Ceza Mahkemesi Kararının Hukuk Mahkemesini Bağlayıcılığı ve Bekletici Mesele
(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu 2017/92 E. , 2018/1362 K.)
Bilindiği üzere “bekletici sorun” 6100 sayılı HMK’nın 165’inci maddesinde düzenlemeye bağlanmış ve maddenin birinci fıkrasında, “Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir.” hükmüne yer verilmiştir. Belirtmek gerekir ki bazı hâllerde kanun koyucu bekletici sorunu hâkimin takdirine bırakmamış, konunun öneminden dolayı başka bir mahkemede görülen veya görülecek olan davanın bekletici sorun yapılmasını zorunlu kılmıştır. Bu hâller 6100 sayılı HMK’nın 165’inci maddesinin ikinci bendinde “Bir davanın incelenmesi ve sonuçlandırılması başka bir davanın veya idari makamın çözümüne bağlı ise mahkeme, ilgili tarafa görevli mahkemeye veya idari makama başvurması için uygun bir süre verir. Bu süre içinde görevli mahkemeye veya idari makama başvurulmadığı takdirde, ilgili taraf bu husustaki iddiasından vazgeçmiş sayılarak esas dava hakkında karar verilir” şeklinde belirtilmiştir. Bu zorunlu hâller dışında, görülmekte olan davayla bağlantısının bulunması durumunda bekletici sorun yapılması mahkemenin takdirine bağlıdır. Böyle bir durumda, mahkemenin usul ekonomisi ilkesi ve davanın sürüncemede bırakılması amacıyla açılıp açılmadığı gibi hususları dikkate alarak, her davanın somut özelliğine göre bekletici sorun hakkında bir karar vermesi gerekir. Ayrıca bekletici sorun yapmak yargılamada beklenen yararı sağlamayacak ya da davayı gereksiz yere uzatacak ise bekletici sorun yapılmamalıdır.
Diğer taraftan ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, diğer bir ifade ile ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusu üzerinde de durulmalıdır. Olay tarihi itibariyle, ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine (davasına) etkisi, mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu (BK)’nun 53’üncü maddesinde düzenlenmiş olup, hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını, aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin medeni hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
818 sayılı BK’nın “Ceza hukuku ile medeni hukuk arasında münasebet” başlıklı 53’üncü maddesinde: “Hâkim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraat karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü yer almaktadır. Nitekim, 6098 sayılı TBK’nın 74’üncü maddesi hükmü de benzer düzenlemeyi içermektedir.
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Yargıtayın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.
Aynı ilkeler, Hukuk Genel Kurulunun 06.06.2018 tarihli 2017/15-248 E., 2018/1175 K. sayılı kararında da benimsenmiştir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı mimarlar … ve … hakkında aynı eylem nedeniyle intihal bulunmadığı, fiilin esinlenme olduğu gerekçesiyle verilen Kocaeli 3. Asliye Ceza Mahkemesinin 18.03.2010 tarihli ve 2009/766 E., 2010/117 K. sayılı beraat kararı Yargıtay 7. Ceza Dairesi tarafından eldeki davada alınan bilirkişi raporları ile ceza mahkemesince alınan bilirkişi raporları arasında davalı eylemlerinin intihal teşkil edip etmediği noktasındaki çelişkinin giderilmesi için bozulmuştur. Yukarıda değinildiği gibi, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkimi tamamen bağlı olacağından, eldeki dava da, davalı eyleminin intihal oluşturup oluşturmadığının tespiti maddi olgunun ve fiilin hukuka aykırılığının belirlenmesine ilişkin olması karşısında, hukuk hâkiminin ceza mahkemesi kararının kesinleşmesini bekletici sorun yapması ve sonucuna göre karar vermesi gerekmektedir.
Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasında, hukuk hâkiminin, ceza mahkemesinin beraat kararı ile bağlı olmadığının açık olduğu, istisnasının failin fiili işlemediğinin tespiti, bir başka ifade ile illiyet bağının kurulamaması nedeniyle beraat kararı olduğu, somut olayda fail ve fiil noktasında bir tartışma bulunmadığı, ceza mahkemesince alınan bilirkişi raporunun da hukuk hâkimini bağlamayacağının yasa hükmü olduğu, hukuk hâkimince alınan raporun yeterli olması, diğer yandan ceza yargılamasında alınan raporun ise yetersiz bulunması ancak ceza yargılamasında bekletici mesele yapılabileceği, hukuk hâkiminin kendisini bağlamayacak rapor için ceza yargılamasının sonucunu beklemesinin ancak yargılamanın uzamasına sebep olacağı, bu durumun da usul ekonomisine aykırı olduğu düşünceleri ile direnme kararının onanması gerektiği görüşü ileri sürülmüş ise de, bu görüşler yukarıda açıklanan gerekçelerle Kurul çoğunluğunca benimsenmemiştir.
O hâlde mahkemece, belirtilen ceza mahkemesi kararının kesinleşmesinin bekletici sorun yapılması 6100 sayılı HMK’nın 165’inci maddesi gereği olmasının yanında ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusunun vurgulandığı mahkûmiyet kararı hukuk hâkimini bağlayacağından, mahkemece bu davanın sonucunun beklenmesi ve oluşacak sonuca göre karar verilmesi gerektiği kabul edilmelidir
Ceza Hakiminin Maddi Olgu Konusundaki Tespiti Hukuk Hakimini Bağlar
(Hukuk Genel Kurulu 2011/17-50 E. , 2011/231 K.)
Ceza mahkemesince verilen, beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hakimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Yargısal uygulamada; ceza davası açılan hallerde, ceza davasında alınan kusur raporu ile karar verilip, karar kesinleşse dahi, bu raporun hukuk hakimini kusur yönünden bağlamayacağı istikrarla kabul edilmektedir (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 25.02.2004 gün ve 2004/11-115 E.2004/108 K; 12.5.2004 gün ve 2004/4-290 E, 289 K; 14.12.2005 gün ve 2005/10-680 E, 733 K sayılı ilamları).
Hemen belirtilmelidir ki, hukuk hakiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hakiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır (Y.HGK.10.1.975 gün ve 1971/T-406 E. 1975/1 K. sayılı ilamı; Y.HGK.23.1.1985 gün ve 1983/10-372 E.ve 1985/21 K.sayılı ilamları ve yukarıda yer alan ilamları).
Bundan ayrı, hukuk mahkemesinin, ceza mahkemesinde görülmekte olan bir ceza davasının sonuçlanmasını bekletici sorun yapması halinde, ceza mahkemesinin bu konuda vereceği kararı peşinen kabul etmiş olacağından, bekletici sorun yapılan ceza davası hakkında verilen karar, hukuk davasında kesin delil teşkil eder (Prof.Dr.B.. K.. Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5153).
Bilindiği gibi kesin hüküm, ilişkin olduğu konuda uyuşmazlığı ortadan kaldırır. Bu yüzdendir ki, açılan bir dava hakkında kesin hüküm bulunmaması bir yargılama koşuludur. Özellikle bir ceza mahkemesinin, uyuşmazlık konusu olayın tespitine; diğer bir söyleyişle, olayın varlığına ve sanık tarafından işlendiğine ilişkin maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş saptaması, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin hüküm oluşturur. Bunun nedeni, ceza yargılamasındaki ispat araçları bakımından ceza hakiminin hukuk hakiminden çok daha elverişli bir konumda olmasıdır.
Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir. Bunun sonucunda, hukuk hakimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hakimi bunun tersine öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O halde ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hakimini bağlamasına, Borçlar Yasasının 53.maddesi bir engel oluşturmaz (Y.HGK.16.9.1981 gün 1979/1-131 E. ve 1981/587 K. sayılı ilamı, M..Ç…, Hukuk Davalarında Kesin Hüküm. 1965 s.22 vd.). Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir(Y.HGK.11.10.1989 gün ve 1989/11-373-472 sayılı ilamı).
Ceza mahkemesinde bir tarafın kusurlu olduğu maddi vakıa olarak kabul edilmişse, artık hukuk mahkemesinde o kişinin kusursuz olduğuna hükmedilemez. Ne var ki, hukuk hakiminin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırarak kusur oranını incelemesi olanaklıdır. Bu iki durumun birbirinden iyi ayırt edilmesi gerekir.
Görüldüğü üzere, hukuk mahkemesi az yukarıda bağlayıcılık yönü belirtilen ayrık durumlar dışında ceza mahkemesi kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu noktada, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağladığı hallerde, kesin delilin etkisi nedeniyle, ceza mahkemesi kararında dayanılmış olan bilirkişi raporunun hukuk mahkemesini bağlayacağı; buna karşılık, ceza mahkemesi kararının hukuk mahkemesini bağlamadığı hallerde, ceza mahkemesinde alınmış olan bilirkişi raporunun, hukuk mahkemesini bağlamayacağı, eş deyişle hukuk mahkemesinin yeni bir bilirkişi incelemesi yaptırabileceği, kuşku ve duraksamaya yer olmaksızın kabul edilmektedir (Prof.Dr.B.. K.. Hukuk Muhakemeleri Usulü 6.Baskı 2001, cilt:V, s:5154-5155).
Hukuk hâkimi, ceza mahkemesi kararı, kusur durumu ve bu dosyada alınan kusur bilirkişi raporları ile bağlı değil ise de, ceza mahkemesi kararındaki maddi olgular ile bağlıdır. Kırmızı ışıkta geçme olgusu uyuşmazlığın temelini oluşturduğundan, öncelikle bu olgunun tespit edilmesi ve çözümlenmesi gerekmektedir.
Bu durumda mahkemece, ceza mahkemesinin kesinleşmemiş mahkumiyet kararı, bu karara esas alınan bilirkişi raporu ve diğer delillere dayanılarak hüküm verilemeyeceği göz önüne alınarak; öncelikle ceza mahkemesi kararının kesinleşmesinin beklenilmesi, bundan sonra maddi olguların nasıl gerçekleştiğinin saptanması ,tarafların talepleri de gözetilerek uyuşmazlığın “Medeni Hukuk” kurallarına göre çözümlenmesi gerekir.
Ceza Mahkemesinin Hukuk Mahkemesine Etkisi
(Yargıtay 3HD - Esas : 2024/424, Karar : 2024/3991)
6098 sayılı Kanun’un 74 üncü maddesi hükmüne göre; ceza mahkemesince verilen beraat kararı;, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliliği, illiyet gibi esasları hukuk hakimini bağlamayacaktır. Ancak hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide gerekse Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hakiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşıyacaktır. Bu doğrultuda maddi vakıanın tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hakimini bağlayıcı olup ceza mahkemesince bir maddi vakıanın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.
Ceza Mahkemesinin İlliyet İlişkisini Tespit Eden Kararı Hukuk Hakimini Bağlar
(Yargıtay HGK Esas : 2017/1332 Karar : 2021/973)
Bir davada hüküm verilmesi, başka bir davada incelenmekte ve kesin olarak karara bağlanacak olan bir hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise, mahkeme o davanın sonuçlanmasını beklemek üzere yargılamayı erteleyebilir. O davanın sonuçlanmasını kendi bakmakta olduğu dava için bekletici sorun yapabilir. Davaların aynı sebepten doğması veya biri hakkında verilecek kararın diğerini etkileyecek nitelikte bulunması hâlinde iki dava arasında bağlantı var sayılır.
Uyuşmazlığın çözümü açısından; ayrıca ceza mahkemesi kararlarının hukuk davasına etkisi, eş söyleyişle ceza mahkemesinin hangi kararlarının hukuk mahkemelerini bağlayacağı konusunu düzenleyen kurallar üzerinde de durulması gerekmektedir.
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi davasına etkisi, hukukumuzda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53. maddesinde “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet karariyle de mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hakimini takyit etmez.” hükmü ile yer almıştır.
Benzer düzenlemeyle 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 74. maddesinde “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” hükmü ile, hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır. İlkenin esası; bir ceza kuralı ile kamu hukuku yönünden yaptırım amaçlanmışken, aynı uyuşmazlığa ilişkin hukuk kuralı ile kişilerin birbirlerine karşı hak ve ödevlerini düzenleyen medeni hukuk alanında bir yaptırım amaçlanmasına dayanmaktadır.
Bu açık hüküm karşısında; Ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ancak, hemen belirtilmelidir ki, gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir.
Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır. Nitekim aynı ilkeler Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 27.04.2011 tarihli ve 2011/17-50 E., 2011/231 K. sayılı kararı ile de aynen benimsenmiştir.
Vurgulamakta yarar vardır ki, hukuk usulü bir şekil hukukudur. Davanın açılması, itirazların ileri sürülmesi, tanıkların ve diğer delillerin bildirilmesi belirli süre koşullarına bağlı kılındığı gibi, ikinci tanık listesi verilememesi, iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı gibi, yargılamanın süratle sonuçlandırılması gayesi ile belirli kısıtlamalar getirilmiştir.
Bunun sonucunda, hukuk hâkimi şekli gerçeği arayacak, maddi gerçek öncelikli hedef olmayacaktır. Ancak ceza hâkimi bunun tersine, öncelikli hedef olarak maddi gerçeğe ulaşmaya çalışacaktır. O hâlde **ceza mahkemesinin maddi nedensellik bağını (illiyet ilişkisi) tespit eden kesinleşmiş hükmünün hukuk hâkimini bağlamasına, 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 53. maddesi bir engel oluşturmaz (Hukuk Genel Kurulunun 16.09.1981 tarihli 1979/1-131 E., 1981/587 K.; 27.04.2011 tarihli ve 2011/17-50 E., 2011/231 K. sayılı kararları).
Öte yandan, Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir (Hukuk Genel Kurulunun 11.10.1989 tarihli ve 1989/11-373 E., 1989/472 K.; 27.04.2011 tarihli ve 2011/17-50 E., 2011/231 K.; 09.04.2014 tarihli ve 2013/4-1008 E., 2014/490 K. sayılı kararları).
Ceza Mahkemesi Kararının Bekletici Mesele Yapılması Hususunda Hukuki Yarar Bulunması
(Hukuk Genel Kurulu 2017/498 E. , 2021/1023 K.)
Uyuşmazlığın çözümü için öncelikle “bekletici sorun” ve “ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesi için bağlayıcı olup olmadığı” hususunun açıklığa kavuşturulması gerekmektedir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) “Bekletici sorun” başlıklı 165. maddesinde;
“ (1) Bir davada hüküm verilebilmesi, başka bir davaya, idari makamın tespitine yahut dava konusuyla ilgili bir hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise mahkemece o davanın sonuçlanmasına veya idari makamın kararına kadar yargılama bekletilebilir.
(2) Bir davanın incelenmesi ve sonuçlandırılması başka bir davanın veya idari makamın çözümüne bağlı ise mahkeme, ilgili tarafa görevli mahkemeye veya idari makama başvurması için uygun bir süre verir. Bu süre içinde görevli mahkemeye veya idari makama başvurulmadığı takdirde, ilgili taraf bu husustaki iddiasından vazgeçmiş sayılarak esas dava hakkında karar verilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
Bu düzenleme gereğince bir davada hüküm verilmesi, başka bir davada incelenmekte ve kesin olarak karara bağlanacak olan bir hukukî ilişkinin mevcut olup olmadığına kısmen veya tamamen bağlı ise, o davanın sonuçlanması beklenmek üzere yargılama ertelenebilir. Hâkim, o davanın sonuçlanmasını kendi bakmakta olduğu dava için bekletici sorun yapabilir.
Bilindiği üzere ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesinde görülmekte olan davaya etkisi, dava ve olay tarihinde yürürlükte bulunan mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 53. maddesinde düzenlenmiş olup; hukuk hâkimi, ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında ilke olarak bağımsız kılınmıştır.
Bu ilke, ceza kurallarının kamu yararı yönünden bir yasağın yaptırımını; aynı uyuşmazlığı kapsamına alan hukuk kurallarının ise kişi ilişkilerinin Medeni Hukuk alanında düzenlenmesi ve özellikle tazmin koşullarını öngörmesi esasına dayanmaktadır.
Mülga Borçlar Kanunu’nun “Ceza Hukuku İle Medeni Hukuk Arasında Münasebet” başlıklı 53.maddesi; “Hakim, kusur olup olmadığına yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için ceza hukukunun mesuliyete dair ahkamiyle bağlı olmadığı gibi, ceza mahkemesinde verilen beraet kararıyla da mukayyet değildir. Bundan başka ceza mahkemesi kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarını tayin hususunda dahi hukuk hâkimini takyit etmez.” hükmünü içermektedir.
Aynı düzenleme, 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 74. maddesinde de; “Hâkim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hâkimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hâkiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hâkimini bağlamaz.” şeklinde yer almaktadır.
Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararının, kusur ve derecesinin, zarar tutarının, temyiz gücü ve yükletilme yeterliğinin ve illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır.
Hukuk hâkiminin yukarıda açıklanan bu bağımsızlığı sınırsız değildir. Gerek öğretide ve gerekse Yargıtay’ın yerleşmiş içtihatlarında, ceza hâkiminin tespit ettiği maddi olaylarla ve özellikle “fiilin hukuka aykırılığı” konusu ile hukuk hâkiminin tamamen bağlı olacağı kabul edilmektedir. Diğer bir anlatımla, maddi olayları ve yasak eylemlerin varlığını saptayan ceza mahkemesi kararı, taraflar yönünden kesin delil niteliğini taşır.
Yargıtay’ın yerleşik uygulamasına ve öğretideki genel kabule göre, maddi olgunun tespitine ilişkin ceza mahkemesi kararı hukuk hâkimini bağlar. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusunda kesinleşmiş kabul bulunması hâlinde, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması olanaklı değildir.
Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; davalı kooperatif başkan ve üyeleri hakkında yapacak nitelikte emval veren ağaç kesme suçundan Manavgat 4. Asliye Ceza Mahkemesinin 2014/18 E. sayılı dosyasında yargılaması devam eden ceza davasında sübuta eren maddi olguların BK’nın 53. maddesi (TBK’nın 74. maddesi) uyarınca hukuk mahkemesini bağlayıcı mahiyette olduğu ve ceza davasının sonucunun beklenmesinde hukukî yarar bulunduğu gözetilerek mahkemece HMK’nın 165. maddesine göre ceza davası bekletici sorun yapılarak hasıl olacak sonuca göre karar verilmelidir.
UYARI
Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.
Makale Yazarlığı İçin
Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.