0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Stj. Av. Yusuf ÖZPERÇİN*

Zorunlu Arabuluculuk Süreci ve Özellikle ‘Menfi Tespit Davaları’ (İİK.m.72 ve 89/III) ile ‘Tasarrufun İptali’ (İİK.m.277 vd.) Davalarında Zorunlu Arabuluculuk

Taraflar, üzerinde serbestçe “tasarruf edebileceği hususlarda”, dava açmadan önce veya davanın görülmesi sırasında arabulucuya başvurma konusunda anlaşabilir. Mahkeme de arabulucuya başvurmak konusunda; tarafları “arabuluculuğun esasları, süreci ve hukuki sonuçları hakkında aydınlatıp, arabuluculuk yoluyla uyuşmazlığın çözülmesinin yararlarının olabileceğini hatırlatarak” teşvik edebilir.

Arabuluculuğa ilişkin esaslar, ‘özel hukuk uyuşmazlıkları’nın (uyuşmazlığın yabancılık unsurunu taşımasının bir önemi bulunmamaktadır) kısa sürede ve daha az masrafla çözülmesi amacıyla, “6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu”nda1 düzenlenmiştir. Bu kanun büyük ölçüde “Avusturalya Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Federal Kanunu”ndan esinlenerek hazırlanmıştır.2 Aynı zamanda 7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu3 ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na4 da zorunlu arabuluculukla ilgili özel düzenlemeler eklenmiştir.

Arabuluculuk, ‘tahkim’ ve ‘sulh’ müessesesinden farklı olarak, taraflar arasındaki uyuşmazlığın hâkim veya hakem yerine, “sulh müzakerelerini organize etmek ve yönetmek konusunda mesleki eğitim almış profesyonel bir üçüncü kişinin yardımıyla” çözüme kavuşturulması yöntemidir.5 Arabuluculuk, tarafların arabulucuyla birlikte karşılıklı görüştüğü belirli bir süreci ihtiva etmektedir. Bu süreç bir başvuruyla başlayıp, sonucunda uyuşmazlık konusu hakkında anlaşma veya anlaşmamanın kendisine hukuki sonuçlar bağlanan bir tutanağa geçirilmesiyle son bulmaktadır.

Bu uyuşmazlık çözüm yöntemiyle “hukuk kurallarının uygulanması ve yargılama yapılarak” uyuşmazlığın çözüme kavuşturulması söz konusu değildir.6

A. Zorunlu Arabuluculuk Süreci

I- Arabuluculuk müessesesi, ‘taraflar’ ve ‘arabulucu’ ile ‘belirli bir süreç ve faaliyeti’ kapsayan ‘temel unsurlar’dan oluşmaktadır.

Arabuluculuk faaliyeti, 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu ile hukukumuza giren ‘mahkeme dışı’ çözüm yollarından birisi olup7, HUAK mad. 2/1-b hükmünde; “sistematik teknikler uygulanarak görüşmek ve müzekkerelerde bulunmak amacıyla tarafları bir araya getiren, birbirlerini anlamaları ve bu suretle çözümlerinin üretilmesini sağlamak için aralarında iletişim sürecinin kurulmasını gerçekleştiren, uzmanlık eğitimi almış tarafsız ve bağımsız bir üçüncü kişinin katılımıyla ve ihtiyari olarak yürütülen” uyuşmazlık çözüm yöntemi olarak tanımlanmıştır.

Arabuluculuk faaliyetiyle ulaşılmak istenen amaç, taraflar arasındaki uyuşmazlığı karşılıklı menfaatler temelinde çözüme kavuşturmaktır.

Arabulucu, “tarafların iletişim kurmalarını sağlayarak, aralarındaki uyuşmazlığı sona erdirecek çözümü bizzat tarafların bulması konusunda yardımcı olan, bu konuda eğitim almış, bağımsız ve tarafsız” kişidir. Arabulucu, görevini özenle, “tarafsız bir biçimde ve şahsen yerine getirmek zorundadır”.

Tarafların, sicile8 kayıtlı arabulucuyu/arabulucuları seçmesi mümkündür. Tarafların arabulucu konusunda anlaşamamaları halinde ise, arabuluculuk bürosu, arabulucuyu kendisi görevlendirir.

Arabulucu olarak görevlendirilen kimse, tarafsızlığından şüphe edilmesini gerektirecek ‘önemli hâl ve şartların varlığı hâlinde’, bu hususta tarafları bilgilendirmekle yükümlüdür. Bu açıklamaya rağmen, tarafların birlikte talepte bulunmaları üzerine, arabulucu bu görevi üstlenebilecek yahut üstlenmiş olduğu görevi sürdürebilecektir. Arabulucu, taraflar arasında eşitliği gözetmekle yükümlüdür. Arabulucunun bu sıfatla görev yaptığı uyuşmazlıklarla ilgili olarak açılacak davalarda, taraflardan birinin avukatı olarak görev üstlenemeyecektir(HUAK.m.4).

Ankara Bölge Adliye Mahkemesi’nin 7. Hukuk Dairesi, yakın tarihli bir kararında;

“Arabuluculuk görüşmesinin yapıldığı ve tutanağın düzenlendiği adreste ‘arabulucu olarak görev yapan avukatın’ davalı vekili olduğuna ilişkin vekâletname cevap dilekçesine eklenmiş olup, davalı vekili kısmına arabulucunun adı yazılmamış olsa da, aynı adreste bulunan bir başka avukatın adının yazılı olması tarafsızlık ilkesi yönünden bu durumun değerlendirilmesi gerektiğini açıkça ortaya çıkarmaktadır”9

şeklinde gerekçe bildirerek, arabulucunun tarafsızlığının önemini vurgulamıştır.

Arabulucu, tahkimdeki hakemler gibi yargılama yapamaz. Sadece uyuşmazlığın taraflarca çözümlenmesini sağlayan ‘özel ve teknik müzekkere süreci’ni yönetir.

II- Arabuluculuk müessesesine hakim olan ilkeler; “arabuluculuk faaliyetine tarafların ‘özgür irade’leriyle katılmaları, bu süreçte tarafların ‘eşit olma’sı, elde edilen yazılı ve sözlü beyan veya belgelerin de ‘gizli tutulma’sı ve bunların ‘kullanılmaması’ ” şeklinde ilgili kanunda düzenlenmiştir.(HUAK mad. 5,6 ve 7).

a- Kural olarak taraflar, “arabulucuya başvurmak; arabuluculuk sürecini devam ettirmek, sonuçlandırmak veya bu süreçten vazgeçmek konusunda” serbesttir(HUAK.m.3/1). Ancak bu hususa HUAK.m.18/A, f.1 hükmü ile “ilgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise”, dava açmadan önce arabulucuya başvurulması gerektiği belirtilerek, istisna getirilmiştir.

Buna göre;

  • 7036 sayılı İş mahkemeleri Kanunu’nun 3. maddesinin 1. fıkrasında belirtilen “kanuna, bireysel veya toplu iş sözleşmesine dayanan işçi ve işveren arasındaki yıllık izin ücreti, fazla çalışma (fazla mesai) ücreti, maaş vb. gibi işçilik alacakları ile ihbar tazminatı, kıdem tazminatı vb. gibi tazminatlardan kaynaklanan uyuşmazlıklar” hakkında,

  • 6102 sayılı Türk Ticaret Kanuna, 7155 sayılı kanunu10 ile ihdas edilen ‘5/A madde düzenlemesi’nde belirtilen, “TTK.m.4 hükmüne atfen mutlak veya nispi ticari davalardan ‘konusu bir miktar paranın ödenmesi olan’ alacak ve tazminat talepleri” hakkında,

dava açılmadan önce arabuluculuğa başvuru zorunludur.

b- Kural olarak mahkeme önünde eşit haklara sahip olan taraflar (AY.m.11), arabuluculuk sürecinde de eşit haklara sahip olacaktır (HUAK.m.3/2). Ancak iş uyuşmazlıklarından kaynaklanan arabuluculuk başvurularında ‘işçinin korunması ilkesi’11 gereğince, eşitlik ilkesine istisna getirilmesi gerektiği kanaatindeyim. Çünkü devlet çeşitli şekillerde ‘işçinin korunması ilkesini’ uygulanır hale getirse de, işçinin haklarının en iyi şekilde tesis edileceği yer, devletin mahkemeleri olacaktır. Zorunlu arabuluculuk müessesesiyle, güçsüz konumdaki işçinin mahkemeye erişim hakkı ihlal edilmekte, dolayısıyla devletin koruma alanından uzaklaştırılmaktadır. Bu durumda işçinin dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorunda bırakılması, artık arabuluculuk müessesesini zorunlu olarak iş hukukun bir parçası halinde getirmektedir. İş hukukunun bir parçası haline gelen arabuluculuk müessesesinin, bu hukukun ilkelerine tabi olması kaçınılmaz olacaktır. Bu halde ‘işçinin korunması ilkesi’ menfaatler dengesi de dikkate alınarak arabuluculuk sürecinde de geçerli olmalıdır. Örneğin; işçinin arabuluculuk süreci sonunda hazırlanan ‘anlaşma belgesi’nden, -imzalandığı tarihten itibaren belirli bir sürede- geri dönmesinin (cayması) mümkün olması gerektiği düşüncesindeyim.

c- Taraflar aksini kararlaştırmadıkça; “arabulucu, taraflar, tarafların kanuni temsilcileri ve avukatları” ile diğer üçüncü kişiler arabuluculuk faaliyeti çerçevesinde kendisine sunulan veya bir şekilde elde ettiği bilgi ve belgeler ile diğer kayıtları gizli tutmakla yükümlüdür.

Gizliliğin ihlali halinde, suç ihtiva eden HUAK.m.33 hükmü devreye girecektir. Buna göre, elde edilen yazılı ve sözlü belge veya beyanların gizli tutulması yükümlülüğüne aykırı hareket ederek bir kişinin hukuken korunan bir menfaatinin zarar görmesine neden olan kişi, şikâyet üzerine, ‘altı aya kadar hapis cezası’yla cezalandırılacaktır.

d- Arabuluculuk faaliyetinin gizli yapılmasının gereği olarak; taraflar arabuluculuk süreci sonunda bir anlaşmaya ulaşamadıkları takdirde, arabuluculuk sürecinde:

  • Taraflarca yapılan arabuluculuk daveti veya bir tarafın arabuluculuk faaliyetine katılma isteği,

  • Uyuşmazlığın arabuluculuk yolu ile sona erdirilmesi için taraflarca ileri sürülen görüşler ve teklifler,

  • Arabuluculuk faaliyeti esnasında, taraflarca ileri sürülen öneriler veya herhangi bir vakıa veya iddianın kabulü,

  • Sadece arabuluculuk faaliyeti dolayısıyla hazırlanan belgeler,

‘taraflar’, ‘arabulucu’ veya ‘üçüncü kişi’lerce uyuşmazlıkla ilgili olarak açılan hukuk davalarında veya başvurulan tahkim yolunda, -beyan ve belgelerin şekline bakılmaksızın- delil olarak ileri sürülemeyecek ve bunlar hakkında tanıklık yapılamayacaktır(HUAK.m.5). Mahkeme, hakem veya herhangi bir idari makam tarafından arabuluculuk sürecinde ileri sürülen beyan veya belgelerin açıklanması da istenemeyecektir. Ancak, söz konusu bu bilgiler “bir kanun hükmü tarafından emredildiği” veya “arabuluculuk sonunda varılan anlaşmanın uygulanması ve icrası için gerekli olduğu” ölçüde açıklanabilecektir.

III- Arabuluculuk başvurusu ihtiyari ve dava şartı olmak üzere ikiye ayrılmaktadır. İhtiyari arabuluculukta uyuşmazlığın tarafları dava açma ve arabulucuya başvurma konusunda ‘seçim hakkı’na sahiptir. Arabuluculuğun dava şartı olarak öngörüldüğü hallerde ise, taraflar dava açmadan önce arabulucuya başvurmak zorundadır. Burada tarafların dava açmadan önce arabulucuya başvurmaları ‘yargısal bir zorunluluk’ teşkil etmektedir(HUAK.m.18/A, TTK.m.5/A, İMK.m.3).

a) HMK.m.115/2 hükmü “dava şartı noksanlığı halinde, davanın usulden reddini veya giderilebilir bir eksiklik var ise süre verilmesini” öngörmesi karşısında, tarafların arabulucuya başvurmadan dava açması halinde, mahkeme, herhangi bir usulü işlem ve duruşma yapmaksızın, dava şartı yokluğundan davanın ‘usulden reddine’ karar verecek-tir(HUAK.m.18/A-2). Burada mahkemenin, eksikliği süre vererek gidermesi mümkün değildir(olumsuz-tamamlanamayan dava şartı).12 Ancak davanın usulden reddi kararının bu haliyle ‘usul ekonomisi ilkesi’ne (HMK.m.30) uygun olup olmadığı tartışmalıdır.13

b) Arabulucuya başvurulmuş olmasının kanunla dava şartı olarak düzenlendiği durumlarda, davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin ‘son tutanağın aslını’ veya ‘arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini’ dava dilekçesine eklemek zorundadır. Arabuluculuğa başvurulmuş olmasına rağmen, bu zorunluluğa uyulmaması üzerine mahkemece davacıya, “son tutanağın ‘bir haftalık kesin süre’ içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği” ihtarını içeren davetiye gönderecektir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın ‘usulden reddine’ karar verilecektir (HUAK.m.18/A-2).14 Dolayısıyla, davacının arabuluculuğa başvurma zorunluluğunu yerine getirmiş olduğu, ancak, ‘son tutanağı’ dava dilekçesine eklemediği hallerde, ortaya çıkan eksikliğin tamamlanabilmesi için kesin bir süre verilmesi öngörülmüştür(olumlu-tamamlanabilir dava şartı).15 ‘Son tutanak’ hakkındaki bu eksiklik giderilmeden mahkemece, ‘tutanağın onaylı olmayan örneği’16 veya ‘tutanağın fotokopisi’17 ile yetinilerek hüküm kurulması mümkün değildir.18

c) Zorunlu arabulucuya başvuru, HMK.nun 114. maddesinde belirtilen genel dava şartlarından ayrı olarak özel nitelikte bir dava şartı olduğundan, mahkemece öncelikle dikkate alınacaktır.19 Belirtmek isterim ki, bu durumun uygulamada çeşitli sorunlar yaratması muhtemeldir. Bilhassa mahkemelerin “zorunlu arabuluculuk başvurusunun yapılmaması sebebiyle davanın usulden reddi” yerine, “görevsizlik veya yetkisizlik nedeniyle davanın usulden reddi”ne kararı vermesi hallerinde uygulamada farklı sonuçlar ortaya çıkmaktadır. Bu durumu örnekleyerek anlatacak olursak; bir işçinin iş sözleşmesinden kaynaklanan alacakları hakkında, arabuluculuk başvurusunda bulunmadan asliye hukuk mahkemesinde dava açması üzerine, asliye hukuk mahkemesinin iş mahkemesinin görevli olduğu düşüncesiyle ‘görevsizlik’ kararı verdiğini düşünelim. Davacı-işçi dosyanın görevli mahkeme olan iş mahkemesine gönderilmesinden önce, arabulucuya başvurarak ‘anlaşmama tutanağı’ alıp, bu tutanağı görevli mahkemeye sunarsa, dava şartı sağlanmış olacak mıdır? Aksi halde davanın derhal usulden reddi mi gerekecektir? HMK.m.115/3’te ‘dava şartının sonradan tamam olması hallerinde, artık baştaki dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddi gerekmeyeceği’ düzenlendiğinden, mahkemece, davanın reddedilmeyip esasın incelenmesine geçilmesi mümkün müdür? Usul ekonomisi dikkate alındığında, son tutanağı sunması için davacıya kesin bir süre verilmesi gerekecek midir? ‘Arabulucuya başvurmadan açılan davanın usulden reddi gerekeceğini’ bildiren HUAK.m.18/A, f.2 düzenlemesi ile HMK.m.115/3 düzenlemesi birlikte incelendiğinde, HMK.m.115/3 hükmü karşısında ‘HUAK.m.18/A, f.2 düzenlemesinin özel nitelikte kanun olduğu ve öncelikle dikkate alınması gerektiği’ şeklinde bir değerlendirme yapılabilecek midir? Görevsizlik veya yetkisizlik kararı verecek olan mahkeme, bu kararından önce, davacının zorunlu arabuluculuğa başvurmamış olması sebebiyle davayı usulden redde görevli ve yetkili midir?20 İşte bu gibi çeşitli belirsizliklerin nasıl giderileceği henüz açıklık kazanmamıştır… Ancak HMK.m.115/3 ‘dava şartının sonradan tamamlattırılması halinde davanın reddi gerekmeyeceğini’ ihtiva etmesi ve bu hükmün HUAK.m.18/A, f.2 düzenlemesi karşısında, mahkemenin davayı usulden reddetmemesi gerekmektedir. Bu gibi durumlarda yargılamaya devam olunması ‘usul ekonomisi’nin de bir gereğidir.

İzmir Bölge Adliye Mahkemesi’nin 3. Hukuk Dairesi’nin konuyla ilgili bir kararında;

“Davalı tarafın görevsizlik kararı verildiği tarihe kadar cevap dilekçesi vermediğinden, görevsizlik kararının verilmesinden sonra, dosyanın görevli mahkemeye ulaşması aşamasına kadar arabulucuya başvurularak dava şartının giderilmesinin mümkün olduğunu”21

belirtmiştir.

d) Dava şartı olarak arabuluculuğun öngörüldüğü uyuşmazlıklarda, arabuluculuk sürecinde ileri sürülen talepler ile ileri sürülmeyen taleplerin ‘birlikte’ davaya konu edilmesi halinde, arabuluculuk sürecinde talep edilen hususlar yönünden “arabuluculuğa başvuru şartının gerçekleştiği kabul edilerek, esasa dair inceleme yapılması” gerekirken, arabuluculuk sürecinde talep edilmeyen hususlar yönünden ise, “davanın usulden reddi” gerekecektir.22

Bu konuya ilişkin yüksek mahkemenin23 son dönemdeki bir kararında;

“Arabulucu tarafından dosyaya sunulan ‘Arabuluculuk Başvuru Formu’ndan, dava dilekçesinde talep edilen kötüniyet tazminatı alacağının arabuluculuk sürecinde talep edilmediği anlaşıldığından, kötüniyet tazminatı alacağına yönelik davanın usulden red kararı doğru ise de dava dilekçesinde talep edilen hafta tatili ücreti, bayram ve genel tatil ücreti, yıllık ücretli izin alacağı, kıdem tazminatı, ihbar tazminatı alacaklarının “Arabuluculuk Başvuru Formu”nda da talep edilmesi karşısında, bu talepler yönünden arabuluculuğa başvuru şartının gerçekleştiği kabul edilerek esasa dair inceleme yapılması gerektiğini”

açıkça belirtmiştir.

e) Zorunlu arabuluculuk müessesesinin hukuk sistemimize girdiği ilk dönemlerde, ‘tarafların taleplerini açıkça belirtmemeleri’nden ve ‘arabulucunun, arabuluculuk sürecini iyi yönetememesi’nden, kaynaklanan hata ve eksiklikler sonucunda, tarafların mağduriyetleri ortaya çıkmaktaydı. Bu durum arabuluculuk müessesesinin amaçladığı gibi uygulanmasına engel olmaktaydı. Yapılan başvurularda talepler tek tek belirtilmeden genel kavramlar ile ileri sürülmekteydi. İşte bu eksiklik ‘Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’na dayanılarak hazırlanan -02/06/2018 yürürlük tarihli- ‘Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği’24 ile aşılmaya çalışılmıştır. Buna göre, yönetmelikle arabuluculuğa hangi konularda başvurulduğuna ilişkin ‘başvuru formu’ uygulaması getirilerek, başvuruların daha açık ve belirli olması sağlanmaya çalışılmıştır. Bu uygulamayla, başvuruda ileri sürülen talepler ve arabuluculuk sürecindeki tutanaklar, az hatayla ve daha açık düzenlenmeye başlanmıştır.

Bu uygulamadan önceki ‘eksik ve hatalı başvurular’ın akıbeti hakkında ise, Yargıtay 9. Hukuk Dairesi ve Bölge Adliye Mahkemeleri çok sayıdaki benzer kararlarında;

  • “02.06.2018 tarihinden önceki başvurularda, arabuluculuk anlaşamama tutanağında arabuluculuğa konu alacaklar tek tek belirtilmeden “ işçilik alacakları” “işçi-işveren uyuşmazlığı” gibi soyut ifadeler kullanılarak, ‘açıkça belirtilmemiş’ ise taraflar arasındaki işçilik alacaklarının tamamının arabuluculuğa konu edildiğinin kabul edilmesi gerekeceğini”25

  • “‘Başvuru formu’ uygulamasının başladığı 02.06.2018 tarihi öncesinde taraflardan kaynaklanmayan uygulama hataları aşılarak, arabuluculuk müessesinin amaca uygun yürütülmesinin sağlanması gerektiğini”26

belirterek açıklık getirilmiştir. Bu durumda, açılmış olan davaların 02.06.2018 tarihinden önce yürütülen arabuluculuk sürecindeki hata ve eksiklikler sebebiyle, ‘usulden reddedilmeyip’, dava şartı sağlanmışçasına yargılamaya devam olunması gerekmektedir. Ancak TTK.nun 5/A hükmünün, 02.06.2018 tarihinden sonra yürürlüğe girmiş olması sebebiyle, ticari davalar bakımından bu durum özellik göstermemektedir.

Arabulucuya başvuru formunda, arabuluculuk görüşmelerinin olumsuz sonuçlanması ihtimaline binaen, sonradan açılmak istenen dava hangisi ise, bu davanın başvuru formunda belirtilmesinin yeterli olduğu, kanısındayım. Böylelikle unutulan talepler için yeniden arabulucuya başvurulmasına gerek kalmayacaktır.

f) Özel kanunlarla ‘tahkim’ veya başka ‘alternatif uyuşmazlık çözüm yolları’nın öngörülmesi veya ‘tahkim sözleşmesi’nin bulunması durumunda, zorunlu arabuluculuğa ilişkin hükümler uygulanmayacaktır.

IV- Sicile kayıtlı olan arabulucu, arabuluculuk unvanı ve bu unvanın sağladığı yetkileri kullanmakla, belirli haklara sahip olmakta ve belirli yükümlülükler altına girmektedir (HUAK.m.6). İşte, ‘arabuluculuk ücreti’ de arabuluculuk unvanının kullanmasıyla elde edilecek bu haklar arasında yer almaktadır. Buna göre arabulucu, AAÜT hükümlerinde belirtilen miktarda/oranda ücrete hak kazanacak ve gerektiğinde masraf talep edebilecektir. Ancak arabulucunun, “zorunlu arabuluculuğa tâbi hususlarda” taraflardan süreç boyunca ‘masraf’ talep etmesi mümkün değildir.

Tarafların ‘arabuluculuk ücreti’ni kararlaştırması mümkündür. Ancak kararlaştırılan miktar ‘Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi’nin27 birinci kısmında belirtilen; “2 saatlik görüşmeler için ödenmesi gereken ücret”ten az olamayacaktır(HUAK.m.18/a-12, HUAY.m.26/1, AAÜT.m.3/1). Taraflarca bu konuda bir kararlaştırma yapılamamışsa, arabuluculuk ücretinin belirlenmesinde tarafların görüşmeler sonunda anlaşıp anlaşmadıkları ve uyuşmazlık konusunun para ile ölçülüp ölçülmediği dikkate alınacaktır.

Taraflar, “arabuluculuk ücretini kararlaştırmamış” ve “görüşmeler sonunda uyuşmazlık hakkında da anlaşmaya varılmışsa”, arabulucu, ‘Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin İkinci Kısmı’nda belirtilen oranlarda, taraflarca anlaşılan tutar üzerinden ücrete hak kazanacaktır.

Tarafların, “arabuluculuk faaliyetleri sonunda anlaşma sağlayamaması” ve “aralarında arabuluculuk ücreti konusunda bir anlaşma da bulunmaması” halinde,

  • ‘İki saat veya daha az süren arabuluculuk görüşmeleri’nde arabuluculuk ücretinin Bakanlık28 tarafından ödeneceği(HUAK.m.18/a-13, HUAY.m.26/2),

  • ‘İki saati aşan arabuluculuk görüşmeleri’nde arabuluculuk ücretinin taraflarca eşit şekilde ödeneceği(HUAK.m.18/a-13, HUAY.m.26/2)

hususları da dikkate alınarak, ‘Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesinin Birinci Kısmı’nda belirtilen miktarlar üzerinden arabuluculuk ücreti hesaplanacaktır.

Tarafların arabuluculuk faaliyetler sonunda anlaşamaması üzerine, bakanlıkça ödenen ücret ve taraflarca ödenmesi gereken ücret, ‘yargılama giderlerinden sayılacaktır’ (HUAK.m.18/a-13, HUAY.m.26/2).29 Arabuluculuk ücreti, yargılama giderlerinden sayılması sebebiyle, daha sonrasında açılan davalarda, “haksız çıkan tarafa yükletilecektir”.30

Taraflardan birinin “geçerli bir mazeret göstermeksizin ilk toplantıya katılmaması” sebebiyle arabuluculuk faaliyetinin sona ermesi durumunda toplantıya katılmayan taraf, son tutanakta belirtilerek daha sonra açılacak davada “kısmen veya tamamen haklı çıksa bile yargılama giderinin tamamından sorumlu tutulacaktır.” Ayrıca “bu taraf lehine vekâlet ücretine hükmedilmeyecektir.” Her iki tarafın da ilk toplantıya katılmaması sebebiyle sona eren arabuluculuk faaliyeti üzerine açılacak davalarda tarafların yaptıkları “yargılama giderleri kendi üzerlerinde bırakılacaktır.”(HUAK.m.18/A-11).

Kamu görevlileri tarafından yürütülen arabuluculuk faaliyetleri sonucunda taraflarca anlaşılan ya da tarifeye göre tahakkuk edecek arabuluculuk ücreti, “arabulucunun listesinde yer aldığı komisyona bağlı adliye arabuluculuk bürosu veya adliye arabuluculuk bürosu bulunmayan yerde sulh hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüğüne” arabulucu tarafından bildirilecektir. Taraflarca, arabuluculuk ücreti, belirlenen tarihte adliye arabuluculuk bürosu veznesine yatırılacaktır. Adliye arabuluculuk bürosu, taraflarca yatırılan ücreti, yasal kesintileri yaptıktan sonra arabulucunun bildirmiş olduğu banka hesabına havale edecektir. Dava şartı olan arabuluculukta anlaşamama hâlinde düzenlenen sarf kararı gereğince ücret ‘Cumhuriyet Savcılığı’nca arabulucunun banka hesabına yatırılacaktır.31

V- Yetkili arabulucunun tespitinde iş uyuşmazlıkları açısından İMK.nunda özel düzenleme dikkate alınırken, ticari dava niteliğindeki talepler hakkında ise, özel düzenleme bulunmaması sebebiyle, HUAK.nun yetkiye ilişkin hükümleri uygulanacaktır.

TTK.nun 5/A maddesinden kaynaklanan arabuluculuk başvuruları; “uyuşmazlık konusu hakkında yetkili olan mahkemenin bulunduğu yer adliye arabuluculuk bürosuna yapılacaktır” (HUAK.m.18/A, f.4). Bu durumda ticari davalar bakımından yetkili arabulucu, özel kanunlardaki yetkiye ilişkin kurallar saklı kalmak üzere, HMK.nun 5 ilâ 18. maddeleri dikkate alınarak belirlenecektir.

İş uyuşmazlıkları sebebiyle yapılacak arabuluculuk başvuruları ise, İMK.nun 3. maddesinin 5. fıkrası uyarınca “karşı tarafın (karşı taraf birden fazla ise bunlardan birinin) yerleşim yerindeki veya işin yapıldığı yer”deki arabuluculuk bürosuna yapılacaktır.

‘Adliye arabuluculuk bürosu’nun bulunmadığı yerlerde, başvuru, görevlendirilen ‘sulh hukuk mahkemesi yazı işleri müdürlüğü’ne yapılacaktır.

Yetkisiz arabulucuya başvuru halinde, karşı taraf yetkisizlik itirazında bulunabilecektir. Arabulucu, kendisini görevlendiren arabuluculuk bürosunun yetkili olup olmadığını kendiliğinden dikkate almayacaktır. Bu durumda karşı taraf en geç ilk toplantıda yetkiye itiraz etmelidir. İtiraz süresinde yapılırsa, bu durum arabulucu tarafından arabuluculuk bürosuna bildirilecektir. Bunun üzerine arabuluculuk bürosu dosyayı derhal sulh hukuk mahkemesine gönderecek ve sulh hukuk mahkemesi de 1 hafta içinde durumu ‘kesin olarak’ karara bağlayacaktır. Bu halde yetkisiz büroya başvuru tarihi yetkili büroya başvurma tarihi olarak kabul edilecektir (HUAK.m.18/A, f.8).32

VI- Arabulucu, ‘görevlendirildiği’ tarihten başlamak üzere;

  • İş Hukuku’ndan kaynaklanan uyuşmazlıklarda, ‘3 hafta’ içinde (zorunlu hallerde bu süre ‘en fazla 1 hafta’ daha uzatılabilir.),

  • Konusu bir miktar paranın ödenmesi ve tazminat taleplerine ilişkin ticari davalarda, ‘6 hafta’ içinde (zorunlu hallerde bu süre ‘en fazla 2 hafta’ daha uzatılabilir.),

arabuluculuk faaliyetini sonuçlandırmak zorundadır.

Arabuluculuk sürecinin başlamasından sona ermesine kadar geçirilen süre, ‘zamanaşımı’ ve ‘hak düşürücü’ sürelerin hesaplanmasında dikkate alınmaya-caktır(HUAK.m.18/A, f.17).

Kanun, ihtiyati tedbir ve ihtiyati hacze ilişkin sürelerle ilgili olarak özel düzenleme ihtiva etmektedir. Buna göre, HMK.m.397/1 ve İİK.m.264/1 de belirtilen dava açma süreleri, ‘arabuluculuk bürosuna başvurulmasından’ son tutanağın düzenlediği tarihe kadar işlemeyecektir. (HUAK.m.18/A, f.17)

VII- Arabuluculuk faaliyeti:

  • Tarafların anlaşmaya varması,

  • Taraflara danışıldıktan sonra arabuluculuk için daha fazla çaba sarf edilmesinin gereksiz olduğunun arabulucu tarafından tespit edilmesi,

  • Taraflardan birinin karşı tarafa veya arabulucuya, arabuluculuk faaliyetinden çekildiğini bildirmesi,

  • Tarafların anlaşarak arabuluculuk faaliyetini sona erdirmesi,

  • Uyuşmazlığın arabuluculuğa elverişli olmadığının tespit edilmesi

hallerinde sona erecektir.

VIII- Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 17/2. maddesinde “Arabuluculuk faaliyeti sonunda tarafların anlaştıkları, anlaşamadıkları veya arabuluculuk faaliyetinin nasıl sonuçlandığı bir tutanak ile belgelendirilir. Arabulucu tarafından düzenlenecek bu belge, arabulucu, taraflar, kanuni temsilcileri veya avukatlarınca imzalanır” şeklinde düzenlemeye yer verilerek ‘son tutanağın’ arabulucu tarafından düzenleneceği açıkça kurala bağlanmıştır.33 Son tutanağın tarafların beyanlarına göre düzenlenmesi asıl olup, arabulucunun tutanağın içeriği ve şekli konusunda tarafları bilgilendirme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu halde, tarafların görüşmeleri olumlu bir şekilde tamamlaması üzerine, arabulucu tarafından anlaşma belgesi hazırlanır. Daha sonra ortaya çıkacak anlaşmazlıklara ve tereddütlere meydan verilmemesi amacıyla, tarafların anlaştıkları ya da anlaşamadıkları alacak kalemlerinin anlaşma belgesinde tek tek ve açıkça belirtilmesi gerekmektedir.34

Bundan sonra anlaşma belgesinin mahkemece verilen bir karar gibi, ilam niteliğinde sayılabilmesi için, ‘icra edilebilirlik şerhi’ni içermesi gerekmektedir. İcra edilebilirlik şerhini dava açılmadan arabulucuya başvurulmuşsa, arabulucunun görev yaptığı yer sulh hukuk mahkemesi, dava devam ederken başvurulmuşsa, davaya bakan mahkeme vermeye yetkili ve görevlidir (HUAK.m.18/2). İcra edilebilirlik şerhinin verilmesi, çekişmesiz yargı işi olup, buna ilişkin inceleme dosya üzerinden yapılacaktır.35 Mahkemece ‘icra edilebilirlik’ şerhinin verilebilmesi için yapacağı incelemenin kapsamı “anlaşmanın içeriğinin arabuluculuğa ve cebri icraya elverişli olup olmadığı” hususlarıyla sınırlıdır.36 Ancak doktrinde,37 bu anlaşma belgesinin “bir usul sözleşmesi olmadığı, maddi hukuk sözleşmesi olduğu, bu sebeple taraflar ileri sürsün veya sürmesin sulh hukuk mahkemesinin çekişmesiz yargı işlerinde resen araştırma yetkisi bulunması nedeniyle, anlaşmanın geçerliliğinin kanunun emredici hükümlerini ve irade fesadı hallerini kapsar şekilde inceleme yapması gerektiği” belirtilmektedir. Başvuru üzerine verilen karara karşı istinaf yolu açık olup, başvuru aşamasında maktu harç alınmaktadır. HMK.m.362/1-ç hükmü uyarınca çekişmesiz yargı işlerinde verilen kararlar temyiz kanun yoluna başvurulamayan kararlar arasında sayıldığından, verilen karar karşı temyiz yolu kapalıdır. Taraflar anlaşma belgesini icra edilebilirlik şerhi verdirmeden başka bir resmî işlemde kullanmak isterlerse, damga vergisi de maktu olarak alınır (HUAK.m.18/3).

Taraflar ve avukatları ile arabulucunun imzaladığı anlaşma belgesi, ‘icra edilebilirlik şerhi’ aranmaksızın ilam niteliğindedir(HUAK.m.18/4). Arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılması hâlinde, üzerinde anlaşılan hususlar hakkında taraflarca dava açılamayacaktır(HUAK.m.18/5).

‘İcra edilebilirlik şerhi’ anlaşma belgesine sadece “ilam gibi icra edilen bir belge niteliği” vermektedir. Bu sebeple anlaşma belgesine “kesin hükmün bütün sonuçları”nın bağlanması söz konusu olmayacaktır. Ancak “taraflarca anlaşılan hususlar hakkında dava açılamaz” hükmü dikkate alındığında, kesin hükmün etkilerinden biri olan dava şartı etkisi doğduğu da açıktır.38 Bütün bu hususlara rağmen, anlaşma belgesinin ‘geçersizliği’ ileri sürülerek, dava açılmasının mümkün olması gerekmektedir.39

‘İcra edilebilirlik şerhi’ verilmesi için yapılan başvurularda, anlaşmanın tarafları mutlaka talepte açık bir şekilde gösterilmelidir. Bu hususa ilişkin Bursa Bölge Adliye Mahkemesinin kesin olarak verdiği bir kararında; “Anlaşma tutanağına ‘icra edilebilirlik şerhi’ verilmesi için mahkemeye yapılan başvuru dilekçesinde, başvurucunun, anlaşmanın taraflarını açıkça (davalı olarak kimsenin göstermediği) belirtmediği anlaşıldığı, anlaşmanın taraflarının icra edilebilirlik şerhi talebine konu davanın tarafı kabul edilmesi gerektiğinden, borçlunun davalılar arasında gösterilmemesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu”40

belirtmiştir.

B. İş Uyuşmazlıkları ve Ticari davalarda Arabuluculuk

I- İş ilişkisinden kaynaklanan ve kanuna veya bireysel yahut toplu iş sözleşmesine dayanan ‘alacak veya tazminat talepleri’nde, arabulucuya başvuru zorunludur(İMK.m.3/1).

7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, “5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi gemi adamları, 22/5/2003 tarihli ve 4857 sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarında” ‘iş mahkemeleri’ görevli kılınmıştır. Söz konusu hüküm tek başına görevli mahkemeyi düzenlemiş olsa da, dava şartı arabuluculuk müessesesinin de bu maddede zikredilen bütün kanunların kapsamındaki iş uyuşmazlıklarını kapsayacağı anlaşılmaktadır.41 Yani, dava açılmadan önce arabulucuya başvuru, tek başına 4857 sayılı İş Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlıklarda zorunlu olmayıp, aynı zamanda 5953 sayılı Basın İş Kanunu ve 854 sayılı Deniz İş Kanunu ile 6098 sayılı Türk borçlar Kanunu’n İkinci Kısmının Altınca Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmeleri dolayısıyla ortaya çıkan uyuşmazlıklarda da zorunludur.

Buna karşın, ‘iş kazası’ veya ‘meslek hastalıkları’ndan kaynaklanan maddi ve manevi tazminat davaları ile bunlarla ilgili tespit, itiraz ve rücu davaları hakkında arabulucuya başvurma zorunluluğu bulunmamaktadır(İMK.m.3/3).

İş Mahkemeleri Kanunu’nda düzenlendiği üzere, arabulucuya başvuru zorunluluğu, sadece İş Kanunu gereği iş ilişkisi biten işçi ve işverenlerin ‘kıdem ve ihbar tazminatları’, ‘izinli ücret alacakları’, ‘mesai ücreti alacakları’ gibi, hak talepleri ve işe iade talepleri ile sınırlı olmayıp, kanuna veya bireysel yahut toplu iş sözleşmesine dayanan her türlü tazminat taleplerinin dava şartı arabuluculuk kapsamında olduğu açıktır. Örnek olarak belirtmek gerekirse, ‘yıllık izin ücreti’, ‘fazla çalışma (fazla mesai) ücreti’, ‘maaş’ vb. gibi işçilik alacakları ile ‘ihbar tazminatı’, ‘kıdem tazminatı’ vb. gibi tazminatlardan kaynaklanan alacak davalarında, ‘işe iade’ davalarında; ‘işçi ile işverenin birbirine hakaret etmesi’nden kaynaklanan tazminat davalarında,42 ‘mobbing nedeniyle’ açılan manevi tazminat davalarında , ‘işe başlatmama’ sebebiyle doğan tazminat davalarında, ‘eşit davranmama’dan kaynaklanan tazminat davalarında, ‘sendikal tazminat’tan doğan davalarda, arabulucuya başvuru zorunludur.

II- Türk Ticaret Kanunu’na 7155 sayılı kanunla eklenen 5/A maddesi ile, “TTK.nun 4. maddesi ile diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında” dava açılmadan önce arabulucuya başvurulması zorunlu hale getirilmiştir.

Belirtmek isterim ki, kanun koyucunun “bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri” ibaresini kullanırken, “alacak veya tazminat talepleri” şeklinde düzenlemiş olması, yani ‘ve’ bağlacı yerine ‘veya’ bağlacı kullanması daha doğru olacaktı. Burada ‘ve’ bağlacı kullanılarak alacak ve tazminat taleplerinin birlikte talep konusu olması gerekliymiş gibi muğlak bir anlam kargaşası yaratılmıştır.43

TTK.nun 5/A hükmü, ‘TTK.nun 4. maddesi ile diğer kanunlarda ticari dava niteliğinde olduğu belirtilen hususların varlığı’ ve ‘bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri’ iki temel kriter belirlemiştir. Bu haliyle ticari davalarda zorunlu arabuluculuk müessesesinin genel çerçevesi düzenlenmeye çalışılmıştır.

a) TTK.nun 5/A maddesinin aradığı birinci kriter olan ticari davalar, uygulamada44 ve doktrinde45 ‘mutlak ticari dava’ ve ‘nisbi ticari dava’ olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.

Mutlak ticari davalar, TTK.nun 4. maddesinde belirtilmiştir. Burada sayılan davaların bir kısmı “konusunun doğrudan TTK.nunda düzenlenmiş olması sebebiyle mutlak ticari dava niteliğindeyken, diğer bir kısmı ise TTK.nu dışındaki kanunlarda düzenlenen mutlak ticari davalardandır.46

Konusu itibariyle başka kanunlarda düzenlenen ancak, TTK.nun 4/1-b ilâ 4/1-f arasında belirtilen;

  • “Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinden”,

  • “11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki 202 ve 203, rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair 487 ilâ 501, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen 515 ilâ 519, komisyon sözleşmesine ilişkin 532 ilâ 545, ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan 547 ilâ 554, havale hakkındaki 555 ilâ 560, saklama sözleşmelerini düzenleyen 561 ilâ 580 inci maddelerinden”,

  • “Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatından”,

  • “Borsa, sergi, panayır ve pazarlar ile antrepo ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerinden”,

  • “Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerinden”

doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri, ‘ticari dava ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi’ sayılacaktır.

Diğer bazı hususların ise, ‘mutlak ticari dava’ olduğu doğrudan TTK.nunda değil de, başka kanunlarda belirtilmiştir. 1163 sayılı Kooperatifler Kanunu’nun 99. maddesi bu durma örnek olarak verilebilir. Bu madde hükmüne göre; Kooperatifler Kanunu’ndan kaynaklanan uyuşmazlıklar, tarafların tacir olup olmadığına bakılmaksızın ‘ticari dava’ niteliğindedir.47

Nisbi ticari davalar ise, dava konusunun doğrudan ticari dava niteliğinde olduğu belirtilmemiş olmakla birlikte, “uyuşmazlık konusu, taraflardan birinin veya her ikisinin ticari işletmesiyle ilgili olması sebebiyle” ticari dava sayılmıştır.48

Buna göre, taraflardan sadece birinin ticari işletmesiyle ilgili olması yeterli olan;

  • TBK.nun 555 ilâ 560. maddeleri arasında düzenlenen ‘havale’ye ilişkin uyuşmazlıklardan kaynaklanan,

  • TBK.nun 561 ilâ 580. maddeleri arasında düzenlenen ‘saklama sözleşmesi’ne ilişkin uyuşmazlıklardan kaynaklanan,

  • Fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan uyuşmazlıklardan kaynaklanan,

davalar ‘nisbi ticari dava’ sayılacaktır.

Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili olan davalar da ‘nisbi ticari dava’lardır. Bu kapsamda her iki tarafında ticari işletmesiyle ilgili olan davalarda uyuşmazlık konusunda bir sınırlama bulunmamaktadır. Örneğin her iki tarafın ticari işletmesiyle ilgili olan bir kira sözleşmesine ilişkin ortaya çıkan uyuşmazlıklar sonucunda açılacak olan davalar ‘nisbi ticari dava’ sayılacaktır.49

b) TTK.nun 5/A hükmünün aradığı ikinci temel kriter ise, ‘dava konusunun bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat taleplerine ilişkin olması’dır. Dava konusunun tek başına ticari mahiyette olması bu konularda dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmasını zorunlu hale getirmeyecektir.50

c) Ticari davalar bakımından, ‘itirazın kaldırılması’, ‘doğrudan doğruya iflas’, ‘konkordato mühleti verilmesi ve komiserin atanması’, ‘konkordatonun tasdiki’ gibi çekişmesiz yargı işleri dava olmamaları sebebiyle, zorunlu arabuluculuk kapsamında değerlendirilmeyecektir.

d) Bölge Adliye Mahkemelerinin “ticari davaların zorunlu arabulucuya tabi olup” olmadığı konusunda vermiş olduğu çeşitli kararlarında;

  • “Zorunlu sigortalarının TTK 1483 vd. maddelerinde düzenlendiğinden, davanın ticari mahiyette olduğu, bu durumda arabulucuya başvurulmadan dava açılamayacağını”51

  • “Tarafların TTK’nunda düzenlenen ticari şirketlerden olduğu, davacı şirketin hesabından davalı şirket hesabına yapılan ödemenin sehven yapıldığından bahisle başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali için, süresinde eldeki davanın açıldığı; başka bir anlatımla her iki tarafın tacir olduğu, bu davanın TTK mad. 4/1 hükmüne göre her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olduğundan nisbi ticari dava niteliği taşıdığı tartışmasız olduğu hususları birlikte değerlendirildiğinde, davacı tarafından dava açılmadan önce dava şartı arabuluculuk kapsamında arabulucuya başvurulduğuna ilişkin son tutanağın dava dilekçesine eklenmediği, nitekim arabulucuya başvurmadan davanın açıldığı anlaşıldığına göre; ilk derece mahkemesince davanın TTK mad. 5/A ve 6102 Sayılı HMK mad. 114/2 ve 115 inci maddesi uyarınca dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığını”52

  • “İpoteğin fekki davasının ‘alacak ve tazminat taleplerini ihtiva etmediği’ bu davanın açılmasında önce, zorunlu arabulucuya başvurulma zorunluluğunun bulunmadığını”53

  • “Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’unun 3, 73/1 ve 83/2. maddeleri uyarınca; bir tarafını tüketicinin oluşturduğu kredi sözleşmelerinden kaynaklanan davalara bakma görevinin tüketici mahkemelerine ait olduğu, bu durumda, bu davaların ticari dava niteliği bulunmadığından, tüketici mahkemesinde dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmasının zorunlu olmayacağını”54

  • “Tüketicinin taraf olduğu banka kredilerinden kaynaklanan uyuşmazlıklarda zayıf tarafı koruma amacıyla ihtisas mahkemesi niteliğindeki tüketici mahkemesinde görülmesi davanın ticari olma niteliğini değiştirmeyeceği, bunun temel nedeninin ise, TTK mad. 4/1-g uyarınca davanın ticari olması tarafların sıfatına değil, davanın dayanağı olan yasal düzenlemenin niteliğine yani bankacılık işlemlerine göre belirlenmesinden kaynaklandığı, bu durumda dava tüketici mahkemesinde görülse de, bu tür davaların ticari dava niteliği bulunduğu ve zorunlu arabuluculuğa başvuru zorunluğu bulunduğunu”55

  • “Taraflar arasındaki temel ilişki ticari olmayan taşınmaz satımından kaynaklandığı, davacının, edimlerini yerine getirdiğini, ancak davalının edimlerini yerine getirmemesi nedeniyle sözleşmeden döndüğünü ve ödediği bedelin iadesiyle satış bedeli olarak tanzim ettiği senetlerden dolayı borçlu olmadığının tespitini talep ettiği, davacı 6502 sayılı TKHK mad. 3/1-k gereğince tüketici sıfatında olup, taraflar arasındaki ilişki de tüketici işlemi niteliğinde olduğu, taşınmaz satışına yönelik tanzim edilen senetlerin aynı kanunun 4/5. maddesi kapsamında değerlendirilmesi gerekmekte olup, taraflar arasındaki temel ilişki ticari olmayan taşınmaz satışından kaynaklanması nedeniyle, davanın TTK mad. 4 anlamında mutlak ticari dava olmadığı, bu nedenle arabuluculuk yoluna başvuru zorunluluğunun eldeki iş bu dava açısından zorunlu ve geçerli olmadığını”56

  • “Davacının talebi ‘senetlerin teslimi olmadığı takdirde zayi nedenliyle iptali’ne ilişkin olduğu, bu talebin para veya tazminat ihtiva etmediğini”57

  • “Taraflar arasında gayrimenkul satış sözleşmesinin bulunması ve her iki tarafında tacir olmaması sebepleriyle, uyuşmazlık konusunun tüketici işleminden kaynakladığı, bu durumda dava açılmadan önce arabulucuya başvurunun zorunlu olmadığını”58

  • “Süresinde muhatap bankaya ibraz edilmeyen çeke dayalı alacağın sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre davalı keşideciden tahsiline ilişkin açılan davada, davacı kamu kurumu olup, zorunlu arabulucuya tabi uyuşmazlık hakkında arabulucuya başvurulmadan dava açıldığı, zorunlu arabulucuya başvuru konusunda kamu kurum ve kuruluşlarında herhangi bir istisna getirilmediği, bu durumda kamu kurumunun arabulucuya başvurmamış olmasının anlaşılması nedeniyle davanın usulden reddi gerekeceğini”59

belirtmiştir.

Aşağıda değineceğimiz ‘menfi tespit davaları’ ile ‘tasarrufun iptali davaları’ dışında ‘tüketicinin taraf olduğu banka kredileri’ ile ‘zorunlu sigortalar’ sebebiyle doğan uyuşmazlıklardan kaynaklanan taleplerin de ‘zorunlu arabuluculuğa tabi olup olmadığı’ tartışmalıdır.60

C. Menfi (Olumsuz) Tespit Davaları

Tespit davaları61 bir hakkın veya hukuki ilişkinin var olup olmadığının ya da bir belgenin sahte olup olmadığının tespitine ilişkin davalardır. Bu davalar ‘genel olarak’ HMK.nun 106. maddesinde düzenlenmiştir. Ancak çeşitli kanunlarda özel olarak düzenlenen tespit davaları da mevcuttur.62

İİK.nun 72 ve 89. maddelerinde, uygulamada pek çok kez başvurulan “menfi (olumsuz) tespit davaları” özel olarak düzenlemiştir. Menfi (olumsuz) tespit davası, “borçlunun, hakkında yapılan icra takibinden önce veya sonra, hukuki yararı bulunan durumlarda maddi hukuk bakımından borçlu olmadığının tespiti için açtığı bir dava” olarak tanımlanabilir.63 Bu davanın, icra takibinden önce veya takip sırasında -borçlu olmadığının ispatı için- açılması mümkündür. Borçlunun icra takibinden sonra bu davayı açabilmesi, ancak korunmaya değer bir hukuki yararının mevcut olmasına bağlıdır (HMK.m.106/2).64 65

Yüksek mahkeme menfi (olumsuz) tespit davalarını geçmişten bugüne süregelen içtihatlarında;

  • “Bir hukuki ilişkinin veya bir hakkın gerçekten mevcut olmadığının tespitine yönelik, bir başka deyişle, hukuki bir yarar bulunması koşuluyla, sonuçta alacak-borç ilişkisi doğuracak bir durumun olmadığının tespiti amaçlandığı bir dava”66 ,

  • «Gerçekte var olmayan bir borç ya da geçersiz bir hukuki ilişki nedeniyle icra takibine maruz kalması muhtemel olan veya icra takibine maruz bir kimsenin (borçlunun), gerçekte borçlu bulunmadığını ispat için açacağı dava»67 ,

  • “Hukuki bir ilişkinin ya da ondan doğan bir hak veya yetkinin mevcut olmadığının, bir belgenin sahteliğinin ya da herhangi bir nedenle hükümsüzlüğünün tespiti için, hukuksal yarar bulunması koşuluna bağlı olarak açılan ve sonunda herhangi bir mahkumiyet istemini içermeyip, konusunu teşkil eden hususun bir kararla tespitini amaçlayan bir davadır”68

şeklinde tanımlanmıştır.69

Davacı-borçlu bu davalarda, maddi hukuk bakımından borçlu olmadığının tespiti için; ‘borcun hiç doğmamış olduğunu’, ‘alacağın henüz muaccel olmadığını’, ‘alacaklı tarafından kendisine mehil verildiğini’ veya ‘alacağın zamanaşımına uğradığını’ ileri sürmektedir.70 Bu talepler sonucunda davalı-borçlunun borcunun bulunup bulunmadığı tespit edilerek hüküm kurulmaktadır.

“Menfi (olumsuz) tespit davalarının zorunlu arabuluculuk müessesesine tabi olup olmayacağı” doktrinde ve yüksek mahkeme kararlarında en çok tartışılan konuların başında gelmektedir. Bir görüş71 “davanın sebebinin dikkate alınması gerektiğini, menfi tespit davalarının ise doğum sebebi para alacağı olduğundan, bu durumda zorunlu arabuluculuk müessesesinin uygulanması gerekeceğini” ileri sürmekteyken, diğer bir görüş ise, “bu davalarda ileri sürülen talep ve kurulacak hükmün para alacağı içermediğini, bu sebeple zorunlu arabulucuya tabi olamayacağını” ileri sürmektedir.

Bölge Adliye Mahkemelerinin çeşitli kararlarda, menfi (olumsuz) tespit davalarının ‘dava konusunun ve kurulacak hükmün bir miktar para alacağını ihtiva etmesi gerekmediği’, ‘esasında davanın konusunun bir para alacağı olduğu’, ‘kanunun, bu tür davaların zorunlu arabuluculuğa tabi kılınmasını amaçladığı’ ‘uyuşmazlık türünün esas alınması gerekeceği’, ‘bu davalarda taleplerin TTK.ndan kaynaklandığı’ ” gerekçeleriyle zorunlu arabuluculuk müessesesine tabi olduğu belirtilirken, diğer bazı kararlarda ise, “ ‘davanın konusunun bir para alacağı olmadığı’, ‘alacağın tahsiline ilişkin olmadığı’, ‘dava sonunda verilecek hükmün eda niteliği olmadığı’, ‘bu davaların TTK.nda düzenlenmediği’, ‘dava dilekçesinin netice-i talep kısmında para alacağının tahsilinin istenmediği’ ” gerekçeleriyle, “bu davaların zorunlu arabuluculuk müessesesine tabi olmadığı” belirtilmiştir. Ancak Yargıtay 19. Hukuk Dairesi bölge adliye mahkemeleri hukuk dairelerinin kesin nitelikteki kararları arasındaki uyuşmazlığın giderilmesine yönelik kararında; “Ticari nitelikteki menfi tespit davalarında dava açılmadan önce “arabuluculuğa” gidilmesinin zorunlu olmadığı, arabulucuya gidilmiş olmasının bir “dava şartı” olmadığını”72 belirterek bu tartışmalara son noktayı koymuştur.

“Menfi (olumsuz) tespit davalarının zorunlu arabuluculuğa tabi olduğunu” belirten Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında;

  • “İhtiyati haciz kararından sonra borçlu tarafından menfi tespit davasının dava şartı olan arabuluculuğa başvurulduğu anlaşılmakla, itirazın, esas uyuşmazlığa bakan menfi tespit davasının görüldüğü dosyadan incelenmesi gerektiği” 73

  • “Menfi tespit davalarının gerek taraflar arasındaki hukuki sonucun niteliği, gerek zorunlu arabuluculuk yasasının ve gerekse TTK mad. 5 uyarınca arabuluculuğa ilişkin yapılan düzenlemenin hedefi şekil ve öz açısından bir arada düşünüldüğünde, ticari davalarda menfi tespit davalarının da zorunlu arabuluculuk kapsamında olduğunun kabulü gerekeceği”74

  • “Kanun metninin yoruma muhtaç ifadeler içermesi durumda, sadece lafzi yorum ile hareket edilemeyeceği, işin içine yorum katılması gerektiğinde yorumun kanunun amacına uygun yapılması gerekeceği, kanunun amacının ise gerekçesinden ve ruhundan faydalanarak tespit edilebileceği dikkate alındığında, TTK mad 5/a hükmü olumsuz tespit davalarının (menfi tespit) arabuluculuğa tabi olmadığına dair açık bir düzenleme bulunmadığına göre genel gerekçe ve madde gerekçesinde kullanılan ifadelerden hareketle yorum yapılarak, madde gerekçesinin ‘uyuşmazlık kriterine’ işaret ettiğinden, dava türüne göre değil uyuşmazlık türü esas alınarak yapılan değerlendirme sonucunda; eldeki genel tarımsal kredi nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ve ödenen tutarların -miktar belirtilmemiş- istirdadı davasının, TTK mad. 5/a gereğince dava şartı arabuluculuğa tabi olacağı”75

  • “Menfi tespit davası karşı tarafın potansiyel alacak iddiası ile bir takip başlatma veya dava açma tehdidini etkisiz kılmaya veya dava açılmışsa borcun ödenmesini önlemeye yönelik olduğundan, bu davanın konusunun arabuluculuk şartı öngören yasa anlamında bir para alacağı olduğu, bu alacağın hangi tarafa ait olduğunun öneminin bulunmadığı, yasanın konusu bir miktar para olan borç ilişkisinin taraflarından birini arabuluculuğa tabi kılarken diğer tarafı buna dahil etmemiş olması yasanın amacına ve menfaatler dengesine aykırı olacağı, alacak davası ve menfi tespit davalarında maddi hukuk açısından taraflardan birinin yükümlülüğünün para borcu olduğu bir tek hukuki ilişki olmasına rağmen, usul hukuku bakımından aynı borç için alacaklıya alacak davası açma, borçluya ise söz konusu borcu ödemeden kurtulmasına imkan veren menfi tespit davası açma, ayrıca bütün bunların dışında da açılacak alacak davasında, savunma içinde borçluya savunma kapsamında alacağın bulunmadığını kanıtlama hakkı tanıdığından, özel dava şartı yokluğundan(arabulucuya başvurmama) davanın usulden reddine dair verilen kararda usul ve yasaya aykırılık bulunmadığı”76

  • ‘Kanun koyucunun netice-i talep veya dava türü ne olursa olsun “dava konusu bir miktar para alacağı” olan tüm talepler hakkında, alacaklı ve borçlu açısından bir ayırım yapılmadan ve bir sınırlama getirilmeden dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasını’ dava şartı olarak düzenlemeyi amaçladığı, ‘menfi tespit’ talebi ile ‘alacak’ talebinin hukuken aynı kavramlar olmayıp, bu davalar sonucunda netice-i talepler ile kurulacak hükümlerinde farklı olduğu, ancak burada dava konusu bir miktar para alacağı ise, açılacak davanın ya da talebin ne olduğunun bir önemi olmadığı, ister alacak, ister menfi tespit, ister istirdat, ister itirazın iptali, ister tazminat talebi olsun bu davaların ortak noktasının “dava konusunun bir miktar para alacağı” olduğu, sadece netice-i talepler ve mahkemelerce kurulacak hükümlerin birbirinden farklı olduğu, sınırlayıcı bir yorum yaparak sadece “alacak” veya “tazminat” davalarıyla sınırlı bir uygulama yapmanın kanun koyucunun iradesine aykırı olacağı, zira böyle sınırlayıcı bir yorum yapıldığında İİK mad. 67’de düzenlenen ‘itirazın İptali’ ve ‘İİK.m.72’de düzenlenen ‘istirdat’ davalarında arabulucuya başvuru sürecini muğlak hale getireceği, alacaklı tarafından açılacak alacak davasının ‘arabulucuya başvurma’ dava şartına tabi tutulması, ancak aynı konu ve alacak ile ilgili borçlu tarafından açılacak menfi tespit veya istirdat davasının ‘arabulucuya başvurma’ dava şartına tabi tutulmaması durumunda bu uygulamanın alacaklı yönünden T.C. Anayasa’sının 10. maddesinde düzenlenen ‘eşitlik ilkesi’ ve Anayasa’nın 36. maddesinde güvence altına alınan ‘adil yargılanma hakkı’ kapsamında mahkemeye erişim hakkının ihlaline yol açacağı, bütün bu nedenlerle TTK mad. 5/A gereğince, menfi tespit talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olarak kabul edilmesi gerektiği”77

  • “Kambiyo senedine dayalı açılan menfi tespit davasında, kambiyo senetlerinin Ticaret Kanunu’nda düzenlendiği, bu tür davaların TTK’ nın 3 ve 4/1-a maddeleri uyarınca ticari dava niteliğinde olduğu, ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabuluculuğa başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş olup, tarafların arabulucuya başvurmadığı anlaşıldığından, dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiği”78

ifade edilmiştir.

“Menfi (olumsuz) tespit davalarının zorunlu arabuluculuğa tabi olmadığını” belirten Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında;

  • “İcra hukuku kapsamında menfi tespit davası ile davacının, para alacağının hiç doğmadığını ya da sonradan sona erdiğini iddia ederek bu durumun tespitini, sözleşmenin hata, hile veya ikrah nedeniyle geçersiz olduğunu, borcun ödeme ile ortadan kalktığının tespitini isteyebileceği, menfi tespit yargılaması sonunda (istisna:istirdat dışında) bir eda hükmü kurulmayacağı, oysa alacak ve tazminat davaları bir eda talebiyle açılıp, yargılama sonunda bir eda hükmünün kurulduğu, bu nedenle menfi tespit davalarında arabuluculuğun zorunlu dava şartı olarak kabul edilemeyeceği”79

  • “Menfi tespit davasının esasen bir eda davası değil ‘tespit’ davası olduğu, dava devam ederken alacağın ödenmesi ve istirdata dönüşmesinde de durumun değişmeyeceği, istirdat istemi menfi tespit isteminin kabul edilmesine bağlı ve terditli bir talep olarak ileri sürüldüğü, uyuşmazlık konusunun menfi tespit istemine ilişkin olduğundan, menfi tespit isteminin; 6102 sayılı TTK 5/A maddesi gereğince arabuluculuğa tabi olmadığı”80

  • “Bono bedelinin ödendiği iddiasına dayalı menfi (olumsuz) tespit davasında, TTK.nun 5/A maddesinde; ‘TTK.m. 4 ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalardan, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır’ denilmekle, davanın konusunun ‘bir miktar paranın ödenmesine ilişkin alacak ve tazminat olmadığı, bono bedelinin ödendiğinden bahisle borçlu bulunmadığının tespiti talepli olduğu’ göz önüne alınarak, mahkemenin arabulucuya başvurulmadığından bahisle dava şartı yokluğundan usulden ret kararının yerinde olmadığı”81

  • “Menfi tespit ve çek istirdadı istemine ilişkin davada, davacının talebi çek nedeniyle borçlu olunmadığının tespiti ve çekin istirdadı olduğu, yani davacının davalıdan para veya tazminat talep etmediği, bu durum karşısında davacının tarafın taleplerinin zorunlu dava şartı olan arabuluculuk kapsamında değerlendirilmesinin mümkün görülmeyeceği”82

  • “Menfi tespit davalarında; bir alacağın tahsili talep edilmediği gibi, bu davanın sonucunda verilecek hüküm de bir alacağın tahsili sonucunu doğuran eda hükmü niteliğinde olmadığından; ticari dava mahiyetindeki menfi tespit davalarında, dava açılmadan önce arabulucuya başvuru zorunluluğunun bulunmadığı”83

  • “Dava konusunun (müddeabih), dava dilekçesindeki netice-i talep kısmı dikkate alınarak belirlendiğinden, netice-i talep kısmının bir para alacağının tahsilin veya tazminatı ihtiva etmesi halinde arabulucuya başvurunun zorunlu olacağı, bu durumda, menfi tespit davalarında bir alacağın tahsili talebi olamayacağından, bu davalarda arabulucuya başvurunun zorunlu olmayacağı”84

ifade edilmiştir.

Görüldüğü üzere, belirttiğimiz Bölge Adliye Mahkemesi kararlarında “menfi (olumsuz) tespit davalarının arabulucuya tabi olup olmadığı” konusunda bir birlik sağlanamamıştır. Ancak yukarıda85 kısaca bahsettiğimiz ve Yargıtay 19. Hukuk Dairesinin Bölge Adliye Mahkemesinin birbirinin aksine verilen kararlarının giderilmesine ilişkin kararında da belirtiği üzere, “ticari mahiyetteki menfi tespit davalarının, ileri sürülen talepler ile dava sonunda verilen hükmün eda niteliği taşımaması” sebepleriyle, zorunlu arabuluculuk kapsamında olmadığı açıktır.

Yargıtay 11. Hukuk Dairesinin yakın tarihli bir kararında ise; “Çek istirdadı davasında, arabulucuya başvurulmasının dava şartı olmadığı- “Çekten kaynaklı menfi tespit davasında” arabulucuya başvurmanın dava şartı olduğu- Menfi tespit davasının, arabuluculuk dava şartına tâbi olmayan çek istirdadı davası ile birlikte açılmış olması durumunda, artık menfi tespit talebinin de “arabuluculuk dava şartına” tâbi olmayacağını” belirterek, menfi tespit davasının tek başına zorunlu arabuluculuk kapsamında olduğunu, ancak çek istirdadı davası ile birlikte görülmesi halinde artık bunun mümkün olmadığı sonucuna varmıştır.

D. Tasarrufun iptali davaları (İİK.m. 277 vd.)

‘Haciz’den (ve ‘iflâs kararı’ndan) önce, malları üzerinde serbestçe tasarrufta bulunabilen borçlular, henüz alacaklıların -haciz ve iflâs yolu ile- takibine hedef olmadan, onlardan ‘mal kaçırmak’ (yani, onların hakkında yapacağı takibi semeresiz bırakmak) amacı ile, malvarlığının tamamını ya da bir kısmını, bir takım ‘hileli’ işlemlerle (yani, bedelsiz olarak ya da çok ucuz bedelle) başkalarına (özellikle, yakınlarına, kendisinin bu amacını bilen arkadaşlarına) devredebilirler ya da bedelini kendisi ödeyerek yakınları üzerine taşınır/taşınmaz mal satın alarak malvarlığını azaltabilirler. İşte, bu gibi kötü niyetli borçluların -mal kaçırmak kastı ile- yaptıkları bu tür işlemlerden zarar gören alacaklıları korumak amacı ile, onlara iptal davası denilen bir dava açma hakkı tanınmıştır.86 İptal davalarında amaç, borçluların henüz tasarruf yetkilerinin kısıtlanmadığı bir dönemde (yani; ‘haciz’den ve ‘iflâs kararı’ndan önce) alacaklılarından mal kaçırmak kastı ile, kötü niyetle yapmış oldukları hukukî işlemleri, davacı alacaklı bakımından ‘hükümsüz’ sayarak, borçlunun malvarlığından uzaklaştırdığı (çıkardığı) dava konusu mal üzerinde, alacaklının -sanki, bu mal halâ borçluya aitmiş gibi- cebri icra yolu ile alacağını elde etmesini -bu malın haciz ve satışını isteyerek- sağlamaktır.87

Tasarrufun iptali davalarının düzenlendiği İİK.nun 277 vd. maddelerinde göreve ilişkin bir düzenlemeye yer verilmemiştir. İİK.nun 281/1 maddesinde sadece ‘mahkeme’ ibaresi kullanılmıştır. Öncelikle 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun yürürlüğe girmesiyle, “dava konusun değer ve miktarına bakılmaksızın aksine bir düzenleme de mevcut değilse asliye hukuk mahkemesi görevli kılınmıştır”(HMK.m.2). Bu hüküm karşısında HMK.nun yürürlük tarihinden sonra açılan tasarrufun iptali davalarında, tasarruf işleminin değer ve miktarına bakılmaksızın asliye hukuk mahkemesi görevli hale gelmiştir. Bununla birlikte bu davalarda amaç, “borçlunun aciz veya iflasından önce yaptığı ve aslında geçerli olan bazı tasarrufların geçersiz ya da iyiniyet kurallarına aykırılık nedeniyle alacaklıya karşı sonuçsuz kalmasını ve dolayısıyla o mal üzerinde cebri icraya devamla alacağın tahsilini sağlamak”tır. Bu haliyle tasarrufun iptali davasının mutlak veya nisbi dava niteliği bulunmamaktadır. Takibin tarafları arasındaki ilişki bir ticari dava niteliği taşısa da, tasarrufun iptali davaları asliye hukuk mahkemesinde görülecek ve ticari niteliği olmayacaktır. Bu sebeple tasarrufun iptali davalarının TTK.nun 5/A maddesi kapsamında zorunlu arabuluculuk müessesesine tabi olması mümkün değildir. Kaldı ki bu davalar takibin tahsili cihetinde bir dava olması sebebiyle, dava konusu başlı başına bir alacak olmamaktadır. Bu yönüyle de TTK.nun 5/A maddesi kapsamında değildir.

E. Sonuç

Zorunlu arabuluculuk süreci, hukukumuzda ‘Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’ ile henüz yer bulan, olgunlaşmamış (güncel) alternatif çözüm yollarından biridir. Bu yeni durum karşısında uygulamada çeşitli belirsizlikler oluşmakta ve bu belirsizlikler de yeni uyuşmazlıkları ortaya çıkarmaktadır. Uyuşmazlıkların daha kısa sürede çözülmesi ve mahkemelerin iş yükünün azaltılması amacıyla düzenlenen arabuluculuk müessesesi, uyuşmazlıkların çözümüne istendiği gibi bir katkı sağlayacak mıdır? Aksine hak talepleri olan kişilerin bu taleplerine karşılık yeni bir maddi külfet ve dava açılması için bol miktarda bekleme süresi mi ortaya çıkaracaktır?

Unutmamak gerekir ki, bir uzlaşmanın ortaya çıkması ancak tarafların karşılıklı taviz vermesi ile mümkündür. Bu durumda taraflar arabuluculuk anlaşması ile çeşitli konulardan veya miktarlardan vazgeçmek zorundadır. Bu halde hak talepleri olanlar, yargının iş yükünün olağan dışı olması sebebiyle mahkeme koşullarında talep edebilecekleri konu ve miktarlardan, arabuluculuk sürecinde kısmen veya tamamen vazgeçecektir.

Zorunlu arabuluculuk müessesesi, günümüz uyuşmazlıkları da dikkate alındığında, ticari davalar bakımından uygulanabileceği söylenebilir. Sonuçta ticari hayat uzun süren yargılamalar yerine anlaşarak çözüm bulmaya daha elverişlidir. Bu bakımdan ticari hayatın sürdürülebilirliğine etkisi olumlu olabilecektir. Ancak zorunlu arabuluculuk düzenlemelerinin bu haliyle tarafların isteklerine cevap verecek nitelikte olup olmadığı şu an için belirsizdir. Bu belirsizliğin temel sebebi ise düzenlemelerin (özellikle TTK.m.5/A) yeterince açık olmamasından kaynaklanmaktadır.

Son olarak belirtmek gerekir ki, zorunlu arabuluculuk müessesesinin uygulamadaki eksik ve belirsiz yönlerinin yeni düzenlemeler, içtihatlar ve görüşlerle giderilmesi gerekmektedir.


*İzmir Barosu, Sic. N. 15641


Kaynakça

• 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu (R.G. 25.10.2017, sayı:30221)

• 7036 sayılı İş mahkemeleri Kanunu (R.G. 25.10.2017, sayı:30221)

• 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (R.G. 14.02.2011, sayı:27846)

• 7155 sayılı Abonelik Sözleşmesinden Kaynaklanan Para Alacaklarına ilişkin Takibin Başlatılması Usulü Hakkında Kanun (R.G. 19.12.2018, sayı:30630)

• Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği (R.G. 02.06.2018, sayı:30439)

• Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi (R.G. 31.12.2019, sayı:30995)

• ATALI, A./ERMENEK, İ./ERDOĞAN, E. İcra ve İflas Hukuku, 2.Baskı, 2019

• ARSLAN, R./YILMAZ, E./TAŞPINAR AYVAZ, S. Medeni Usul Hukuku, 3.Baskı, 2017

• BUDAK, A.C./KARAASLAN, V. Medeni Usul Hukuku, 3.Baskı, 2019

• CAN, H.G. Ticari Davalarda Zorunlu Arabuluculuk Düzenlemesinin Kapsamı ve Bazı Tartışmalı Hususlar (İBD., C:93, S:6, 2019, s:177)

• ERCAN, İ. Uygulamacılar İçin Medeni Usul El Kitabı, 4.Baskı, 2019,

• EROĞLU, O. Tasarrufun İptali Davaları ile Muvazaa Davaları ve Karşılaştırılması, 2019

• KURU, B. İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 3.Baskı, 2019

• KURU, B. İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2.baskı, 2013

• KAR, B. İş Yargılama Usulü, 2.Baskı, 2019

• ÖREN, O. Tasarrufun İptali Davaları Zorunlu Arabuluculuk Kapsamında Değildir (İBD. C:93, S:4, 2019, s:76 vd.)

• SAPER, S. İş Hukuku, 18. Baskı, 2019

• TBMM Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporu, S.sayısı:233

• UYAR, T. İcra Hukukunda Olumsuz Tespit ve Geri Alma Davaları (İ.İ.Y. 72), 3.Baskı, C:1

• UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Olumsuz (Menfi) tespit ve Geri Alma (İstirdat) Davaları, 4.Baskı, 2015,

• UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 6.Baskı, 2019,

• WWW.E-UYAR.COM Yargıtay ve Bölge Adliye Mahkemesi Kararları

  1. Bknz: R.G. 22.06.2012, sayı:28331 

  2. BUDAK, A.C./KARAASLAN, V. Medeni Usul Hukuku, 3.Baskı, 2019, s:444-445 

  3. Bknz: R.G. 25.10.2017, sayı:30221 

  4. Bknz: R.G. 14.02.2011, sayı:27846 

  5. BUDAK, A.C./KARAASLAN, V. a.g.e. s:443-444 

  6. KURU, B. İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, 3.Baskı, 2019, s:407 - BUDAK, A.C./KARAASLAN, V. a.g.e., s:444 – TBMM Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Tasarısı ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ile Adalet Komisyonu Raporu, S.sayısı:233, s:4 

  7. Bknz: 9. HD. 05.09.2019 T. 5438/15284(www.e-uyar.com) 

  8. Arabuluculuk Sicili (HUAK.m.2/1, g) 

  9. Bknz: Ankara BAM 7. HD. 17.09.2019 T. 3857/2224(www.e-uyar.com) 

  10. Bknz: R.G. 19.12.2018, sayı:30630 

  11. SAPER, S. İş Hukuku, 18. Baskı, 2019, s:14 vd. – KAR, B. İş Yargılama Usulü, 2.Baskı, 2019, s: 65 vd. 

  12. KAR, B. a.g.e., s:427 

  13. BUDAK, A.C./KARAASLAN, V. a.g.e., s:452 

  14. Bknz: İzmir BAM 9. HD. 25.09.2019 T. 2097/1048; İstanbul BAM 24. HD. 18.09.2019 T. 2729/2600(www.e-uyar.com) 

  15. KAR,B. a.g.e., s:427 – İstanbul BAM 14. HD. 14.11.2019 T. 2211/1459 (www.e-uyar.com) 

  16. Bknz: Konya BAM 8. HD. 26.09.2019 T 2394/1372(www.e-uyar.com) 

  17. Bknz: Antalya BAM 9. HD. 12.09.2019 T. 1893/1417; Antalya BAM 9. HD. 12.09.2019 T. 1822/1416(www.e-uyar.com) 

  18. Bknz: Konya BAM 8. HD. 26.09.2019 T. 2337/1359(www.e-uyar.com) 

  19. Bknz: İstanbul BAM 31. HD. 17.07.2019 T. 2016/1614(www.e-uyar.com) 

  20. Bknz: İstanbul BAM 7. HD. 07.11.2019 T. 1829/1868(www.e-uyar.com) 

  21. Bknz: İzmir BAM 3. HD. 18.09.2019 T. 1647/1269(www.e-uyar.com) 

  22. KAR, B. a.g.e., s:437 - 438 

  23. Bknz: 9. HD. 10.09.2019 T. 6226/15522(www.e-uyar.com) 

  24. Bknz: R.G. 02.06.2018, sayı:30439 

  25. Bknz: 9. HD. 10.09.2019 T. 3608/15523; 10.09.2019 T. 6226/15522; 10.09.2019 T. 6226/15522; Antalya BAM 9. HD. 26.09.2019 T. 1189/1530; İzmir BAM 15. HD. 20.09.2019 T. E: 2019/11932, K: 2019/703; İzmir BAM 15. HD. 23.09.2019 T. 1901/691; Ankara BAM 6. HD. 13.09.2019 T 2509/1776(www.e-uyar.com) 

  26. Bknz: 9. HD. 10.09.2019 T. 3608/15523; 10.09.2019 T. 6226/15522; 10.09.2019 T. 6226/15522; Antalya BAM 9. HD. 26.09.2019 T 1189/1530; İzmir BAM 15. HD. 20.09.2019 T. 11932/703; 15. HD. 23.09.2019 T. 1901/691; Ankara BAM 6. HD. 13.09.2019 T. 2509/1776(www.e-uyar.com) 

  27. Bknz: R.G. 31.12.2019, sayı:30995 

  28. Adalet Bakanlığı 

  29. Bknz: 22. HD. 07.11.2019 T. 7312/20487; Samsun BAM 7. HD. 20.09.2019 T. 1161/1778; İzmir BAM 3. HD. 19.09.2019 T. 1842/1304(www.e-uyar.com) 

  30. Bknz: Konya BAM 8. HD. 26.09.2019 T. 2337/1359; Konya BAM 8. HD. 12.09.2019 T. 2111/1285(www.e-uyar.com) 

  31. Bknz: Samsun BAM 8. HD. 13.09.2019 T. 1916/2135(www.e-uyar.com) 

  32. Bknz: 20. HD. 12.12.2019 T. 5607/7372; İzmir BAM 17.09.2019 T. 749/842(www.e-uyar.com) 

  33. Bknz: İzmir BAM 15. HD. 20.09.2019 T. 1932/703(www.e-uyar.com) 

  34. Bknz: 9. HD. 10.09.2019 T. 3608/15523; 10.09.2019 T. 6226/15522(www.e-uyar.com) 

  35. Bknz: 9. HD. 05.09.2019 T. 5438/15284(www.e-uyar.com) 

  36. Bknz: İstanbul BAM 27. HD. 12.09.2019 T. 2425/2141(www.e-uyar.com) 

  37. KAR, B. a.g.e. s:448 

  38. BUDAK, A.C./KARAASLAN, V. a.g.e., s:450 

  39. KAR, B. a.g.e. s:452 

  40. Bknz: Bursa BAM 3. HD. 24.09.2019 T. 3460/2080 (www.e-uyar.com) 

  41. KAR,B. a.g.e., s:428 

  42. Bknz: İzmir BAM 3. HD. 1305/1273(www.e-uyar.com) 

  43. Bknz: Adana BAM 9. HD. 17.05.2019 T. 274/605(www.e-uyar.com) 

  44. Bknz: HGK. 16.04.2019 T. 17-1097/458(www.e-uyar.com) 

  45. ARSLAN, R./YILMAZ, E./TAŞPINAR AYVAZ, S. Medeni Usul Hukuku, 3.Baskı, 2017, s:100 vd. – KURU, B. İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, s:47 vd. 

  46. CAN, H.G. Ticari Davalarda Zorunlu Arabuluculuk Düzenlemesinin Kapsamı ve Bazı Tartışmalı Hususlar (İBD., C:93, S:6, 2019, s:177) - ARSLAN, R./YILMAZ, E./TAŞPINAR AYVAZ, S. a.g.e., s:100 vd. 

  47. ARSLAN, R./YILMAZ, E./TAŞPINAR AYVAZ, S. a.g.e., s:101 

  48. CAN, H.G. a.g.d., s:179 

  49. CAN, H.G. a.g.d., s:182 

  50. CAN, H.G. a.g.d., s:183 

  51. Bknz: Erzurum BAM 3. HD. 14.11.2019 T. 947/2096(www.e-uyar.com 

  52. Bknz: İzmir BAM 4. HD. 17.09.2019 T. 1603/1317 (www.e-uyar.com) 

  53. Bknz: İstanbul BAM 13. HD. 23.10.2019 T. 1788/1487(www.e-uyar.com) 

  54. Bknz: Gaziantep BAM 13. HD. 13.09.2019 T. 2401/1680(www.e-uyar.com) 

  55. Bknz: İstanbul BAM 18. HD. 25.09.2019 T. 2138/1593; 18.09.2019 T. 1503/1545; 18.09.2019 T. 1578/1559; 18.09.2019 T. 1623/1514(www.e-uyar.com) 

  56. Bknz: İstanbul BAM 18. HD. 16.05.2019 T. 1008/1005(www.e-uyar.com) 

  57. Bknz: Antalya BAM 11. HD. 28.05.2019 T. 1142/1136(www.e-uyar.com) 

  58. Bknz: İstanbul BAM 18. HD. 17.05.2019 T. 1174/1047(www.e-uyar.com) 

  59. Bknz. İstanbul BAM 14. HD. 28.03.2019 T. 579/457(www.e-uyar.com) 

  60. Bknz: İstanbul BAM 8. HD. 21.11.2019 T. 4516/3916(www.e-uyar.com) 

  61. KURU, B. İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku Ders Kitabı, s:138 - ARSLAN, R./YILMAZ, E./TAŞPINAR AYVAZ, S. a.g.e., s:294 vd. – ERCAN, İ. Uygulamacılar İçin Medeni Usul El Kitabı, 4.Baskı, 2019, s:400 vd. - BUDAK, A.C./KARAASLAN, V. a.g.e., s:138 vd. 

  62. Bknz: ‘Adın korunmasına ilişkin TMK.nun 26. maddesi’, ‘İİK.nun 69. maddesinde yer bulan borçtan kurtulma davası’, ‘İİK.nun 72 ve 89. maddelerinde yer bulan menfi tespit davaları’ örnek olarak verilebilir. 

  63. UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Olumsuz (Menfi) Tespit ve Geri Alma (İstirdat) Davaları, 4.Baskı, 2015, s:5 

  64. UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Olumsuz (Menfi) Tespit ve Geri Alma (İstirdat) Davaları, 4.Baskı, 2015, s:12 vd. - KURU, B. İcra ve İflas Hukuku El Kitabı, 2.baskı, 2013, s:356 vd 

  65. Bknz: HGK. 18.12.2018 T. 19-2739/1956(www.e-uyar.com) 

  66. Bknz: HGK. 18.01.2012 T. 19-622/ 9(www.e-uyar.com) 

  67. Bknz: 6. HD. 28.06.2012 T. 5835/9683; 28.06.2012 T. 5830/9692; HGK. 07.12.2011 T. 13-576/747(www.e-uyar.com) 

  68. Bknz: 11.HD. 22.06.1984 T. 3276/3641 – İİD. 03.06.1971 T. 5830/6289(www.e-uyar.com) 

  69. UYAR, T. İcra Hukukunda Olumsuz Tespit ve Geri Alma Davaları (İ.İ.Y. 72), 3.Baskı, C:1, s:4 - UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Olumsuz (Menfi) Tespit ve Geri Alma (İstirdat) Davaları, s:5 

  70. UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. Olumsuz (Menfi) tespit ve Geri Alma (İstirdat) Davaları, s:126 

  71. BUDAK, A.C./KARAASLAN, V. a.g.e., s:458 

  72. Bknz: 19. HD. 13.02.2020 T. 85/454 

  73. Bknz: İstanbul BAM 13. HD. 02.10.2019 T. 1934/1294(www.e-uyar.com) 

  74. Bknz: Samsun BAM 3. HD. 20.09.2019 T. 1044/1145(www.e-uyar.com) 

  75. Bknz: Ankara BAM 21. HD. 19.09.2019 T. 851/1045(www.e-uyar.com) 

  76. Bknz: İstanbul BAM 18. HD. 23.05.2019 T. 1339/1098(www.e-uyar.com) 

  77. Bknz: Adana BAM 9. HD. 17.05.2019 T. 274/605(www.e-uyar.com) 

  78. Bknz: Erzurum BAM 3. HD. 27.03.2019 T. 531/549(www.e-uyar.com) 

  79. Bknz: Antalya BAM 11. HD. 30.05.2019 T. 1086/1150(www.e-uyar.com) 

  80. Bknz: İstanbul BAM 16. HD. 15.12.2019 T. 215/419(www.e-uyar.com) 

  81. Bknz: İstanbul BAM 16. HD. 13.09.2019 T. 1789/1732(www.e-uyar.com) 

  82. Bknz: Antalya BAM 11. HD. 13.09.2019 T. 1416/1666(www.e-uyar.com) 

  83. Bknz: Sakarya BAM 7. HD. 11.04.2019 T. 346/373(www.e-uyar.com) 

  84. Bknz: İstanbul BAM 14. HD. 21.03.2019 T. 521/423(www.e-uyar.com) 

  85. Bknz: Yuk. Dipnt. 59-69, 76-81 

  86. UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, 6.Baskı, 2019, s:3 

  87. UYAR, T./UYAR, A./UYAR, C. İcra ve İflas Hukukunda Tasarrufun İptali Davaları, s:4 

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS