyan düzenleme 21/07/2004 tarih ve 5219 sayılı Kanun’la yürürlükten kaldırılmış ve CMK’da da bir daha kabul edilmemiştir. Bu itibarla, anayasal devlet düzeni içerisinde yürütmeye yakın olarak nitelendirilse de fonksiyon olarak adalet organına yakın olarak kabul edilen Cumhuriyet Savcılığı makamının (Centel/ Zafer, s. 118-119) yürüttüğü ceza muhakemesi işlemlerinin içeriğine Cumhuriyet Başsavcısının müdahale etmesine imkan tanıyan bir ceza muhakemesi kuralı mevzuatımızda mevcut değildir. Hal böyle olunca, “hiçbir kimse veya organın kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamayacağı” ( Anayasa md. 6) ilkesi uyarınca kanunlarla açıkça verilmeyen bir yetkinin kullanılması da kabul edilemeyecektir.

6.Ceza Muhakemesi İşlemlerinin Geçerliliği ve Denetimi Ceza muhakemesi hukuku faaliyetleri “ceza muhakemesi işlemi teorisi” adlı bir sistem içinde yürütülür. Bu bağlamda, hukuki işlem ve tabii ki ceza muhakemesi işlemi ruhi unsuru oluşturan irade beyanı ile hareket ve neticeden oluşan maddi unsurdan müteşekkildir. Yazılı bir muhakeme işleminin geçerlilik şartı, işlemi gerçekleştirmiş olanın elinde olan hususları kanunun aradığı şekil ve şartlara uygun olarak yapmasıdır (Kunter/ Yenisey/ Nuhoğlu, s. 172-182). Bu anlamda somut uyuşmazlığın konusunu oluşturan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verme yetkisi CMK’nın 172/1. maddesinde açıkça Cumhuriyet Savcısına verilmiştir. Cumhuriyet Savcısının makam itibariyle süje olarak tek başına gerçekleştireceği bir muhakeme işlemi ile bu kararı verebileceğine kuşku bulunmamaktadır. CMK, bu işlemi geçerlilik şartı olarak sadece “yazılı olma” şartına tabi tutmuş; “görüldü” veya “onay” prosedürü gibi başkaca bir şarta bağlamamıştır. Öte yandan bu kararın taraflara bildirilmesi ise sadece tarafların öğrenmesinin ve itiraz süresinin sağlanması amaçlıdır. Kısacası, süje itibariyle iddia makamı adına hareket eden bir Cumhuriyet Savcısı tarafından imzalanmış kovuşturmaya yer olmadığına dair karar ayrıca hiçbir onay, görüldü vb. prosedürüne ihtiyaç duymamaktadır. 5070 sayılı Elektronik İmza Kanunu`nun 5. maddesinde yer verilen; “Güvenli elektronik imza, elle atılan imza ile aynı hukukî sonucu doğurur” ilkesi çerçevesinde Cumhuriyet Savcısı tarafından elektronik imza ile imzalanan kovuşturmaya yer olmadığına dair karar hiçbir onay işlemine gerek olmadan hukuken geçerli bir ceza muhakemesi işlemi niteliğindedir.

7.Somut Uyuşmazlıkta Kovuşturmaya Yer Olmadığına Dair Kararın Geçerliliği Kovuşturmaya yer olmadığına dair karar, kesin hüküm etkisi gösteren bir ceza muhakemesi işlemidir. CMK’nun benimsediği makam itibariyle süjelik sistemi ve bölünmezlik ilkesi anlamında, her bir savcı tek başına ceza muhakemesi faaliyetine katılabilmekte; muhakeme işlemi gerçekleştirebilmekte, süjeyi temsil edebilmektedir. Nitekim CMK’nın sürekli “Cumhuriyet Savcısı” na vurgu yapan düzenlemelerinden de açıkça anlaşılacağı üzere sistemimiz suç soruşturmasında makam itibariyle süje olarak asıl yetkiyi Cumhuriyet savcısına tanımıştır. Cumhuriyet Başsavcısının gözetim ve denetim yetkisi ise bizatihi suç soruşturmasının yürütülmesine ilişkin bir yetki olmayıp ancak adli teşkilatın işleyişine yönelik 2802 ve 5235 sayılı Kanunlardan doğan ve savcılık makamının idari işleyişi ile sınırlı olarak tanınmış yetkilerdir. Aksini düşünmek suç soruşturmasının içeriğine Cumhuriyet başsavcılarının bizzat müdahil olmaları, her muhakeme işlemine bizzat onay vermeleri gibi bir düşünceyi akla getirebilecektir ki CMK’nın böyle bir düşünceyi benimsediğini gösteren hiçbir somut dayanak mevcut değildir. “Ceza muhakemesi işlemi teorisi” sistemi içinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verme yetkisi CMK’nın 172/1. maddesiyle açıkça ve bizatihi Cumhuriyet Savcısına verilmiştir. Cumhuriyet savcısı makam itibariyle süje olarak tek başına gerçekleştireceği bir muhakeme işlemi ile bu kararı verebileceğine kuşku bulunmamaktadır. CMK, bu işlemi geçerlilik şartı olarak sadece “yazılı olma” şartına tabi tutmuş; Cumhuriyet başsavcısı veya vekili tarafından yapılacak “görüldü” veya “onay” prosedürü gibi başkaca bir şarta bağlamamıştır. Bu itibarla somut uyuşmazlıkta Giresun Cumhuriyet Başsavcılığı adına Giresun Cumhuriyet Savcısı Muhammet Uysal (153529) tarafından elektronik imza ile imzalanan 16/01/2015 tarih ve 2015/178 sayılı kovuşturmaya yer olmadığına dair karar başkaca hiçbir işleme gerek olmaksızın hukuken geçerli bir ceza muhakemesi işlemi niteliğindedir. Bir diğer anlatımla, Giresun Cumhuriyet Başsavcısı`nın UYAP sistemi üzerinden yapacağı “onay” veya “iade” işleminin söz edilen kovuşturmaya yer olmadığına dair karar üzerinde hukuken herhangi bir tesiri de olmayacaktır. Cumhuriyet savcılarının ceza muhakemesi yürütürken kullandığı yetki CMK’dan doğan ve asli nitelikte bir yetkidir; Cumhuriyet başsavcısına veya vekiline niyabet etme niteliğinde değildir.

Bu itibarla, Giresun Cumhuriyet Başsavcılığınca verilen 16/01/2015 tarih ve 2015/178 sayılı kovuşturmaya yer olmadığı kararının hukuken geçerli olduğu belirlendikten sonra ikinci olarak “aynı fiilden dolayı kamu davası açılma” şartlarının oluşup oluşmadığının irdelenmesi gereklidir.

Ceza Muhakemesi Kanunu`nun 172/2. maddesi uyarınca; kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildikten sonra kamu davasının açılması için yeterli şüphe oluşturacak yeni delil elde edilmedikçe ve bu hususta sulh ceza hâkimliğince bir karar verilmedikçe, aynı fiilden dolayı kamu davası açılamayacaktır.

Somut olayda; Şebinkarahisar Mega Basın Yayın Turizm Sanayi Ticaret A.Ş. yetkilileri tarafından RTÜK’ten gerekli izinler alınmadan Giresun il merkezinde Hisar FM isimli radyo yayını yapıldığı, 6112 sayılı Kanun’a muhalefet suçunun oluşması için 6112 sayılı Kanun`un 33/2. maddesi uyarınca şüphelilerin RTÜK tarafından yapılan uyarılara rağmen izinsiz yayına devam etmesi gerektiği, RTÜK tarafından yapılan uyarının tebliğ tarihinin araştırılarak, bu tarihin kolluk tarafından yayının devam ettiğine ilişkin tespit tarihinden önce olup olmadığı belirlenerek sonucuna göre kamu davası açılması gerektiği, eksik yapılan soruşturmanın tamamlanarak RTÜK tarafından yapılan uyarının tebliğ edilmesine rağmen yayının devam ettiğinin tespitinin yeni delil niteliğinde olmadığı anlaşılmakla;

Kanun yararına bozma istemine konu Giresun Ağır Ceza Mahkemesi`nin 30/03/2016 tarihli ve 2016/125 değişik iş sayılı kararında bir isabetsizlik görülmediğinden, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının kanun yararına bozma isteminin REDDİNE, 14/06/2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas : 2015/16620 Karar : 2017/3198 Tarih : 17.04.2017

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacının tazminat talebinin reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Gerekçeli karar başlığında, dava türü olarak, ‘’ 466 Sayılı Yasa Uyarınca Tazminat ‘’ yerine, ‘‘5271 Sayılı Yasaya Göre Tazminat ‘’ hüküm fıkrasında” 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanunda belirtilen şartların gerçekleşmediği “yerine” CMK 141 ve devamı maddelerindeki şartları taşımadığı’’ ibaresine yer verilmesi mahallinde düzeltilmesi mümkün yazım yanlışlığı olarak kabul edilmiştir.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CMK’nın Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış ve 5271 sayılı CMK’nın Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme koşulları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiş ise de; 5320 sayılı Kanunun 6/2. maddesindeki Ceza Muhakemesi Kanununun 141 ilâ 144. madde hükümlerinin 1 Haziran 2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacağı bu tarihten önceki işlemler hakkında ise, 07.05.1964 tarihli ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkında Kanun hükümlerinin uygulanmasına devam olunacağının belirtilmiş olması karşısında, yapılan işlemden kasıt davacının tutuklandığı tarih olup bu tarih itibariyle de tazminat istemi hakkında 466 sayılı Kanun hükümleri esas alınarak karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, tutuklama işleminin gerçekleştiği tarihte yürürlükte olmayan 5271 sayılı CMK’nın 141 ve devamı maddeleri gereğince değerlendirme ve uygulama yapılması, gerekçesi itibariyle yanlış, sonucu itibariyle doğru kabul edilmekle,

Bozma üzerine yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazlarının reddiyle, hükmün isteme uygun olarak ONANMASINA, 17.04.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/11423 Karar: 2017/784 Tarih: 06.02.2017

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

KARAR : 1-) Davacılar … ve … lehine kurulan hükümlere yönelik temyiz taleplerinin incelenmesinde;

Bozma ilamına uyularak yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

Dairemizin 29.02.2016 tarih, 2015/10081 Esas - 2016/3145 Karar sayılı bozma ilamından önce, 30.06.2014 tarih, 2013/224 Esas - 2014/276 Karar sayılı ilk hükümde, davacılar … ve … lehine 7.266,10’ar TL maddi tazminata hükmolunduğu ve davacı … lehine hükmolunan maddi ve manevi tazminat miktarlarına 01.11.2008 tarihinden itibaren yasal faize hükmedildiği, davacı tarafça anılan hükme yönelik temyiz talebinde bulunulmadığı, ilk hükmün yalnızca davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olduğu bu suretle davacılar lehine hükmolunan maddi tazminat miktarları ile davacı … lehine hükmolunan tazminat miktarlarına 01.11.2008 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesinin davalı açısından kazanılmış hak oluşturduğu dikkate alınmadan, davacılar lehine bu kez 8.028,4’er TL maddi tazminata hükmolunması ve davacı … lehine hükmolunan tazminat miktarlarına 31.10.2008 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi suretiyle 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 326/ son maddesine aykırı davranılması,

Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konularda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden davacılar lehine hükmolunan maddi tazminat miktarlarının 7.266,10’ar TL’ye indirilmesi ve hükmün davacı …‘a dair B bölümünün 1 ve 2 numaralı bentlerindeki ‘‘tutuklama tarihi olan 31.10.2008’’ ibarelerinin çıkarılarak yerlerine ‘‘01.11.2008’’ ibaresinin yazılması suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükümlerin isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

2-) Davacı … lehine kurulan hükme yönelik temyiz taleplerinin incelenmesine gelince;

Bozma ilamına uyularak yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

5271 Sayılı CMK’nın “Tazminat isteyemeyecek kişiler” başlıklı 144. maddesinin5271 Sayılı CMK’nın “Tazminat isteyemeyecek kişiler” başlıklı 144. maddesinin 1-e bendinde; “Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar” hükmüne yer verilmiş, madde gerekçesinde de “Adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suçu işlediğini veya suça katıldığını ifade ederek gözaltı veya tutuklamaya neden olmuş ise tazminat istemeye hak kazanmayacaktır.” açıklamasında bulunulmuştur. Konuya dair olarak Dairemizce benimsenen Yargıtay Ceza Genel Kurulunun 12.05.2015 tarih, 2013/531 Esas - 2015/157 Sayılı kararı da, ‘‘5271 Sayılı CMK’nın 144/1-e maddesinde açıkça adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanda bulunarak suçu işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlara tazminat verilmeyeceği belirtilmiştir. Buna göre, bir suç isnadıyla hakkında soruşturma yapılan kişi adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını beyan ederek şahsi kusuru ile gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olmuşsa artık bu kişinin tazminat talebinde bulunamayacağı kabul edilmelidir.’’ şeklindedir.

Bu kapsamda davaya konu somut olay değerlendirildiğinde; davacı …‘ın soruşturma aşamasında kollukta, Cumhuriyet savcılığında ve sulh ceza mahkemesinde alınan beyanlarında açıkça atılı suçu işlediğini kabul ederek tutuklanmasına neden olduğu ancak yapılan yargılama sonunda davacının isnat edilen suçları işlediği sübuta ermediği gerekçesiyle beraatine hükmedildiği anlaşıldığından, davacının tazminat talebinin CMK’nın 144/1-e maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerekirken, davacı lehine tazminata hükmolunması,

Kabule göre de;

Dairemizin 29.02.2016 tarih, 2015/10081 Esas - 2016/3145 Karar sayılı bozma ilamından önce, 30.06.2014 tarih, 2013/224 Esas - 2014/276 Karar sayılı ilk hükümde, davacı … lehine 7.266,10 TL maddi tazminata hükmolunduğu ve hükmolunan manevi tazminat miktarına 01.11.2008 tarihinden itibaren yasal faize hükmedildiği, davacı tarafça anılan hükme yönelik temyiz talebinde bulunulmadığı, ilk hükmün yalnızca davalı vekili tarafından temyiz edilmiş olduğu bu suretle davacı lehine hükmolunan maddi tazminat miktarı ile davacı lehine hükmolunan manevi tazminat miktarına 01.11.2008 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesinin davalı açısından kazanılmış hak oluşturduğu dikkate alınmadan, davacı lehine bu kez 8.028,4 TL maddi tazminata hükmolunması ve hükmolunan manevi tazminat miktarına 31.10.2008 tarihinden itibaren yasal faize hükmedilmesi suretiyle 5320 Sayılı Kanun’un 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 326/ son maddesine aykırı davranılması,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 06.02.2017 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/4233 Karar: 2016/9695 Tarih: 08.06.2016

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacı vekilinin 01.12.2014 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması sebebiyle tutuklu kaldığını, yapılan yargılama sonunda üzerine atılı suçtan beraatine hükmedildiğini belirterek CMK’nın 141. vd. maddeleri gereğince maddi ve manevi tazminat istemine dair açılan davanın kısmen kabulü kararı, davalı vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Yapılan incelemeye, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- ) Davacı hakkında Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.04.2011 tarihli ve 2009/32 Esas - 2011/166 Karar sayılı hükmü ile “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme, mala zarar verme ve terör örgütü propagandası yapma” suçları sebebiyle toplamda 6 yıl 28 ay hapis cezasına hükmedildiği, hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 13.07.2012 tarihli ve 2012/3158 Esas - 2012/8769 Karar sayılı ilamı ile hükmedilen hapis cezasının “6352 Sayılı Kanuna göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi” gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği, bozma üzerine Diyarbakır 5. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 30.04.2013 tarihli ve 2012/665 Esas - 2013/308 Karar sayılı hükmü ile “mala zarar verme” suçu sebebiyle düşme kararı verildiği, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme ve terör örgütü propagandası yapma” suçları sebebiyle toplamda 6 yıl 23 ay hapis cezasına hükmedildiği, hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 08.07.2014 tarihli ve 2014/4422 Esas - 2014/8616 Karar sayılı ilamı ile “terör örgütü propagandası yapma” suçu sebebiyle hükmedilen 20 ay hapis cezasının onanmasına, “örgüt üyesi olmamakla birlikte örgüt adına suç işleme” suçu sebebiyle hükmedilen 6 yıl 3 ay hapis cezasının “6459 Sayılı Kanun’un 8. maddesiyle 3713 Sayılı Kanun’un 7. maddesine eklenen 4. fıkra hükmü doğrultusunda örgüt adına suç işleme suçundan cezalandırılmasının mümkün olmayacağı” gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği, bozma ilamından sonra 6459 Sayılı Kanun gereğince yapılan uyarlama yargılamasında Diyarbakır 4. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 14.10.2014 tarihli ve 2014/257 Esas - 2014/125 Karar sayılı ilamı ile sanık ( davacı ) hakkında “hükümden sonra yürürlüğe giren 6459 Sayılı Kanun’un 8. maddesiyle değişik 3713 Sayılı Kanun’un 7/4. fıkrası gereğince unsurları oluşmayan müsnet suçtan beraatine” hükmedildiğinin anlaşılması karşısında, CMK’nın 144/1-b maddesindeki, kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden, tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenlerin tazminat isteyemeyeceği yönündeki düzenleme dikkate alınarak davacının tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz değerlendirme sonucu davanın kısmen kabulüne karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerle 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 08.06.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/11835 Karar: 2016/9718 Tarih: 08.06.2016

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Tazminat davasının dayanağı olan Antalya 6. Asliye Ceza Mahkemesinin 19.08.2008 tarihli ve 2008/165 esas, 2008/1252 karar sayılı dava dosyasının incelenmesinde; sanığın (davacının) kişiyi hürriyetinden yoksun kılma suçundan tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, hükmün temyiz incelemesinde onanarak 25.02.2013 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 27.01.2014 tarihinde, CMK’nın 142/1. maddesinde öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemede açıldığı, kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmakla;

Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

5271 sayılı CMK’nın 144/1. maddesinin5271 sayılı CMK’nın 144/1. maddesinin (a) bendinde tazminat isteyemeyecek kişiler arasında “gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler”sayılmış ise de; 30.04.2013 tarihli Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı Kanunun 18. maddesi hükmü ile anılan maddenin 1. fıkrasının (a) bendinin yürürlükten kaldırılmış olması karşısında, davanın kabulü ile davacının bu haksız tutuklama nedeniyle uğradığı maddi ve manevi zararının mahsup yoluyla giderildiği de gözetilerek, hukuka aykırılığa işaretle sembolik bir miktarda tazminata hükmolunması gerektiği gözetilmeden, davacının tutuklu kaldığı sürenin başka mahkumiyetinden mahsup edildiği gerekçesiyle yazılı şekilde davanın reddine karar verilmesi,

Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden, 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince hükmün, isteme aykırı olarak (BOZULMASINA), 08.06.2016 tarihinde oy birliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/5020 Karar: 2016/7845 Tarih: 04.05.2016

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacılar vekilinin 06.05.2013 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacıların bir suç soruşturması sebebiyle tutuklu kaldıklarını, yapılan yargılama sonunda üzerlerine atılı suçtan beraatlerine hükmedildiğini belirterek CMK’nın 141. vd. maddeleri gereğince maddi ve manevi tazminat istemine dair açılan davaların … yönünden kısmen kabulüne, … yönünden reddine dair hükümler, davacılar vekili ve davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Davacı … hakkında kurulan hükme yönelik davacı vekilinin ve davalı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesinde;

Tazminat davasının dayanağı olan Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2013/27 Esas - 2013/62 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın ( davacının ) cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 27.03.2013 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 06.05.2013 tarihinde, CMK’nın 142/1. maddesinde öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmakla,

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Hükme esas alınan bilirkişi raporu doğrultusunda hükmedilen maddi tazminata ayrıca tutuklama tarihi ile dava tarihi arasında kalan dönem için tahakkuk ettirilen 667,38 TL faiz miktarının da eklenmesi suretiyle fazla miktarda maddi tazminata hükmedilmesi,

Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeple 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hükmün 2. bendinde yer alan maddi tazminat miktarının “4.255,57 TL’ye” indirilmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün, isteme uygun olarak DÜZELTİLEREK ONANMASINA,

Davacı … hakkında kurulan hükme yönelik davacı vekilinin temyiz itirazlarının incelenmesine gelince;

Tazminat davasının dayanağı olan Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2013/27 Esas - 2013/62 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın ( davacının ) cinsel saldırı ve kişiyi hürriyetinden yoksun bırakma suçlarından tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 27.03.2013 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 06.05.2013 tarihinde, CMK’nın 142/1. maddesinde öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmakla,

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazının reddine, Ancak;

Davacının tazminat davasına dayanak teşkil eden Edirne 1. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2013/27 Esas - 2013/62 Karar sayılı ceza dosyasında tutuklu kaldığı sürenin, İpsala Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2012/195 Esas - 2013/117 Karar sayılı dosyası ile mahkum olduğu hapis cezasından 13.09.2013 tarihli ek kararıyla mahsubuna karar verilmiş, 5271 Sayılı CMK’nın 144/1. maddesinin ( 1 ). fıkrasının ( a ) bendinde tazminat isteyemeyecek kişiler arasında “gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler” de sayılmış ise de; 30.04.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 Sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 18. maddesi hükmü ile anılan maddenin 1. fıkrasının ( a ) bendi yürürlükten kaldırılmış olmakla, davacının hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,

SONUÇ : Bozmayı gerektirmiş olup, davacı vekilinin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeple 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı 321. maddesi gereğince, isteme uygun olarak, BOZULMASINA, 04.05.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2016/1903 Karar: 2016/3465 Tarih: 07.03.2016

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacının tazminat talebinin kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

KARAR : Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, incelenen dosya kapsamına göre davalı vekili ve davacı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine,

Ancak;

1- Tazminat talebinin dayanağı olan tutuklama müzekkeresinin infaz edilip edilmediği, infaz edilmiş olması halinde infaz tarihlerinin ilgili ceza infaz kurumundan sorularak infaz edilen sürenin tereddüde mahal vermeyecek şekilde tespit edilmesi sonrası bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden, eksik inceleme ve araştırma ile yazılı şekilde karar verilmesi,

2- Dairemizce yapılan temyiz incelemeleri sırasında aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı olarak birden fazla davanın açıldığının tespit edildiğinin anlaşılması karşısında; … zararına yol açan mükerrer davalara ilişkin ödemelerin önlenmesinin temini ve kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması bakımından, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı açılmış dava olup olmadığının ilgili birimlerden sorulup, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden de araştırılarak tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Kabule göre de;

1- 5271 sayılı CMK’nın 144/1. maddesinin (1). fıkrasının (a) bendinde tazminat isteyemeyecek kişiler arasında ‘‘gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler’’ şeklindeki düzenlemenin 30.04.2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren, 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 18. maddesi hükmü ile yürürlükten kaldırılmış olması karşısında, tutuklulukta geçirdiği sürenin kesinleşen diğer bir hükümlülüğünden mahsup edildiği de nazara alınarak davacının tutuklu kalması nedeniyle hak ve nasafet ilkelerine uygun bir miktar maddi tazminata hükmedilmesi gerektiği gözetilmeden, yazılı gerekçe ile davacının tutuklulukta geçirdiği süreye ilişkin maddi tazminat talebinin reddine karar verilmesi,

2- 29.05.1957 tarih ve 4-16 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararında belirtildiği üzere, ait olduğu davada hüküm altına alınması gereken vekalet ücreti, yargılama giderleri kapsamında olup bu hak asıl davadan bağımsız olarak dava konusu yapılamayacağından ceza davasında ödenmeyen vekalet ücretinin, maddi tazminat kapsamına dahil edilemeyeceği dikkate alındığında, davacı tarafça sunulan ve beraat karar tarihinden önce düzenlenmiş olan serbest meslek makbuzu üzerindeki 5.000 TL tutarındaki vekalet ücretinden, davacı lehine beraat kararının verildiği tarihte geçerli Avukatlık Asgari Ücret tarifesi gereğince, hükmedilmesi gereken 1.500 TL tutarındaki vekalet ücretinin mahsup edilmesi suretiyle hesaplanacak olan 3.500 TL’nin maddi zarar kapsamında davacıya ödenmesine karar verilmesi gerekirken, serbest meslek makbuzu üzerindeki 5.000 TL tutarındaki vekalet ücretinin davacıya ödenmesine karar verilmesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davalı vekili ve davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince isteme uygun olarak BOZULMASINA, 07.03.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2015/16648 Karar: 2016/543 Tarih: 18.01.2016

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

KARAR : Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre davacı vekilinin tüm, davalı vekilinin yerinde görülmeyen sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1-) Davacının (sanığın) terör örgütü adına suç işlemek suçundan tutuklandığı ve hakkında Adana 7. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 21.10.2009 tarih, 2009/70 Esas - 2009/166 Karar sayılı hükmü ile “örgüt adına suç işleme ve terör örgütü propagandası yapma” suçları sebebiyle toplamda 4 yıl 8 ay 20 gün hapis cezasına hükmedildiği, hükmün temyiz edilmesi üzerine Yargıtay 9. Ceza Dairesinin 27.02.2013 tarih, 2011/6282 Esas - 2013/2925 Karar sayılı ilamı ile örgüt adına suç işleme ve terör örgütü propagandası yapma suçları sebebiyle kurulan mahkumiyet hükümlerinin, hükümden sonra yürürlüğe giren 6008 Sayılı Kanun ve 6352 Sayılı Kanun hükümlerine göre sanığın hukuki durumunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği gerekçesiyle bozulmasına karar verildiği, bozma üzerine mahkemece görevsizlik kararı verilmesi üzerine, Adana 3. Çocuk Mahkemesi’nin 03.12.2013 tarih, 2013/405 Esas - 2013/990 Karar sayılı ilamı ile davacı (sanık) hakkında üzerine atılı örgüt adına suç işleme suçundan, suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 6008 Sayılı Kanun’un 3. maddesiyle 2911 Sayılı Kanun’un 34. maddesine eklenen ek 34/a. maddesiyle 6352 Sayılı Kanun ile 3713 Sayılı Kanun’un 2/2., 5. maddelerinde yapılan değişiklikler nazara alınarak yargılamaya konu eylemin suç olmaktan çıkarıldığından bahisle CMK’nın 223/2-a. maddesi gereğince beraat, terör örgütü propagandası yapma suçundan ise suç tarihinden sonra yürürlüğe giren 6352 Sayılı Kanun’un geçici 1/1-b. maddesi gereğince kovuşturmanın ertelenmesine karar verildiğinin anlaşılması karşısında, CMK’nın 144/1-b maddesindeki, kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden, tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenlerin tazminat isteyemeyeceği yönündeki düzenleme dikkate alınarak davacının tazminat talebinin reddine karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ve yetersiz değerlendirme sonucu davanın kısmen kabulüne karar verilmesi,

Kabule göre de;

2-) Dairemizce yapılan temyiz incelemeleri sırasında aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı olarak birden fazla davanın açıldığının tespit edildiğinin anlaşılması karşısında; hazine zararına yol açan mükerrer davalara dair ödemelerin önlenmesinin temini ve kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması bakımından, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı açılmış dava olup olmadığının ilgili birimlerden sorulup, Ulusal Yargı Ağı Bilişim Sistemi (UYAP) üzerinden de araştırılarak tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

SONUÇ : Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden dolayı 5320 Sayılı Kanun’un 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 Sayılı CMUK’nın 321. maddesi gereğince isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 18.01.2016 tarihinde oybirliğiyle karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/6619 Karar: 2014/25767 Tarih: 16.12.2014

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacı vekilinin 29.11.2012 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması nedeniyle tutuklu kaldığını, yapılan yargılama sonunda üzerine atılı suçla ilgili olarak ceza verilmesine yer olmadığına hükmedildiğini belirterek CMK’nın devamı maddeleri gereğince maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin açılan davanın mahkemece kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Karar: Yapılan incelemeye, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davalı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;

1- Tazminat davasının dayanağı olan Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2012/89 Esas - 2012/263 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın (davacının) kasten öldürme suçundan, 09.11.2011 - 14.06.2012 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda hakkında ceza verilmesine yer olmadığına hükmedildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 04.09.2012 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 29.11.2012 tarihinde, CMK’nın öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı anlaşılmış, davacı hakkında, tazminat davasına dayanak teşkil eden Bakırköy 12. Ağır Ceza Mahkemesinin, 2012/89 Esas - 2012/263 Karar sayılı ceza dosyasında yapılan yargılama sonunda eyleminin TCK’nın 27/2. maddesi kapsamında olduğu belirtilerek ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiğinin ve 5271 sayılı CMK’nın 144. maddesinde tazminat verilemeyecek kişiler arasında hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenlerin sayıldığının anlaşılması karşısında davanın 5271 sayılı CMK’nın 223/7 maddesi gereğince reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde kısmen kabulüne karar verilmesi,

2- Dairemizce yapılan temyiz incelemeleri sırasında aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı olarak birden fazla davanın açıldığının tespit edildiğinin anlaşılması karşısında; hazine zararına yol açan mükerrer davalara ilişkin ödemelerin önlenmesinin temini ve kamu kaynaklarının etkili, verimli ve hukuka uygun kullanılması bakımından, aynı konu ve haksız tutuklama nedenine dayalı açılmış dava olup olmadığının ilgili birimlerden sorulup, Ulusal Yargı Ağı Sistemi üzerinden de araştırılarak tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince, isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 16.12.2014 tarihinde oyçokluğuyla, karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

1-Davacı hakkında TCK’nın 81/1,, 39/2,, 29. maddeleri gereğince kamu davası açılmış, bu suç dolayısıyla 216 gün tutuklu kalan davacı yargılama sonunda TCK’nın 27/2. maddesi gereğince ceza verilmesine yer olmadığı şeklindeki kararla hakkındaki kamu davası sonuçlanmıştır.

CMK’nın 141. maddesiCMK’nın 141. maddesi koruma tedbirleri nedeniyle tazminat verilecek kişilerin beraat veya kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile davanın sonuçlanmasını öngörse bile maddenin birinci fıkrasına 6459 sayılı Kanunla eklenen (k) bendi ve 6545 sayılı Kanunla maddeye eklenen 3. fıkra hükmü ve Yargıtay 12.Ceza Dairesi uygulamalarında hukuk devleti olmanın en önemli belirtisi olan devletin fertlere verdiği zararları tazmin etmesini öngören Anayasa 19/son, 40/son hükümleri ile yine Anayasanın 90. maddeleri gereğince iç hukuk kapsamında kanun hükmünde bağlayıcılığı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları da nazara alınarak birey mağduriyetlerinin giderilmesi amaçlanmıştır.

Bu kapsamda şartla tahliyeden fazla tutuklu kalınan süreler (12.CD, 24.01.2013/24083-1) ve yol tutuklamasında makul sürede hakim önüne çıkarılmama (12.CD, 15.05.2012/20114-12183) gibi hallerde mağdur olanların zararlarının giderilmesinin kabul edilmesi karşısında davacının haksız yere tutuklu kaldığı 216 gün için maddi ve manevi zararlarının giderilmesi gerekir.

2-CMK’nın 144. maddesinde tazminat isteyemeyecek kişiler arasında “kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler” de sayılmıştır.

Bir kimsenin kusurluluğundan söz edebilmek için o kişinin kusur yeteneğinin bulunması, yani failin kusurlu davranabilme kabiliyetine sahip olması gerekir.

Kusur yeteneği (isnat kabiliyeti) doğruyu yanlıştan, haklıyı haksızdan ayırabilme ve buna göre davranabilme kabiliyetidir. Yani haksızlığı anlayabilme ve bu anlayışa göre davranabilme yeteneğinin bulunması gerekir. Bütün insanların kusur yeteneğine (isnat kabiliyetine) sahip olduğu kanuni karine olarak kabul edilmiştir. Bunun yanında ise bu kusur yeteneğini doğrudan kaldırdığına inanılan olgularda kabul edilmiştir.

Bunlar;

1- Belirli bir yaşın altında olanlar (Yaş küçüklüğü).

2- Akıl hastalığı olanlar.

3- Sağır dilsizler.

4- Geçici nedenler altında olanlar.

5- Alkol-uyuşturucu madde etkisi altında olanlar.

Kusur yeteneğini hiçbir işleme gerek kalmadan kaldıran bu beş halden birisinin bulunması halinde, CMK’nın 223.maddesinin 3.fırka (a-son) bendinde ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesini kabul etmiştir. Yine aynı fıkranın b, c ve d bentlerinde diğer ceza verilmemesini gerektiren haller sayılmıştır. CMK’nın 144. maddesi ise sadece isnat yeteneği ile ilgili olan CMK’nın 223/3-a maddesindeki “yüklenen suçla bağlantılı olarak yaş küçüklüğü, akıl hastalığı veya sağır ve dilsizlik hali ya da geçici nedenlerin bulunması” hallerde tazminat verilemeyeceğini kabul etmiştir. İşte CMK’nın 144/1-d. maddesinde belirtilen kusur yeteneğinin bulunmaması halleri olarak sayılan bu haller bakımından kanuna uygun olarak tutuklanan ve yakalanan kişiler hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmesi halinde tazminat istenemeyeceği öngörülmüştür. Kusur yeteneği olmayan kişinin eylemi suç vasfını korumakta, sadece ceza hukuku açısından kişiye ceza verilmemektedir.

Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle verilen nihai karar için tazminat verilmemesinin sebebi kusurluluğu kaldıran olguların olup olmadığı ancak yargılama aşamasında belli olacak olduğundan baştan koruma tedbirinin uygulanmasının haklı olduğu gerekçesi vardır. Dava konusu olay bakımından baktığımızda da sanık tutuklandıktan sonra bu isnat yeteneklerinin yokluğu nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilmemiştir. Davacı bakımından, yaşının küçüklüğü, akıl hastalığı, geçici nedenler altında olma, alkol veya uyuşturucu madde kullanma etkisi altında olma durumu yoktur.

Davacının yargılandığı ceza davasında ise TCK’nın 27/2. maddesi gereğince “meşru savunmada sınırın mazur görülebilecek bir heyecan, korku veya telaştan ileri gelmiş ise faile ceza verilmez” hukuka uygunluk sebebi olan ceza sorumluluğunu kaldıran bir hukuka uygunluk hali bulunmaktadır. Bu haliyle baştan beri hukuka uygunluk sebebi içinde bulunan davacının tutuklanması ve yakalanması söz konusudur.

3-28. 06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunla CMK’nın 141.maddesine eklenen üçüncü fıkra gereğince “Birinci fıkrada yazan haller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk halleri de dahil olmak üzere hakimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.” hükmü getirilmiştir. Bu düzenleme ile koruma tedbirleri dışında yapılan işlemlerden zarar görenlerin zararlarının giderilmesi amaçlanmıştır. Davacı, dava konusu olayda ceza hakiminin hakkında meşru savunma uygulanacak kişiyi tutuklaması söz konusu olup fıkrada belirtilen hakim ve savcıların “yaptıkları işlemler” den zarar gören kişi durumundadır. Bu gibi hukuka aykırılıkların giderilmesi için bu hüküm getirilmiştir.

Kısaca davacının 6216 sayılı Kanunun 45-50. maddeleri gereğince hak arama yolu açık olmakla birlikte, hakimin tutuklama yasağı olan bir konuda vermiş olduğu tedbir kararı ile davacı haksız yere tutuklu kalmış, yargılama sonunda kanaatimce meşru savunmadan beraat kararı verilmesi gerekirken ceza verilmesine yer olmadığına karar verilerek davacı aleyhine bir durum oluşturulmuştur.

Tüm açıkladığımız nedenlerden dolayı davacının uğradığı haksızlık nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi gerektiğini düşündüğümüzden tazminat verilmesini kabul eden mahalli mahkemenin kararının yerinde olduğunu ve onanması gerektiğini düşündüğümüzden sayın çoğunluğun görüşüne katılmıyoruz.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/6465 Karar: 2014/25615 Tarih: 15.12.2014

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Sonuç: Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; mahkemece 5271 sayılı Ceza Muhakemeleri Kanunu’nun 144/1-c maddesi gereğince, davacının tazminat talep etme hakkı bulunmadığı gerekçeleri gösterilerek davanın reddine karar verilmesinde usul ve kanuna aykırı yön bulunmadığından, davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle hükmün isteme aykırı olarak ONANMASINA, 15.12.2014 tarihinde oyçokluğuyla, karar verildi.

MUHALEFET ŞERHİ

Davacı yağma suçundan 30.11.2012 tarihinde tutuklanıp, 28.01.2013 tarihinde tahliye olmuş, üzerine atılı suçun basit tıbbi müdahalelik yaralamaya dönüştüğü ve müşteki de şikayetinden vazgeçtiği gerekçesiyle hakkındaki kamu davasının düşmesine karar verilmiştir. Davacının haksız olarak tutuklu kaldığı 59 gün için uğradığı maddi ve manevi zararlarının devlet tarafından giderilmesi gerektiğini düşündüğümüzden sayın çoğunluğun onama yönündeki görüşüne katılmıyoruz.

İlk bakışta davacı hakkındaki ceza davasının düşmesine karar verildiğinden CMK’nın 144/1-c maddesi gereğince davacıya tazminat verilemeyeceği düşünülse bile gerçekte tazminat ödemesinin yapılması gerekir.

Çünkü

1-Sanık hakkında kamu davası, yağma suçundan açılmıştır. Yağma suçunun içinde cebir de vardır. Dolayısıyla neticesi sebebiyle ağırlaşmış yaralamanın dışındaki kalan yaralamalardan ayrıca hüküm kurulmaz. Burada mahkemenin yağma suçundan beraat ve basit tıbbi müdahalelik yaralamadan ise düşme kararı vermesi gerekirdi. Mahalli mahkemenin yanlış uygulamasının davacı (sanık) aleyhine yorumlanmaması gerekir.

2-Sanığın üzerine atılı suç basit tıbbi müdahalelik yaralamadır. Bu suçun TCK’nun 86/2.maddesi gereğince cezası dört aydan bir yıla kadar hapistir. Bu suç için CMK’nın 100/4.maddesinde tutuklama yasağı vardır. Dolayısıyla tutuklama yasağı olan bir suçtan tutuklama kararı verilmesi açıkça kanuna aykırıdır. Bu nedenle bu durum CMK’ın 141/1-a maddesindeki “kanunlarda belirtilen koşullar dışında tutuklanan” kişi olduğundan bu durumda olan herkesin soruşturma veya kovuşturma sonucu ister mahkûmiyet, ister beraat, ister düşme veya isterse ceza verilmesine yer olmadığına karar verilsin uğranılan zararların giderilmesi gerekir. Her ne kadar 141.madde beraat veya kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmesi halinde tazminat verileceğini öngörse bile, Kanuna aykırılığın başka surette giderilmesi mümkün değildir.

3-28 06.2014 tarihinde yürürlüğe giren 6545 sayılı Kanunla CMK’nın 141.maddesine eklenen üçüncü fıkra ile “Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.” hükmü getirilmiştir. Bu hüküm koruma tedbirleri dışında yapılan işlemlerden zarar görenlerin zararlarının giderilmesi için getirilmiştir. Dava konusu olayda ceza hâkiminin yanlış bir tutuklaması ve yargılama sonunda yanlış bir kararı vardır. Bu gibi hukuka aykırılıkların giderilmesi için bu hüküm getirilmiştir.

Kısaca davacının 6216 sayılı Kanunun 45-50.maddeleri gereğince hak arama yolu açık olmakla birlikte, hâkimin tutuklama yasağı olan bir konuda vermiş olduğu tedbir kararı ile davacı haksız yere tutuklu kalmış, yargılama sonunda beraat kararı verilmesi gerekirken düşme kararı verilerek davacı aleyhine sonuç oluşturulmuştur. Tüm açıkladığımız bu nedenlerden dolayı davacının uğradığı haksızlık nedeniyle maddi ve manevi zararlarının giderilmesi gerektiğini düşündüğümüzden sayın çoğunluğun tazminat ödemesini kabul etmeyen mahalli mahkeme kararını onaması yönündeki görüşüne katılmıyoruz.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/6203 Karar: 2014/23032 Tarih: 18.11.2014

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacı vekilinin 23.12.2010 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması nedeniyle tutuklu kaldığını, yapılan yargılama sonunda üzerine atılı suçtan beraatine hükmedildiğini belirterek CMK’nın devamı maddeleri gereğince maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin açılan davanın mahkemece kısmen kabulüne ilişkin hüküm, davalı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Karar: Tazminat davasının dayanağı olan Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinin, 2010/274 Esas - 2010/184 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın (davacının) silah kaçakçılığı suçundan, 29.06.2007 - 28.02.2008 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, hükmün temyiz edilmeksizin 08.07.2010 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 23.12.2010 tarihinde, CMK’nın öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmış, davacının tazminat davasına dayanak teşkil eden Çarşamba Ağır Ceza Mahkemesinin, 2010/274 Esas - 2010/184 Karar sayılı ceza dosyasında tutuklu kaldığı sürenin, Çarşamba 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2004/820 Esas - 2008/262 Karar sayılı dosyası ile mahkum olduğu hapis cezasından 09.02.2012 tarihli ek kararıyla mahsubuna karar verilmiş, 5271 sayılı CMK’nın 144/1. maddesinin (1). fıkrasının (a) bendinde tazminat isteyemeyecek kişiler arasında “gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler” de sayılmış ise de; 30/04/2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 18. maddesi hükmü ile anılan maddenin 1. fıkrasının (a) bendi yürürlükten kaldırılmış olmakla, davacının tazminat hakkı doğduğu belirlenerek davanın kısmen kabulüne karar verilmesi nedeniyle tebliğnamedeki görüşe iştirak edilmemiş ve tazminat davasına dayanak olan ceza dosyasında davacının 244 gün süreyle haksız yere tutuklu kaldığı, hükme esas alınan bilirkişi raporunda tutukluluk süresinin 239 gün olarak belirlenmesi suretiyle eksik maddi tazminata hükmedilmesi; temyiz edenin sıfatına göre bozma nedeni yapılmamıştır.

Sonuç: Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, davalı vekilinin temyiz itirazlarının reddiyle, eleştirilen husus dışında sair yönleri usul ve kanuna uygun bulunan hükmün isteme aykırı olarak ONANMASINA, 18.11.2014 tarihinde oybirliğiyle, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/5446 Karar: 2014/21619 Tarih: 03.11.2014

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Karar: Koruma tedbirleri nedeniyle tazminat davalarında halen geçerliliğini koruyan 02.05.1977 gün 1-1 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında belirtildiği üzere, beraat hükmünün gerekçesinin irdelenmesine olanak bulunmadığına dair görüşü ve tazminat davasının dayanağı olan ceza dava dosyasında yapılan yargılama sonucu sanığın (davacının) tutuklanmış olduğu uyuşturucu veya uyarıcı madde ticareti yapma veya sağlama suçundan beraat etmiş olması karşısında, davacının (sanığın) uyuşturucu madde kullanmak ve kullanmak amacıyla bulundurmak suçunun sanığın (davacının) tutuklanmasına esas olan suçtan bağımsız nitelikte ayrı bir suç olma özelliği taşıması ve davacı yönünden tazminat davasına dayanak teşkil eden ceza dava dosyasında yapılan yargılama sonucu verilip kesinleşen beraat hükmü ile birlikte, bu suça ilişkin olarak yapılmış olan tutuklamanın haksız hale geldiğinin anlaşılması nedeniyle, sanık (davacı) hakkında uyuşturucu madde kullanmak ve kullanmak amacıyla bulundurmak suçundan tedaviye ve denetimli serbestlik tedbirine karar verilmiş olmasının davacı lehine tazminata hükmedilmesine engel teşkil etmeyeceği ve bu kapsamda koruma tedbirleri nedeniyle tazminat verilmesine ilişkin 5271 sayılı CMK’nın 141/1 ve devamı maddelerinde belirtilen şartların davacı yönünden gerçekleştiği gözetilmeden, uğranıldığı iddia olunan maddi ve manevi zararla ilgili hak ve nasafet ilkelerine uygun makul bir tazminata hükmedilmesi yerine, davacının kendi ikrarıyla tutuklamaya sebebiyet verdiği gerekçesiyle davanın 5271 sayılı CMK’nın 144/1-e maddesi gereğince reddine karar verilmesi,

Sonuç: İsabetsiz olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu nedenle yerinde görüldüğünden, hükmün 5320 sayılı Kanunun 8/1. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca isteme aykırı olarak BOZULMASINA, 03.11.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2014/4872 Karar: 2014/19042 Tarih: 30.09.2014

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacı vekilinin 15.06.2011 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması nedeniyle tutuklu kaldığını aynı zamanda müvekkiline ait cep telefonuna el konulduğunu, yapılan yargılama sonunda üzerine atılı suçtan beraatine ve el konulan cep telefonunun iadesine hükmedildiğini belirterek CMK’nın devamı maddeleri gereğince maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin açılan davanın mahkemece reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Karar: Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazının reddine, ancak;

1- Davacının tazminat davasına dayanak teşkil eden Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/23 Esas - 2011/110 Karar sayılı ceza dosyasında tutuklu kaldığı sürenin, İstanbul 12. Ağır Ceza Mahkemesinin 2004/67 Esas - 2008/216 Karar sayılı dosyası ile mahkum olduğu hapis cezasından 26.06.2011 tarihli ek kararıyla mahsubuna karar verilmiş; 5271 sayılı CMK’nın 144/1. maddesinin (1). fıkrasının (a) bendinde tazminat isteyemeyecek kişiler arasında “gözaltı ve tutukluluk süresi başka bir hükümlülüğünden indirilenler” de sayılmış ise de; 30/04/2013 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 6459 sayılı İnsan Hakları ve İfade Özgürlüğü Bağlamında Bazı Konularda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun 18. maddesi hükmü ile anılan maddenin 1. fıkrasının (a) bendi yürürlükten kaldırılmış olmakla, davacının hukuki durumunun yeniden tayin ve takdirinde zorunluluk bulunması,

2- Davacının davasının dayanağını teşkil eden Siirt Ağır Ceza Mahkemesinin 2011/23 Esas - 2011/110 Karar sayılı ceza dava dosyasında yürütülen soruşturma sırasında suçta kullanıldığı iddiasıyla davacıya ait cep telefonuna 12.03.2006 tarihinde dosya içerisinde mevcut bulunan el koyma tutanağı ve mahkeme kararı içeriğine göre el konulduğunun, davacının cep telefonuna ait teslim tesellüm tutanaklarına rastlanılmadığının anlaşılması karşısında, el koyma nedeniyle CMK’nın 141/1-j maddesindeki tazminatın yasal şartların oluşup oluşmadığının belirlenmesi bakımından, dayanak dosya içeriğindeki el koymaya ilişkin bilgi ve belgeler getirtilerek, el koyma nedeniyle davacının oluşabilecek zararının gerekirse uzman bilirkişiden alınacak rapor doğrultusunda tespit edilmesi gerektiğinin gözetilmemesi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeplerden 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince, isteme uygun olarak, BOZULMASINA, 30.09.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/27705 Karar: 2014/14473 Tarih: 11.06.2014

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Karar: Yapılan incelemeye, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre, davacı vekilinin yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Tazminat davasının dayanağı olan Bakırköy 8. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2010/183 esas, 2011/82 karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın (davacının) kasten adam öldürmek, kasten yaralama suçlarından tutuklu kaldığı, yargılama sonunda kasten adam öldürmek suçundan beraatine, kasten yaralama suçundan ise hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, beraat hükmünün temyiz incelemesi sonucunda onanmak suretiyle 14.12.2011 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 26.07.2012 tarihinde, CMK’nın 142/1. maddesinde öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı anlaşılmakla birlikte, sanığın üzerine atılı suçların bir kısmından beraat ettiği ve kasten yaralama suçundan hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına dair karar gerekçe gösterilerek davanın reddine karar verilmiş ise de, beraat kararı verilen suç açısından hükmün kesinleşme tarihi olan 14.12.2011 tarihinden itibaren 1 yıllık yasal sürenin öngörüldüğü dikkate alındığında, davacının beraat ettiği suçlar nedeniyle tazminat talep edememesi gibi bir sonucun doğacağı, kaldı ki davacının koruma tedbirlerine konu hükmün açıklanmasına karar verilen ceza davasında, açıklanması geri bırakılan ceza miktarının 7 ay 15 gün hapis cezası olduğu nazara alındığında, tutuklu kaldığı 2 yıl 1 ay 24 günlük sürenin bu cezadan uzun olduğu, uzun tutukluluğun, 2709 sayılı T.C. Anayasası’nın 19/son,, 40/son, 90. maddeleri gereğince iç hukuk kapsamında kanun hükmünde bağlayıcılığı olan Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin 5. maddesindeki özgürlük ve güvenlik hakkı düzenlemeleri ile Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’nin kararlarına göre, sözleşmesinin 5/3. maddesine aykırılık oluşturduğunun anlaşılması karşısında, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Verilmesine ilişkin 5271 sayılı CMK’nın 141 ve devamı maddelerinde belirtilen koşulların olayımızda gerçekleştiği kabul edilerek, davacının her türlü zarar kavramı içinde düşünülmesi gereken hükmün açıklanmasına konu edilen ceza süresinin toplam tutukluluk süresinden çıkarılmak suretiyle kalan süre bakımından tazminata hak kazanacağı, 7 ay 15 gün hapis cezası konusunda hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiği, bu aşamadaki hükmün davacı bakımından herhangi bir sonuç doğurmadığı,deneme süresi sonunda davanın düşmesine karar verilmesi halinde anılan süre için CMK’nın 144/1-c maddesi gereğince tazminat talep edilemeyeceği, deneme süresi içinde yeni bir suçun işlenmesi durumunda ise hükmün açıklanacağı ve temyizi sonrası suç vasfının değişmesi durumunda dahi sanığın daha fazla ceza alması ihtimalinde ise aldığı cezayı infaz edeceğinin anlaşılması karşısında, uğranıldığı iddia edilen maddi ve manevi zararla ilgili olarak hakkaniyet ölçüsünü aşmayacak bir şekilde, tazminatın hak ve nesafet kuralarına uygun makul ve makbul bir miktar olarak tayin ve tespiti gerekirken, yazılı gerekçe ile davanın reddine karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebepten dolayı 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi gereğine isteme uygun olarak BOZULMASINA, 11.06.2014 tarihinde, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/27783 Karar: 2014/9874 Tarih: 22.04.2014

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacı vekilinin 13.08.2012 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması nedeniyle tutuklandığını, yapılan yargılama sonunda müvekkili hakkında ceza tertibine yer olmadığına hükmedildiğini belirterek CMK’nın devamı maddeleri gereğince maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin açılan davanın mahkemece reddine ilişkin hüküm, davalı vekili ve davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü:

Tazminat davasının dayanağı olan Hakkari Ağır Ceza Mahkemesinin, 2007/65 Esas - 2008/96 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın (davacının) Adam öldürme suçundan, 29.11.2006 - 01.05.2006 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, yapılan yargılama sonunda hakkında ceza tertibine yer olmadığına hükmedildiği, hükmün temyizen incelenerek 24.01.2012 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 13.08.2012 tarihinde, CMK’nın öngörülen kesinleşmeden itibaren 1 yıllık süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı anlaşılmış, davacı hakkında, tazminat davasına dayanak teşkil eden Hakkari Ağır Ceza Mahkemesinin, 2007/65 Esas - 2008/96 Karar sayılı ceza dosyasında yapılan yargılama sonunda eyleminin TCK’nın 27/2. maddesi kapsamında olduğu belirtilerek ceza verilmesine yer olmadığına karar verildiğinin ve 5271 sayılı CMK’nın 144. maddesinde tazminat verilemeyecek kişiler arasında hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenlerin sayıldığının anlaşılması karşısında davanın 5271 sayılı CMK’nın 223/7 maddesi gereğince reddine karar verilmesinde isabetsizlik görülmemiştir.

Yapılan incelemeye, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin eksik incelemeye ilişkin temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Davanın tümüyle reddedilmesi karşısında, davalı hazine yararına Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre maktu vekalet ücretine hükmedilmesi gerekirken bu konuda hüküm kurulmaması,

Kanuna aykırı olup, davalı vekilinin kendileri lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğine ilişkin temyiz itirazı bu itibarla yerinde görüldüğünden, hükmün bu nedenle 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi gereğince halen uygulanmakta olan 1412 sayılı 321. maddesi uyarınca BOZULMASINA, ancak yeniden yargılamayı gerektirmeyen bu konuda, aynı Kanunun 322. maddesi gereğince karar verilmesi mümkün bulunduğundan, aynı maddenin verdiği yetkiye istinaden, hüküm fıkrasına 4. fıkra olarak “Avukatlık Asgari Ücreti Tarifesine göre karar tarihinde geçerli olan 2.400 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı hazineye verilmesine” ibaresinin eklenmesi suretiyle sair yönleri usul ve yasaya uygun bulunan hükmün isteme uygun olarak düzeltilerek ONANMASINA, 22.04.2014 tarihinde oyçokluğuyla, karar verildi.


YARGITAY 12. CEZA DAİRESİ Esas: 2013/26112 Karar: 2014/8580 Tarih: 08.04.2014

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacı vekilinin 09.04.2012 tarihli dilekçesi ile müvekkili davacının bir suç soruşturması nedeniyle tutuklu kaldığını, yapılan yargılama sonunda üzerine atılı suçtan beraatine hükmedildiğini belirterek 466 sayılı Kanun gereğince maddi ve manevi tazminat istemine ilişkin açılan davanın mahkemece reddine ilişkin hüküm, davacı vekili tarafından temyiz edilmekle, dosya incelenerek gereği düşünüldü;

Karar: Tazminat davasının dayanağını oluşturan Adana 4. Ağır Ceza Mahkemesinin 2010/87 Esas - 2010/406 Karar sayılı ceza dava dosyasının incelenmesinde; sanığın (davacının) Adam öldürmek suçundan, 20.11.2003 - 15.04.2010 tarihleri arasında tutuklu kaldığı, yargılama sonunda beraatine hükmedildiği, hükmün temyiz incelemesi sonucunda onanmak suretiyle 20.10.2011 tarihinde kesinleştiği, tazminat davasının 09.04.2012 tarihinde haksız işlem tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 466 sayılı Kanun gereğince öngörülen süre içinde yetkili ve görevli mahkemeye açıldığı, dava için kanunda öngörülen yasal şartların oluştuğu anlaşılmakla,

Yapılan yargılamaya, toplanan ve karar yerinde açıklanan delillere, mahkemenin kovuşturma sonucunda oluşan inanç ve takdirine, gösterilen gerekçeye ve uygulamaya göre, davacı vekilinin sair temyiz itirazlarının reddine, ancak;

Davacı vekilinin 20.11.2003 - 15.04.2010 tarihleri arasında tutuklanmasından dolayı 5271 sayılı CMK’nun devamı maddeleri gereğince tazminat davası açtığı anlaşılmakla; 5320 sayılı Kanun’un gereğince 5271 sayılı Kanun’un 01.06.2005 tarihinden itibaren yapılan işlemler hakkında uygulanacağı, bu tarihten önce yapılan işlemlere ilişkin 466 sayılı Kanun’un uygulanacağı, bu itibarla davacının tazminat talebinin 466 sayılı Kanun çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, 466 sayılı Kanun’da CMK’nın 144/1-e bendindeki “Adli makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlara” tazminat verilmeyeceğine ilişkin veya benzer sınırlayıcı bir düzenlemenin bulunmadığı değerlendirilerek, davacının tutuklanmasına konu olan suç ile ilgili olarak beraat etmesi nedeniyle tazminat davası şartlarının gerçekleştiği, davacının beraat etmesi nedeniyle haksız yere tutuklu kaldığı ve bu nedenle uğradığını iddia ettiği maddi ve manevi zararla ilgili olarak bir karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde tazminat talebinin reddine karar verilmesi,

Sonuç: Kanuna aykırı olup, davacı vekilinin eksik inceleme ile hüküm kurulduğuna ilişkin temyiz itirazları bu itibarla yerinde görüldüğünden hükmün bu sebeple 5320 sayılı Kanunun 8. maddesi uyarınca halen uygulanmakta olan 1412 sayılı CMUK’un 321. maddesi gereğince, isteme aykırı olarak, BOZULMASINA, 08.04.2014 tarihinde oybirliği ile, karar verildi.


YARGITAY CEZA GENEL KURULU Esas : 2014/12-93 Karar : 2015/144 Tarih : 5.05.2015

  • CMK 144. Madde

  • Tazminat İsteyemeyecek Kişiler

Davacı Ş. D.’nin haksız gözaltına alma sonucu uğramış olduğu zarar nedeniyle 1.700 Lira maddi ve 2.000 Lira manevi tazminatın kanuni faizi ile birlikte davalı M. H.’nden tahsili talebine yönelik davanın 5271 sayılı CMK`nun 144/1-c maddesi uyarınca reddine ilişkin, Kahramanmaraş 2. Ağır Ceza Mahkemesince verilen 27.12.2011 gün ve 290 - 304 sayılı hükmün davacı vekili tarafından temyiz edilmesi üzerine dosyayı inceleyen Yargıtay 12. Ceza Dairesince 04.07.2013 gün ve 10389-18346 sayı ile;

“… Ceza Muhakemesi Kanununun 141/1-e maddesi ile kanuna uygun olarak yakalandıktan sonra hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilenler için tazminat ödenmesi kabul edilmiş olup, davacı 19.06.2011 tarihinde gözaltına alınmış, 20.06.2011 tarihinde serbest bırakılmıştır. Yapılan soruşturma sonunda davacı hakkında, hakaret suçu nedeniyle düşme, 4320 sayılı Kanuna aykırılık ve eşe karşı yaralama suçlarından ise 25.10.2011 tarihinde beraat hükmü verilmesi nedeniyle bu yakalamanın hukuka aykırı olduğu ve bunun sonucu olarak hak ve nesafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekirken davacı hakkında düşme kararı verildiği ve CMK’nun 144/1-c maddesinde düşme kararı verilmesi halinde tazminat istenemeyeceğinden` bahisle tazminat talebinin reddine karar verilmesi…”,

İsabetsizliğinden bozulmasına karar verilmiştir.

Kahramanmaraş 2. Ağır Ceza Mahkemesi ise 23.10.2013 gün 259-240 sayı ile;

“… Kahramanmaraş 1. Asliye Ceza Mahkemesinin 2011/422 esas sayılı dosyasında verilen kararın incelenmesinde, müştekisinin B. sanığının Ş. D., suçun; yaralama, hakaret ve ailenin korunmasına dair kanuna aykırılık, suç tarihinin 19.06.2011 olduğu, 25.10.2011 tarih ve 2011/581 karar sayılı ilamı ile sanık Ş. D. hakkında hakaret suçundan düşme, 4320 sayılı Kanuna muhalefet suçundan beraat ve eşe karşı kasten yaralama suçundan da beraat kararı verildiği anlaşılmakla 5271 sayılı CMK’nun 141 ve devamı maddelerinde tazminat istemenin koşullarının anlatıldığı, CMK’nun 144/1-c maddesinde vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilmesi halinde tazminat istenemeyeceği belirtilmekle sanık hakkında beraat kararı yanında düşme kararı da verildiği, sanığın tüm suçlardan göz altında kaldığı, bu nedenle yasal şartların oluşmadığı” gerekçesiyle direnerek ilk hükümdeki gibi davanın reddine karar vermiştir.

Bu hükmün de davacı vekili ve Cumhuriyet savcısı tarafından temyiz edilmesi üzerine, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının 11.02.2014 gün ve 42771 sayılı “bozma” istekli tebliğnamesi ile Yargıtay Birinci Başkanlığına gönderilen dosya, Ceza Genel Kurulunca değerlendirilmiş ve açıklanan gerekçelerle karara bağlanmıştır:

Özel Daire ile yerel mahkeme arasında oluşan ve Ceza Genel Kurulunca çözümlenmesi gereken uyuşmazlık; 4320 sayılı Kanuna aykırılık, hakaret ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından yapılan soruşturma sırasında gözaltına alınan ve yapılan yargılama sonucunda hakkında hakaret suçu nedeniyle düşme, 4320 sayılı Kanuna aykırılık, eşe karşı kasten yaralama suçlarından ise beraat hükümleri verilen davacı lehine 5271 sayılı CMK`nun 144/1-c maddesi karşısında tazminat ödenmesine karar verilip verilmeyeceğinin belirlenmesine ilişkindir.

Uyuşmazlığın esasına geçilmeden önce bir kısım Genel Kurul Üyeleri tarafından yerel mahkeme direnme hükmünün kanuni ve yeterli gerekçe içermediğinin ileri sürülmesi üzerine Yargıtay İç Yönetmeliğinin 27. maddesi uyarınca bu hususun ön sorun olarak öncelikle ele alınıp değerlendirilmesi gerekmiştir.

Anayasamızın 141 ve 5271 sayılı CMK’nun 34. maddeleri uyarınca mahkeme kararlarının gerekçeli olması zorunludur. Yasal, yeterli ve geçerli gerekçeye dayanılmadan karar verilmesi, kanun koyucunun amacına uygun düşmeyeceği gibi, uygulamada da keyfiliğe yol açacağında şüphe yoktur. Nitekim Ceza Genel Kurulunun yerleşmiş uygulamalarına göre de, bir karar bozulmakla tamamen ortadan kalkacağından, yerel mahkeme tarafından CMK`nun 34, 230 ve 232. maddeleri uyarınca yeniden usulüne uygun olarak hüküm kurulması, bunun yanında direnmeye ilişkin gerekçe de gösterilmelidir.

İnceleme konusu dosyada, yerel mahkemece hükmün gerekçesinde dava ve savunma dilekçesi ile toplanan delillere yer verilmiş, ulaşılan sonuç ve bozma kararına niçin uyulmadığı denetlenebilir düzeyde açıklanmış olduğundan, hükmün Anayasanın 141, 5271 sayılı CMK`nun 34, 230 ve 232. maddelerinde öngörülen şekilde kanuni ve yeterli gerekçeyi içerdiği kabul edilmelidir.

Önsorunun bu şekilde oy birliğiyle çözümlenmesinden sonra uyuşmazlığın esasını teşkil eden somut olayda hakkında hakaret suçu nedeniyle düşme, 4320 sayılı Kanuna aykırılık, eşe karşı kasten yaralama suçlarından ise beraat hükmü verilen davacı lehine 5271 sayılı CMK`nun 144/1-c maddesi karşısında tazminat ödenmesine karar verilip verilmeyeceğinin belirlenmesine gelince;

İncelenen dosya kapsamından;

Davacının 30.11.2011 havale tarihli dilekçeyle 1.700 Lira maddi ve 2.000 Lira manevi olmak üzere toplam 3.700 Lira tazminatın haksız gözaltı tarihi olan 19.06.2011`den itibaren işleyecek kanuni faizi ile birlikte davalıya yüklenmesini, fazlaya dair hak ve taleplerinin saklı tutulmasını talep ettiği,

Gözaltı takip formundan, davacının Cumhuriyet savcısının talimatı ile 19.06.2011 günü saat 21.30’da; 4320 sayılı Kanuna aykırılık, hakaret ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından gözaltına alındığı, 20.06.2011 günü “eşe karşı kasten yaralama” suçundan tutuklanması istemiyle mahkemeye sevk edildiği, Kahramanmaraş 2. Sulh Ceza Mahkemesinde yapılan sorgusu sonrasında tutuklanma isteminin reddedilmesi üzerine aynı gün saat 11.00`de serbest bırakıldığı,

Yapılan soruşturma sonucunda davacı hakkında; 4320 sayılı Kanuna aykırılık, hakaret ve eşe karşı yaralama suçlarından, 4320 sayılı Kanunun 2 /son, TCK`nun 86/1, 86/3-a, 86/3-e, 125/1, 53 ve 63. maddeleri uyarınca cezalandırılması istemiyle kamu davası açıldığı, yapılan yargılama sonucunda da Kahramanmaraş 1. Asliye Ceza Mahkemesince 25.10.2011 gün ve 422-581 sayı ile; hakaret suçundan açılan kamu davasında şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme, 4320 sayılı Kanuna aykırılık ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından ise beraatine karar verildiği, hükümlerin temyiz edilmeksizin 29.11.2011 tarihinde kesinleştiği,

Anlaşılmaktadır.

Haksız ve hukuka aykırı olarak yakalanan veya tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası, ülkemizde ilk kez 1961 Anayasasında düzenlenmiş, 30. maddesinde, yakalama ve tutuklamanın hangi hallerde söz konusu olacağı açıklandıktan sonra, maddenin son fıkrasında; “Bu esaslar dışında işleme tâbi tutulan kimselerin uğrayacakları her türlü zararlar kanuna göre Devletçe ödenir” hükmü yer almıştır.

Anayasada yer alan bu düzenleme doğrultusunda, 15.05.1964 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren “Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki” 466 sayılı Kanunun 1. maddesinde 7 bend halinde, tazminatı gerektiren haller ayrıntılı olarak düzenlenmiş, 466 sayılı Kanunun 1. maddesinin 8. bendinde yer alan, “aynı tür suçtan mahkûm olanlar, itiyadi suçlular ve suç işlemeyi meslek veya geçinme vasıtası haline getirenlerin tazminat isteyemeyeceklerine” ilişkin hüküm 10.01.1991 gün ve 3696 sayılı Kanun ile kaldırılmıştır.

Haksız yakalanan ve tutuklanan kimselere tazminat ödenmesi esası 1982 Anayasasında da sürdürülmüş, 19. maddesinde yakalama ve tutuklama şartlarına işaret edildikten sonra maddenin son fıkrasında; “Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, kanuna göre, Devletçe ödenir” hükmüne yer verilmiştir.

Anılan hüküm 17.10.2001 tarihli Resmi Gazetede yayımlanarak yürürlüğe giren 4709 sayılı Kanunun 4. maddesi ile; “Bu esaslar dışında bir işleme tâbi tutulan kişilerin uğradıkları zarar, tazminat hukukunun genel prensiplerine göre, Devletçe ödenir” şeklinde değiştirilmiştir.

Tarafı olduğumuz Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 5. maddesinde de kişilerin özgürlüğünün hangi hallerde sınırlandırılabileceği belirlenmiş, maddenin son fıkrasında bu şartlara aykırı davranılması halinde mağdur olan herkesin tazminat istemeye hakkı olduğu esası kabul edilerek, kişilerin keyfi olarak özgürlüğünden yoksun bırakılmasının engellenmesi amaçlanmıştır.

1 Haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren 5320 sayılı CMK`nun Yürürlük ve Uygulama Şekli Hakkındaki Kanunun 18. maddesi ile 07.05.1964 gün ve 466 sayılı Kanun Dışı Yakalanan veya Tutuklanan Kimselere Tazminat Verilmesi Hakkındaki Kanun yürürlükten kaldırılmış, 5271 sayılı Kanunun Yedinci Bölümünde, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat ana başlığı altında, 141 ilâ 144. maddelerinde, tazminat isteme şartları ve sonuçları yeniden kapsamlı bir şekilde düzenlenmiştir.

Bu kapsamda 5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun “Tazminat istemi” başlıklı 141. maddesi;

“ (1)Suç soruşturması veya kovuşturması sırasında;

a)Kanunlarda belirtilen koşullar dışında yakalanan, tutuklanan veya tutukluluğunun devamına karar verilen,

b)Kanunî gözaltı süresi içinde hâkim önüne çıkarılmayan,

c)Kanunî hakları hatırlatılmadan veya hatırlatılan haklarından yararlandırılma isteği yerine getirilmeden tutuklanan,

d)Kanuna uygun olarak tutuklandığı hâlde makul sürede yargılama mercii huzuruna çıkarılmayan ve bu süre içinde hakkında hüküm verilmeyen,

e)Kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra haklarında kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatlerine karar verilen,

f)Mahkûm olup da gözaltı ve tutuklulukta geçirdiği süreleri, hükümlülük sürelerinden fazla olan veya işlediği suç için kanunda öngörülen cezanın sadece para cezası olması nedeniyle zorunlu olarak bu cezayla cezalandırılan,

g)Yakalama veya tutuklama nedenleri ve haklarındaki suçlamalar kendilerine, yazıyla veya bunun hemen olanaklı bulunmadığı hâllerde sözle açıklanmayan,

h)Yakalanmaları veya tutuklanmaları yakınlarına bildirilmeyen,

i) Hakkındaki arama kararı ölçüsüz bir şekilde gerçekleştirilen,

j)Eşyasına veya diğer malvarlığı değerlerine, koşulları oluşmadığı halde elkonulan veya korunması için gerekli tedbirler alınmayan ya da eşyası veya diğer malvarlığı değerleri amaç dışı kullanılan veya zamanında geri verilmeyen,

k) ( Ek: 11/4/2013-6459/17 md. ) Yakalama veya tutuklama işlemine karşı Kanunda öngörülen başvuru imkânlarından yararlandırılmayan,

Kişiler, maddî ve manevî her türlü zararlarını, Devletten isteyebilirler.

(2)Birinci fıkranın ( e ) ve ( f ) bentlerinde belirtilen kararları veren merciler, ilgiliye tazminat hakları bulunduğunu bildirirler ve bu husus verilen karara geçirilir.

(3) ( Ek:18/6/2014-6545/70 md. ) Birinci fıkrada yazan hâller dışında, suç soruşturması veya kovuşturması sırasında kişisel kusur, haksız fiil veya diğer sorumluluk hâlleri de dâhil olmak üzere hâkimler ve Cumhuriyet savcılarının verdikleri kararlar veya yaptıkları işlemler nedeniyle tazminat davaları ancak Devlet aleyhine açılabilir.

(4) ( Ek:18/6/2014-6545/70 md. ) Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan hâkimler ve Cumhuriyet savcılarına bir yıl içinde rücu eder.” hükmünü içermektedir.

Kişilerin suçluluğu kesinleşmiş mahkeme kararı ile sabit olmadan önce uygulanan yakalama ve tutuklama gibi koruma tedbirleri, bir kısım maddi ve manevi zararların meydana gelmesine de neden olabildiğinden, hürriyetten yoksun kalanların haklarının teslim edilmesi amacıyla bu tedbirlerin uygulanması sonucu meydana gelen zararların tazminine yönelik olarak söz konusu düzenleme öngörülmüştür.

Öğretide yer alan yaygın görüşe göre; mahkemelerin bağımsızlığı ve hâkimlik teminatı esaslarına nazaran, kural olarak Devletin yargılama faaliyetinden dolayı mali sorumluluğu kabul edilmemekte, ancak yasa ile düzenleme yapılması halinde tazminat verilebileceği belirtilmektedir. Yakalama ve tutuklamanın haksızlığını giderici bir müessese olan tazminat sisteminin hukuki niteliği de tartışmalıdır. Haksız yakalanan ve tutuklanan kişilere karşı devletin tazminat sorumluluğunun dayanağı, farklı teorilere dayandırılmış şahsi kusur, yardım, kusursuz sorumluluk, haksız fiil, risk teorisi veya organ teorisi gibi kavramlarla açıklanmaya çalışılmıştır.

Hâkimlerin hukuki sorunluluklarını düzenleyen 6100 sayılı HMK`nun 46. maddesindeki genel kuralın tazminatın dayanağı olduğu görüşü şahsi kusur teorisini açıklamış, haksız yakalanan veya tutuklanan kişilere ödenen paranın tazminat değil devletin bu kişilere yardımı olduğunu ileri süren görüş de yardım teorisini ortaya koymuştur. Risk teorisi ise; toplumda herkesin kanun dışı yakalanma veya tutuklanma tehlikesiyle karşı karşıya bulunmakla beraber, uygulamada ancak bazı kişiler haksız olarak tutuklandığına, kamu düzeni faydası için bazı kimselerin zarar görebildiğine, bu zararın toplum tarafından giderilmesi gerektiğine işaret etmiştir. Devletin kendisine organik olarak bağlı olan organlarının yaptığı işlemlerden doğan zarardan sorumluluğu da organ teorisi ile açıklanmıştır.

Haksız fiil teorisine göre ise, hukuk düzeninin uygun bulmadığı, hukuka, kanuna örf ve adete aykırı olan zarar verici filler haksız filler olup tazminat isteme hakkını doğuracaktır. Haksız fiile dayanan sorumluluk hukukunda da; kişinin hukuka aykırı ve kusurlu eylemleri ile sebep olduğu zarardan sorumluluğunu ifade eden kusur ilkesi ve kusuru aranmaksızın sadece kendisinin zarara sebep olması halinde zarardan sorumluluğunu ifade eden sebebiyet ilkesi olarak iki ilke ortaya çıkmaktadır.

Diğer taraftan, adalet hizmetinin yürütülmesi sırasında bir zarar doğmuşsa kusurlu olup olmadığına bakılmaksızın devletin sorumlu tutulması gerektiği görüşü de kusursuz sorumluluk teorisi ile açıklanmıştır. Bu konuda, “Devletin tazminat sorumluluğu Anayasanın 2. maddesinde de; Türkiye Cumhuriyeti, toplumun huzuru, milli dayanışma ve adalet anlayışı içinde, insan haklarına saygılı, Atatürk milliyetçiliğine bağlı, başlangıçta belirtilen temel ilkelere dayanan, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk Devletidir şeklinde açıklanan ilkede de belirtildiği üzere hukuk devleti sayılmanın bir gereği olarak bireylerin eşitliği, hak ve özgürlüklerin kullanılmasının teminatı olarak kusura dayanmayan ( kusursuz ) sorumluluk esasına dayanmaktadır” ( Mustafa Albayrak-Fatma Özer-Fikret İlhan-Mustafa Erdoğan, Koruma Tedbirleri Nedeniyle Tazminat Davaları, Adalet Yayınevi, Ankara, 2014, s.1 ); “466 sayılı kanunda öngörülen maddi ve manevi tazminatlar, hakimlerin görevlerini yaparken kasıtlı olmayan fakat hizmet kusuru olarak nitelendirilebilecek hatalı davranış ve kararları ya da ihmali hareketleri ile haksız yakalama veya tutuklamaya sebep olduklarının anlaşılması üzerine devletin objektif sorumluluğunun kabul edilmesi nedeniyle ortaya çıkan tazminatlardır” ( Hasan Köroğlu, Haksız Tutuklama Tazminatı, Adil Yayınevi, Ankara 1996, s.21 ) görüşleri ileri sürülmüştür.

Haksız yakalama ve tutuklama nedeniyle tazminat davalarının hukukumuzdaki tarihsel süreci ve hukuki niteliğine ilişkin bu genel açıklamalardan sonra kimlerin tazminat isteyemeyecekleri hususunun değerlendirilmesi de gerekmektedir.

5271 sayılı CMK`nun “Tazminat isteyemeyecek kişiler” başlıklı 144. maddesi;

” ( 1 ) Kanuna uygun olarak yakalanan veya tutuklanan kişilerden aşağıda belirtilenler tazminat isteyemezler:

a ) ( Mülga: 11/4/2013-6459/18 md. )

b ) Tazminata hak kazanmadığı hâlde, sonradan yürürlüğe giren ve lehte düzenlemeler getiren kanun gereği, durumları tazminat istemeye uygun hâle dönüşenler.

c ) Genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle hakkında kovuşturmaya yer olmadığına veya davanın düşmesine karar verilen veya kamu davası geçici olarak durdurulan veya kamu davası ertelenen veya düşürülenler.

d ) Kusur yeteneğinin bulunmaması nedeniyle hakkında ceza verilmesine yer olmadığına karar verilenler.

e ) Adlî makamlar huzurunda gerçek dışı beyanla suç işlediğini veya suça katıldığını bildirerek gözaltına alınmasına veya tutuklanmasına neden olanlar “ hükmünü taşımaktadır.

Madde gerekçesinde bu madde ile, kimlerin tazminat isteyemeyecekleri tam bir açıklıkla hüküm altına alınmakta, uluslararası normlar, öğretide benimsenmiş görüşler ve yerleşik Yargıtay içtihatları gözetilerek uygulamada doğabilecek tereddütlerin giderilmesinin hedeflendiği açıklanmıştır. Bu madde uyarınca tazminat isteyememe halinden söz edilebilmesi için:

1- )Uygulanan koruma tedbirinin yakalama veya tutuklamayla ilgili olması,

2- )Yakalama veya tutuklamanın kanuna uygun olarak yapılmış olması gerekmektedir.

Arama ve elkoyma tedbirleri ile ilgili olarak maddenin uygulanması mümkün değildir. Maddede açıkça gözaltından bahsedilmemekle birlikte yakalamanın gözaltıyı da kapsadığı kabul edilmelidir.

Yakalama veya tutuklamanın kanuna uygun olması lazımdır. Yakalama ve tutuklama sırasında kişiye haklarının hatırlatılmaması, yakınlarına bilgi verilmemesi, şartları oluşmadan yakalanma veya tutuklanma gibi durumlarda kanuna aykırı bir yakalama ve tutuklama söz konusu olduğunda kişinin tazminat isteyemeyeceği söylenemez.

Maddenin uyuşmazlık konusu ile ilgili ( c ) bendinde kanuna uygun olarak yakalandıktan veya tutuklandıktan sonra hakkında genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, uzlaşma gibi nedenlerle kovuşturmaya yer olmadığına veya kovuşturma sonucunda davanın düşmesine veya kamu davasının geçici olarak durdurulmasına veya ertelenmesine karar verilen kişilerin tazminat isteyemeyecekleri öngörülmüştür.

Bu bendin kabul edilmesinin nedeni kişilere yapılan haksızlığın belgelenmesi imkânının bulunmamasıdır. Nitekim madde gerekçesinde bu husus, “tazminat, haksızlığın bir karar veya hükümle belgelenmesini gerekli kıldığından, böyle bir belgelemeyi olanaksız hale sokması nedeniyle, ölüm, genel veya özel af, şikâyetten vazgeçme, zamanaşımı ve benzeri nedenlerle hakkındaki kamu davasının düşürüldüğünden veya ortadan kaldırıldığından veya kovuşturmasına yer olmadığına karar verildiğinden bahisle tazminat istemeyecek, evlenme nedeniyle hakkındaki kamu davasının ertelendiğini veya düşürüldüğünü ileri sürerek tazminat isteminde bulunamayacaklardır” şeklinde açıklanmıştır. Madde gerekçesinde belirtilen ölüm ve zamanaşımı tasarıda yer almasına rağmen kanuna alınmamıştır.

Kişinin tek bir suçtan dolayı kanuna uygun olarak yakalanması veya tutuklanmasından sonra soruşturma veya kovuşturma sonucunda CMK’nun 144/1-c maddesinde belirtilen kararların verilmesi halinde tazminat isteyemeceği hususunda bir tereddüt bulunmamaktadır. Ancak kişi aynı anda birden çok suçtan dolayı yakalanmış veya tutuklanmış ise bu suçlardan biri hakkında CMK’nun 144/1-c maddesinde belirtilen şekilde bir karar verilmiş olsa bile, diğer suçların hiç birinden mahkum olmamış, kovuşturmaya yer olmadığına veya beraatine kararı verilmiş ise artık gerçekleşen yakalama veya tutuklamanın haksız olduğu sabit olduğundan 5271 sayılı CMK`nun 144/1-e maddesi uyarınca hak ve nesafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar tazminatın ödenmesine karar verilmelidir.

Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde;

Davacı 4320 sayılı Kanuna aykırılık, hakaret ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından yapılan soruşturma sırasında her üç suçtan gözaltına alınmış, hakkında bu suçlardan kamu dava açılmış, yapılan yargılama sonucunda hakaret suçundan şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme, 4320 sayılı Kanuna aykırılık ve eşe karşı yaralama suçlarından ise beraat kararları verilmiştir. Her ne kadar şikâyetten vazgeçme nedeniyle düşme kararı verilmesi halinde CMK’nun 144/1-c maddesi uyarınca tazminata hükmonulması mümkün değil ise de, 4320 sayılı Kanuna aykırılık ve eşe karşı kasten yaralama suçlarından dolayı beraat kararı verilmesi nedeniyle haksız bir yakalama söz konusudur. Davacının gözaltına alındığı hiçbir suçtan mahkum olmamış olması ve diğer tüm suçlardan beraatina karar verilmesi karşısında 5271 sayılı CMK’nun 144/1-e maddesi uyarınca hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar tazminatın ödenmesine karar verilmesi gerekirken soruşturma ve kovuşturmaya konu suçlardan biri nedeniyle CMK`nun 144/1-c maddesinde yazılı şekilde hüküm kurulduğu gerekçesiyle tazminata hükmonulamayacağının kabulü usul ve kanuna aykırıdır.

Bu itibarla, yerel mahkeme direnme hükmünün, 5271 sayılı CMK`nun 144/1-e maddesi uyarınca davacı lehine hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar tazminat ödenmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden bozulmasına karar verilmelidir.

Bu uyuşmazlık yönünden çoğunluk görüşüne katılmayan Ceza Genel Kurulu Başkanı ve ondört Genel Kurul üyesi; “5271 sayılı CMK`nun 144/1-c maddesi hükmü karşısında tazminat şartları gerçekleşmediğinden isabetli olan yerel mahkeme hükmünün onanması gerektiği” düşüncesiyle karşı oy kullanmışlardır.

SONUÇ : Açıklanan nedenlerle;

1- )Kahramanmaraş 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 23.10.2013 gün ve 259-240 sayılı direnme hükmünün, 5271 sayılı CMK`nun 144/1-e maddesi uyarınca davacı lehine hak ve nasafet kurallarına göre belirlenecek bir miktar tazminat ödenmesi gerektiğinin gözetilmemesi isabetsizliğinden BOZULMASINA,

2- )Dosyanın, mahalline gönderilmek üzere Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığına TEVDİİNE, 05.05.2015 tarihinde yapılan müzakerede ön sorun yönünden oybirliğiyle, asıl uyuşmazlık yönünden ise oyçokluğuyla karar verildi.


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS