0 212 652 15 44
Çalışma Saatlerimiz
Hafta İçi 09.00 - 18.00

Güveni Kötüye Kullanma Nedir? (TCK 155)

Güveni kötüye kullanma, muhafazası veya belirli bir şekilde kullanılması için kendisine zilyetliği devredilen malı devralan şahsın, zilyetliğin devri amacı dışında kendisinin veya başkasının yararına olarak malı kullanması veya zilyetliğin devri olgusunu inkar etmesidir. Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, zilyetliği devreden ile devralan arasında mevcut olan hizmet ilişkisinin kötüye kullanılması suretiyle güveni kötüye kullanma suçu işlenmesi halinde meydana gelir. Güveni kötüye kullanma suçu, emniyeti suiistimal suçu olarak da adlandırılmaktadır.

Güveni kötüye kullanma suçu (emniyeti suistimal suçu) beş farklı şekilde meydana gelebilir:

  • Zilyetliğin devir amacı dışında kullanılması şeklindeki basit güveni kötüye kullanma suçu (TCK md. 155/1),

  • Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma (TCK md. 155/2),

  • Meslek veya sanat nedeniyle emniyeti suistimal (TCK md. 155/2),

  • Ticaret sebebiyle güveni kötüye kullanma (TCK md. 155/2),

  • Başkasının mallarını yönetmek yetkisi çerçevesinde tevdi ve teslim edilen mallar ile ilgili emniyeti suistimal (TCK md. 155/2).

Şikayet, Zamanaşımı, Uzlaştırma ve Görevli Mahkeme

Güveni kötüye kullanma suçu, basit ve nitelikli hal olmak üzere iki şekilde işlenebilir. Suçun basit şekli şikayete tabidir. Şikayet süresi, suçun işlendiğinin ve failinin öğrenildiği tarihten başlamak üzere 6 aydır. Suça dair şikayet hakkı 6 ay içerisinde kullanılmaz ise, bir daha aynı fiil ile ilgili şikayet hakkı kullanılamaz.

Suçun nitelikli halleri, takibi şikayete bağlı suçlar arasında değildir, bu nedenle bir şikayet süresi yoktur. Suçun nitelikli hallerinin dava zamanaşımı süresi 15 yıldır. Müşteki davaya katılmak istiyorsa zamanaşımı süresi içinde her zaman şikayet hakkını kullanılabilir.

Güveni kötüye kullanma suçu (TCK md.155), taraflar arasında uzlaşma prosedürü uygulanmasını gerektiren suçlardandır. Uzlaşma kapsamında olan suçlarda, gerek soruşturma gerekse kovuşturma aşamasında suç vasfının ortaya çıkması halinde öncelikle uzlaştırma prosedürünün uygulanması, uzlaşma sağlanmazsa soruşturmaya veya yargılamaya devam edilmesi gerekir.

Güveni kötüye kullanma suçu nedeniyle yapılan yargılamalar asliye ceza mahkemesi tarafından yerine getirilir.

Güveni Kötüye Kullanma (Emniyeti Suistimal) Suçu Şartları

Güven ilişkisi sosyal düzenin devamı için önemli bir hukuki değer olarak kabul edilmektedir. Kişisel veya kamu güveninin ihlal edilmesi TCK’nın çeşitli maddelerinde ceza yaptırımıyla karşılanmıştır. Güveni kötüye kullanma suçu şartları da TCK 155. maddede tüm unsurlarıyla açıklanmıştır.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu ve Sözleşme ilişkisi

Güveni kötüye kullanma suçu şartları açısından en önemli olgu, malın mülkiyet hakkı sahibi ile zilyet arasında hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisi olmasıdır. Sözleşme tarafların “aldatılmamış” özgür iradesi ile kurulmalıdır. Fail ile mülkiyet hakkı sahibi arasında geçerli bir sözleşme ilişkisi yoksa suçun şartları oluşmaz. Eğer mal, mülkiyet hakkı sahibinin iradesi yanıltılarak, hile ve aldatma ile alınmışsa geçerli bir hukuki sözleşmeden bahsedilemeyeceği gibi, fiil dolandırıcılık suçu teşkil eder.

Sözleşme yazılı olabileceği gibi sözlü şekilde de yapılabilir. Sözleşmenin hukuken geçerli ve hukuka uygun bir sözleşme ilişkisi olması, suçun şartlarının vücut bulması için zorunludur.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu ve Zilyetlik

Zilyetlik, bir kimsenin taşınır veya taşınmaz mal üzerindeki fiili hakimiyeti olarak tanımlanabilir. Zilyetlik hakkına sahip kişiye “zilyet” denilmektedir. Zilyetlik, mülkiyete göre geniş bir kavramdır, çünkü bir kişi malın mülkiyet hakkı sahibi olmasa bile malın zilyedi olabilir. Mülkiyet hakkı sahibi kişinin zilyetliğine “asli zilyetlik”, mülkiyet hakkı sahibinden zilyetliği devralan kişi “feri zilyet” olarak kabul edilir. Örneğin, bir evin mülkiyet hakkı sahibi asli zilyet, evin kiracısı feri zilyet olarak kabul edilir.

Emniyeti suistimal suçu açısından zilyetlik kilit önemde bir kavramdır. Suçun ihdas edilme amacı nihayetinde mülkiyeti korumaktır. Mülkiyetin en geniş bir biçimde korunması için zilyetliğin korunması gerekir. Emniyeti suistimal suçu şartlarının oluşması için zilyetlik açısından şu unsurların gerçekleşmesi gerekir:

1. Zilyetliğin Devri: Emniyeti suistimal suçunun oluşması için malın zilyetliğinin suçu işleyen kişiye devredilmesi gerekir. Zilyetliği devredilen mal, taşınır veya taşınmaz bir mal olabilir. Taşınır mal, “misli bir mal” (aynısı olan mal) ise zilyetliği devredilen malın misli olan herhangi bir mal geri mal sahibine teslim edilemezse suç oluşur. Örneğin, kendisine bir düğünde kullanılmak üzere verilen bir takıyı satan kişi, aynı takıdan mal sahibine satın alıp geri verirse suç vücut bulmaz. Ancak, misli olmayan (aynısı olmayan) malların değeri kadar para verilmesi emniyeti suiistimal suçunun oluşmasını engellemez. Maddi zararın karşılanması yazımızda değineceğimiz üzere sadece bir ceza indirimi nedenidir. Zilyetlik, ya malın belirli bir şekilde kullanılması ya da malın muhafazası için faile devredilmelidir. Örneğin, kendisine muhafaza etmek için bırakılan çek veya senedi, ciro ederek ticari faaliyetinde kullanan kişi, çek veya senedi zilyetliğin devir amacı dışında kullandığı için ticaret sebebiyle güveni kötüye kullanma suçu oluşur.

2. Zilyetliğin Bizzat Malın Sahibi Tarafından Devri Gerekir: Suçun meydan gelmesi için zilyetlik, suçu işleyen kişiye rızai bir şekilde “bizzat” devredilmesi gerekir. Zilyede bizzat teslim edilmemiş bir malda tasarruf edilmesi halinde başka suçlar meydana gelir. Örneğin, babasına teslim edilen bir malı satan kişi bu maddedeki suçu değil, hırsızlık suçunu işlemiş olur. Çünkü mal kendisine değil babasına teslim edilmiştir. Suçu işleyen kişi, zilyetliği mal sahibinin rızası veya bilgisi dışında ele geçirmişse emniyeti suistimal suçu değil, işlenen fiilin özelliklerine göre hırsızlık suçu, yağma suçu, dolandırıcılık suçu veya mala zarar verme suçu meydana gelebilir.

3. Zilyetliğin Devri Amacı Dışında Tasarruf veya Devir Olgusunun İnkarı: Fail, zilyetliğin devir amacı dışında tasarrufta bulunmalı veya bu devir olgusunu inkâr etmelidir. Malın sahibi olan kişi (gerçek kişi, şirket, vakıf vs.), zilyetliği belli bir şekilde kullanılmak üzere zilyet olan kişiye devreder. Zilyet, malı sahibine geri teslim edene kadar devir amacına uygun kullanırsa suç oluşmaz. Ancak, zilyet malı devir amacı dışında kullanırsa, kendisine teslim edilen malı malın sahibiymiş gibi satar, rehneder, tüketir, değiştirir, bozar vb. şekillerde tasarrufta bulunursa güveni kötüye kullanma suçu oluşur. Örneğin, Finansal Kiralama Sözleşmesi gereği, sözleşme feshedilirse iade edilmesi gereken iş makinası, kiracı tarafından iade edilmezse suç oluşur. Fail, mal sahibi tarafından rızai bir şekilde kendisine devredilen malın devredilmesi olgusunu inkar ederse yine suç oluşur. Örneğin, kendisine bankaya yatırmak üzere teslim edilen parayı teslim almadığını ileri süren failin, parayı teslim aldığı ispatlanırsa suç işlenmiş olur.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu ve Haksız Yarar Sağlama

Güveni kötüye kullanılması suçunun meydana gelmesi için failin haksız yarar sağlaması şart değildir. TCK 155. maddede zilyetliğin kötüye kullanılması veya devir olgusunun inkar edilmesi suretiyle “kendisinin veya başkasının yararına olarak” mal üzerinde tasarrufta bulunulması halinde cezalandırılmaktadır. Her ne kadar maddede geçen “yararına olarak” ifadesi, failin haksız bir yarar elde etmesi gerektiği intibaı uyandırsa da, bu suç tipinde failin somut bir yarar sağlaması şart değildir. Suçun işlenmesiyle somut bir zarar oluşması da şart değildir. Zilyetlik konusu malda zilyetliğin devir amacı dışında tasarrufta bulunulması veya devir olgusunun inkar edilmesi suçun vücut bulması için yeterlidir.

Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma (TCK 155/2)

Hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, suçun nitelikli şekillerinden biridir. TCK md. 155/2 hizmet nedeniyle güvenin kötüye kullanılması halinde suçun cezasını daha ağırlaştırmıştır.

Malın mülkiyet hakkı sahibinin zilyet ile kurduğu sözleşme, hizmet ilişkisi şeklinde ise hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu meydana gelir. Taraflar arasındaki hizmet ilişkisinde bir süreklilik olmalıdır. Sürekli bir ilişki olmadan zilyet, malın mülkiyet hakkı sahibinin geçici bir talebini yerine getirirken suçu işlerse, suçun basit şekli meydana gelir. Ayrıca suçun konusu olan hizmet ilişkisinin bir ücret veya bu mahiyette sayılabilecek bir çıkar karşılığında kurulması gerekir.

İş sözleşmesi gibi sözleşmelerde belli ölçüde süreklilik arz eden hizmet ilişkileri kurulmaktadır. Örneğin, işyeri sahibine tamir için bırakılan aracı tamir etmesi gereken işçi, aracı tamir etmek yerine gezmek için kullanıp yaptığı kaza sonucu araçta hasar meydana gelirse hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu oluşur.

Vekalet sözleşmelerinde de süreklilik arz eden bir hizmet ilişkisi vardır. Örneğin, Avukat – müvekkil ilişkisi bir vekalet ilişkisidir. Avukata vekalet görevi çerçevesinde tevdi edilen değerli evrakın, avukat tarafından kasten yırtılması halinde hizmet sebebiyle güveni kötüye kullanma suçu oluşur.

Ticaret İlişkisi Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma Suçu

Ticari güven ilişkisi, ekonomik hayatın sürdürülebilmesi için oldukça önemlidir. TCK, ticari güven ilişkisinin kötüye kullanılmasını suçun nitelikli şekli olarak kabul etmiştir. Şirketler arasında yapılan taşıma sözleşmeleri, eser sözleşmeleri gibi sözleşmeler nedeniyle bir ticari ilişki kurulabilmektedir. Ticari ilişkinin gereği olarak bir mal zilyede teslim edildiğinde malın tasarruf amacı dışında kullanılması ticaret ilişkisi nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturur. Örneğin, kendisine teslim edilen taşınır malı İstanbul iline götürmesi gereken şirket, başka bir ihtiyacı karşılamak için kullanması halinde ticaret ilişkisi nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu oluşur.

Meslek veya Sanatın İcrası Gereği Kendisine Bırakılan Eşya Üzerinde Güveni Kötüye Kullanma

Bazı mesleklerin icrası güven ilişkisi çerçevesinde bir malın teslim edilmesine bağlıdır. Mesleği icra eden kişiye teslim edilen mal üzerinde teslim amacı dışında tasarrufta bulunulursa, mesleğin icrası gereği kendisine bırakılan eşya üzerinde güveni kötüye kullanma suçu oluşur. Örneğin, terzilik, ayakkabı tamirciliği gibi bir mesleği icra eden kişiye teslim edilen bir malın amacı dışında kullanılması halinde bu suç oluşur.

Başkasına Ait Malları Yönetme Yetkisi Çerçevesinde Tevdi ve Teslim Edilen Mal Hakkında Güveni Kötüye Kullanma

Başkasına ait malları yönetme yetkisi çerçevesinde tevdi ve teslim edilen malların tasarruf amacına aykırı bir şekilde kullanılması veya tevdi ve teslim olgusunun inkar edilmesi halinde suçun bu hali oluşur.

Başkasına ait malları yönetme yetkisinin hangi nedenlerle suçu işleyen kişiye teslim edildiğinin bir önemi yoktur. Malı yönetme yetkisi mal sahibinin rızasıyla verilebileceği gibi mahkeme kararı ile de verilebilir. Bir kimse, mallarını yönetmesi için vekil tayin etmiş olabilir. Özellikle bazı varlıklı kişilerin, kendilerine ait malların yönetimini başkasına bıraktığı durumlarla sık sık karşılaşılmaktadır. Malları yönetme yetkisi kendisine bırakılan vekil, söz konusu yetkiyi kötüye kullanarak tasarruflarda bulunursa suçun bu ağır şekli meydana gelir.

Aynı şekilde mahkeme tarafından atanan vasi veya kayyımın kendisine tevdi ve teslim edilen mal hakkında yönetme yetkisini kötüye kullanması halinde yine suçun bu ağır şekli oluşabilir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu Cezası (TCK 155)

Güveni kötüye kullanma suçu cezası, suçun nitelikli veya basit hallerinden hangisinin işlendiğine göre değişir. Suçun yukarıda anlattığımız temel şeklinde, yani basit güveni kötüye kullanma suçu cezası, 6 aydan 2 yıla kadar hapis cezası ve adli para cezasıdır. Kanun, suçun cezası olarak hem hapis cezasına hem de adli para cezasına birlikte hükmedilmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Suçun nitelikli halleri işlenirse, yani hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma, meslek ve sanat, ticaret ilişkisinden kaynaklanan güveni kötüye kullanma veya başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında güveni kötüye kullanma hallerinde güveni kötüye kullanma suçu cezası, 1 yıldan 7 yıla kadar hapis ve üçbin güne kadar adlî para cezasıdır. Suçun nitelikli hallerinde de fail hakkında hem hapis cezasına hem de adli para cezasına birlikte hükmedilmelidir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu ve Etkin Pişmanlık (TCK 168)

Etkin pişmanlık, suç işleyen kişinin işlediği fiil yüzünden sonradan pişman olması ve suç nedeniyle oluşan “doğrudan maddi bir zarar” varsa, zararı gidererek ceza indirimi hükümlerinden yararlanmasını sağlayan bir ceza hukuku kurumudur. Suç işlendikten sonra fail tarafından etkin pişmanlık gösterilmesi halinde, güveni kötüye kullanma suçu cezası etkin pişmanlık nedeniyle indirilir.

Etkin pişmanlık, savcılık soruşturması aşamasında gösterilirse güveni kötüye kullanma suçu cezası, 2/3 oranına kadar indirilebilir. Yani, 1 yıl ceza alabilecek fail etkin pişmanlık hükümleri uygulanırsa 4 ay ceza alabilir. Failin etkin pişmanlık hükümlerinden yararlanabilmesi için suça ilişkin bilgi vermesi ve varsa suç ortaklarını, azmettireni, yardım edeni açıklamalı veya mağdurun uğradığı zararı gidermelidir.

Yapılan soruşturma neticesinde mahkemede dava açıldıktan sonra, fakat henüz hüküm verilmeden önce fail, suça dair bilgiler verir veya mağdurun uğradığı zararı giderirse güveni kötüye kullanma suçu cezası ½ oranına kadar indirilir.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu ile Diğer Bazı Suçlar Arasındaki İlişki

Hırsızlık Suçu ve Güveni Kötüye Kullanma İlişkisi

Hırsızlık suçu, sadece taşınır mallar üzerinde ve mal sahibinin rızası dışında malın bulunduğu yerden alınmasıyla meydana gelir. Hırsızlık suçunda failin başından beri suçun konusu malın mülkiyetini elde etme amacı, yani suç kastı başından beri mevcuttur.

Güveni kötüye kullanma suçu ise mal sahibinin kendi rızasıyla malı teslim etmesi, teslim alanın devir amacına aykırı kullanması veya devri inkar etmesiyle oluşur. Suç, hem taşınır mallar hem de taşınmaz mallar üzerinde işlenebilen bir suçtur. Emniyeti suiistimal suçunda failin kastı hırsızlık suçu gibi başından beri yoktur, suç işleme kastı sonradan meydana gelmektedir.

Dolandırıcılık Suçu ve Güveni Kötüye Kullanma Suçu

Dolandırıcılık suçu, mağdurun özgür iradesinin hileyle aldatılarak malın elinden alınması halinde oluşur. Dolandırıcılık suçunun tamamlanabilmesi için failin “haksız bir çıkar” sağlaması şarttır. Dolandırıcılık suçu işleyen fail başından beri suç kastıyla hareket etmektedir.

Güveni kötüye kullanma suçu, mağdurun özgür iradesiyle faile teslim ettiği mal üzerinde gerçekleşir. Failin haksız bir çıkar sağlaması şart olmayıp, zilyetliğin devri amacına aykırı kullanım veya devir olgusunun inkar edilmesi suçun işlenmesi için yeterlidir.

Zimmet Suçu ve Emniyeti Suistimal Suçu

Zimmet suçu, görevi nedeniyle kendisine teslim edilen malvarlığı değerleri üzerinde işlenebilir. Zimmet suçu ancak bir kamu görevlisi tarafından işlenebilir. Emniyeti suistimal suçu herkes tarafından işlenebilen ve güven ilişkisine dayalı bir suçtur.

Kamu görevlisi (memur, hakim, bilirkişi vs.) görevi ile bağlantılı olarak bir malvarlığı değerini kendi hesabına geçirirse hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma değil, zimmet suçu oluşur. Kamu görevlisine görevi ile bağlantılı değil de kişisel güven ilişkisine dayalı olarak bir malın zilyetliğinin devri sonucu suç oluşursa, bu durumda zimmet suçu değil, basit emniyeti suistimal suçu meydana gelir.

Adli Para Cezasına Çevirme, Erteleme ve Hükmün Açıklanmasının Geri Bırakılması

Hükmün açıklanmasının geri bırakılması, sanık hakkında verilen kararın belli bir süre sonuç doğurmaması, bu süre içerisinde yükümlüklere uyulduğu ve kasıtlı suç işlenmediği takdirde ceza davasının düşmesi sonucunu doğuran bir hukuki yoldur. Emniyeti suistimal suçu nedeniyle herhangi bir zarar oluşmuşsa, sanığın hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan faydalanabilmesi için zararı karşılaması gerekir. Emniyeti suistimal suçu nedeniyle herhangi bir zarar yoksa, sanığın mağdura hiçbir ödeme yapmasına gerek olmadan hükmün açıklanmasının geri bırakılması kurumundan faydalanması mümkündür.

Adli para cezası, işlenen bir suça karşılık hapis cezasıyla birlikte veya tek başına uygulanabilen bir yaptırım türüdür. Güveni kötüye kullanma suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezası adli para cezasına çevrilebilir.

Cezanın ertelenmesi, mahkeme tarafından belirlenen cezanın cezaevinde infaz edilmesinden şartlı olarak vazgeçilmesidir. Güveni kötüye kullanma suçu nedeniyle hükmedilen hapis cezasının ertelenmesi de mümkündür.

Güveni Kötüye Kullanma Suçu Yargıtay Kararları


Güveni Kötüye Kullanma Suçunun Unsurları

Madde gerekçesinde de belirtildiği üzere kanun koyucu tarafından mülkiyetin korunması amacıyla getirilen güveni kötüye kullanma suçu, muhafaza etmek veya belirli bir şekilde kullanmak üzere zilyetliği kendisine devredilmiş olan taşınır veya taşınmaz bir mal üzerinde, kendisinin veya başkasının yararına olarak, zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulunulması veya bu devir olgusunun inkâr edilmesiyle oluşmaktadır.

Suç, devir amacı dışında tasarrufta bulunma veya inkâr etme şeklinde icrai bir hareketle işlenebileceği gibi malı süresinde devretmeme veya malı güvenle saklamak üzere zilyetliği devralma hâlinde, bakım yükümlülüğünü bilerek yerine getirmeme gibi ihmali hareketle de işlenebilir (Centel/Zafer/Çakmut, s. 472.).

TCK’nın 155. maddesinde sözü edilen zilyetlik kavramı 4721 sayılı Medeni Kanunumuzun 973. maddesinde; “Bir şey üzerinde fiilî hâkimiyeti bulunan kimse onun zilyedidir.” şeklinde açıklanmış, asli ve fer’i zilyetlik ise aynı Kanun’un 974. maddesinde; “Zilyet, bir sınırlı aynî hak veya bir kişisel hakkın kurulmasını ya da kullanılmasını sağlamak için şeyi başkasına teslim ederse, bunların ikisi de zilyet olur. Bir şeyde malik sıfatıyla zilyet olan aslî zilyet, diğeri fer’î zilyettir.” biçiminde tanımlanmıştır. Güveni kötüye kullanma suçunda malın teslimi, belirli biçimde kullanılmak için hukuka ve yöntemine uygun, aldatılmamış özgür bir iradeye dayanılarak tesis edilmektedir. Söz konusu suçun oluşabilmesi için eşya üzerinde mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında bir sözleşme ilişkisi mevcut olmalı ve bu hukuki ilişkinin gereği olarak taraflar arasında oluşan güvenin korunması gerekmektedir. Bu amaçla, eşya üzerinde mevcut sözleşme ilişkisiyle bağdaşmayan kasıtlı tasarruflar ve devir olgusunu inkâr kanun koyucu tarafından cezai yaptırım altına alınmıştır. Eğer mülkiyet hakkına sahip olan kişi ile lehine zilyetlik tesis edilen fail arasında hukuken geçerli bir sözleşme ilişkisi yoksa usulüne uygun bir teslim olmayacağı için güveni kötüye kullanma suçu da oluşmayacaktır. Zira, hukuksal anlamda geçerli bir sözleşmeden söz edilebilmesi için tarafların iradelerinin aldatılmamış olması gerekmektedir.

Bu suçun, meslek ve sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkasının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenmesi hâlinde ise, daha ağır cezayı gerektiren nitelikli hâli sözkonusu olacaktır. Meslek ve sanat, kişinin geçimini sağlamak için uğraştığı ve devamlılık gösteren işlerdir. Genellikle meslek ve sanat serbestçe yapılan ve bireylerin belli bir hizmeti almak veya yaptırmak için başvurdukları iş alanını ifade eder. Örneğin, televizyon tamirciliği, terzilik, dizgicilik, kuru temizlemecilik, matbaacılık, grafikerlik vs. Bu örneklerde de görüldüğü gibi, genellikle meslek ve sanatta, aralarında hizmet ilişkisi olmayan kişiler bu mesleği yapanlardan bir hizmet satın almaktadırlar. Ticaret, kişilerin özel ilişkilerini ilgilendiren alanlarda yapılan ve bir mal değişimini konu alan hareketlerdir. Failin ticari amaçla hareket etmesi yeterlidir. Tacir olması aranmaz. Ancak, mal sahibi olan mağdurun ticaret amacıyla hareket etmesine gerek bulunmamaktadır. Hizmet ise, hizmeti yapanla yaptıran arasında bir ilişkinin olmasını ifade eder. Hizmet ilişkisinin daimi olması zorunlu değildir. Ayrıca, suça konu eşya faile sürekli olarak ve tüm sorumluluğu ona ait olmak koşulu ile teslim edilmelidir. Bu nitelikli hâlin uygulanabilmesi için, failin işi, mesleği, eşyanın hangi amaçla faile verildiği araştırılmalıdır.

Suçun nitelikli halleri arasında sayılan bir başka durum ise, hangi nedenden doğmuş olursa olsun “başkasının mallarını idare etmek yetkisine sahip kimselerin” güveni kötüye kullanmasıdır. Maddede de açık bir şekilde belirtildiği gibi, idare yetkisinin hangi nedenden doğmuş olduğu önemli değildir. Sözleşmeden doğmuş olabileceği gibi, yasadan veya resmî makam veya merciler tarafından verilen bir karardan da, bu yetki doğmuş olabilir (Osman Yaşar/Hasan Tahsin Gökcan/Mustafa Artuç, Yorumlu-Uygulamalı Türk Ceza Kanunu, 4. Cilt, Adalet Yayınevi, 1. Baskı, 2010, Ankara, s. 4531-4532.).

Cezanın ağırlaştırılması sonucunu doğuran bu hâllerde, fail ile mağdur arasındaki hukuki ilişkiye dayanan güven ilişkisi daha yoğundur. Failin sıfatı, onun hukuki ilişkiye uyma konusunda daha özenli davranacağının bir göstergesi olmaktadır. Belli sıfata sahip kişilere karşı toplumda daha fazla güven duygusu vardır. Kişiler, meslek ve sanat icra edenlere, ticaret veya belli hizmeti görenlere, belli bir işi görüyor olmaları nedeniyle normal bir kişiye nazaran daha fazla güven beslerler ve bu güvene dayalı olarak zilyedi veya malik bulundukları malı fazlaca sorgulamadan belli bir maksatla muhataplarına teslim ederler. Suçu nitelikli hale getiren bu unsur, taraflar arasında güven ilişkisinin tesisini kolaylaştıran hâllerin kötüye kullanılmasını esas almaktadır. Bu ağırlaştırıcı nedenin uygulanması, malın teslimi ile failin sıfatı arasında nedensellik ilişkisi bulunmasına bağlıdır. Mal, faile, sadece sıfatından değil, aynı zamanda sıfatının doğurduğu bir ilişkiden dolayı teslim edilmiş olmalıdır (Centel/Zafer/Çakmut, s. 478; Özbek/Doğan/Bacaksız, s. 704, Mahmut Koca/İlhan Üzülmez, Türk Ceza Hukuku Özel Hükümler, Adalet Yayınevi, 7. Baskı, Ankara 2020, s. 728-729.). (Ceza Genel Kurulu-K.2021/67).

Mali Müşavirin Defteri Mükellefe Teslim Etmemesi

Sanığın, katılanın yetkilisi ve ortağı olduğu … Yapı Denetim Ltd. Şti’nin 2005-2007 yılları arasında mali müşavirliğini yaptığı, 2008 yılında ise şirketle çalışmaktan vazgeçtiği, 2012 yılında vergi dairesi tarafından istenilen ve kendisine teslim edilen işyerinin 2007 yılına ait belge ve defterlerini vergi dairesine teslim etmediği, yapılan denetim sonunda ise katılanın yetkilisi olduğu şirketin vergi cezası aldığı ve bu şekilde sanığın kendisine teslim edilen defterleri katılana ve müfettişlere teslim etmeyerek katılanı zarara uğratmak suretiyle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia olunan somut olayda,

Katılanın 20.03.2008 tarihinde Antalya 11. Noterliği kanalıyla 2007 yılına ait defter ve belgelerin kendisine teslimini isteyen ihtarnameyi sanığa gönderdiği, sanığın da Antalya 7. Noterliğinden katılana karşı gönderdiği ihtarnamede, katılanın 2007 yılına ait yasal defterlerinin uhdesinde olduğunu belirttiği ve 25.04.2008 tarihine kadar düzenlenmesi gereken 2007 yılı kurumlar vergisi beyannamesini düzenleyip tahakkuk ettirdikten sonra teslim edeceğini bildirdiği ancak teslim ödevi mali müşavire ait olmasına rağmen, beş yıl geçtikten sonra katılanın şikayeti üzerine kollukta ifade verdiği sırada teslimde bulunduğunun anlaşılması karşısında, sanığın hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun sabit olduğu gözetilmeden, mahkumiyeti yerine, yazılı şekilde beraat hükmü verilmesi, bozmayı gerektirmiştir (Y15CD - Karar : 2019/3020).

Belediye Çalışanının İnsanların Güvenini Kötüye Kullanması

Sanık, belediyede çalışmaktadır. Emlak vergilerini ödeyen bölümde çalıştığını söyleyerek şikayetçiden para almasına rağmen, aldığı parayı emlak vergisi için yatırmamış, kendisine mal edinmiştir. Belediyeden gelen cevabi yazıda sanığın emlak vergilerinin ödendiği departmanda değil başka bir departmanda görevli olduğu ve para tahsil yetkisi bulunmadığı açıklanmıştır. Sanık, suç teşkil eden eylemi kişisel güvene veya tanışıklığa dayalı olarak işleseydi suçun basit hali meydana gelirdi. Ancak, şikayetçi sanık ile çalıştığı yer arasındaki hizmet ilişkisine güvenerek para verdiğinden, TCK 155/2 maddesinde düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu meydana gelir (Yargıtay 5. Ceza Dairesi – Esas No: 2014/6812, Karar No: 2015/7609).

Geri Vermek Üzere Tapuda Adına Kaydedilen Taşınmazın Geri Verilmemesi

Sanık, yabancı uyruklu şikayetçilerle samimi olmuş, şikayetçilerin parasını vererek üçüncü bir kişiden aldıkları ev daha sonra şikayetçilere devredilmek üzere tapuda sanık üzerine kaydedilmiştir. Şikayetçiler ve sanık arasındaki sözlü anlaşma, yabancılar için taşınmaz alımı izin işlemleri uzun sürdüğünden, izin alındığında evin şikayetçilere devredileceği yönündedir. Şikayetçiler, evi kaçırmamak için güven ilişkisi duyduğu Türkiye vatandaşı sanık üzerine evi kaydetmiştir. Sanık önce evin devri için para istemiş, daha sonra evin kendisine ait olduğunu söyleyerek devir işlemini yapmayacağını söylemiştir. Olayda basit güveni kötüye kullanma suçu nedeniyle sanığa TCK 155/1 maddesi gereği ceza verilmesi isabetlidir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi – Esas No: 2013/4524, Karar No: 2014/20771).

Muhasebe Çalışanının Müşterinin Parasını Mal Edinmesi

Muhasebecinin yanında çalışan sanık, sigorta primlerini yatırmak üzere para veren müşterinin parasını ilgili kuruma yatırmayarak mal edinmiştir. Serbest muhasebecilerin 3568 sayılı Kanun’un 2. maddesinde belirtilen görevleri arasında sigorta primi veya vergi borcu yatırmak yoktur. Muhasebecinin yanında çalışan sanığın da böyle bir yetkisi yoktur. Sanığın eylemi yanında çalıştığı kişiye karşı değil, üçüncü kişi olan müşteriye karşıdır. Bu nedenle, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu değil, TCK 155/1 maddesinde düzenlenen basit güveni kötüye kullanma suçu meydana gelir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi – Esas No: 2012/21614, Karar No: 2014/13164).

Kredi Kooperatifi Çalışanının Zimmet Suçu

Sanık, Tarım Kredi Kooperatifinde yetkili memur olarak çalışırken kredi kullanan üyelerden topladığı parayı kendi kişisel hesabına geçirmiştir. Sanığın fiili, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma değil, zimmet suçunu oluşturur (Yargıtay 5. Ceza Dairesi – Esas No: 2012/6626, Karar No: 2012/10286).

Avukatın Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma Suçu

1136 sayılı Avukatlık Kanunu’nun 1. maddesindeki avukatlığın kamu hizmetinin yanı sıra serbest bir meslek olduğuna ilişkin belirleme, 2. maddesinde yazılı amacı, TCK’nın 6/1-c-d fıkralarında düzenlenen “kamu görevlisi” ve “yargı görevi yapan” kavramlarının birbirinden farklı olup aynı sonucu doğurmadığı, TCK’nın 6. maddesinin gerekçesinde de belirtildiği üzere mesleklerin icrası sırasında avukatların kamu görevlisi olduğu ancak serbest meslek mensubu olan avukatların yaptığı tüm işlerde kamu görevlisi sayılacağını kabul etmenin TCK’nın 2. maddesinde düzenlenen kanunilik ilkesine ve bunun önemli sonucu olan kıyas yasağına aykırılık oluşturacağı, 1136 sayılı Kanun’un 35. maddesinde sayılan ve yalnız avukatların yapabileceği işler arasında olan “adli işlemleri takip etmek” kapsamında kalan icra takibinde bulunma görevini sanığın kanundan almakla birlikte, bu yetkiyi kullanma sırasında, müvekkilinin parasını tahsil etmesinin doğrudan avukatlık görevinden doğmayıp suç tarihinde yürürlükte olan HUMK’un 63. maddesindeki düzenleme uyarınca “ahzu kabz” yetkisine dayanarak gerçekleştirdiği, vekâletnamede ahzu kabz yetkisinin bulunmaması hâlinde sanığın parayı tahsil edemeyeceği, bu yetkinin de katılanın iradesi doğrultusunda verilmesi üzerine vekâletnamede ayrıca yer aldığı, ahzu kabz yetkisinin istenildiği zaman katılan tarafından geri alınabileceği gibi katılan tarafından sanığın azledilerek aralarındaki vekâlet ilişkisinin bitirilebileceği gibi sanık tarafından da istifa nedeniyle sonlandırılabileceği, yine suç tarihinde yürürlükte olan 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun 397. maddesindeki düzenleme uyarınca aralarındaki vekâlet ilişkisinin ölüm, ehliyetsizlik ve iflas gibi nedenlerle sona erdirilebileceği göz önüne alındığında aralarındaki ilişkinin vekâlet ilişkisi olup sanık ile katılan arasındaki ilişkide kamu otoritesi ve kamu gücünün kullanılmadığı, sanığın eyleminden dolayı kamu idaresinin güvenirliği ve işleyişinin değil sanık ile katılan arasındaki vekâlet ilişkisinin zarar gördüğü, sanığın hukuka aykırı olarak mal varlığına geçirdiği maddi değerin müvekkili olan katılana ait bir değer olduğundan, oluşan zararın da kamu zararı olmadığı ve sanığın somut olayda TCK’nın 6/1-c maddesinde belirtilen kamusal faaliyetin yürütülmesine katılan kişi konumunda olmayıp suç tarihinde yürürlükte olan 1086 sayılı HMUK’un 63. maddesindeki düzenleme uyarınca söz konusu paranın tahsili için katılan tarafından sanığa verilen ahzu kabz yetkisine dayanılarak sanık tarafından tahsilat yapıldığından, söz konusu paranın sanığa teslim edilmesinin sanığın doğrudan görevi nedeniyle yani avukat olmasının tabi sonucu olarak değil katılan tarafından sanığın şahsına duyulan güven ilişkisi nedeniyle verilen ahzu kabz yetkisine dayanarak gerçekleştirildiği ve aralarındaki ilişkinin hizmet ilişkisi kapsamında kaldığı birlikte değerlendirildiğinde; icra takibi neticesinde zilyetliği devredilen parayı uhdesinde tutup müvekkili olan katılana vermeyip mal edinen sanığın eyleminin hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu oluşturduğu kabul edilmelidir (Ceza Genel Kurulu - 2021/43 E. , 2021/287 K.)

Basit Güveni Kötüye Kullanma İle Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanma Arasındaki Fark

Müşteki şirketin bazı lastik koruyucu ürünlerinin ithalatçısı ve satıcısı olduğu, sanığın da müşteki şirketin ürünlerinin tanıtım ve pazarlamasını yaptığı, yapılan satıştan komisyon aldığı, şirketin … Teknik A.Ş adlı şirkete sattığı ürünlerin 5.300 TL bedelli irsaliyeli faturası ile bu şirkete teslim edildiği ancak sanığın söz konusu satış bedeli olan 5.300 TL’yi müşteki şirketin onayı olmadan Eft yoluyla kendi şahsi hesabına aktarttığı, sanığın bu şekilde almış olduğu parayı müşteki şirkete ödemeyip uhdesinde tutarak hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işlediği iddia olunan somut olayda,

5237 sayılı TCK’nın 155/2 madde5237 sayılı TCK’nın 155/2 madde ve fıkrasında düzenlenen hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun oluşabilmesi için; meslek, sanat, ticaret veya hizmet ilişkisinin ya da hangi nedenden doğmuş olursa olsun, başkalarının mallarını idare etmek yetkisinin gereği olarak tevdi ve teslim edilmiş eşya hakkında işlenebilen bir suç olduğundan, bu açıklamalar ışığı altında, öncelikle sanığın müşteki şirkette hangi sıfat ve konumda çalıştığı, var ise müşteki ile sanık arasında iş sözleşmesi de getirtilerek, çalıştığı konum itibariyle yapmış olduğu satışlardan elde edilen bedeli şirket adına tahsil yetkisi olup olmadığı, müşteki şirket ile hizmet akdi ilişkisi içerisinde çalışıp çalışmadığı araştırılarak, kendisine müşteki şirket ile aralarındaki hizmet ilişkisi çerçevesinde verilen yapılan satış bedellerini tahsil etme yetkisi olmaması halinde eyleminin, müştekinin şikayetten vazgeçtiği hususu da gözönünde bulundurularak 6763 sayılı Kanunun 34.maddesi ile uzlaşma kapsamına alınan TCK’nın 155/1 maddesinde öngörülen “güveni kötüye kullanma suçunu”, böyle bir yetkisinin olması halinde ise TCK’nın 155/2 maddesinde öngörülen “hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu” oluşturacağı gözetilmeden, eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 15. Ceza Dairesi - Karar: 2018/48).

Finansal Kiralama (Leasing) ve Güveni Kötüye Kullanma

Sanığın, finansal kiralama sözleşmesinde öngörülen “iade zorunluluğunu” yerine getirmeyerek, suça konu malları, ihtarnamenin 02.04.2008 tarihinde tebliğ edilmesine rağmen süresi içerisinde katılan şirketin gösterdiği adrese iade etmediği, buna göre, sanığa ihtarname tebliğ edildikten sonra geçen süreye rağmen kiralanan malların tesliminden kaçındığı bu nedenle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunun oluştuğunun anlaşılması karşısında, 5237 sayılı TCK’nın göre sanığın mahkumiyetine karar verilmesi gerektiği gözetilmeden yazılı şekilde beraat kararı verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 23. Ceza Dairesi - Karar: 2015/6413).

Katılan şirketçe sanığa 14.03.2007 tarihinde iş makinesinin finansla kiralama yoluyla teslim edildiği, sanığın kira bedelini ödememesi üzerine katılan tarafından sanığa 06.08.2007 tarihinde kira bedelinin 60 gün içerisinde ödenmemesi halinde sözleşmenin feshedilmiş olduğunu ve bu sürenin bitiminden itibaren 3 gün içinde kiralanan malı teslim etmesi gerektiği yolunda ihtarname çekildiği ve bu ihtarnamenin sanığa 14.08.2014 tarihinde tebliği edildiği, akabinde 31.01.2008 tarihinde tedbir kararının infazı için sanığın işyerine gidildiğinde kiralanan iş makinesinin bulunamadığı tespit edildiği, bu şekilde sanığın 3226 sayılı Finansal Kiralama Kanunu’nun 15, 17, 24, 25. maddeleri ile Finansal Kiralama Sözleşmesi’nin 42. maddesinde öngörülen kiraladığı malın iade zorunluluğunu yerine getirmeyerek müsnet suçu işlediği, sanığın tevilli ikrarı, finansal kiralama sözleşmesi ve tüm dosya kapsamından anlaşılmasına karşın sanık ile katılan arasındaki ilişkinin hukuki ihtilaf olduğu gerekçesi ile sanığın beraatine karar verilmesi hukuka aykırıdır (Yargıtay 15. Ceza Dairesi - Karar: 2014/21846)

Katılan N.Y Bankası A.Ş. İzmir Şubesi ile Menderes ilçesi Görece Beldesinde faaliyet gösteren sanığın yönetim kurulu başkanı olduğu B.Dayanıklı Tüketim Ürünleri Sanayi ve Ticaret A.Ş. arasında Menderes 1. Noterliğinin 24.05.2005 tarih ve 6971 yevmiye sayılı belgesi ile bilgisayar ekipmanı kurulması konusunda finansal kiralama sözleşmesi yapıldığı, ancak kararlaştırılan kira bedeli taksitlerinin süresi içerisinde ödenmemesi üzerine katılan şirket tarafından öncelikle Ankara 13. noterliği aracılığıyla sanığa ait şirkete ihtarname gönderildiği, verilen süre içerisinde ödeme yapılmaması nedeniyle de Ankara 13. noterliğinin 20.12.2006 tarih ve 67654 sayılı ihtarnamesi ile sözleşmenin feshedilip sözleşme konusu malların 3 gün içerisinde teslimi konusunda sanığa tebligatta bulunulduğu ancak süresi içerisinde kiralanan bilgisayar ekipmanının katılan şirkete teslim edilmediği olayda, hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu oluşmuştur (Yargıtay 15. Ceza Dairesi - Karar: 2013/10092).

Acil Müdahale Ekibinin Hizmet Nedeniyle Güveni Kötüye Kullanması

Sanıkların, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına bağlı Avrupa Yakası 2. Bölge Yol Bakım ve Onarım Müdürlüğü bünyesinde iş gören taşeron firmanın acil müdahale ekibinde görevli oldukları, olay tarihinde müşteki …‘nın transit yol üzerinde trafik kazası geçirdiği, çarpmanın etkisiyle araç motorunun metrobüs yoluna fırladığı, olay yerine gelen acil müdahale ekibinde bulunan sanıkların yola fırlayan araç motorunu trafiği açmak amacıyla aldıkları, daha sonra söz konusu motoru 105.TL karşılığında sattıkları, bu surette sanıkların iştirak halinde hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçunu işledikleri iddia olunan somut olayda,

Sanıkların tevil yollu ikrarları, müşteki beyanları ile dosya kapsamından, sanıkların müşteki …‘ya ait olup da, muhafaza etmek üzere zilyetliği kendilerine devredilmiş suça konu araç motorunu satmak suretiyle zilyetliğin devri amacı dışında tasarrufta bulundukları anlaşılmakla, sanıkların hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçundan mahkumiyetleri yerine beraatlerine hükmedilmesi, bozma nedenidir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi - Karar:2021/790).

Şoförün Tır ile Kaçak Eşya Taşıması

Sanığın katılan firmasında şoför olarak çalıştığı sırada taşıdığı yük ile birlikte gümrük işlemlerine tabi filtreli sigara kağıdı ele geçirildiği, bu suretle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanmak suçunu işlediği iddia edilen olayda;

Sanığın katılan şirket tarafından zilyetliği kendisine devredilmiş tırla filtreli sigara kağıdı taşıdığı sabit ise de, söz konusu tır ve dorse üzerinde devir amacı dışında tasarrufta bulunmadığı, taşıdığı yükün teslimi ile kullandığı tır ve dorsenin geri getirilmesi hususunda herhangi bir uyuşmazlık bulunmadığı, eyleminin kendisine devredilen tır ve dorsede filtreli sigara kağıdı getirmekten ibaret olduğu, bu eylemi nedeniyle kaçakçılık kanununa muhalefet etmek suçundan cezalandırıldığı, bu nedenle sanığın üzerine atılı suçun yasal unsurlarının bulunmadığı gerekçesine dayanan mahkemenin beraat hükmünde isabetsizlik görülmemiştir (Yargıtay 15. Ceza Dairesi-K.2021/804).

Özellikle hizmet nedeniyle güveni kötüye kullanma suçu ile zimmet suçu, hırsızlık suçu, dolandırıcılık suçu gibi suçlar arasında oldukça ince çizgiler olduğundan suça dair savunmanın bir Ceza Avukatı ile birlikte yapılması gerekir.


Avukat Baran Doğan

UYARI

Web sitemizdeki tüm makale ve içeriklerin telif hakkı Av. Baran Doğan’a aittir. Tüm makaleler hak sahipliğinin tescili amacıyla elektronik imzalı zaman damgalıdır. Sitemizdeki makalelerin kopyalanarak veya özetlenerek izinsiz bir şekilde başka web sitelerinde yayınlanması halinde hukuki ve cezai işlem yapılacaktır. Avukat meslektaşların makale içeriklerini dava dilekçelerinde kullanması serbesttir.

Makale Yazarlığı İçin

Avukat veya akademisyenler hukuk makalelerini özgeçmişleri ile birlikte yayımlanmak üzere avukatbd@gmail.com adresine gönderebilirler. Makale yazımında konu sınırlaması yoktur. Makalelerin uygulamaya yönelik bir perspektifle hazırlanması rica olunur.

Paylaş
RSS