0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Şirket Yönetimi İçin Kayyım Tayini

CMK Madde 133

(1) Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim organının yetkilerinin ya da yönetim organının yetkileri ile birlikte ortaklık payları veya menkul kıymetler idare yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunur.

(2) Hâkim veya mahkemenin kayyım hakkında takdir etmiş bulunduğu ücret, şirket bütçesinden karşılanır. Ancak, soruşturma veya kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararının verilmesi halinde; ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın tamamı, kanunî faiziyle birlikte Devlet Hazinesinden karşılanır.

(3) İlgililer, atanan kayyımın işlemlerine karşı, görevli mahkemeye 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre başvurabilirler.

(4) Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.

a) Türk Ceza Kanununda yer alan,

  1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),

  2. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

  3. Parada sahtecilik (madde 197),

  4. Fuhuş (madde 227),

  5. Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (madde 228),

  6. Zimmet (madde 247),

  7. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),

  8. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315),

  9. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331, 333, 334, 335, 336, 337), Suçları,

b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları,

c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin (3) ve (4) numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,

d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar,

e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.

(5) (Ek: 1/7/2016-6723/32 md.) Bu madde uyarınca atanan kayyımların görevleriyle ilgili iş ve işlemlerinden dolayı tazminat davaları, 142 ila 144 üncü maddeler uyarınca Devlet aleyhine açılır. Devlet, ödediği tazminattan dolayı görevinin gereklerine aykırı hareket etmek suretiyle görevini kötüye kullanan kayyımlara bir yıl içinde rücu eder



CMK Madde 133 Gerekçesi

[1] Suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkeme, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabilir. Atama kararında, yönetim organının karar ve işlemlerinin geçerliliğinin kayyımın onayına bağlı kılındığı veya yönetim organının yetkilerinin tümüyle kayyıma verildiği açıkça belirtilir. Kayyım tayinine ilişkin karar, ticaret sicili gazetesinde ve diğer uygun vasıtalarla ilan olunur.

[2] Hâkim veya mahkemenin kayyım hakkında takdir etmiş bulunduğu ücret, şirket bütçesinden karşılanır. Ancak, soruşturma veya kovuşturma konusu suçtan dolayı kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararının verilmesi halinde; ücret olarak şirket bütçesinden ödenen paranın tamamı, kanunî faiziyle birlikte Devlet Hazinesinden karşılanır.

[3] İlgililer, atanan kayyımın işlemlerine karşı, görevli mahkemeye 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu ve 29.6.1956 tarihli ve 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre başvurabilirler. [4] Bu madde hükümleri ancak aşağıda sayılan suçlarla ilgili olarak uygulanabilir.

a) Türk Ceza Kanununda yer alan,

  1. Göçmen kaçakçılığı ve insan ticareti (madde 79, 80),

  2. Uyuşturucu veya uyarıcı madde imal ve ticareti (madde 188),

  3. Parada sahtecilik (madde 197),

  4. Fuhuş (madde 227),

  5. Kumar oynanması için yer ve imkân sağlama (madde 228),

  6. Zimmet (madde 247),

  7. Suçtan kaynaklanan malvarlığı değerlerini aklama (madde 282),

  8. Silahlı örgüt (madde 314) veya bu örgütlere silah sağlama (madde 315),

  9. Devlet Sırlarına Karşı Suçlar ve Casusluk (madde 328, 329, 330, 331,333, 334, 335, 336, 337) Suçları,

b) Ateşli Silahlar ve Bıçaklar İle Diğer Aletler Hakkında Kanunda tanımlanan silah kaçakçılığı (madde 12) suçları,

c) Bankalar Kanununun 22 nci maddesinin [3] ve [4] numaralı fıkralarında tanımlanan zimmet suçu,

d) Kaçakçılıkla Mücadele Kanununda tanımlanan ve hapis cezasını gerektiren suçlar,

e) Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 68 ve 74 üncü maddelerinde tanımlanan suçlar.


CMK 133 (Şirket Yönetimi İçin Kayyım Tayini) Emsal Yargıtay Kararları


Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2016/6883 E. , 2017/4268 K.

  • CMK 133. madde
  • Ceza mahkemesi tarafından şirket yönetimi için atanan kayyımın işlemleri hukuk mahkemesi tarafından denetlenemez.

Davacı vekili; müvekkilinin hissedarı olduğu şirketlere … 10. Sulh Ceza Hakimliğince kayyım atandığını, kayyımın yapmış olduğu bir kısım işlemlerin şirketin zararına olduğunu ileri sürerek, bu işlemlerin kaldırılmasını talep ve dava etmiştir. Mahkemece tüm dosya kapsamına göre; kayyımın Sulh Ceza Hakimliğince Ceza Muhakemesi Kanunu hükümlerine göre atandığı, CMK 133-3 hükmüne göre TMK ve TTK hükümlerine göre itiraz edilebileceği, fakat madde hükmünde görevli mahkemenin belirtilmediği, ceza soruşturması kapsamında atanan kayyımın işlerine hukuk mahkemelerince denetlenemeyeceği, kayyımı atayan hakimliğe başvurulması gerektiği gerekçeleriyle, davanın reddine karar verilmiştir. Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.


Yargıtay 16. Ceza Dairesi 2018/5333 E. , 2018/5602 K.

  • CMK 133. madde
  • Şirket yönetimi için kayyım atanması işlemi ve kayyımlığa son verilmesi kararını verecek merci

5271 sayılı Ceza Muhakemesi Kanununun 133/1. maddesinde düzenlenen şirket yönetimi için kayyım tayini, el koyma koruma tedbirinin özel bir şeklidir (Şahin 341.sh.Centel-Zafer 427.sh.). Bu nedenledir ki, karar verme mercii itibariyle daha güvenceli, şartları itibariyle de daha sınırlayıcı sıkı koşullara bağlanmıştır. CMK’nın 128. maddesinden farklı olarak bu tedbir şirketin bütününü ilgilendirir.

CMK’nın 133/1. maddesinde, suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hâkim veya mahkemenin, şirket işlerinin yürütülmesiyle ilgili olarak kayyım atayabileceği hükmüne yer verilerek, kayyım atama işleminin mutlaka hakim ya da mahkeme kararı ile yapılabileceği kabul edilmiş ise de, bu tedbirin hangi merci tarafından sonlandırılacağına dair CMK’da bir hükme yer verilmiş değildir. Gerçi anılan kanunun 131. maddesinde genel manada el konulan eşyanın iadesine hangi mercilerin karar vereceği sayılmıştır. Ne var ki, gerek 131. maddenin sistematik açıdan düzenleme yeri itibariyle 133. maddeyi de kapsayacağına dair bir atfa yer verilmemesi, gerekse şirkete kayyım atanmasının karar verme mercii itibariyle daha güvenceli, şartları itibariyle de daha sınırlayıcı sıkı koşullara bağlanması birlikte değerlendirildiğinde CMK’nın 131. maddesinin, 133. maddesi yönünden uygulanma yeri bulunmadığının kabulü gerekir.

Ancak kanunun 133/3. maddesindeki atıfla bu konudaki boşluğun 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunundaki düzenlemeler ışığında doldurulabileceğine işaret ettiği söylenebilir. Esasen kayyımlık müessesesi, medeni hukukun bir enstrümanı olarak 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 403 ve devamı maddelerinde yer almıştır.

Temel haklara doğrudan müdahale anlamına gelen ve geçici/arızi olma vasfıyla demokratik toplum için zorlayıcı bir gereklilik olduğunda meşruluk kazanan bu tedbirin, varlık sebebi ortadan kalkar kalkmaz sona ereceği tartışmadan varestedir. Nitekim 4721 sy. TMK’nın 470. maddesi gereğince küçük üzerindeki vesayet, onun ergin olmasıyla kendiliğinden sona erer. 471. maddesine göre, özgürlüğü bağlayıcı cezaya mahkûmiyet sebebiyle kısıtlı bulunan kişi üzerindeki vesayet, hapis hâlinin sona ermesiyle kendiliğinden ortadan kalkar.Keza 3713 sayılı TMK’nın “Zararların tazmini amacıyla tedbir konulması” kenar başlıklı 20/A-maddesi gereğince,” Türk Ceza Kanununun İkinci Kitap Dördüncü Kısım Dördüncü, Beşinci, Altıncı ve Yedinci Bölümünde tanımlanan suçlar ve bu Kanun kapsamına giren suçlar nedeniyle gerçek veya tüzel kişiler ile kamu kurum ve kuruluşlarının uğradığı zararların tazmini amacıyla, soruşturma aşamasında Cumhuriyet savcısının talebi üzerine sulh ceza hâkimi, kovuşturma aşamasında mahkeme tarafından, şüpheli veya sanıklara ait taşınmazların veya kara, deniz ya da hava ulaşım araçlarının devir ve temlikini veya bunlarla ilgili hak tesisini önlemek ya da tasarruf yetkisini kısıtlamak için şerh düşülmesine ve bu kişilerin yardımlaşma kurum ve sandıklarından olan alacaklarına tedbir konulmasına karar verilebilir. Taşınmazlarla ilgili karar tapu kütüğüne; kara, deniz ve hava ulaşım araçlarıyla ilgili karar ise bu araçların kayıtlı bulunduğu sicile şerh verilmek suretiyle icra olunur. Kovuşturmaya yer olmadığına dair kararın kesinleşmesi halinde veya şerhin konulduğu tarihten itibaren iki yıl içinde, şerhin devamı yönünde hukuk mahkemesinden verilmiş ihtiyati haciz veya ihtiyati tedbir kararı ibraz edilmediği takdirde şerh kendiliğinden terkin edilir. CMK’nın 103/2. maddesine göre, kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde şüpheli serbest kalır. CMK’nın 127/3. maddesine göre, hakim kararı olmaksızın yapılan el koyma yirmidört saat içinde hakim onayına sunulmazsa el koyma kendiliğinden kalkar.

Yasa koyucu Medeni Kanunun 470 ve 471. maddelerinden farklı olarak 472. maddesinde, diğer kısıtlılar üzerindeki vesayetin, yetkili vesayet makamının kararıyla sona ereceğini, vesayeti gerektiren sebebin ortadan kalkması üzerine vesayet makamının, vesayetin sona ermesine karar vermesi gerektiğini tespit etmektedir. Anılan yasanın 477/2. maddesinin amir hükmüne göre de; yönetim kayyımlığı, kayyımın atanmasını gerektiren sebebin ortadan kalkması veya kayyımın görevden alınmasıyla sona erer. Kayyımın görev süresini vesayet makamı belirler (MK.madde 458).

Bu düzenlemelerden şu sonuca ulaşmak mümkündür: Geçici/arızi bir durum olan bu tedbirler, gerektirici sebeb ortadan kalktığında yasal düzenlemede açıkça belirtilmişse kendiliğinden sona erer. Aksi halde ihbari mahiyette de olsa tedbiri va’zeden merciin kararı ile kaldırılması gerekir. TMK’nın 477/2. maddesinde de kayyımın atanmasını gerektiren sebebin ortadan kalkması ile yönetim kayyımlığının kendiliğinden sona ereceğine dair bir düzenlemeye yer verilmemiş olduğundan, bu hususta yetkili vesayet makamından yani kayyımı atayan merciden bir karar alınması zorunludur.

Kanun vazıı, kimileyin CMK’nın 103/2. maddesinde olduğu gibi müdahale edilen hakkın önemine binaen koruma tedbirini sonlandırma kararını/yetkisini istisna kabilinden Cumhuriyet savcısına devretmiş görünse de, şirkete kayyım atanması tedbirinde böyle bir istisnayı benimsememiştir.

Diğer taraftan incelemeye konu İzmir 1. Sulh Ceza Hakimliğinin 13/08/2018 tarihli ve 2018/4652 değişik iş sayılı kararında, soruşturma evrakı kapsamında bulunan ve kayyım atanmasına esas teşkil eden raporun yetersiz olması ve bu rapordan sonra da şüpheliler lehine bir delilin ikame edilmemesi gerekçesine yer verilmişse de; soruşturmanın 5271 sayılı CMK’nın 172. maddesi gereğince kovuşturmaya yer olmadığına kararı verilerek sona erdirilmesine, itiraz merciinin inceleme konusunun iş bu kovuşturmaya yer olmadığına kararı değil, şirkete kayyım atanması kararının kaldırılması talebinin reddine ilişkin İzmir 5. Sulh Ceza Hakimliğinin kararları olmasına ve ortada devam etmekte olan bir soruşturma ya da kovuşturma süreci bulunmamasına nazaran CMK’nın 133. maddesinde düzenlenen kontrol tedbirinin uygulanma imkanı da kalmadığından inceleme konusu karar gerekçesinin bu yönüyle de hukuki isabet taşımadığı görülmektedir.

Şu hale göre; kovuşturmaya yer olmadığı kararı verildiğinde gerektirici sebeb ortadan kalktığından, yetkili ve görevli İzmir 5. Sulh Ceza Hâkimliğince daha önce CMK’nın 133. maddesi gereğince ilgili şüpheliler hakkında verilen şirkete kayyım atama kararının sonlandırılmasına karar verilmesi gerekirken, yasaya yanlış anlam yükleyerek oluşturulan gerekçelere dayanan gerek anılan hakimliğin, gerekse itirazı reddeden mercii İzmir 1. Sulh Ceza Hâkimliğinin incelemeye konu kararları ile yazılı şekilde karar verilmesinde hukuki isabet bulunmamaktadır.


Yargıtay 11. Hukuk Dairesi 2020/7389 E. , 2022/3165 K.

  • CMK 133
  • Şirket Yönetimi İçin Kayyım Tayini

Davacı vekili, müvekkili davacı hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/29862 numaralı dosyasında soruşturma başlatıldığını, akabinde müvekkilinin ortağı ve yöneticisi olduğu Yeşildağ Hayvancılık Gıda ve Tarım Ürün. A.Ş ‘ne İzmir 4.Sulh Ceza Hakimliğinin 2016/3664 Değişik İş Sayılı 29.09.2016 tarihli kararı ile kayyım atanmasına karar verildiğini, karar sonrasında şirketin yönetiminin TMSF tarafından görevlendirilen kayyım heyeti tarafından yapıldığını, kayyımın olağan görevlerinden birinin de şirket ortaklarının alacaklarının tesisi olduğunu, şirketin 29.09.2016 tarihinden itibaren kayyım heyeti tarafından yönetilmekte olup 3 yıla yakın bir süredir ortaklara paylaştırılması ve iadesi gereken hiçbir maddi karşılığın ödenmediğini, müvekkilin mal varlığının müsadere edilmediğini, şirketin mülkiyetinin halen davacıda olduğunu, mülkiyet hakkının Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin Ek 1 Nolu Prokol ve Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 35. maddesi ile mutlak koruma altında olduğunu, ayrıca Sulh Ceza Hakimliği kararında ve dosyasında şirket mal varlığının suç icrası ile elde edildiği ya da suça konu olduğuna ilişkin hiçbir delil ve olgu bulunmadığını, mülkiyet hakkına ve özel teşebbüse yasa ile getirilecek sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesine uygun şekilde düzenlenmesi ve kayyım yönteminin tatbikinde Anayasa ile kişiye sağlanan güvencelerin dikkate alınması ile malvarlığı üzerine genel elkoyma ile müsaderenin yasak olduğunun unutulmaması gerektiğini, şirkete tedbiren yönetim kayyımı atanmasının müvekkilinin şirket malvarlığından yararlanamayacağı anlamına gelmediği gibi müvekkiline makul bir maaş ve diğer alacaklarının ödenmesinin gerektiğini, aksi yönde bir mevzuat yada içtihat bulunmadığını, kayyım atanması işleminin yasal dayanağı olan CMK’nun 133. maddesi ile 6758 sayılı Kanunun 19. maddesinde ve 17 Ocak 2017 tarihli Resmî Gazete Yayımlanan 19. maddenin Uygulanmasına İlişkin Usul ve Esasları Belirleyen Tebliğde haklarında henüz müsaderesine karar verilmemiş yada tasfiye edilmemiş şirketlerin hissedarlarının geçimlerine dair bir düzenlemenin mevcut olmadığını, bu nedenle başta Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi ve Anayasa olmak üzere genel hükümler gözetilerek bir çözüm bulunması gerektiğini, Türk Medeni Kanunu’nun 1, 4 ve özellikle 5.maddesinin hakim tarafından çözümde dikkate alınmak zorunluluğunun bulunduğunu, CMK’nun 133 (3) maddesinde kayyım işlemlerine karşı Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerinin uygulanacağının açıkça belirtildiğini, T.T.K.’nun 394, 507 ve 511. maddeleri uyarınca müvekkilinin maddi haklarının iadesinin gerektiğini, müvekkilinin hayatını idame ettirebilmesi ve çocuklarının eğitimi gibi ihtiyaçları için makul ve düzenli bir gelire sahip olması gerektiğinin muhakkak olduğunu, Türk Medeni Kanunu uyarınca belirli sebeplerle mal varlığının idaresi için kayyım atanmış kişiye, hayatını idame ettirmesi için gerekli olan paranın kendi mal varlığından verilmesi ya da olağan dışı ama gerekli olan bir ihtiyaç için vesayet makamı olan Sulh Hukuk Hakimliği kararı ile harcama yapabilmesine olanak tanınması gibi CMK 133 maddesi kapsamında da hissedar olduğu şirkete kayyım atanan kişinin hayatını idame ettirebilmesi ve ihtiyaçlarını karşılayabilmesi için düzenli bir maaş bağlanmasının zorunlu olduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile davalı şirkete kayyım atandığı 29.09.2016 tarihinden itibaren doğan ve şirket hesaplarında yapılacak inceleme sonucunda belirlenecek kâr payı alacağı, kazanç payı, huzur hakkı, maaş alacağı bedeli olarak her bir alacak kalemleri için şirket kayıtları ile tespit edilecek muacceliyet tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte şimdilik 20.000,00 TL’nin ve dava tarihinden itibaren işleyecek her ay için 10.000,00 TL maaşın müvekkiline ödenmesine karar verilmesini talep etmiştir.

Mahkemece, tüm dosya kapsamına göre; davacı hakkında İzmir Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2016/29862 soruşturma nolu dosyasında FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne üye olmak suçu kapsamında yürütülen soruşturma nedeniyle İzmir 4. Sulh Ceza Hakimliği’nin 2016/3664 Değişik İş sayılı ve 29.09.2016 tarihli kararı ile davacının ortağı ve yetkilisi olduğu ve aralarında davalı şirketin de bulunduğu birçok şirkete CMK’nun 133 (1) maddesi uyarınca yönetim kayyımı atanmasına karar verildiği, davacı hakkında yakalama kararı olup arandığı ve soruşturmanın derdest olduğu, Sulh Ceza Hakimliği’nin kayyım atama kararı üzerine TMSF tarafından davalı şirketin yönetim kurulu oluşturularak üyeliklerine atamalar yapılmak suretiyle kayyım atama kararının yerine getirildiği, davalı şirketin atamalardan sonra kayyım heyeti tarafından yönetildiği, CMK’nun 133. maddesinin birinci fıkrasında; suçun bir şirketin faaliyeti çerçevesinde işlenmekte olduğu hususunda kuvvetli şüphe sebeplerinin varlığı ve maddi gerçeğin ortaya çıkarılabilmesi için gerekli olması halinde; soruşturma ve kovuşturma sürecinde, hakim veya mahkemenin, şirket işlerinin yürütülmesi ile ilgili olarak kayyım atayabileceği, ikinci fıkrasında; hakim veya mahkemenin kayyım hakkında takdir etmiş bulunduğu ücretin şirket bütçesinden karşılanacağı, kovuşturmaya yer olmadığı veya beraat kararı verilmesi halinde paranın faizi ile birlikte Devlet hazinesinden karşılanacağı, üçüncü fıkrasında; ilgililerin atanan kayyımın işlemlerine karşın görevli mahkemeye Türk Medeni Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre başvurabilecekleri, beşinci fıkrasında; bu madde uyarınca atanan kayyımların görevleri ile ilgili iş ve işlemlerinden dolayı tazminat davalarının 142 ila 144. maddeler uyarınca Devlet aleyhine açılacağının düzenlendiği,7085 sayılı Yasa’nın 7 (2) maddesinin (683 sayılı K.H.K.’nun 7. maddesi ile) “Kayyım atanan şirketlerin soruşturma kapsamındaki şüpheli ortakları ile kayyım tarafından hakkında şahsi sorumluluk davası açılan şirket ortaklarına ait ortaklık hak ve payları, soruşturma ve davaların açıldığı tarihten soruşturma, kovuşturma veya davanın kesin hükümle sonuçlandığı tarihe kadar devir ve temlik edilemez. Ortaklık hak ve paylarına ait temsil ve idare yetkisi kayyım tarafından kullanılır. Devir ve temlik yasağı Cumhuriyet Savcılığı veya mahkeme tarafından resen Ticaret Sicili Müdürlükleri’ne bildirilir ve tescil edilir.” düzenlemesini içerdiği, CMK’nun 133 (3) maddesi hükmü uyarınca davacının davalı şirketin dava tarihi itibariyle ortağı sıfatıyla ortaklıktan doğan hakları için dava açma hakkı olup görevli mahkemenin asliye ticaret mahkemesi olduğu, davacının ortak ve eski yönetici sıfatına dayalı olarak 29.09.2016 tarihinden itibaren talep ettiği kazanç payı, huzur hakkı ve maaş alacağına ilişkin alacak kalemlerinin ancak yönetici sıfatı taşıyanlar tarafından talep edilebileceği, Sulh Ceza Hakimliği tarafından davalı şirkete CMK’nun 133. maddesi uyarınca 29.09.2016 tarihli karar ile yönetim kayyımı atanmasına, aynı zamanda mevcut yönetimin yetkilerinin kaldırılmasına karar verilmiş olup davacının davalı şirketteki yönetim yetkisinin 29/09/2016 tarihinde sona ermiş olması ve dava tarihi itibariyle yönetim yetkisinin iade edilmeyip şirketin kayyım tarafından yönetilmeye devam edilmesi nedeniyle şirket yöneticilerine ödenmesi mümkün olan kazanç payı, huzur hakkı ve maaş alacaklarına ilişkin talepte bulunmasının mümkün olmadığı, bu talepler yönünden yönetici sıfatının bulunmaması nedeniyle aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, T.T.K.’nun 408 (2/d) maddesinde finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dahil kullanılmasına dair kararların alınmasının genel kurula ait görevler ve devredilemez yetkiler arasında olduğunun düzenlendiği, davacı ortaklık sıfatına bağlı olarak kar payı alacağı ile geçiminin sağlanması için dava tarihinden itibaren aylık maaş ödenmesi taleplerinde bulunduğu, CMK’nın 133 (2) maddesinde yalnız kayyım ücretinin ödenmesi konusunun düzenlendiği, şirket ortaklarına maaş, aylık, kâr payı ödenmesi konusunda bir düzenlemeye yer verilmediği, T.T.K.’nun 408 (2/d) maddesi hükmü uyarınca dava konusu edilen kâr payı alacağı ve maaş ödenmesi talebi şirket genel kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez yetkileri arasında olup şirket genel kurul veya kayyım heyeti tarafından ortaklara kâr payı ve maaş ödenmesi yönünde olumlu veya olumsuz bir karar alınmadığı, ayrıca yukarıda açıklanan 7085 sayılı Yasa’nın 7 (2) maddesi hükmü uyarınca davacının ortaklık payı soruşturmanın sonuçlanmasına kadar devir ve temlik yasağına tabi olup soruşturma veya dava sonunda müsadereye konu olabileceği, ortaklara ödenecek kâr payı ve diğer ödemelerin ortaklık payından kaynaklandığı, davacı tarafça kâr payı ve maaş ödenmesi konusunda gerek genel kurul gerekse kayyım kurulu tarafından alınmış olumlu ya da olumsuz bir karar olduğunun da iddia edilmediği, davalı tarafın da bu konularda alınmış bir karar bulunmadığını bildirdiği, kâr payı ve ortaklara maaş ödenmesi gibi konularda karar alındığına dair ticaret sicil kayıtlarında da bir belge görülmediği, buna göre davacı tarafça kâr payı ve ortak sıfatıyla maaş ödenmesi konusunda davalı şirket tarafından alınmış bir karar dava konusu edilmeyip bu alacakların doğrudan mahkemece hükmedilmesinin talep edildiği gözönünde tutularak mahkemenin genel kurul yerine geçerek doğrudan ortaklara kâr payı veya maaş ödenmesi konusunda karar vermesinin mümkün bulunmadığı gibi davacının bu alacak talepleri yönünden doğrudan dava açma hakkının bulunmadığı, ancak genel kurul veya kayyım heyeti tarafından alınmış bir kararın dava konusu edilebileceği, bu konuda yetkili kurul tarafından alınmış kararın dava şartı olup davacı tarafça bu nitelikte bir kararın bulunduğunun iddia edilmediği gibi dosyada bu yönde bir delil bulunmadığı, bu alacak kalemleri yönünden dava şartının oluşmadığı gerekçesiyle kazanç payı, huzur hakkı ve yöneticilik sıfatına bağlı olarak aylık maaş ödenmesi istemleri yönünden davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmaması nedeniyle davanın reddine, ortaklık sıfatına bağlı olarak kâr payı alacağı ve dava tarihinden itibaren aylık maaş ödenmesi talebi yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvuruda bulunmuştur.

Bölge Adliye Mahkemesince, davacının ortak ve eski yönetici sıfatına dayalı olarak davalı şirkete kayyım atandığı 29.09.2016 tarihinden itibaren talep ettiği kazanç payı, huzur hakkı ve maaş alacak kalemlerinin ancak yönetici sıfatı taşıyanlar tarafından talep edilebileceği, Sulh Ceza Hakimliği tarafından CMK’nun 133. maddesi uyarınca 29.09.2016 tarihli davalı şirkete yönetim kayyımı atanmasına, aynı zamanda mevcut yönetimin yetkilerinin kaldırılmasına ilişkin verilen karar ile davacının davalı şirketteki yönetim yetkisinin 29.09.2016 tarihinde sona ermiş olması ve dava tarihi itibariyle yönetim yetkisinin iade edilmeyip şirketin kayyım tarafından yönetilmeye devam edilmesi nedeniyle şirket yöneticilerine ödenmesi mümkün olan kazanç payı, huzur hakkı ve maaş alacaklarına ilişkin talepte bulunmasının mümkün olmadığı, bu talepler yönünden yönetici sıfatının bulunmaması nedeniyle aktif husumet ehliyetinin bulunmadığı, T.T.K.’nun 408 (2/d) maddesinde finansal tablolara, yönetim kurulunun yıllık raporuna, yıllık kâr üzerinde tasarrufa, kâr payları ile kazanç paylarının belirlenmesine, yedek akçenin sermayeye veya dağıtılacak kâra katılması dahil kullanılmasına dair kararların alınmasının genel kurula ait görevler ve devredilemez yetkiler arasında olduğunun düzenlendiği, CMK’nun 133 (2) maddesinde şirket ortaklarına maaş, aylık, kâr payı ödenmesi konusunda bir düzenlemeye yer verilmediği, T.T.K.’nun 408 (2/d) maddesi hükmü uyarınca dava konusu edilen kâr payı alacağı ve maaş ödenmesi talebi şirket genel kurulunun devredilemez ve vazgeçilemez yetkileri arasında olup şirket genel kurul veya kayyım heyeti tarafından ortaklara kâr payı dağıtılması ve maaş ödenmesi yönünde olumlu veya olumsuz bir karar alınmadığı, davacı tarafça kâr payı ve maaş ödenmesi konusunda gerek genel kurul gerekse kayyım kurulu tarafından alınmış olumlu ya da olumsuz bir karar olduğunun da iddia edilmediği, davalı tarafın da bu konularda alınmış bir karar bulunmadığını bildirdiği, kâr payı ve ortaklara maaş ödenmesi gibi konularda karar alındığına dair ticaret sicil kayıtlarında da bir belge görülmediği, buna göre davacı tarafça kâr payı ve ortak sıfatıyla maaş ödenmesi konusunda davalı şirket tarafından alınmış bir karar dava konusu edilmeyip bu alacakların doğrudan mahkemeden hükmedilmesinin talep edildiği de gözönünde tutularak mahkemenin genel kurul yerine geçerek doğrudan ortaklara kâr payı veya maaş ödenmesi konusunda karar vermesinin mümkün bulunmadığı gibi davacının bu alacak talepleri yönünden doğrudan dava açma hakkının bulunmadığı, ancak genel kurul veya kayyım heyeti tarafından alınmış bir kararın dava konusu edilebileceği, bu konuda yetkili kurul tarafından alınmış karar dava şartı olup bu alacak kalemleri yönünden de dava şartının oluşmadığı gerekçesiyle mahkemece, kazanç payı, huzur hakkı ve yöneticilik sıfatına bağlı olarak aylık maaş ödenmesi istemleri yönünden davacının aktif husumet ehliyetinin bulunmaması nedeniyle davanın reddine, ortaklık sıfatına bağlı olarak kâr payı alacağı ve dava tarihinden itibaren aylık maaş ödenmesi talebi yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine dair verilen kararda bir isabetsizlik görülmemiş istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.

Kararı, davacı vekili temyiz etmiştir.

Yapılan yargılama ve saptanan somut uyuşmazlık bakımından uygulanması gereken hukuk kuralları gözetildiğinde İlk Derece Mahkemesince verilen kararda bir isabetsizlik olmadığının anlaşılmasına göre yapılan istinaf başvurusunun HMK’nın 353/b-1 maddesi uyarınca Bölge Adliye Mahkemesince esastan reddine ilişkin kararın usul ve yasaya uygun olduğu kanısına varıldığından Bölge Adliye Mahkemesi kararının onanmasına karar vermek gerekmiştir.


İSTANBUL BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ 12. HUKUK DAİRESİ Esas : 2018/642 Karar : 2018/554 Tarih : 10.05.2018

  • CMK 133. Madde

  • Şirket Yönetimi İçin Kayyım Tayini

İstinaf yoluna başvuran davacı vekili; mahkemece Kayseri 2.Ağır Ceza Mahkemesi’ne müzekkere yazıldığını, yazı cevabında … A.Ş. Hakkında kayyım atanması ile ilgili verilmiş bir mahkeme kararının bulunmadığının bildirildiğini, talebe konu şirket hakkında bir halim veya mahkeme tarafından İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğüne verilmiş olan bir bilgi, gönderilmiş bir karar veya müzekkere olmadığını, TMSF’nin 21/12/2016 tarihli yazısının CMK 133.maddesine aykırı olduğunu, gerekçeli kararda Kayseri 2.Ağır Ceza Mahkemesine yazılan yazıdan, 28/11/2016 tarihli cevabı yazıdan ve …A.Ş. Hakkında verilmiş bir mahkeme kararının olmadığına ilişkin delilden hiç söz edilmediğini, kararın HMK 297.madde hükmüne aykırı olduğunu, Kayseri 2.Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/342 sayılı kararında geçen, …A.Ş. Ünvanlı şirketin, müvekkilinin kurucu ortağı ve (B) grubu imtiyazlı hisseleri temsil eden yönetim kurulu üyesi olduğu … A.Ş.’nin ortağı olmadığından, …A.Ş.’nin bağlantılı şirket olmadığını belirterek davanın reddine ilişkin kararın kaldırılarak davanın kabulü ile davalı İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün,…. A.Ş. Hakkındaki 20/09/2016 tarihli tescil işleminin silinmesine karar verilmesini talep etmiştir.

GEREKÇE :İlk Derece Mahkemesi ; konu ile ilgili TMSF den bilgi istemiş; TMSF Başkanlığı 21.12.2016 tarihli yazısı ile “Resmi Gazete”nin 1.9.2016 tarihli ve 29818 sayılı 2.mükerrer nüshasında yayınlanan 674 sayılı kanun hükmünde kararnamenin 19.maddesinin 1.fıkrasında ;maddenin yürürlüğe girdiği tarihten önce terör örgütlerine aidiyeti ,iltisakı veya irtibatı nedeniyle CMK madde 133 uyarınca kayyım atanmasına karar verilen şirketlerde görev yapan kayyımların yetkilerinin hakim veya mahkeme tarafından fona devredileceği, 2.fıkrasında ise maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra ve olağanüstü halin devamı süresince terör örgütüne aidiyeti ,iltisakı veya irtibatı nedeniyle CMK 133.madde gereğince şirketlere bu kanun hükmünde kararnamenin 13.maddesi uyarınca varlıklara kayyım atanmasına karar verildiği takdirde kayyım olarak TMSF nin atanacağının hüküm altına alındığı ,anılan düzenleme gereğince ,iş bu yazıya konu … AŞ nin kayyım yetkilerinin fon tarafından devralındığını ve akabinde şirketin sevk ve idaresin için yönetim kurulu oluşturulduğu bildirilmiştir.

Kayseri 2. Ağır Ceza Mahkemesinin 2016/342 esas sayılı dosyasında verilen 5.9.2016 tarihli karar ile Boydak Holding ve bünyesinde bulunan tüm şirketlerin anılan kararname gereği kayyımlıklarının TMSF ne devrine karar verildiği ;bu kararda Boydak Holding bünyesindeki diğer şirketler sayılmamakla birlikte bir liste ile bildirimin yapıldığının anlaşıldığı ,TMSF eğer bir ceza mahkemesi kararı olmadan yönetim kurulu atamış olsa dahi Ticaret Sicilinin kamu makamlarının tasarruflarını denetleme makamı olmadığı,soruşturma mevzu şirketler ile yapılan bildirimleri tescil yükümlülüğünde olduğundan , ticaret siciline dava açılmak suretiyle tescillerin iptalinin talep edilemeyeceği gözönüne alınarak kayyım olarak görevlendirilen TMSF nin verdiği cevap içeriğine göre de hükme yönelik olarak ileri sürülen istinaf sebebi yerinde olmadığından başvurunun esastan reddine karar verilmiştir.

HÜKÜM :Yukarıda açıklanan nedenlerle:

Davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK ‘nun 353(1)b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,

Peşin harcın karar harcına mahsubuna başkaca harç alınmasına yer olmadığına,

İstinaf yoluna başvuran davacı tarafından yapılan giderlerin üzerinde bırakılmasına,

Gerekçeli kararın bir örneğinin taraf vekillerine tebliğine,

HMK ‘nun 362/1. maddesi uyarınca kararın tebliğ tarihinden itibaren iki hafta içinde temyiz yoluna başvurulabileceğine, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliğiyle karar verildi. 10/05/2018


UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS